Türban Meselesi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Erdal ALTUN

 

   Güncelliğini yitirmeyen ve her an ortamı ısıtmak için kullanılabilecek ‘türban meselesi’, sağcısından solcusuna tamamen oy toplama gereci olarak kullanılan bir materyal halini almıştır.

   Adı ‘türban’ olarak değişen ‘tesettür’ dinimizin bir emri olup, Müslüman kadınların uyması gereken bir kuraldır. Ne yazık ki günümüz siyasetçileri bu konu üzerinden prim kazanmak hırsı ile Müslüman Türk halkının bu manevi dokusuna el atmış ve haince türban üzerinden kan emmeye çalışmış ve çalışmaktadırlar.

   Türban konusunda yasağı savunan kesimin dikkate almadığı, kendi kendisini yalanladığı bir açığı belirtmek istiyorum.  Türbanı demokrasi ya da şeriatın geçiş noktası olarak gören ve yasaklanmasından haz duyan kesimin ne kadar demokratik olabilecekleri aşırı derecede tartışılabilecek bir konudur.

   Şimdi atalarımızın deyimi ile eğri oturalım, doğru konuşalım;

   Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında küçümsenmeyecek ölçüde payı olan Türk anaları kapalı, dini bütün insanlarken, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’in eşi tesettürlü iken, Mustafa Kemal zamanında böyle bir sorun yokken, şimdilerde niye böyle bir tehdit algısı ya da salgısı ortaya çıktı anlamak hiç de zor değil.

   Bakalım türbanla kimler, niye bu kadar uğraşıyor?

   - Türk halkının kafasının rahat olmasını istemeyen “Siyonizm” olabilir,

   - Eğitimli bir halkın karşısına en gelişmiş silahlarla bile çıkılamayacağını iyi bilen ABD’nin milletimiz üzerinde bulduğu bir zaaf olabilir,

   - ABD yaltakçılığı ile amacı sadece başa gelip keseyi doldurmak olan mandacı hükümetlerin, siyaseti ve siyasetçiyi kirleten “söz ver; iktidar olunca inkâr edersin” temel güdüsündeki insanların basamak olarak kullandıkları bir menfaat aracı.

   - Halkı Müslüman olan cennet vatanımızda gözü olan Siyonistlerin kışkırtması ile ayağa kalkan bir grup akademisyenin eylem aracı,

   - Sürekli örtünmenin verdiği rahatsızlığı çeşitli benzetmelerle ve kıyaslarla ortaya koyma çabasında olan ve kendisini reklâm aracı olarak kullananlara mal olarak alınıp satılmayı sinesine yedirebilen, sözde bayan özde eşya gibi değer taşıyan kişilerin saptırmaları,

   - Güncel ve her zaman favori bir protesto aracı olduğundan istismar edenler,

   - İslam’a açıktan saldırmaya cesaret edemeyenler,

   - Demokrasinin bu memlekette yerleşmesini gereksiz görenler.

   Görüleceği gibi ülkemizin gelişmesini istemeyen ve manevi birlikteliğinin zayıf olmasını isteyen ABD kontrollü Siyonist güçler hain planları ışığında sürekli huzursuz olmamız için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

   Bu maddeler daha da artırılabilir; fakat konunun maddeler halinde sıralanmasından ziyade özü ile anlaşılması daha akılcıdır. Pervasızca örtülü bayanlara psikolojik zulüm edenlerin sırf zenci diye Amerika’da siyahlara zulmeden ırkçılardan hiç farkı yoktur. Ve asıl demokrasiden uzak olanlar bu tahammülsüz kesimdir. Sıkça telaffuz edilen “Türban siyasi simgedir.” sözü demokratik bir ülkede çok komik olmaktadır; zira demokrasinin olduğu bir yerde siyaset zaten olmak zorundadır ve hiç kimseyi siyasi kimliğini belli ettiğinden dolayı suçlama ya da kısıtlamaya gidemezsiniz.

   Gerekirse eğitime bir yıl ara veririm, gene de türbanlıları okuluma alamam diyecek kadar cahilliğini sergileyebilecek zamanın İstanbul Üniversitesi Rektörüne sormak lazım: Sen gelişmiş ülkelere bir bak; kimlere ne şekilde eğitimler veriliyor ve senin için bir yıl ne kadar değersiz ki gerekirse eğitime ara verebiliyorsun? Bu kelimeleri bir rektörün söylemesi kadar iğrenç ve utanç verici başka ne olabilir?

   Gelelim siyasilere; seçim meydanlarında bangır bangır bağırırken, olmayan bir meseleyi mesele haline getirirken yüzleri kızarmayanlar, görevleri başına geldiklerinde kıllarını kıpırdatmamışlardır. Ellerindeki yetkiyi sorunu çözmek yerine örtpas etmek için kullanan siyasi otorite, bu konuda da halkımızın balık hafızalı olmasından faydalanma ve çıkar sağlama yoluna gitmiştir.  Ülkemizin İran olmasından korkan ya da bu yönde korkutan bazı zihniyetler şunu bilmelidirler ki, her toplum kendi özelliklerini taşır ve tarihte hiç bir millet İran ya da başka bir ülke olmamıştır. Ayrıca çıplaklıkla İran olmaktan kurtulamayız; sadece benliğimizi yitirmiş oluruz.

   Bugün eğer demokrasiyi yaşamak ve gelişmek istiyorsak, eğitimin önündeki yasakları kaldırıp; terimlere takılmaktansa bilimsel çalışmalara yoğunlaşmalı, milli şuur ve dayanışmayı temin etmeli, Siyonizmin kirli oyunlarını bozmalıyız. Bu sadece kişisel olarak kendimize doğruları kabul ettirmekle başlar, ardından tüm ulusumuz ve bizim sayemizde dünya selamete erer. Ne kaybederiz? Hiçbir şey! Ama insan olarak çok şeyler kazanırız.

   Yaşamak için toplumların maneviyata da ihtiyaçları vardır. Buna saygı duymak, inançsız insanlara saygı duymak kadar önemlidir.

   Allah’ın Müslüman kadınlara örtünmeyi emrettiği gerçeğini yok saymakla ancak Siyonistlere hizmet edilmiş yapay icraatlar olur ki, Türk milletinin neye, ne zaman, nasıl tepki vereceği belli olmaz.     

   Düşmanlarımızı asla hafife almamalıyız. Kabul edelim; ülkemizin her bir yanı düşmanlarla çevrili, hatta dünyada en çok barışı isteyen ve en çok düşmanı olan ülkeyiz.

   Analarımızın, bacılarımızın örtüsünü bize sorun eden, düne kadar muhafazakâr tutumu ile mimlenmiş birini önce başbakan ve ardından BOP’un Eşbaşkanı yapan gücü hafife alamayız, almamalıyız.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.