Ukrayna Olayları ile “Kürt Sorunu” Arasında Bir Bağ Var mı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ukrayna’da geçen sene Kasım ayı sonundan itibaren demokratik olarak seçilmiş olan Yanukoviç’ e karşı şiddete dayanan isyan;  Mart ayı başında bir sivil darbe ile sonuçlandı. Darbeyle devlet Başkanı Yanukoviç, başkanlıktan azledildi ve hükümet parlamento tarafından düşürüldü. Eski muhalif lider i ulija Timoşko ise hapisten serbest bırakıldı.

Demokratik meşruiyetle seçilen Yanukoviç’ e karşı İsyanı başlatanlar; Ukrayna meclisinde % 10 milletvekilliği ile temsil edilen aşırı milliyetçi-faşist Swobada (Özgürlük) partisi, Almanya’da profesyonel bir boksör olan  Wladimir Kliçko’nun partisi Udar (Demokrasi için İttifak)  ve nihayet yolsuzluk nedeniyle hapis yatan ulija Timoşko'nun Ana Vatan Partisi nin ortaklığı idi. Faşist Swobada partisi, oldukça güçlü silahlı militanları olan ve bu militanların Çeçenistan ve Kosova’daki iç savaşlarda çarpıştığı alenen bilen bir partidir.

Tanıkların ifadesine göre, Ukrayna’daki sivil darbe; ittifak halinde olan bu üç partinin Ukrayna meclisindeki milletvekillerine, iktidardaki Yanukaviç’in partisinden bazı milletvekillerinin rüşvetle satın alınarak, bazı milletvekilleri ise tehdit, şantaj ve hatta darp edilerek Yanukoviç’ e karşı oylamaya katılması sağlanarak gerçekleştirildi.

Bunun üzerine Rusya Federasyonu Meclisi; Rus ordusunun, halkının dörtte üçü Rus olan Kırım’a müdahale için tezkere çıkardı. Arkasından 6 bin asker ve zırhlı araçlarla Rusya’nın Kırım’a girdiğini ajanslar dünyaya duyurdu.

Olaylar zinciri; Ukrayna'ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyet Parlamentosu’nun ve özel statülü Sivastopol Şehir Şurası’nın Bağımsızlık Bildirisini kabul etmesiyle devam etti. Daha sonra her iki meclis te 16 Mart 2014 tarihinde artık bağımsız olan Kırım’ın Rusya federasyonuna katılması için halk oylamasının yapılmasına karar verdiler.

ABD ve AB ülkeleri ve NATO, Rusya’yı evrensel hukuku çiğnemekle suçlayarak, Kırım’da yapılacak referandumun sonuçlarını tanımayacaklarını ve Rusya’ya karşı ekonomik ambargo uygulayabileceklerini ilan ettiler.

Bu olaylar üzerine hemen harekete geçen AKP hükümetinin Dışişleri bakanı Ahmet Davudoğlu Ukrayna’ya gitti. Davutoğlu Kiev'de Kırım Tatarlarının lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu ile görüştü

***

Ukrayna ve Kırım’da son günlerde cereyan eden bu gelişmelerin, Türkiye’de ülkemizin en büyük sorunlardan biri olan “Kürt Sorunu” denen sorunla bir alakası olabilir mi? Bence var!

Bundan bir buçuk yıl önce AKP hükümeti, “Yeni Büyükşehir Belediyeleri Kanunu” ile bölgede Diyarbakır’ın yanında Maraş, Mardin, Van ve Şanlıurfa gibi kentlere de “Büyükşehir” statüsü tanıyarak özerkliğin hukuki alt yapısını hazırlamıştı. Daha sonra hükümet, 2013 yılının hemen başından itibaren 2009 yılında başlattığı fakat Habur rezalet ile başarısızlığa uğratılan “Açılım” politikalarının ikinci bölümünü kamuoyuna duyurdu.

Adına hükümetin  “Barış” veya “Çözüm” de dediği bu Açılım sürecinin özü, AKP hükümeti ile PKK/BDP arasında yapılan bir ittifakla, PKK’nın “ateşkes” yapmasına karşılık, hükümetin Doğu ve Güneydoğu illerinden TSK dâhil tüm silahlı güçlerini geri çekerek, bölgeyi fiilen PKK/BDP’ye teslim etmesidir. Başka bir ifadeyle “Açılım” politikasıyla PKK/BDP, özerkliği fiilen inşa edebilmek için “Yeni Büyükşehir Belediyeleri Kanunu”  ile hukuki alt yapısı hazırlanmış olan bölgede “”Özerkliği” bir seneden fazla bir zamandır fiilen inşa etmektedir; buna karşılık ta PKK bu sürede terör eylemi yapmamaktadır.

Kandil dağındaki terörist liderlerden Karayılan, BDP eş bakanı Selahattin Demirtaş, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra bölgede Özerklik” ilan edebileceklerini açıkça kamuoyuna duyurmaktadırlar.

Özerklik; uluslararası hukuka göre, etnik veya dini esasta birleşmiş bir bölgenin bağımsızlığını ilan etmede veya başka bir devlete katılmada ön koşuldur. Fakat yine halen geçerli olan evrensel hukuka göre, bir bölgenin özerk olabilmesi ise ancak o bölgenin içinde bulunduğu devletin anayasasının özerkliğe izin vermesi ile olanaklıdır.

Türkiye’de AKP hükümeti; PKK/BDP’ ye , “Yeni Büyükşehir Belediyeleri Kanunu” ile Doğu ve Güneydoğu illerinde özerkliği fiilen kurmanın yolunu açmış; “Açılım” politikalarıyla da fiilen kurma izni vermiş fakat yeni bir anayasa yapamayarak, bu özerkliğe uluslararası bir meşruiyet kazandıramamıştır. Bu anlamda AKP, emperyalizmin BOP projesini gerçekleştirmede kısmen başarısız olmuştur.

Öte yandan emperyalizmin BOP projesi; Mısır’da Temmuz 2013 devrimi ile ağır bir darbe yemiş; Suriye’de ise üç yıldır tıkanıp kalmıştır.

Emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP)  Mezopotamya ve Türkiye ile ilgili bölümünde; bölgede, emperyalizme uydu fakat şekilde bağımsız büyük Kürdistan devletini kurdurmak vardır. Öyle ki bu büyük Kürdistan; petrolce zengin bir alanda kurulacağı için, bu petrolün dünyaya nakliyatı için mutlaka denize, özellikle de Süveyş kanalı nedeniyle Doğu Akdeniz’e uzanan ve Suriye’yi de kapsayan bir coğrafik alanda kurulması gerekmektedir.

Fakat BOP; Suriye’de tıkanıp kalmış; Esad’ın direnişi ile Suriye bölünmemiştir. Esad’ın, bütün dış müdahalelere ve Türkiye’deki AKP hükümetinin her türlü aktif desteğine rağmen, üç yıldır direnmesinde ise en büyük rolü, Rusya ve İran’ın desteği oynamıştır.

İşte tam bu noktada emperyalizm, (özellikle ABD’nin Obama yönetimi) AB ile işbirliği içinde BOP ’ta plan değişikliğine gitmiştir. Bu yeni planın hedefinde ise Rusya’nın mutlaka Suriye’nin yanından uzaklaştırılması gelmektedir.

Bilindiği gibi Rusya, Suriye’nin bütün Doğu Akdeniz sahillerini donanmasıyla sürekli devriye gezerek koruduğu gibi, Suriye’ye verdiği modern hava savunma sistemiyle de Suriye’ye karşı bir “Hava Koridoru” uygulamasına engel olmuştur.

İşte bütün bu nedenlerle emperyalizmin BOP’ taki yeni taktiği, Rusya’yı Suriye’den uzaklaştırmaktır.

Bu amaca uygun olarak emperyalizmin ilk adımı, İran ile Nükleer Araştırma konusunda yaptığı anlaşma olmuştur. Emperyalizmin İran’la uzlaşmanın gayesi, yıllardır İran’a karşı uyguladığı ekonomik ambargoyu kaldırarak İran’ı batıya çekmek ve dolayısı ile İran’ı Rusya’dan uzaklaştırmaktır.

Emperyalizmin Rusya’yı Suriye’den uzaklaştırmak için ikinci adımı ise Ukrayna’da son haftalarda yaşadığımız olaylardır. Ukrayna’daki seçilmiş meşru devlet başkanının ve hükümetinin bir darbeyle devrilmesi ve nihayet bu olayların Kırım’da yaşanan siyasi gelişmelere yol açması, emperyalizmin Rusya’yı Suriye’den uzaklaştırma politikalarının bir sonucudur.

Neden Ukrayna?

Çünkü Rusya; Karadeniz, Ege ve nihayet Doğu Akdeniz’de bulundurduğu güçlü donanmasını, bugün Suriye’nin Akdeniz kıyılarını koruyan, ona silah ve teçhizat taşıyan deniz kuvvetlerini şimdiye kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım’ın özel statülü Sivastopol limanında barındırıyordu. Rusya, Sivastopol tersane ve limanını SSCB’ döneminden çok önce, Çarlık zamanından beri elinde tutmaktadır.

Emperyalizmin Ukrayna’da, üç muhalefet partisi ile işbirliği yaparak yaptırdığı sivil darbenin amacı; şimdiye kadar 6 eski Varşova Paktı ülkelerinde olduğu gibi, Ukrayna’yı önce Avrupa Birliğine, daha sonra da NATO’ya üye yapmak, böylece hem Rusya’nın elinden Sivastopol limanını almak, hem de bir hançer gibi Rusya’nın bağrına NATO’yu saplamaktır.

Rusya emperyalizmin bu oyununu çok çabuk fark etti ve derhal bozdu! Dolayısı ile emperyalizm; “Tosya’ya pirince giderken, evdeki bulgurdan da oldu!” Çünkü bu gelişmeler sonucu ve 16 Mart 2014 tarihindeki halk oylamasının “evet” demesiyle Kırım ve Sivastopol tamimiyle Rusya Federasyonu’nun bir parçası haline gelecektir!

Ancak Ukrayna ve Kırım’daki durum; tam olarak, diplomatik açıdan net bir sonuca bağlanmış değildir; öyle görünüyor ki dünya, yeni bir “soğuk savaşın” eşiğindedir.

Bu oyunda Dışişleri bakanımız Davudoğlu ’nun üstlendiği role gelince; o rol, Kırım Tatarlarını kışkırtarak, onların referandumu boykot etmelerini sağlamaktır. Böylece ABD ve diğer batılı devletlere, bu referandumun meşru olmadığına dair mazeret üretmeye yardımcı olmaktır! Atalarımız, “Alışmış, kudurmuştan beterdir!” derler. Emperyalizme yıllarca taşeron olarak hizmet etmeye alışanlardan başka girişim beklenemezdi zaten.

Herkesin de tanık olduğu gibi üç aydır Türkiye, F. Gülen ile AKP hükümeti arasında Tapeler üzerinden yapılan yoğun bir savaşla çalkalanmaktadır. Bu savaşta AKP hükümetinin ve Başbakan Erdoğan’ın hırsızlığı ve yolsuzluğu ile ilgili iddialar, ayyuka çıkmaktadır.

Aslında bana göre bu savaşın zamanlaması gerçekten manidardır; bence bu savaşta emperyalizmin parmağı vardır. Emperyalizm; artık alacağını aldığı, işi bittiği Başbakan Erdoğan’ı “deliğe süpürmektedir”. Fakat Erdoğan’la birlikte, Erdoğan T.C.’nin Başbakanı olduğu için Türkiye’ye de büyük zarar verilmekte, TSK ve özellikle Türk donanmasına yapıldığı gibi askeri zafiyete uğratılmaktadır.

Emperyalizmin arka planda kaldığı, önde cemaatin göründüğü Başbakan Erdoğan’a yönelik bu kampanyanın tek amacı, sadece emperyalizmin Türkiye’de kontrolü kaybetmeden iktidar değişimine ortam yaratmak değildir. Fakat aynı zamanda Türk hükümetini ve devletini de şantaja açık hale getirmektir.

Nitekim bu ortamda Erdoğan hükümeti çok sıkıştığı için emperyalizme ulusal çıkarlara büsbütün aykırı tavizler vermektedir: Somut olarak Erdoğan hükümetinin;

  • Açılım politikalarına tam gaz devam etmesi,
  • Ergenekon davasının çökmesiyle Ergenekon tutsaklarının özgür bırakılmasına rağmen, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk vs. gibi düzmece davalarların da delil yönünden çökmüş olmasına rağmen bu davalarla tutsak edilmiş TSK mensuplarının kasıtlı olarak özgür bırakılmaları için hiçbir girişimde bulunmaması,
  • Kıbrıs’ta ikili müzakerelere Rum tarafının avantajlı olduğu bir ortak metinle yeniden başlanmasını desteklemesi,
  • Kırım’da bağımsızlığını ilan eden Özerk Kırım idaresinin Rusya federasyonuna katılımı için 16 Mart’ta yapılacak referandumu, ABD ve diğer batılı ülkelerin meşruiyet nedeniyle ret etmelerine mazeret hazırlamak için, Türk Dış işleri Kırım Tatarlarının referandumu boykot etmeleri yönünde etkilemesini sağlamaktır. 

“Kürt Sorunu” bağlamında emperyalizm; bir yandan A planı ile Erdoğan hükümetine şantaj yaparak, hem onu yıpratmakta, hem de  “Açılım” a devam edilmesini sağlamaktadır. Fakat öte yandan emperyalizm; B planı çerçevesinde “Avrupa Özerklik Şartına” Türkiye’nin koyduğu “şerhi” kaldırmayı programına almış, dolayısı ile özerkliği ve federatif bir devlet yapısını yeni anayasaya yazdırmayı planlayan CHP’yi iktidara hazırlamaktadır. İktidara gelecek CHP’nin gelecekteki Genel Başkanı olarak ta 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı CHP adayı olarak öne sürülen, M. Sarıgül düşünülmüştür.

Kısaca emperyalizm, Ortadoğu’da veya Mezopotamya’da emperyalizmin kendine uydu bağımsız bir Kürt devleti projesi, emperyalizmin yüz yıllık bir projesidir. Emperyalizm, Kürt devleti Projesinden asla vaz geçmiş değildir; sadece bu projeyi ertelemiş, daha doğrusu projenin araçlarını değiştirerek iki aşamada gerçekleştirmeyi uygun bulmuştur. Emperyalizmin ilk aşamadaki planı; AKP döneminde özerklik fiilen olgunlaştırılacak, CHP iktidarıyla da özerklik resmileştirilecektir. Ancak bu gelişme, Türkiye’de kanlı bir iç savaşa yol açabilir!

Yaşasın “Tam Bağımsız” ve “Gerçekten Demokratik” Türkiye!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.