İçerik Başlığı Sorgulama

Arama yapmak istediğiniz kelimeyi girin. Tek kelime kullanmanız önerilir.

Ermeni Sevk ve İskanı

Yazar: 
VURAL GÜNDÜZ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14.08.2010

 
Ermeni soykırımı iddiaları, ciddi manada bütün Türk milletini rahatsız etmektedir. Soykırım iddialarında bulunanlar, Ermenilerin toplu bir katliama maruz bırakıldığını açıkça belirten bir kaynağa dayanmadıkları gibi Osmanlı Devletinin böyle bir emir verdiğini somut bir belge ortaya koyamamaktadırlar.

Osmanlı Devletinin tebaasına sağladığı imkanlardan gayrimüslümler içinden en çok faydalanarak “Tebaa-ı Sadıka ” konumunda rahat bir ortama kavuşan Ermeniler, batılı dostlarının vaatlerine kanıp isyan ederek Türk toplumundan koparılmaya başlandı. Kafkasya kökenli komitecilerin yönetiminde Doğu Anadolu’da başlatılan ve başkent İstanbul’a kadar getirilen Ermeni isyan hareketleri geri dönüşü olmayan Türk soykırımını da beraberinde getirmiştir.

Kimliksel Hareketler ve Türkiye Cumhuriyeti

Yazar: 
Aziz Karayel
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14.08.2010

 

 
Daha önceki yazımda bahsettiğim gibi Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren kendisine iki düşman belirlemişti. Bunlar Siyasal İslamcılık ve Kürtçülüktü. Dönemsel olarak komünizm ve sol da bu düşmanlar arasında girdiyse de Sovyetlerin yıkılışıyla gündemden düşmüştür.
 
Devlet, Siyasal İslamcılıkla inişli çıkışlı bir ilişki yaşamış, zaman zaman sarmaş dolaş olmuş, zaman zaman da tokatlamıştır. (Ör:12 Eylül,28 Şubat). Ancak Kürtçü akımlara karşı devletin tavrı her zaman netti ve bu akımları şiddetle bastırma yoluna gitti. Komünizm ve sol gibi sınıfsal hareketlere de aynı şekilde her zaman şiddetle bastırma yoluna gitmiştir. Ancak günümüzdeki tabloya bakınca karşımıza çıkan şuydu:Kimlikse hareketler gerek siyasal İslamcılık, gerek Kürtçülük bu tür şiddetle bastırma yolları karşısında bitmemiş, aksine daha da büyüyüp radikalleşmiştir. Sınıfsal bir hareket olan komünizm karşısında devletin bu yöntemi başarılı olmuştur.

 

Bizi Soykırımla Suçlayanlar Aynalarla Küs mü?

Yazar: 
VURAL GÜNDÜZ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14..08.2010

 
Toplum olarak ne zaman kendimiz olmayı becerirsek o zaman dünya toplumları içerisinde bir yer ediniriz. Günün moda değimi ile küreselleşme denen fakat güçlü devletlerin tekelinde bulunan ekonomik sosyal ve kültürel güç, kaderine terk edilmiş toplumların her geçen gün daha kötüye gitmesine neden oluyor. Böl, parçala ve yönet anlayışı özellikle bizim gibi coğrafyaya sahip ülkeler için uygulanmaya başlanmış, her geçen gün bunu biraz daha cüretle yapan medeni ülkeyim diye geçinen ülkelerin temel stratejisi olmuştur. Batılı güçlü ülkeler artık aynasız diye tabir edilen olayın aymaz bir örneğini göstermekteler. Kendi ülkelerinde olanları görmezden gelip başka ülkelerin içişlerine demokrasi söylemi içerisinde karışmaktadırlar.

Ben-Merkezci Ayrışma ve Birleşme Zorunluluğu...

 
Bugünün siyasi gündemin en önemli maddesi nedir?
Bittabi, referandum.

Yerele bakıyoruz: Referandumda “Hayır” diyecek olan siyasi partiler tabanda birlikte çalışabiliyorlar mı?..

- Hayır!..

Genele bakıyoruz: Durum biraz daha farklı. Ancak, ulusal ölçekte bir cephe çalışması başlatılabiliyor mu?

- Hayır!..

Faili Meçhuller Devlet Politikasıydı

 
Bu sözleri geçtiğimiz hafta Emekli Oramiral Atilla Kıyat’tan duyduk. Atilla Kıyat bunu dile getirirken faili meçhulleri yalnızca güneydoğu ile sınırlandırmamış olsa da medya ve hükümete yakın kesimler sözleri buna indirgedi. Türkiye 90’lı yıllarda ve öncesiyle birlikte 17.000 insanını faili meçhullere kurban verdi.Kimi İstanbul’dan kimi Diyarbakır’dan. Kimi yazar, gazeteci kimi ise esnaf. Cumhuriyet’in kuruluş dinamiklerini ve temellerini bilmeden bu faili meçhulleri yorumlamak ise sakat sonuçlara neden olabilir.


Eyüboğlu Rahmi Bedri Sağ Olsaydı…


 
Ekonominizi, tarımınızı, sanayinizi, savunmanızı yabancıların emir ve talimatlarına terk edeceksiniz.

Kıbrıs’taki, Ege Kıta Sahanlığındaki ulusal hedef ve çıkarlarından vazgeçeceksiniz.
Türkiye Cumhuriyeti “vatandaşlığı” esasını terk edip, ülkendeki tüm etnik farklılıkların altını kalın hatlarla çizip, bu farklılıklar temelinde “ayrı kültürler”in semirmesini gıdıklayacaksınız...

Birliğinizi, beraberliğinizi ve ulusal bütünlüğünüzü unutup, farklı kültürler alt başlığı altında bölüneceksiniz, bölüneceksiniz, bölüneceksiniz...

Güneydoğu’da Kürt, Kuzeydoğu’da Laz, Düzce Adapazarı, Çerkez, sonra Pomak, sonra Gürcü, sonra, Aphaz, sonra Roman, sonra Rum, sonra Ermeni, sonra... Ve sonra hiçbir şey olacaksınız!..

Hristofyas Oyun Oynuyor

 

Rumların Cumhurbaşkanı Hristofyas, geçen haftalarda AB’nin 26 üye ülke başkanlarına gönderdiği, çözüm paketi diye eski önerilerini allayıp pulladığı ve içinde kapalı bölge Maraş’ın iadesi karşılığında Gazi Mağusa Limanı’nın AB gözetiminde doğrudan ticarete açılması da bulunan mektubuna pek çok olumlu yanıt aldığından bahsetmeye başladı.

Herhalde Yunanistan’dan başka bir ülkeden bahsettiği gibi olumlu sözler içeren bir mektup almamıştır. Diğer üye ülkelerin devlet başkanlarını aptal, Dışişleri Bakanlıklarını kör ve sağır, elçilerini de dünyadan bihaber zannedip, yazdıklarına körü körüne inanacaklarını sanıyor anlaşılan.

AB’ye üye ülkelerin Kıbrıs’taki elçileri nelerin olup bittiğini pek çok Kıbrıslı Türk ve Rumdan çok daha iyi biliyorlar ve yakinen de takip ediyorlar.

Hızla Batıyoruz…

 
Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey bilmektir. Ne kadar çok bilirseniz o kadar derdiniz var demektir. Emperyalizmin zengin ettiği bir ülkede yaşıyorsanız, bilmenizden faydalanılır. El üzerinde tutulursunuz. Hatta daha çok bilesiniz diye önünüze her türlü imkân serilir. Ekonomik zenginlik azaldıkça bilmek işine verilen değer de azalır.

Hatta bizim gibi ülkelerde bilmek, istenmeyen bir durum, bilense istenmeyen kişi olur. İşte bu yüzden ortalıkta aydın geçinenlere bir bakın, maşallah hepsi aynı tezgâhtan çıkmış gibiler. İsimlerinin önünde kocaman kocaman ünvanlar, hemen hepsi devletten veya iktidar çevrelerinden geçinip onların borazanlığını yaparlar. En önemli göstergeleri de içleri bomboştur. Adının önünde Prof. Yazar ama son on yıldır yayınladığı bir makale bile yoktur. Hatta bazıları çok lazım odlumu başkalarının tezlerini aşırır.

Gizli Mutabakat

Yazar: 
Süleyman GÖK

 


 


            Türkiye, içinden çıkılmaz olağanüstü olaylarla karşı karşıya kalmaktadır. Gündem;  içeriden veya dışarıdan birtakım güçlü unsurlar tarafından değiştirilmektedir. Son 3 yıldan içerisinde birbirinden bağımsız gibi gözüken ancak domino etkisi adı verdiğimiz teori gereği birbirine kenetlenmiş olaylar silsilesi meydana gelmektedir. Bu yazıda; gerçekleştirilmek istenen ve bu konuda adım adım yapılanları sizlerle paylaşacağız.

 

            24 Mayıs 2003 Vatan Gazetesinin haberine göre zamanın Başbakanı ve bugün Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül ile Dışişleri Bakanı Powell arasında gerçekleştirdiği “ 2 sayfa 9 maddelik “ gizli mutabakat’ın içeriğinden bahsetmek ve günümüzde gerçekleşen olaylar, olgular üzerinden bir analiz parametreleri oluşturmak istiyoruz.

Bir Elinde Tramvay...

 

 
Sanki… İstanbul’dan Ankara’ya giden bir otobüsün içindesin; ancak, otobüsün nereye gittiğinden haberin yok.
 
Sanki… Birisi kolundan tutmuş, sırtından itivermiş otobüsün içine... Sen de mecburen savrulup, dalmışsın tepe-taklak hayatın ortasına; paçalarında aktörü olmadığın toz/pembe yaşam öyküleri…
 
Birisi, “otur şu koltuğa demiş;” oturmuşsun... Alt katta komşular, önünde işin, gözün televizyonda; seçip onaylamadığın bir hayatı, yaşayıp durmuşsun...

Dur yolcu!... Nereye gidiyor bindiğin otobüs, haberin var mı?..
İçeriği paylaş