Türk Futbolunun Kirlenen Yüzü ve Siyaset (2)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Ali İhsan Uğuz

   Geçen sayıda, son birkaç yıldır Fethullah Gülen ve yandaşlarının futbola yaklaşımlarını ve futbol takımlarını ele geçirme çalışmalarını anlatan ve daha önce medyada yayınlanan yazıların bir kısmını yayınlamıştık.

   2008-2009 dönemine geldiğimizde takımlardaki durum şudur:

   Galatasaray’da tarihsel konum olarak kongre üyelerinin Galatasaray Lisesi ağırlıklı olması ve bu kesimin laik ve aydın kesime dayanması sebebi ile Divan Kurulu toplantılarında ve medyada konu sürekli gündeme getirilip yönetimin eleştirilmesi, takımın şampiyon olmasına rağmen takımda kısmi de olsa operasyon yapılmasına neden oldu. Yönetim, içinde bulunulan ekonomik sıkıntıyı da bahane ederek, başta Hakan Şükür ve Okan Buruk gibi futbolcularla ilişkisini kesti. Daha da öte gitmedi. Böylece kendi tabanından gelen şikayet ve eleştirileri kısmen de olsa bastırmaya çalıştı ve başardı da. Bu konuda yapılan haberler ve eleştiriler azaldı; fakat karşı tepki gecikmedi. Özellikle Hakan Şükür’ün takımdan gönderilmesi, bazı çevreleri kızdırmış olmalı ki sezon başından beri Galatasaray, ufak ufak (bazı maçlarda alenen) doğranmaya başlandı. Özellikle Galatasaray - Kayseri maçında iş zıvanadan çıktı. İlginçtir; yıllar önce FB - Denizli maçında (Bu maç bir spor müsabakası için bir utanç maçıdır.) şampiyonluğu Fener’den alıp Galatasaray’a veren hakem Selçuk Dereli, Galatasaray - Kayseri maçının da hakemidir. Yıllarca bu ilişkilerden sebeplenmiş ve son iki şampiyonluğunu belli çevrelere borçlu Galatasaray yönetimi, aynı tezgâhın kendilerine kurulduğunu fark edince sert bir bildiri yayınladı. Elbet buna kimse aldırış etmedi. Zaten yönetim de bir müddet sonra sustu ve geçen sene Fenerbahçe’ye verilmiş olan görevin kendilerine havale edilmesine ses çıkarmadı.

   Peki neydi bu görev? 13.05.2008 tarihinde Milliyet Blog’da “Galatasaray nasıl şampiyon oldu” isimli yazımda belirttiğim gibi; Fenerbahçe Avrupa’da başarılı olmuş; medyaya ve siyasete bol miktarda malzeme vermişti. Avrupa’da başarılı olan Fenerbahçe’nin ülkemizde şampiyon olması ise ne sansasyon yaratır ne de gerekli ilgiyi çekerdi. Ne yapıldı; hocasız, parasız, fakir Galatasaray edebiyatı ile kamuoyu da oluşturularak, elbirliği ile GS şampiyon yapıldı. Fenerbahçe ise Avrupa’da oynadığı çeyrek final ile yetindi. Bu yıl, bu görev Galatasaray’a verildi. Bu yazıyı kaleme aldığımızda Mart ayını gören tek Türk takımı olarak yalnızca Galatasaray vardı. Sanırım daha öteye de gitmez ya da gidemez. Galatasaray genelde yapmadığı bir şey yaptı ve sezon ortasında teknik adam değişikliğine gitti. Ben Skibbe ile çeyrek ya da yarı final oynar diye düşünüyordum, ama böyle bir değişiklikle artık bu da mümkün görünmüyor. Bu yazıyı okuyan GS’li arkadaşlar kızacaklar; ama Galatasaray’ın şampiyon olma ihtimali hiç yok. Ya da şöyle diyelim; şampiyon olmasına izin vermeyecekler. Ayrıca Hakan Şükür’ün takımdan kovulmasının bedelini ödemesi ve gücün kimde olduğunu öğrenmesi için böyle bir ders gerekliydi. Malum çevreler böyle düşünüyor. Tıpkı, yıllar önce Hakan Şükür’ü milli takıma almayan Ersun Yanal’ın cezalandırıldığı gibi…

   Sezon başında benim şampiyonluk favorim Beşiktaş’tı. Geçen sayımızda Ertuğrul Sağlam ve yardımcısının durumlarını belirtmiştik; fakat Beşiktaş yönetimi, ne olduysa oldu, Ekim ayında yaptıkları operasyonla Ertuğrul ve ekibini takımdan uzaklaştırıp Mustafa Denizli’yi takımın başına getirdiler. Ekim sonunda yine Milliyet Blog’da yazdığım “Yazık olacak Beşiktaş’a” isimli yazımda bu operasyonla Beşiktaş’ın şampiyonluk şansını tümüyle kaybettiğini yazmıştım. Buna sebep olarak da iki neden göstermiştim: birincisi; Ertuğrul’u takımdan uzaklaştırmakla malum çevreleri çok kızdırdığını ve iktidar desteğini kaybettiğini, ikinci sebep de bizzat Mustafa Denizli olduğunu belirttim. Türkiye’de bilimsel ve sistemli futbola inanmayan hocalardan olan Mustafa Denizli’nin başarılı olması mümkün değil demiştim. Son haftalarda Beşiktaş’ın aldığı başarılı sonuçlar, yine de bu görüşümü değiştirmedi.

   Fenerbahçe ise geçen sayımızda belirttiğimiz gibi, Emre transferi ile bu yarışa ortak olmak istedi; ama bunun yetmeyeceğini zaman içinde öğrendi. Üstelik Avrupa’da başarılı olmuş, çağdaş futbolu en iyi bilen hocalardan olan Zico ile başkanın kaprisleri uğruna yollar ayrılmış, bu alanda da başarı kazanma şansını daha sezon başında kaybetmişti. Nitekim Şampiyonlar Ligi guruplarından çıkamadılar ve Avrupa’ya erken veda ettiler. İstikrarsız futbol yapısı ve yapılan yanlış transferlerle başkaca bir müdahaleye gerek kalmaksızın, takım şampiyonluk şansını kaybetti.

   Bütün bu söylediklerim üç büyük takımın şampiyonluk potasında olmayacağı anlamına gelmez. Üstelik buna izin vermezler. Bu takımlar son üç-beş haftaya kadar potanın içinde olacaklardır; çünkü taraftar kitlesi en geniş olan ve futbola gönül vermiş insanların %90’ını bünyelerinde toplayan bu üç takımın ligden erken kopması demek, maça giden taraftar sayısının azalması demek ve medyadaki futbol programlarının seyredilmemesi demektir. Kitlelerin yaşanan ekonomik krizin farkına varması ve hiç de hoş olamayacak durumların ortaya çıkması demek. Bu yüzden o malum çevreler, bu üç takımı da belli bir yere kadar şampiyonluk potasının içinde tutacaklardır. Elbette yıllardır olduğu gibi de son sözü onlar söyleyecektir.

   Bu yılın şampiyonu aylar öncesinden bellidir. Bayındırlık ve İskan Bakanı Faruk Özak kendi şehrine ve eski başkanı olduğu takıma borçludur. Üstelik her dediklerini yapan bir başkan vardır artık kulübün başında. Sezon başında Beşiktaş olarak belirlenen şampiyon takım artık değişmiştir. Gerçi Sivas kanadı da iktidar nezdinde bayağı bir kulis yapmakta ve ağırlığını hissettirmektedir. Bu yarış sezon sonuna kadar devam edecek görünüyor gibi olsa da benim tespitim Trabzon’un şampiyon olacağı yönündedir. Özellikle bazı çok kritik maçlarda yapılan Trabzon lehine hakem hataları (hata diyelim) ve lig fikstürü de bu görüşümü giderek güçlendirmektedir. Trabzon’un bir tek engeli vardır, o da: Ersun Yanal. Daha önce de o malum çevrelerle Hakan Şükür konusunda takışan Ersun Yanal’ın Trabzon’un başında olması sorun yaratmaktadır. Önümüzdeki günler “Sivas mı, Trabzon mu?” sorusunun yanıtını verecektir.

   Elbet bütün bunlar, yalnızca bazı maçlarda yaşanan hakem hataları ile belirlenmemektedir. Bu tür işler komplike bir sistem içinde yürür. Futbolcular, yöneticiler, hakemler ve medya bu işte ortaktır. İster bilerek isterse bilmeyerek. milyarlarca doların döndüğü ve milyonlarca insanın peşinden koştuğu bir sektör, egemenlerce kendi başına bırakılacak kadar önemsiz değildir. O yüzden onlar bu yarışın sonunda galibi kendileri, kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa o doğrultuda belirlerler. Milyonlarca insan da galibi belli yarışı zevk ve heyecanla seyretmeye devam ederler.

   Ben, 2008-2009 sezonu şampiyonu Trabzon’u (veya Sivas) şampiyonluğundan dolayı şimdiden kutluyorum. Ayrıca Türkiye Kupası da Fenerbahçe’nin olacaktır.

   Türkiye Kupası finalinin Sivas - Fenerbahçe olabilir diye düşünüyordum. Ama gelişen ve derinleşen ekonomik kriz, sanırım bir Beşiktaş - Fenerbahçe finalinin oluşmasına sebep oldu. Tıpkı beş takımlı lig şampiyonluğu mücadelesinin sürmesi gibi. Bu yazıyı okuyanlar bir düşünsün bakalım. Geçen haftalarda alınan maç sonuçları, bu kadar büyük sürprizler başkaca ne zaman olmuş? Bunun adı ligimiz gelişiyor ve güçleniyor mu, yoksa yaşanan ekonomik kriz sebebi ile halkın dikkatini başka yerlere çekmek mi? Karar sizin.

   Not: Bu yazı büyük olasılıkla Nisan ayında yayınlanacak 14.sayıda yer alacaktır. Bazı okurlar belki bu tarihte bunu yazmak kolay diye (hani sezon sonu yaklaştığından) yazdıklarıma şüpheli yaklaşabilirler. Halbuki benzer içerikli yazıyı Milliyet Blog’da 08.02.2009 tarihinde yazmış, o yazıda da şampiyonun Trabzon veya Sivas’tan birinin olacağını belirtmiştim. Okurların bilgisine…

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.