Üç Bağımsız Hukuk...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Türkiye’de birbirinden bağımsız olarak çalışan üç ayrı “hukuk” var…
Birinci hukuk, ülkenin büyük çoğunluğunda uygulanan bildiğimiz hukuktur.
Birine azıcık yan baktığınızda, örneğin, (ağzınızdan bir anlık öfke ile de çıksa) karşınızda size alık alık bakan bir kimseye aptal dediğinizde, gelsin savcılık soruşturmaları, tanıklar, ifadeler ve hakkınızda açılan ceza davası… Kendisine aptal dediğiniz insanın kişilik haklarına tecavüzden sanıksınız, ayrıca aleyhinize açılacak tazminat davasında, davalısınız…
·         Gereği düşünüldü:
Şu kadar hapis, bu kadar TL tazminat; duruşma bitmiştir!..
İkinci hukuk, Silivri’de uygulanmaktadır.
Sayın Başbakan tarafından “aydın” olmadıkları ileri sürülen yazarlar, uluslar arası bilim adamları ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıllardır terörle boğuşan üst rütbeli subayları ve generallerinin yargılandıkları “özel yetkili” savcıların “özel mahkemeler”inde uygulanmakta olan özel hukuk…
Tutukluluğun bir cezalandırma yöntemi haline geldiği, binlerce sayfalık iddianamelerle tıkanan, hoş gitmeyen hâkimlerin başka yerlere atandığı, sürekli olarak birbirleri ile birleştirilerek sonuçlandırılmalarının önüne engeller konulan çuvallar dolu dosyanın, PKK itirafçıları ile oluşturulan senaryolarının koşuşturulduğu bir diğer “yandaş hukuk…”
·         Gereği düşünüldü:
… açıklanan nedenlerle duruşmanın bir başka bahar, saat 9.30’a bırakılmasına…
Üçüncü hukuk, Türkiye’nin Güneydoğu’suna egemendir.
Bu noktadaki egemenlik kavramı, bildiğimiz anlamından tümü ile soyunmuştur…
Güneydoğu bölgesinin hukuku daha şimdiden özerkleşmiş ve kendine özgü bir kefeni sırtına geçirmiştir.
Bu hukuk, PKK terör örgütünün orasından burasından çekerek genleştirdiği ve AKP Hükümeti’nin açılım politikaları ile kendisine uygulama alanı bulan acayip bir garabettir.
Kandil’de çadır içinde kurulan seyyar mahkemelerde duruşma yapılabilmekte ve hukuk, sokakları savaş alanına çevirenlere değil dokunmak, yaklaşamamaktadır bile…
Türkiye’nin Güneydoğu’sunda Türk Ceza Kanunu uygulanmamaktadır.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uygulanmamaktadır.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu uygulanmamaktadır.
Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu uygulanmamaktadır.
Bu kanunların her birini raflarındaki yerlerine koyduk, asıl Türk Anayasa’sı uygulanmamaktadır.
Güneydoğu’nun bağımsız meclisi şimdiden kurulmuştur.
Anayasamızın temel ilkelerinin çatırdadığı bir ortamın hukukudur bu yörede Helen uygulanmakta olan hukuk!.
Bu bölgede görev yapan bir Türkiye Cumhuriyeti hakiminin önüne getirilen dosyalarda vereceği karar bellidir.
·         Gereği düşünüldü:
… açıklanan nedenlerle, mahkememizin dava konusu ihtilafı çözümleme konusunda GÖREVSİZLİĞİNE ve dosyanın görevli eyalet mahkemesine gönderilmesine…
İşte, sınırları kanla çizilmiş olan Misak-ı Milli hudutları içinde halen uygulanmakta olan üç adet hukuk…
İşte, vatanın bütünlüğü üzerine yemin etmiş bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin saygın üyelerinin görmek istemediği [ve millete göstermek istemediği] vatanın “hal-i pür melali”nin birebir fotoğrafı ve röntgeni…
Ancak bizler, görülmek ve gösterilmek istenmeyen bu gerçeği görmek, nedenlerini sorgulamak ve sorunun çözüm yollarını bulmak zorundayız…
Çünkü bu memleket bizim…
Çünkü, yabancı bankalarda paramız ve  kaçıp gidecek Amerikalarımız yok!..
 
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:

 

Yorumlar

YARGITAYIN İŞ GÜCÜ NİYE ARTIYOR?

YARGITAY SUNİ OLARAK YARATILAN BU İŞ GÜCÜNÜN ALTINDAN KALKAMAZ. ZATEN BUNUN OLMASINI DA İSTEYEN YOK. ALAN MEMNUN SATAN MEMNUN.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1069896&title=yargitay-bu-is-yu...
YARGITAYDA BU BİRİKİMİN İKİ ANA SEBEBİ VAR.
BİRİNCİSİ YOLSUZLUK EKONOMİLERİ POLİTİKALARINA GÖRE HAZIRLANAN YASAL BOŞLUK MEYDANA GETİREN YASALAR, İKİNCİSİ YARGI YÜRÜTMESİNDEKİ EZBERCİ, SABİT FİKİR ÖN YARGI VE PEŞİN HÜKÜM DOLU TUTUM. İŞTE ÖRNEĞİ AŞŞAĞIDA..
5941 s.y. MADDE 9- (1) 19/3/1985 tarihli ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun ile 26/2/2003 tarihli ve 4814 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunun geçici 1 ilâ geçici 5 inci maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Yeni Çek Kanunu’nun Geçici 2.maddesinde, 01/11/2009 tarihine kadar işlenmiş ve adliyeye intikal etmiş çek suç ve cezalarında askı modeli esas alınmıştır. Alacaklı ile karşılıksız çek suçunu işleyen kişi arasında anlaşma yahut anlaşmanın gerçekleşmemesi halinde failin taahhütnamesi, ceza tehdidini geçici bir süre için kaldıracak ve borcun ifası halinde, suçsuzluk rejimine geçilecektir. Öngörülen sürede yahut taksidin vadesinde temerrüt, askı halini sona erdirecektir.
Buna göre; 3167 sayılı Kanunun 16 ncı maddesindeki suçtan dolayı, 1/11/2009 tarihine kadar, haklarında soruşturma veya kovuşturma başlatılmış ya da kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan kişilerin;
*- Şikâyetçi ile belirledikleri miktarın belirli vadelerde ödenmesi hususunda anlaşmaya varmaları ve anlaşmanın bir nüshasının şikâyetçi veya yasal temsilcisi tarafından Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemeye verilmesi hâlinde, anlaşmada öngörülen süre kadar soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir. Anlaşmaya varılmış olması, şikâyetçi bakımından şikâyetin geri alınması sonucunu doğurmaz.
*- Bu Kanunun 6 ncı maddesi hükmüne göre ödenmesi gereken miktarı belirli vadelerde ödeyeceğini taahhüt etmesi ve taahhütnamenin, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından Cumhuriyet başsavcılığına veya mahkemeye verilmesi hâlinde, anlaşma aranmaksızın, taahhütnamede belirtilen süre kadar, soruşturma veya kovuşturmanın durmasına, hükmün infazının ertelenmesine veya durdurulmasına karar verilir. Bu durumda, ödeme süresi, taahhütnamenin yapıldığı tarihten itibaren iki yılı geçemez. Taahhütnamede yer alacak birinci yıl taksidi, borcun üçte birinden az olamaz. Taahhütnamenin bir örneği alacaklıya gönderilir ( Geçici m. 2/1 a-b).
Birinci fıkrada yazılı anlaşma veya taahhütnamenin en geç 1/4/2010 tarihine kadar düzenlenmiş ve mercîlerine verilmiş olması şarttır. Birinci fıkranın (b) bendinden yararlanan kişi, taahhütnamede belirttiği süre içinde şikâyetçi ile anlaşmaya varması ve bu anlaşmanın bir nüshasının şikâyetçi veya yasal temsilcisi tarafından mercilerine verilmiş olması hâlinde, aynı fıkranın (a) bendi hükmünden yararlanır (Geçici m.2/2).
Soruşturma veya kovuşturmanın durması hâlinde dava zamanaşımı; hükmün infazının ertelenmesi veya durdurulması hâlinde ise ceza zamanaşımı işlemez . (Geçici m.2/3).
Anlaşmanın gereği gibi ifa edilmiş veya bu Kanunun 6 ncı maddesi hükmüne göre ödenmesi gereken miktarın ödenmiş olması hâlinde; kovuşturmaya yer olmadığına, davanın düşmesine veya hükmün bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına karar verilir. (Geçici m.2/4).
Şikâyetçinin başvurusu üzerine, anlaşma veya taahhüde uyulmadığının tespiti hâlinde, soruşturmaya, kovuşturmaya veya hükmün infazına devam edilir. (Geçici m.2/5).

İZMİR 5.AĞIR CEZA MAHKEMESİ TÜRK ULUSU ADINA DEĞİŞİK İŞ KARAR
DEĞİŞİK İŞ NO : 2010/782
BAŞKAN :AHMET HEKİMOĞLU 21561
ÜYE :ŞENAY CENGİZ 33281
ÜYE :HÜLYA BABADAĞ 36889
KATİP :AYBEN UZUN 103827

İzmir 1.ASCM. nin 13.07.2010 tarih, 2005/284 E-2005/665 K. Sayılı ek kararına hükümlü Y…… S……. Tarafından 2.08.2010 günü dilekce ile itiraz edilmesi ve aynı mahkemece itirazın reddine karar verilerek dosyanın mahkememize gönderilmesi üzerine C.savcısının itirazın reddi yönünde görüşü alınarak, dava dosyası okundu, incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ-
Yapılan İNCELEMEDE:
Hükümlü Y……… S. …… ‘nin İş Bankası Bayındır Şubesinait 01/09/2004, 05/09/2004, 20/09/2004, 20/09/2004, 30/09/2004, 05/10/2004, 15/10/2004, 31/10/2007 tarihli çekleri karşılıksız düzenlemesinden dolayı İzmir 1.Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, mahkemece 08/09/2005 tarih ve aynı sayılı kararla çek miktarı kadar adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 1 yıl süre ile çek hesabı açtırmaktan yasaklanmasına karar verildiği, kararın 09/02/2007 tarihinde kesinleştirilerek infaza verildiği,
Hükümlünün ödeme taahhüdünde bulunduğu ve dilekcesinde borcunu faizi ile birlikte 2 yıl içinde, borcu ödeyeceğini taahhüt ettiği,
Mahkemece 05/02/2010 tarih ve aynı sayılı ek kararla taahhütnamenin kabulü ile hükümlünün infazının 25/06/2010 tarihine kadar durdurulmasına karar verildiği,
Hükümlünün ilk ödermeyi yapacağı 25/06/2010 ödeme yapmadığı gerekcesiyle mahkemece 13/07/2010 tarih ve aynı sayılı kararla hükmün aynen infazına karar verildiği, bu karara hükümlü tarafından itiraz edildiği görülmüş isede,
Hükümlünün verdiği taahhütnamenin 5941 SY.’nın geçici 2/1-b maddesine uygun olduğu, hükümlünün taahhüt ettiği tarihte ödeme yapmadığı sebebiyle mahkemece verilen ek kararın doğru ve yerinde olduğu anlaşılmıştır.
BU NEDENLERLE:
1-Hükümlünün itirazının REDDINE,(Başkanın karşı oyu ile)
2-Karardan bir örneğinin mahkemesince itiraz edene tebliğine,
3-Dosyanın mahkemesine iadesine
Dosya üzerinde C.Savcısının görüşüne uygun ve kesin olarak-yazılı emir dışında- oy çokluğu ile karar verildi. 26/11/2010
BAŞKAN ÜYE ÜYE KATİP

KARŞI OY:Hükümlünün dilekcesinde belirttiği ödeme savunmasının araştırılması gerektiği kanaati ile sayın çokluğun kararına karşıyım
BAŞKAN

O L A Y L A R :

1--20.12.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5941 sayılı “Çek Kanunu” ile 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanunyürürlükten kaldırılmış, dava konusu suçun unsurları ve yaptırımları farklı biçimde yeniden düzenlenmiş olduğundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, sanığın hukuksal durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması bozmayı gerektirmiştir. (10. C.D.Karar Tarihi 25.01.2010. Esas No: 2008/2928. Karar No: 2010/999)
Yargıtay 10. Ceza Dairesi Başkanı Mahmut Gül, “Yeni Çek Yasası’nda eskisine kıyasla, ‘suç unsurlarında, yaptırımlarında ve sorumluluklarında’ daha lehe düzenlemeler olduğu için zorunlu olarak her iki yasanın karşılaştırılması ve lehe olan yasanın uygulanması için ‘yasa bozması’ yapıyoruz.”
Kaynak : http://www.internethaber.com/mahkemeler-cek-davalarina-yetisemiyor-31350...
2-Karşılıksız çek suçu şikayete bağlı suçlardan olduğu için şikayetçinin şikayete hakkı olup olmadığı araştırılmalıdır. 5941 SY. GEÇİCİ EK 2MADDE- 5) “Şikâyetçinin başvurusu üzerine, anlaşma veya taahhüde uyulmadığının tespiti hâlinde, soruşturmaya, kovuşturmaya veya hükmün infazına devam edilir.” Hükmü vardır. Bu tesbitin yapılması gerekir.
3- YARGITAY 16.HUKUK DAİRESİ Tarih: 7.7.2008 Esas: 2008/871 Karar: 2008/4936 ve YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas No 2001/17HD-294 Karar No 2002/1
ÖDEME TAAHHÜDÜNDE BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİLRİKTE RAKAMSAL OLARAK GÖSTERİLMESİ MECBURİYETİ
Taahhüdü ihlalin doğabilmesi için ödenecek toplam borç miktarının rakamsal olarak, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer olmayacak şekilde belirlenmesi gerekir. Alacaklı ile borçlunun anlaşması suretiyle oluşan ödeme taahhüdünde borçlu tarafından ödenecek toplam miktarın rakamsal olarak açıkça gösterilmesi ve tarafların bu miktar üzerinden icap ve kabulde bulunmaları gerektiği ve taahhütte bulunulduğu esnada, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin belirlenmesi gerektiği hususları gözetilmeksizin, geçerli bir taahhüdün şartları oluşmaz. Bu tarz taahhütler butlandır. Ancak, Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da açıklandığı üzere, taahhüt tutanağında kısmi ödemelerinde göz önüne alınarak toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezanın belirlenmesi de imkansız olacaktır. Bu nedenle sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Çünkü borçlu yönünden, mükerrer ödeme(haciz ve icrada kısmi ödemeler) gibi makul bir nedenin mevcudiyeti halinde haksız cezalandırma söz konusu olacaktır. Burada ifade edilen “makul bir neden”, kuşkusuz borçlunun kusuru ile oluşmayan nedendir.
Borçlunun taahhütte bulunması ve bu taahhüdün alacaklı tarafından kabul edilmesi bir akittir. Akit iki tarafın karşılıklı ve birbirlerine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde tamam olur. (B.K. md. 1) Kabul için bir süre tayin ederek başka bir kimseye bir akdin yapılmasını teklif eden kimse, bu sürenin bitimine kadar icabından dönemez. Bu süre bitmeden evvel kabul haberi kendisine yetişmezse icabı ile bağlı kalmaz. (BK. md. 3) Bu itibarla, borçlunun taksit talebinin, ilk taksit tarihinden evvel kabul keyfiyetinin borçluya bildirilmiş olması zorunludur. Aksi halde, borçlu icabı ile bağlı kalmadığından akit tamamlanmamış olur
Öte yandan; Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme koşuluna ait tutanağın, İİY.nın 8. maddesi uyarınca tutanakların aleniyeti ve ispat kuvveti gereği ilgililer ve icra müdürü veya yardımcısı veya katibi tarafından imzalanması zorunluluğu bulunmaktadır. İmza, sözleşmenin değil tutanağın geçerlilik şartı olup, icra memurları bu taahhütte taraf olmadıklarından içeriğine müdahale edememekte, sözleşme sadece icranın tarafları arasında yapılmaktadır.

4-5941 Sayılı Yasanın geçici 2. Maddesinin 1.fıkrasının b bendi uyarınca, aynı yasanın 6. Maddesine göre hesaplanacak faiziyle birlikte çek bedelini ödeme taahhüdünde bulunuldu.
5-3167 Sayılı Çek Kanunu’nun uygulamasında, ceza, karşılıksız çıkan çekin miktarına göre belirlenmekteyken, 5941 nolu yasada kısmi ödeme de değerlendirilmektedir. Yani suçun sebebini çekin karşılıksız kalan kısmı oluşturmaktadır. Ayrıca 5941 S.Y. MADDE 6 – (1) Karşılıksız kalan çek bedelini, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanuna göre ticarî işlerde temerrüt faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizi ile birlikte tamamen ödeyen kişi hakkında; ibaresi mevcuttur. Bu hususlar suçun ve verilecek cezanın unsurlarını ve yaptırımlarını değiştirmiştir. Yukarda görülen Yargıtay görüşü de bu minvaldedir. Bu husus mahsup hesabını gerekli kılmaktadır. Aksi halde kötü niyetli alacaklı lehine mükerrer ödeme ve haksız iktisap söz konusu olacaktır. Mahsup hesabının alacak miktarı üzerinden yapılabilmesi için alacak için icra takibinin yapılması, yani ödemelerin bir icra takip dosyası gibi muteber bir yapıda değerlendirilmesi gereklidir. Yine 3167 sayılı yasada alacaklı yaptığı hacze, rehne rağmen şikayetini devam ettirebiliyordu. Mükerrer ödemeler kale alınmıyordu. 5941 nolu yasada bu şekilde ödemelerde, mahsup hesabı içinde göz önüne alınmaktadır. Suç ve cezası 3167 sayılı yasadan farklı olarak borcun geri kalan kısmı üzerinden oluşmaktadır. Şikayetci alacaklı, şikayeti ile birlikte haciz başlattıysa haczin sonuçları belli olmadan şikayete esas çek miktarı da belli olmayacaktır. Haczin sonucunda satış olmuşsa bu kısmi ödeme oluşturmuştur. Bu gibi durumlarda butlana sebep olacak muamelelerin oluşmaması açısından şikayetçi alacaklı tarafa da bir takım yükümlülükleri yerine getirme zorunluluğu oluşmuştur. Bu yükümlülüklerin başında yeni bir ilamlı icra takibi oluşturarak borçluya tebliğ etmek gelmektedir.
6- 5941 nolu yasanın yürürlüğe girmesi ile birlikte, sanık olarak görülenler ve aleyhlerine kesinleşmiş ceza bulunananlar için lehlerine bir çek sonuçlar gelişmiştir. Şikayetçi alacaklıların bir çoğu şikayetle birlikte icra takibi başlatmıştır. İcra takiplerinin pek çoğu, takipsizlikten düşmüştür. Şikayetçi –alacaklı yenileme yapmamıştır. Şikayetçi ayrıca 5941 sayılı yasanın geçici Ek 2. Maddesi gereği yapmılmış olunan taahhüdlere de bu süreç içinde müdahalede (taahhüdün kabulü ile birlikte taahhüdün yerine getirilmesi için hesaba haiz icra emrini göndermek, taahhüt ret olsa bile mahsup hesabı gösterir icra takibi emrini yenileme talebi göndermek)bulunmamıştır. Bu durumda kötü niyet, mükerrer ödeme talebi ve bundan kaynaklanan haksız iktisap söz konusudur. 3167 sayılı yasa ile yaşanan bağdan üzüm alma, bağcıyı dövme ve bağı talan etme devam edecektir.Şikayetcinin bu süreçte hiçbir şey yapmaması, yasalara göre şikayetten vaz geçme anlamında da kabul edilmektedir. Bu durumda iki husus öne çıkmaktadır. Şikayetçi taahhüdü görmüş ancak icra takibinden vaz geçtiği görüldüğünden şikayetten de vazgeçmiş bulunmaktadır. Ya da; şikayetçinin taahhüdü kabul edip, taahhüt süresi dolduğunda alacağının mahsup hesabını göstermemesi şikayetinin kötü niyetle haksız olduğu hükmünü oluşturacaktır. Kaldı ki şikayetçi -alacaklının açmış olduğu ilk icra dosyalarının pek çoğunda haciz bulunmaktadır. Gerek haczin satışı ve gerekse kısmi ödemelerle borç ödemesi tamamlanmıştır. Dava konusu çek ile birlikte şikayetçi olunmayan çekler ve senetler de alacağa esas olarak toplanarak bu icra dosyasında gösterilmektedir. Davacı alacaklı bunları ayrıştırarak yeni bir ilamlı icra takibinde talep ettiği matlup alacağını göstermek, ödenecek toplam borç miktarının rakamsal olarak, hiçbir kuşku, itiraz ve duraksamaya yer olmayacak şekilde bütün ferileriyle birlikte belirtmesi gerekirdi. Dava konusu taahhütte bulunulan çek ayrıştırılarak ayrıca bir icra dosyasında gösterilmemiştir. Özetle şikayete sebep olan çekle ilgili mahsup hesabının yapılacağı bir icra dosyası yoktur. Zira alacaklı kötü niyetle hareket etmektedir. Mülga yasa hükümleri gereği ile hareket ederek butlana sebep olmaktadır.
7- Uygulanamayacağı yasa ile düzenlenen, bu nedenle yasal olarak yok hükmünde olan bir kurala göre ceza vermek, gerek Anayasa'da yapılan temel haklar ile ilgili düzenlemelere, temel hak ve özgürlükleri içeren Uluslararası Sözleşme hükümlerine ve gerekse Türk Ceza Kanunun 2. maddesinde düzenlenen kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz, kanunlarda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz kuralına da aykırıdır. Diğer taraftan TCK'nın genel hükümlerine uygunluk içeren mevcut çek yasasının ilgili maddelerini uygulamamak için, “suçun cezasız kalacağı” gerekçesiyle bu boşluğu kıyas veya kıyasa yol açacak biçimde genişletici yorum yapmak yoluyla doldurmak ta TCK'nın 2/3 maddesi kapsamında mümkün değildir.
Hakim ve savcıların bütün bu oluşumu sarfı nazar ederek verdiği kararlar, uygulamalarda bu çeşitten sıkıntıyı beraberinde getirmektedir

YOLSUZLUK EKONOMİLERİ POLİTİKALARI SİSTEMİNDE, "SİSTEM MAĞDURU"

MÜSLÜMANLARIN ÇOĞUNLUKTA OLMASI İLE ÖVÜNDÜĞÜMÜZ ÜLKEMİZDE, ADALET AİHM KARARLARI İLE Mİ SAĞLANACAK?
“MUHTEREM MİLLETİME ŞUNU TAVSİYE EDERİM Kİ, SİNESİNDE YETİŞTİREREK BAŞININ ÜSTÜNE KADAR ÇIKARACAĞI ADAMLARIN KANINDAKİ, VİCDANINDAKİ ASLİ CEVHERİ ÇOK İYİ TAHLİL ETMEK DİKKATİNDEN BİR AN GERİ KALINMASIN” M.KEMAL. ATATÜRK (Nutuk, C. 2, Sh. 203).”
VATANDAŞINA TAAHHÜDÜNÜ YERİNE GETİRMEYEN SÖZDE HUKUK DEVLETİ MAĞDURLARI…
YOLSUZLUK: BEDELİ HEPİMİZ ÖDÜYORUZ
Yolsuzluk:
- eşitsizlik ve yoksulluktur;
- halkın kamu kurum ve kuruluşlarına duyduğu güven erozyonudur;
- halkın demokrasiye olan inancını yitirmesidir;
- hukuk devleti ilkesine bir darbedir;
- tekel gücü + takdir yetkisi – sorumluluktur(Prof.Dr. Robert Klitgaart);
- toplumsal dejenerasyon ve yozlaşmadır;
- etik dışı davranışlar ve tutumlardır;
- toplum için artan maliyettir;
- toplumun azalan korunmasıdır;
- toplumun moral çöküntüsüdür;
- uluslararası güvenliğin tehdit edilmesidir;
- terörizmin kendine yol bulacağı kanunsuzluk gölgesidir;
- özgürlük ve refahın kısıtlanmasıdır;
- ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engeldir;
- kamusal hırsızlıktır;
- vatandaşları kenara iten bir gasp türüdür;
- yatırım ve gelişmeyi önemli ölçüde düşüren bir virüstür;
- kayıt dışı ekonomiye sahip ülkelerde tahribata yol açan bir bataklıktır;
- geçiş ekonomilerinde girilen süreçleri yavaşlatan ve hatta yavaşlamaya
mahkum eden kördüğümdür.
Kısacası yolsuzluk; korku ve ümitsizlik içinde yaşayan ve kendi kaderlerini belirleyen kararlarda kendilerine hiç söz hakkı verilmeyen milyonlarca insanın özgürlüğünü ve refahını doğrudan etkileyen çağımızın en kötü hastalığıdır.
“ÖDEDİĞİMİZ EN PAHALI ŞEY YOLSUZLUK.....” (*1)
Özgül Filiz DURMAZ
AB ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü
Daire Başkanı

Yıl 2006. Boran Tıp Medikal Sanayi Ticaret Ltd. ŞTİ. Olarak Eskişehir’de beyin cerrahi implant malzemeleri satıyorduk. 2005 yılından itibaren bu ürünleri hastalara tedarik ediyorduk. SGK nın devredilen sosyal sigortalar kurumu 2006 yılının ağustos ayına kadar ödemelerimizi normal yapıyordu. Ağustos ayında ödemeler gerekcesiz kesildi.
UYGULANMAYAN VE UYGULATTIRILMAYAN YASALAR. OLUŞTURULMAYAN ŞEFFAF E-DEVLET YAPISI VE BU YAPIYA UYGUN YASALAR. ŞEFFAFLIK GÜVENDİR.
4982 sayılı Yasanın "Genel Gerekçesi"nde, "Demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün gereklerinden olan bilgi edinme hakkı, bireylere daha yakın bir yönetimi, halkın denetimine açıklığı, şeffaflığı sağlama işlevlerinin yanı sıra halkın Devlete karşı duyduğu kamu güvenini daha yüksek düzeylere çıkarmada önemli bir rol oynamaktadır. Kullanılan bu hak sayesinde hem halkın Devleti denetimi kolaylaşmakta hem de Devletin demokratik karakteri güçlenmektedir" deniliyor.
Biz bu yasa gereği ödemelerimizin niçin geciktirildiğini sorduk. Geç ve geçersiz cevaplar aldık. Şifahen yapılan bildiri sonrasında Antalya’da SAĞLIKTA YOLSUZLUK DEDİKODULARINDAN olduğunu öğrendik. Daha sonra yarıya yakın kesintilerle faturalarımıza ödemeler yapıldı. Sebep ise bizim verdiğimiz ürünlerin muadillerinin ederinin yarı fiyata olduğu idi.
Bu mümkün değildi. Yani sattığımız ürünlerin muadillerinin ucuz olması hele yarıya yakın ucuz olması mümkün değildi. Ayrıca SGK nın bu bahaneyle önceden yapılmış olan anlaşmayı bozması da haksızlıktı.
Ancak biz bu muadil ürünlere takıldık. Bunların nasıl ucuz olduğunu araştırdık. Sonuçta SGK nn aldatıldığını gördük. Kutu birim fiatı ile satılan ürünlerimizin muadillerinde kutular içinde ürün en az beşe bölünmüş kutularda ambalajlanmış şekilde sunulmuştu. Yani 50 cc. Lik ürün, 10 ar cc.lik kutularda ve beş kutu bir kutuda piyasaya sunulmuştu. Ama SGK ya bu on cc. Lik kutuların her biri ayrı ayrı fatura edilerek bir kutu imiş gibi sözüm ona yarı fiyatına satılmıştı. Aslında ürün en az 2,5 kat fazlasına fatura edilmişti. Buna benzer daha bir çok yolsuzluğu keşfedip belgeleyerek yetkililere ihbar ettik.(*2)
Avrupa ülkelerinden birinde bu ihbarları yapsanız sizi ödüle boğarlar. Üstelik üzerinizde oluşacak en ufak tehdite karşı sizi koruma altına alırlar.
Oğlum ve ben deşifre olduk. Bu deşifre ediliş, bizim ve şirketlerimizin üzerinde kötü etki yaptı. Kötü niyetli kişilerin ambargo ve baskılarına maruz kaldık. Hastanelere ve hastalara ürün satamaz da olduk.Bu arada alacaklarımızı alamadık. Firmamız büyük zararlara uğradı. 2007 yılı başında yaptığımız ihbarlara da bir cevap alamamıştık. Firmamız imalat da yapmakta idi. Ancak düşürüldüğümüz bu kriz bizi tüketti. Bütün bunlara karşın devleti soyanlar ise beş altı ay gibi çok kısa zamanlarda köşe döndüler. (*3)
Bizim, bıkmadan yaptığımız ihbar ve şikayetlerden sonra 2008 yılı içersinde soruşturmalar hızlandı ve sonuçta şebeke elemanları yapılan çeşitli operasyonlarla toplandı. (bakınız google enfeksiyon 26 ve altın omurga) Yargılamalar devam ediyor.
Tehditler ve bunlara karşı devletten istediğimiz korunma talepleri boşa çıktı.
Bu arada, devlete ödemediği faturalar yüzünden çıkan vergi borcuna karşı vermiş olduğumuz çekler başta olmak üzere; tüm çeklerimiz karşılıksız çıktı. Oğlum 1905 sayılı yasa gereği devletten alacağımız ihbar ödülü beklentisi içinde iken 3167 sayılı yasa gereği SUÇLU addedildi ve cezalandırıldı. Sonuçta hapse girdi. DEVLET İKİNCİ DEFA TAAHHÜDÜNÜ BOŞA ÇIKARMIŞTI. Oğlum ceza evindeyken bende SİSTEM MAĞDURLARI için kolları sıvadım ve çalışmaya başladım (bakınız; burhaniscan.org sitem)
5941 sayılı çek yasası çıkarıldı. Oğlum taahhüt vererek ceza evinden kurtuldu. Sıra geldi devletin taahhüdünü yerine getirmesine. NERDEEE. 7 bin liralık VERGİ BORCU İÇİN VERDİĞİMİZ ÇEK için taahhüdü yerine getirmesi için talepte bulunuldu. Ve taahhüdü yerine getirdik. Bakalım devlet taahhüdünü ne zaman yerine getirecek. Devletimin bir diğer taahhüdü YASALAR ÖNÜNDE eşitlik dir. Gerek yasa koyucu, gerekse yasa uygulayıcıları yasal boşluklar ve ezberci zihniyet yapısı ile; sabit fikir, ön yargı dan oluşan peşin hükümleriyle verdikleri kararlarla bu ilkeyi de al aşağı etmişlerdir. Ülkemin farlı bölgelerinde ve hatta aynı adliye binasında bile hakimler işleniş biçimi aynı olan eylemlere farklı kararlar vererek eşitlik ilkesini bozmuşlardır. Bu durumda adalet=para olduğu gözlemlenmiştir. Hakimlerin ve savcıların CUKKALILAR, RÜTBELİLER ve CÜBBELİLER baskısı ile çarpık adalet anlayışında sözde hizmet ettiği görülmüştür.
Burda göze çarpan, çarpıcı bir şekilde öne çıkan en önemli iki husustan bahsetmek istiyorum.
BU İKİ HUSUS YOLSUZLUK EKONOMİLERİ POLİTİKALARININ MAĞDURLAR OLUŞTURMASINDA BAŞLICA HUSUSLARDIR.
1-Uygulanmayan ve uygulattırılmayan yasalar: 1905 sayılı yasa mevcut. Bu yasaya göre devletten en az 3 milyon lira alacaklıyız. Kamu İhale Yasası da bu uygulanmayan yasaların içinde. Devlet 2008 yılı sonu itibari ile bize borçlu. İhbarlarımız sonucunda, 30 milyon liralık vurgun açığa çıktı. 1905 sayılı yasanın hükümlerine göre de bunun onda birini ikramiye olarak almaya hak kazandık.
2-Islah edici yaptırımlara sahip yasaların olmaması. YASAL BOŞLUKLAR. Bu yasalardan biri mecliste çıkmayı bekledi ve sonra sümen altı edildi. YOLSUZLUKLA MÜCADELE YASASI gibi .(*4)
Ne yazık ki, toplum olarak da görevimizi tam olarak yapmıyoruz. Yolsuzluk olaylarına yeterli tepki gösterilmiyor. Toplum, biraz da devletin kurumlarına olan güvenini yitirmesinden dolayı mücadele ruhunu kaybetmek üzere. Yolsuzluğu ayyuka çıkmış adamları bu toplum meclise gönderebiliyor. Kurumlara olan güven sağlanmalıdır. Aksi taktirse, boşvermişlik içerisinde herkes kendini mevcut çarka kaptıracak ve zamanla toplum içerisinde masum insan bulmakta zorluk çekilecektir.

Buraya kadar daha çok sistemle ilgili görüşlerimize yer verdik. Yolsuzlukları önlemede insan unsurunun ne kadar önemli olduğu göz ardı edilmemelidir.

Atatürk’ün şu sözü hiç unutulmamalıdır; “Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki, sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalınmasın (Nutuk, C. 2, Sh. 203).”

Sonuç olarak; yolsuzluğu önlemek için “pislikleri halının altına süpürme” yönteminin bırakılarak, pisliği temizlemek için gerekiyorsa nehir yataklarının değiştirilmesi ve Atatürk’ün dediği gibi, başa getirdiğimiz adamların kanındaki ve vicdanındaki cevheri iyi tahlil etmemiz gerekecek.(*5)
BU GELİŞMELERİN EN ÇARPICI YANI BURASI İSLAM ÜLKESİ ADDEDİLİYOR. İSLAM DEMEK ADALET DEMEKTİR. ADALETİN OLMADIĞI YERDE İSLAMIN VARLIĞINDAN SÖZ EDİLEMEZ. KAPİTALİZMİN EN CANAVARCA UYGULANDIĞI, YOLSUZLUK EKONOMİLERİ POLİTİKALARININ 65 YILDIR HÜKÜM SÜRDÜĞÜ ÜLKEMİZDE NE YAZIK Kİ BELAMLAR-SAMİRİLER İN GAYRETLERİ VE ÇABALARI İLE BU SİSTEME UYGUN AHLAK KAREKTERİNDE SÖZDE MÜSLÜMANLAR OLUŞMUŞTUR.(*6)
“Zulme sessiz ve seyirci kalmak dilsiz şeytanlıktır” Müslümanlık anlayışına karşın tepkisiz insanlar vardır. “BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER” ZİHNİYETİ İLE HAREKET EDİLMEKTEDİR. BU MÜSLÜMANLIK DEĞİLDİR.
BİR ZAMANLAR MÜSLÜMAN OLDUĞU İÇİN ADALETİNE SIĞINILAN ÜLKEMİZDE ARTIK İNSANLAR BU NEDENLERLE AİHM ADALETİNE SIĞINMAKTADIR.
İNSAN OLARAK BU AYIP HEPİMİZE YETER. AHİRETTE HESABI VAR.
1-http://www.arestrans.com.tr/infos_index.php?category_code=1274746063&infos_code=1278535593
2-http://analiztv.aktifhaber.com/news_detail.php?id=4024
http://www.habervaktim.com/haber/49132/saglikta_buyuk_vurguna_enfeksiyon...
3-http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=846274
4-http://www.alomaliye.com/yolsuzlukla_mucadele_tasarisi.htm
http://www.sayistay.gov.tr/mevzuat/6085/06%206085%20Genel%20Kurul%20Tuta...
http://www.mtk.gov.tr/Detay.aspx?contentID=188
5-http://www.turkhukuksitesi.com/makale_27.htm
6- http://burhaniscan.org/index.php?option=com_content&view=article&id=855:...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.