Vasatın Küstahlığı ve CHP

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Dünyanın pek çok yerinde, demokrasinin olgunlaşmadığı memleketlerde bilhassa, kutuplaşma çok daha kolay gerçekleşiyor. Bir yanlışın tümleyeni, doğru olarak kabul görüyor. Misal, ya faşist olacaksın ya devrimci. Ya laik olacaksın, ya şeriatçı. Ya sermayeden yana olacaksın, ya emekten yana. Ya Türkçü olacaksın, ya Kürtçü…

Bu yazıyı kaleme aldığım şu günlerde de benzer tartışmalar sürüyor. Sanki ya derin devleti ya PKK’yı kutsamak ve kabul etmek zorundaymışız gibi. Maalesef pek çok küçük insan da bu hengamenin içine düşüyor ve iki kutuptan birisine yapışıveriyorlar adeta! Düzgünce bir tahlil etme, olaylara kuş bakışı bakıp resmin genelini görmek, pek de akıllarına -ya da işlerine- gelmiyor cancağızlarımın.

Nasıl gelsin? Bu olan biteni sağlıklı bir şekilde tahlil edecek bilgi birikimi var mı ki, yurdum gençlerine? Hatta aydınlarında?

Derin devlete ve faili meçhullere karşısınız. Evet anladık, ben de karşıyım. Hümanistsiniz ve kimse sizin kadar hümanist olamaz, onu da anladık. Ancak facebook Atatürkçülüğüyle hareket edenler, Atatürk’ü komünist sananlar -ki normal kuvvetle muhtemel Nutuk’u okuma zahmetine bile girmemişlerdir- size hemen ‘’faşist’’ damgasını yapıştırıveriyor, korporatizm nedir, totaliter, otoriter ve diktatör olmak arasındaki farkları bile bilmeyenler.

Geçen gün Serdar Turgut bir yazısında, vasatın diktatörlüğünden bahseden bir yazı yazmıştı. Çok haklıydı. Ülkemde böyle bir konjonktür maalesef vasatın hakimiyetiyle birlikte yerleşmekte, muhalefete bile sirayet etmektedir. Kitap okuduğunuz, entelektüel bir insan olduğunuz zaman, kendini beğenmiş yahut elitist oluveriyorsunuz. Memleketimde bilgiye karşı bir hırs, bir kin var. Mamafih kavramlar ve olgular hakkında kelam edebilecek kadar bilgisi olmadan langır lungur konuşan bu kişiler, bir de küstahlar ki sormayın! Hem kel hem fodullar, lafın kısası.

Kendi adıma, pek çok zulüm yapmış bir derin devleti desteklemeyeceğim gibi, bunun yöntemsel olarak ikizi olan ideolojik anti-tezini de destekleyemeyeceğim. Bu anti tezin liderini ‘’vallahi biz Apo’yu özledik’’ şeklinde anan birisine de hiçbir zaman sempati duyamayacağım, kimse kusura bakmasın. Takiyye yapan insanlardan, riyakarlıktan oldum olası tiksinmişimdir ve bu şiddeti destekleyen insanların her zaman çıkıp tribünlere, ‘’biz barışı özledik, biz insanız’’ diye edebiyat yapmaları sinirime dokunuyor, midemi bulandırıyor.

Öte yandan empati kurmaya çalışın, başka bir tarafın gözünde direkt vatan haini oluveriyorsunuz. Bir önceki güruh için söylediklerim, bunlar için de geçerli.

Son günlerde Kılıçdaroğlu’nun Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarına ziyareti söz konusu. Doğru yaptı diyenler var, yanlış yaptı diyenler var. Bana göre doğru ve yanlış yoktur bu konuda. Doğru ve yanlış kavramları, bu hususta son derece görecelidir. Nereden baktığınıza göre değişir.

Sivas’ın doğusundan oy toplayabilmek, orada da var olabilmek adına doğru yapmıştır Kılıçdaroğlu, objektif bakmak gerekirse. Ancak yaptığı da Atatürkçülüğe terstir bu da aşikar. Burada liderlerin kendi beklentileriyle tabandaki beklentileri aynı düzlemde temerküz ettirebilecek basirette olabilmeleri şarttır. Ancak yaptığının orta vadede taban arasında bölünmelere yol açabileceğini de hesaba katması lazım.

Nasıl ki MHP, laik ülkücüler-İslamcı ülkücüler şeklinde bölündüyse, CHP’nin de tabanının ulusalcılar-enternasyonaller şeklinde bölünebileceğini hesaba katmak gerekir.

Bilgi o kadar kolay bulunur hale geldi ki, pahası düştü. Ancak doğru bilgiyle yanlış bilgiyi ayırt edebilecek kadar gelişmiş süzgeçler de pek fazla yok işin doğrusu. Her ne olursa olsun, oturulup tartışılır; ancak tartışmaya adam bulmak lazım! Bunu söylediğim için de muhtemelen kendini beğenmiş veya elitist diye addedecekler beni ama olsun.

Bir insan doğru bildiğini söylemedikten sonra, ne işe yarar ki?

asim.us@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.