Adaletin Terazisi Şaşarsa Ne Olur ?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
osman altmışdört
Yazının Yazıldığı Tarih: 
13,01,2011

Devlet hangi sistemle yönetilirse yönetilsin adaletli yönetilirse yaşar ve adına adil devlet denir. Devletin bireyleri adaletten yoksun olduklarına inanırlarsa o devlette kaos başlar ki herkes kendi adaletini sağlamaya başlar. O zaman toplum kendi adaletini sağlamak için Hammurabi kanunlarında olduğu gibi göze göz dişe diş formülüyle hareket eder.

 
Zaten devletin görevi, toplumun anarşik ortamdan kurtulmak için devlete devrettiği hakların karşılığında halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması değil midir?
Devlet suçun işlenmesine karşı önleyici tedbirleri alır. Buna rağmen suç işleyenler varsa onları cezalandırmaz mı?
Suçun ağırlığına göre de cezanın niteliği de değişmez mi ?

Eğer bir devlet hunharca işlenmiş cinayetlerin karşılığı olana cezaları sudan gerekçelerle uygulamaz yada eksik uygularsa ölenler öldüğüyle kalırsa , iki de bir af çıkartılıp ıslah olamamış ,cezasını çekmemiş suçluları sokağa salarsa , salınanlar genellikle ucuz kurtulduklarından tekrar tekrar suç işlemekten geri durmazsa orada devletin varlığından, yani adalet mülkün (devletin ) temeli olmasından bahsedilebilir mi ? Hatta içeriden çıkanlar ucuz kurtulmanın sevinciyle cezadan yırtmayı bir zafer edasıyla kutlama yaparlarsa o toplumda adalet duygusundan eser kalır mı ? O zaman devlet suçlulardan mı yana yoksa suçsuzlardan mı yana olduğu sorgulanmaz mı? Belki de iktidarların popülist politikalar sonucu olarak nasıl olsa ölenler oy veremeyeceğine göre suçluda olsa yaşayanlar oy vereceğine düşünerek dışarıya salınmışlarsa , devlet içinde bu işin sorumlusu kim olursa olsun ,Milletin yaşama hakkına can ve mal güvenliğinin sağlanması olan temel bireysel hakların ihlali sonucunu doğurmaz mı ? Devlet içindeki güç odaklarının çekişmesi ve iktidar kavgası , çoğu zaman adaletin terazisinin kaçması sonucunu doğurmasını kolaylaştırmaktadır. Eski bir ata sözü var ‘ya devlet başa ya kuzgun leşe’ halk devletin adaletini yanında görmezse o devlete olan inancını da kolayca yitirecektir.

Belki ‘ bir musibet bin nasihatten iyidir ‘ atasözündeki gibi devlet ve ona yön verenler , yargı, iktidar çekişmesi sonucunda doğmuş olan bu adaletsizliği ortadan kaldıracak tedbirleri çok kısa zamanda bulurlar.
 

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

kontrolsüz güç güç değildir.

Kontrolsüz güç güç değildir.
Allah, Kuran’ı Kerim Rahman Suresinde, “Ben kainatı belli bir düzen, ve bu düzeni koruyan ölçülü denge ile yarattım, sakın bu dengeyi bozmaya çalışmayın” diye emreder. Bu dengenin korunmasını ister. Kitabın özeti Asr Suresi’nde de bu husus ön plandadır. Bu düzen hak ve adalettir.
Dünyaya hükmeden devletlerin büyümesini sağlayan nedenlerin başını devlete olan güven oluşturur.
Bu güven; devletlerin politikası, bu politikayı uygulamaya sokan yasalar ve bu politikayı koruyarak uygulayan yönetim sistemi sayesinde oluşur. Bu güveni sağlayan demokrat yönetim sistemlerinde hiçbir zaman güç unsurları tek elde tutulmaz. Amerika ve İngiltere gibi emperyalist ülkeleri güçlü kılan bu husustur. Ülkemizde 1961 Anayasası ile yürürlüğe giren Senato, daimi üyelerin sınıf farkı yaratma iştahlarının sonucu yasaların geç çıkması sorunu yaşatmış ve 1980 de uygulamadan kaldırılmıştır. 1982 Anayasası ile birlikte devlet politikası, yerini hükümet politikalarına terk etmiştir. Devletin bekası ise kuvvetler ayrılığı prensibi ile korunmak istenmiştir. Ancak bu kuvvetlerin üzerinde denetleme mekanizmasının olmaması onları kontrolsüz kılmıştır. Oysa Senatonun görevi işte bu mekanizmayı tesis etmek ve çalıştırmaktır.
Ülkemizde adalet sisteminin bozulması dengeyi bozan bir diğer sistemin var oluşundan da kaynaklanmaktadır. Gerek ülkemizin stratejik madenlerini, gerekse ülkemizin coğrafi konumunu kendi çıkarları için kullanmak isteyen emperyalist küresel güçlerin seçkinleri; bu sistemin oluşması için uzun yıllar maddi ve manevi destek vermişlerdir.
BU SİSTEMİN İSMİ YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKASIDIR. SİSTEMİN KALBİ BANKALAR, BEYNİ DİN SİMSARLARI OLAN SAMİRİ-BELAMLARDIR.
Yolsuzluk ekonomisi politikaları çok uzun bir süreçte rağbet görerek yapılanmış ve bu yapıyı koruyacak taraftar oluşmuştur. Öyleki bu taraftarlar tüm toplumu kendi ahlak! Yapısına sokmaktadır.
Bu durum devlet yönetim sistemindeki dengeye etki etmiş, kuvvetler ayrılığı prensibini lehlerine çevirip devlet içinde devlet kurmak isteyen yüksek yargı ile devletin tüm güç unsurlarına hakim olmak isteyen hükümet arasında kıyasıya iktidar savaşına yol açmıştır. Dokunulmazlıklardan taviz vermeyen sözde adalet anlayışı ile, yasal boşluklar oluşturarak yargının bütünlük içinde çalışmasını engelleyen zihniyetin; yargılanmamak için yargıyla savaşıdır bu. Öte yandan kontrolsüz güç olan yüksek yargının bağımsızlık ve tarafsızlık isteme demagojisinde otorite boşluğunu lehe çevirme savaşıdır bu. Bu savaş devleti iflas ettirmiştir. Hukuk devletine olan güven, AİHM yargıçlarından adalet talep etmeye dönmüştür.
Adaleti iflasa sürükleyen asıl neden; yolsuzluk ekonomisi politikasını, devlet politikası olarak işlevde tutmaktır. İşte bu neden, bir devlet politikasına ve bu politikayı koruyup idamesini sağlayacak otoriteye ihtiyacın da nedenidir.
Yukarda örnek verdiğim Amerika ve İngiltere’de bu yapı vardır. Hem devlet politikasını koruyan ve idame ettiren hemde böylece devlete onun yasalarına güveni sağlayan ikinci meclistir bu otorite. Amerika da temsilciler meclisi ve senato bulunmaktadır. İngiltere’de Avam ve Lordlar Kamaraları gibi.
Bizde adalet sisteminin iflası bu otoritenin acil gereğini açığa çıkarmıştır. Aslında bu ihtiyaç ilk defa 2000 yılında hasıl olmuş, eksiklik o yıl içinde şubat ve kasım krizlerini doğurmuştu.Ülkemizde 1961 anayasasındakinden farklı bir senatoya, akil adamlar meclisine ihtiyaç vardır. E-Devlet le uyumlu yarıdoğrudan demokrasi yönetim uygulaması , bu yapıya uygun örgütlenme ve anayasa başta olmak üzere yasalar yapma mecburiyeti ortadadır. Artık seçmenin edilgen olmaktan çıkarılması, referandumlarla yasa teklifi veya vetosu gibi yönetime tam katılacağı yarı doğrudan demokrasi sistemi ancak eski alışkanlıkları yok edebilir ve devlete güveni sağlar.
Yolsuzluk ekonomisi politikasından nemalanmak azmindeki hükümet IMF nin yapıcı reçetelerini uygulamamak için, IMF ile anlaşamadı. IMF den kota artırımı talep edildi, IMF kabul etti. Ancak gerekli güvence verilmediği için IMF den beklenen kredi alınamadı. Bu kredi beklentisi sürecinde ekonomiyi ilgilendiren yasalar, yasal boşluklar oluşturacak şekilde çıkarılmadı. Hükümet IMF yerine bankaları devreye koymak için bu süreci kullandı. Toplanan gelirler sermayesinin yüzde kırkı yabancı olan bankalara mevduat oluşturmak için yüzde 6 faiz bandında verildi. Sonra bu mevduatın tek ve güvenilir müşterisi olarak hükümet, yüzde 19-22 arası faiz ödeyerek bu parayı dış borç ödemeleri için geri aldı. Devlet nasıl güvenilir ve özellikle rizksiz müşteri oldu?. 2004 yılında Türk ceza yasası çıkarıldı. Bu yasanın 21. Maddesi SUÇUN OLUŞUMUNU KASTA bağlamaktadır. 22. Madde Kabahatleri tanımlar. Bu yasanın yürürlüğe girdiği 2005 yılından itibaren ceza içeren özel yasaların bu temel yasaya uyarlanması söz konusu oldu. Bu yasalar içinde çek yasası da vardı. Bu beklenti nasılsa yasa değişecek ve af gelecek şeklinde algılanınca karşılıksız çek kesme suçları arttı. Hükümet buna bilerek yol verdi. Beklediği karşılıksız çeklerin domino etkisi yaratmasıydı. Sebep bankalarda oluşturduğu bu mevduatın tek müşterisi olmak. Uydurma suçlarla sicil karalamak. Yeni bir çek yasasının çıkması ve özellikle ekonomiyi ilgilendiren ticaret yasası ve borçlar yasasının çıkması önce 2006 sonuna sonra 2008 sonuna bırakıldı. 2009 sonunda çek yasası çıkarıldı. Geçtiğimiz günlerde de ekonomiyi ilgilendiren diğer yasalar 10 yıllık bekleyişten sonra manidar bir şekilde jet hızıyla meclisten çıktı.
Hükümet devleti bankaların güvenilir müşterisi yapmakla kalmamış, bankacılığı karlı bir sektör olarak da gösterme gayretine girmişti. Zira hazıra dağ dayanmaz. Maksat bankacılığı teşvik olunca da diğer sektörler ihtiyacı olan sıcak parayı bulmakta zorlandılar ve üretim sektörü çöküşü yaşamaya başladı. Fabrikalar batmaya, üretici, tüccar ve esnaf ucube çek yasasından hapse girmeye başladı. Üretim azalıp tüketim çoğalınca sistemin çarkında dişliler borçla dönmeye başladı.
Bu durum cari açığı ve dış borcu fazla olan ülkemizi daha fazla dışa bağımlı yaptı. Bu durum bankaların iştahını açtı. Devleti fonlamak için harekete geçtiler.
Hükümetin 2000 yılında yaşanan krizleri işaret ederek, “ekonomi batarsa hepimiz batarız” diye yaptığı demagoji yüksek yargının ve özellikle meclisin üzerinde baskı kurmasını sağladı. Bankalar böylece meclisin üzerinde irade oluşturdu. Bunu çek yasası çıkma aşamasında görmüştük, şimdi en son çıkan borçlar yasası ve ticaret yasasının çıkma aşamasında da gördük.

E-DEVLET YAPISINA UYGUN ŞEFFAFLIK VE GÜVEN YARATACAK YASALAR 10 YIL BEKLEDİ, JET HIZIYLA MECLİSTEN GEÇTİ. ANCAK UYGULAMALARI 12 TEMMUZ 2012 YE BIRAKILDI. SEBEP 2013 TE UYGULAMAYA GİRECEK E-DEVLET. ARADAKİ SÜREÇTE BANKALARIN İNTERAKTİF YAPISI E-DEVLET GÖSTERİLECEK.
Piyasalarda güvenli kredili alışverişin oluşması için; borçlanmayı sınırlayacak, bununla beraber güveni oluşturacak yaptırımlara haiz ıslah faktörü çok olan yasalar gerekmektedir.
Oysa gündemde olan Torba yasanın yürürlüğe girmesi halinde, kredi sicili tutan kredi risk belirleme merkezi TBB bünyesine geçecek. İşte bu geçişle birlikte merkezin risk sorgulama alanı genişleyecek. Bunun için başlangıçta, kredi talep eden kişilerin elektrik, su, doğalgaz ve telefon borçları belirlenmişti. Şimdi bu alana kişilerin vergi borçlarıyla sigorta prim borçları da eklendi. Buna göre kredi verirken, kişilerin vergi ve sigorta prim borçlarının olup olmadığına da bakılacak. Borcu olan kişilere ilişkin bilgiler, krediyi verecek bankaya iletilecek. Bu durum bankalara tam bir teslimiyettir.
“HUKUĞUN ÜSTÜNLÜĞÜ”, “EKONOMİ BATARSA HEPİMİZ BATARIZ” DEMAGOJİSİ İLE KURULU EKONOMİK SAVLARIN ÜSTÜNLÜĞÜNE TERK EDİLDİ. Bir savın doğruluğu ve işe yararlığı uygulamada belli olur. Bu durumun test edilmesi de mümkündür. Test etmenin en ilkel yolu deneme yanılmadır. En modern yolu da elektronik ortamda simülasyondur. Ülkesini ilkellikte tutup bu durumda yolsuzluklardan nemalanmak isteyenler şeffaflığın üstünü şalla kapatmışlardır. Çıkacak kokular hesaplanmamıştır.
AKP YOLSUZLUKLARIN ÜSTÜNE GİTTİĞİNİ VE GERİLEME OLDUĞUNU İDDİA ETMEKTEDİR.
Bu oluşum suni olarak yaratılmıştır. Ve AKP’nin yeni bir demagojisidir. Yolsuzluk,rüşvet ve kayıtdışılığı önlemenin en üstün yolu onları açığa çıkaracak ihbar mekanizmasının işletilmesidir. Bu mekanizmanın işlememesi suni olarak yolsuzluk yok görüntüsü vermektedir. Ortaya çıkan görüntü; “biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözünün gerçeği ile ortaya çıkan buz dağının görünen kısmıdır.
MECLİSTE ÇIKMAYI BEKLEYEN YOLSUZLUKLA MÜCADELE YASA TASARISI VARDIR. ANCAK BU TASARI İHBAR MEKANİZMASINI ÇALIŞTIRACAĞI İÇİN ÇIKARILMAMAKTADIR. BUNUNLA BİRLİKTE VAR OLAN 1905 SAYILI YASA DA İŞLETİLMEMEKTEDİR.
YANİ DEVLET KENDİ ELİYLE KENDİNİ HEM SOYDURMAKTA HEM DE KAPİTÜLASYONLARA SEBEP OLACAK ŞEKİLDE KENDİNİ FONLATMAKTADIR.
BUNUN TEK BİR İZAHI VARDIR. BU DEVLETE VE BU VATANDAŞA OLAN KİN..
BURHAN İŞCAN.

Burhan Kardeş yazınız için

Burhan Kardeş yazınız için çok teşekkür ederim . Yakındsa özelleştirmenin kapitilasyondan farklı olmadığını yazı olarak hazırlıyorum.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.