Yumuşak Faşizm

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

İnsan, doğası itibari ile imkânı varsa en önce en yakınını gözetir. Kendimizin bile birçok eksiğimiz varken önce çocuklarımız için bir şeyler yapabilmeye çalışırız. Gözetim ve destekleme, çocuklarımızdan sonra ailemiz, yakınlarımız diye devam eder. Onlara her zaman pozitif ayrımcılık yaparız. Hatta varsa evcil hayvanımız bile bu pozitif ayrımcılıktan sonuna kadar yararlanır. Peki, bu yaptıklarımızın hepsi adil midir? Bu soruya gönül rahatlığı ile “evet” demek biraz zordur. Ama bizim ayrıcalık yapmamızı önleyecek bir güç de yoktur. Olayın seyri tamamen vicdanımıza kalmıştır.

Yönetim biçimi cumhuriyet olan, demokratik kurallar ile yönetilen ülkelerde adalet mekanizması, evrensel hukuk prensipleri ile insanların hak ve hukukunu düzenler. Bu yüzden insan hakları, çağdaş yaşam gibi konularda ileri olan ülkelerin en sıkı bir şekilde uydukları kurallar evrensel hukuk prensipleridir. Bu prensipler yargı vasıtası ile herkese eşit uygulanır. Bu yüzden, ülkede huzurlu bir yönetimin olabilmesi için yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsız ama koordinasyon içinde çalışmalıdır. Halkın yeterli bilgiye sahip olmaması veya siyasi partilerin işleyişi ile yeterince ilgilenmemesi, başta belirttiğimiz korumacılık prensibinin siyasi partilere egemen olmasını sağlamıştır. Tepeden aşağı doğru olan korumacılık, doğal olarak alttakilerin sığınma, tabi olma, tepelerde bir yer kapma mücadelelerini destekliyor ve parti başkanları giderek her türlü kararın tek vericisi haline geliyorlar. Ülkemizdeki durum da aynen böyledir. Her türlü karar, parti başkanının iki dudağı arasındadır. Öyle ki, bir parti başkanı, herhangi bir ilde istemediği biri parti yönetimine seçilmeye kalksın komple yönetimi görevden alma yetkisine sahiptir. Öyle olunca parti içinde bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Başka bir deyişle partiler adeta birer padişahlıktır. Tabii böyle olunca milletvekili aday adayları halka değil öncelikle parti başkanına yaranmanın gayreti içindedirler.

Ülkemizde vekili olduğu bir şehri seçildikten sonra gören milletvekili sayısı hiç de az değildir. Dolayısı ile seçilen milletvekilleri halkın değil partinin milletvekilleridir. Onların aldıkları oyları millet vermiştir ama bu hiçbir zaman millet iradesinin tecellisi değildir. Mevcut sistemimizde, bağımsız milletvekilleri haricindeki milletvekillerinin milli iradeyi temsil ettiği söylemi hiç de inandırıcı değildir. Parti tarafından belirlenen milletvekillerinin de parti yönetiminin isteği dışında bir düşünce dahi üretmeleri söz konusu olamaz. Şu günlerde moda olan Anayasa değişikliği paketini AKP hazırlamasına rağmen, sunuştan birkaç gün öncesine kadar hemen hiçbir milletvekilinin içerikten haberi olmadığı yönünde gelen bilgiler hiç de şaşırtıcı değildir. O milletvekillerinin parti kararı lehinde parmak kaldırmak dışında işleri yoktur. Hal böyle olunca iktidar yöneticileri, (hele tek başlarına iktidarsalar) rahatça kendi çıkarlarına olan politikaları ortaya koyabiliyorlar. Parlamentonun çoğunluğu iktidar partisinden olunca yürütme ve yasama tek elde toplanıyor. Bunların yanlışlarını ortaya çıkaracak veya yanlışa engel olacak ise yargı.

Günümüzde AKP iktidarının yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmaya uğraşmasının tek nedeni, onu da avucuna alıp istediği gibi davranabilmenin önünü açmaktır. Her ne kadar kâğıt üzerinde demokratik bir yönetimle yönetiliyor görünsek de yukarıda anlattığımız durumlardan dolayı ne olduğu pek belli olmayan yönetim biçimimize partilerdeki faşizan örgütlenme nedeni ile yumuşak bir faşizm demek mümkündür. Hepsi okumuş, bilgili, bilinçli kişilerden oluşan yargı ise şimdilik bu duruma şiddetle karşı çıkıyor. İşte; işsizlik, yoksulluk halkın belini bükerken, hükümetin yargıyı kontrol altına almaya yönelik Anayasa değişikliği peşinde koşmasının sebebi, karanlık görülen kişisel yarınlarını güvence altına alma çabasıdır. Bu değişikliklerin halkın çıkarına olup olmaması hiç söz konusu bile değildir. Başbakan, Tekel işçileri direnince “beni Tekel işçisi seçmedi” şeklinde kimileri için yadırgatıcı ama doğru bir cümle kurmuştu.

Günümüzde uygulanan yumuşak faşizm, eğer bu değişiklikler geçerse başındaki “yumuşak” kelimesini kaybedecektir.

Cem.Tamturk@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.