AKP, Arı Kovanına Çomak Sokuyor!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ÇAĞIRICI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
13.07.2012

AKP Türkiye'yi on yıldır yönetmektedir. Bu bile AKP'nin siyaset başarısının bir ölçüsüdür. Ancak yanlış anlaşılmasın; biz AKP'nin biçimsel olarak iktidarda kalma başarısından söz ediyoruz.

 

Yoksa içerik olarak AKP politikalarının; emperyalizmin güdümünde ulusal çıkarlara hizmet etmeyen, ülkemizi komşularımıza düşman eden, zengini daha da zengin eden, fakiri sadakaya muhtaç eden, emekçi sınıfların daha da fazla sömürülmelerine, ezilmelerine neden olan siyasetini kast etmiyoruz.

AKP'nin iktidarda kalma ve iktidarını güçlendirmedeki başarısının sırrı elbette birinci derecede AKP politikasının kısa vadeli değil, uzun ve orta vadeli olarak planlamasında yatmaktadır. Yani AKP siyasi stratejisini ve taktiğini dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, siyasi ve ideolojik koşullarına son derece uygun bir biçimde ayarlamaktadır. Bu siyasi planlamada da Amerikalı danışmanların büyük payı olduğu bir gerçektir.

Örneğin AKP; dünyada kendisine en yakın müttefik olarak ABD ve AB (AB ile üyelik müzakereleri AKP döneminde 2005 yılında başlamıştır) emperyalizmini seçerken, emperyalizmin desteği ve güdümü olmadan emperyalizme bağımlı, NATO üyesi bir ülke olan Türkiye'de uzun süre iktidarda kalabilmenin şansının çok az olduğunu çok iyi bilmektedir.

Öte yandan AKP iktidarı; 10 senedir Türkiye içinde 12 Eylül 1980 askeri faşizminin yarattığı %10 seçim barajı, anti demokratik partiler ve seçim yasası, milletvekillerine ve siyasilere tanınan dokunulmazlıklar, ifade ve örgütlenme özgürlükleri önündeki yasal engeller vs. gibi siyasi ve hukuki mirası olduğu gibi koruduğu gibi kendi siyasi çıkarı için de bunları sonuna kadar kullanmaktadır. Doğu Avrupa ve Sovyetlerde reel sosyalizmin iflasıyla dünya halkları arasında yeniden popüler olan liberalizmi de AKP kendisine ana ekonomi politika çizgisi olarak seçmiştir.

İdeolojik olarak muhafazakârlığın geçer akçe olduğu günümüz dünyasında ve ülkemizde AKP, politika ise dini siyasete alet etmede ustalaşmış; kendisine en yakın iktidar ortakları olarak hem dini bir tarikat olan Gülen cemaatini hem de liberal aydınları tercih etmiştir.

AKP'nin taktiği ise meşhur "Salam taktiğidir”. Yani istediği değişiklikleri AKP birden, toplumda bir anda ani travma ve şok yaratmadan, usul-usul, alıştıra-alıştıra, yani salamı dilim-dilim keserek yer gibi uygulamaktadır. Her değişiklikten önce AKP küçük bir örnekle o politikasını test edip denemekte; eğer büyük tepki alırsa geri adım atmakta, almazsa uygun bir zamanda o politikasını uygulamaktadır.

Örneğin 2008 başında dalga-dalga sürdürülen Ergenekon, daha sonra, Balyoz, Poyrazköy vs. gibi emekli ve muvazzaf subayları da içine alan büyük mamut davaların soruşturma ve tutuklamalarından önce küçük bir "örgüt" davası denemesi yapılmıştır. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın’ın, 25 milyon dolarlık tıbbi cihaz alım ihalesine fesat karıştırdığı gerekçesiyle tutuklanmış hakkında çete davası açılmıştır. Şemdinli'de ölümle sonuçlanan bombalama eyleminin iki askerle bir PKK itirafçısından oluşan "çetenin işi" olduğuna karar veren Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık iki astsubaya öncelikle çete kurma suçundan, daha sonra Yargıtay tarafından bozulan mahkûmiyet kararı vermişti. Bütün bunlar sonradan 4 yıldan fazla süren Özel yetkili Mahkemelerin yürüttüğü bu davaların bir ön provası niteliğindeki kamuoyunun dikkatini pek çekmeden yargının siyasallaşmasına örnek olan davalardı.

AKP hükümetinin esas uygulamadan önce test etme politikasına bir başka örnek daha verelim. AKP Hükümeti, bir Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile 14 Eylül 2011 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığın Teşkilat Yasası’nda yaptığı değişiklikle Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)  görevleri arasında olan “Atatürk İnkılâp ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı” yurttaşlar yetiştirme ifadelerini kaldırmıştır. Buna karşı muhalefet partilerinden ve kamuoyundan sert tepkiler gelmeyince arkasından 4+4+4 adı altında ulusal eğitime dini eğitim ögeleri katan, anayasanın laiklik ilkelerine ve Atatürk devrimlerinin ruhuna tamamen aykırı eğitim sistemini yasalaştırmıştır.

***

AKP'nin iç politikadaki siyasi gücü 10 yılda büyümüştür. AKP, bütün devlet organ ve kurumlarını ele geçirmiştir. Meclis, hükümet AKP'nin elinde olduğu gibi 12 Eylül 2010 referandumunda kabul edilen anayasa değişikleriyle AKP, yargıyı da büyük ölçüde kendi denetimi altına almıştır.

Öte yandan toplumda kamuoyu oluşturan basın büyük ölçüde AKP’nin kontrolündedir. TRT AKP'nin elindedir. Üniversiteler, YÖK ve rektörlükler AKP çizgisine çekilmiştir. TÜBİTAK, TÜBA, RTÜK gibi kurumlar AKP'lilerin denetimindedir. 

AKP, ekonomide 2001/2002 yılında Kemal Derviş'in uyguladığı küresel finans kapitalin “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” adı altında neoliberal programı devir almış ve halen de devam ettirmektedir. Neoliberal politikaların omurgası özelleştirmelerdir. 2002-2011 arası yapılan özelleştirmelerle AKP, kendisinden önceki bütün cumhuriyet hükümetlerinin inşa ettiği tesis, banka vs. gibi kamu işletmelerini satarak 42 milyar dolar kendi hükümetine kaynak sağlamıştır.

Özelleştirmeler; bir taraftan toplumsal bir karakter taşıyan büyük çaplı devlet işletmelerinin yerli-yabancı büyük sermayeye peşkeş çekilmesiyle yeni dolar milyarderleri ve milyonerleri yaratırken, diğer taraftan bu işletmelerdeki işçi ve emekçilerin onlarca yıldır mücadelelerle elde ettikleri sosyal hak ve kazanımlarını bir çırpıda kaybetmelerine neden olmaktadırlar. 2008 yılı sonu itibariyle 7 yıllık AKP iktidar döneminde Türkiye’de 35 adet dolar milyarderi oluşurken, bu rakam dünyanın en gelişmiş sanayi ülkelerden biri olan Japonya’da bile sadece 3 tür.  

Özelleştirmelerin emekçiler için getirdiği sosyal sonuçlarına en güzel örnek, 2009/2010 kışında Ankara'nın göbeğinde bütün ağır kış koşullarına rağmen yurdumuzun dört bir yanından gelen ve büyük bir mücadele veren TEKEL işçilerinin durumudur. TEKEL'in özelleştirmesi sonucu sosyal haklarını kaybederek geçici işçi olarak 4/C konumuna getirilen TEKEL işçileri, kazanılmış sosyal haklarını kaybetmemek için 72 gün direnmiş; AKP tarafından yasalaşan 4/C konusunun Anayasa mahkemesine taşınmasıyla da mücadelelerine ara vermişlerdir.

***

İç politikada devletin hemen hemen bütün organlarını ve toplumsal diğer etkin kurumları ele geçiren AKP artık işçi haklarına saldırmakta çok daha cesur ve küstahça davranmaya başlamıştır. Sıra artık büyük çapta işçi haklarını gasp etmeye gelmiştir.

İşçi sınıfının kazanılmış haklarından olan, emekçilere bir çeşit iş güvenliği ve gelecek güvencesi olan "Kıdem Tazminatı" artık AKP hükümetinin saldırısı altındadır.

10 yıldır yaptığı yasa ve siyasetle Cumhuriyet yıkıcısı olan AKP, işçi sınıfının kazanılmış ve vazgeçilmez hakkı olan kıdem tazminatını gasp etmek ve "kuşa çevirmek" için kolları sıvamıştır. Bu amaçla AKP, kendi Bakanlarından Ali Babacan, Mehmet Şimşek ve Zafer Çağlayan tarafından hazırlanan 24 maddelik bir kanun taslağını ortaya atmıştır. Taslağın hazırlanmasında dikkat çeken bir husus, bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın dahi bu plandan dışlanmış olmasıdır.

AKP her yasada olduğu gibi burada da çeşitli hile, tuzak ve sahtekârlıklar düşünmüştür. En başta tasarıya “Kıdem Tazminatının İşçinin Bireysel Hesabına Yatırılması Hakkında Kanun” adını vererek "Kıdem tazminatının işçinin bireysel hesabına yatırılacağı" algısı ile halkımızı aldatmaya çalışılmaktadır.  Gerçekte, tasarının içeriğine göre kıdem tazminatının yatacağı hesap, işçinin değil, yandaş fon yöneticisi şirketlerin kasalarıdır.

Yasa taslağına göre, düşünülen kıdem tazminatı fonu, Hükümet tarafından ruhsat verilecek özel şirketler tarafından yönetilecektir. Fonu yöneten şirketi, işçinin çalıştığı işveren seçecek; fon sahibi işçi ise bu fonun güya hangi yatırım aracında değerlendirilebileceğine karar verecektir. AKP hükümetinin yıllardır işçi sınıfının işsizlik halleri için oluşturulan işsizlik fonunu maksat dışı kullandığı bilinen bir gerçektir. Şimdi oluşturulacak olan Kıdem Tazminatı Fonu da kim bilir hangi amaç dışı işlerde kullanılacaktır? Allah bilir!

Yapılan bir hesaplama hilesi ile Kıdem tazminatı toplam tutarı üçte bire indirilmektedir. Kazanılmış hak olarak şimdiye kadar Kıdem tazminatı hesaplanmasında "giydirilmiş ücret" temel alınıyordu. Şimdi bu ölçüden vazgeçilerek ödenen prim ve bunların nemaları esas alınmakla işçinin alacağı kıdem tazminatı neredeyse üçte birine indirilmektedir.

Yine AKP'nin taslağına göre, işçinin fonda biriken kıdem tazminatının yarısını alabilmesi için en az 15 yıl çalışmış olması gerekiyor. Kıdem tazminatının tamamını almak ise, 5 yıl süreyle işsiz olmak veya emekli olmak şartına bağlanıyor. Kıdem tazminatını yarısını almak için bile 15 yıl çalışmış olup 5 yıl işsiz kalmak demek, Türkiye'de hem çok kısa bir süre için verilen ve hem de çok düşük ödenen işsizlik fonundan yaralanma gerçeği dikkate alındığında, neredeyse 5 yıl parasızlığa ve açlığa mahkûm olmak demektir.

Yine tasarıya göre İşveren, işçinin prime esas ücretinin yüzde dördünü fona yatıracak. İşverenin, fona prim ödememesi halinde ise işçi kıdem tazminatı alamayacak. Yine işyerinin kapanması, işverenin iflası vs. durumlarında da işçi kıdem Tazminatını hiç alamayacaktır. İşverenin neden olduğu suçun cezasını yine işçi çekecektir!

Özetle özelleştirme ve taşeronlaştırma şampiyonu olan, hava iş kolunda grev hakkını yasaklayan AKP hükümeti, dış emperyalist odaklara bağımlı, ulus çıkarına aykırı ve cumhuriyet düşmanı bölücü ve gerici uygulamalarının yanı sıra emek düşmanlığını da sürdürmektedir. AKP'nin açgözlü yandaş akbabaları gözlerini şimdi de işçinin kıdem tazminatına dikmişlerdir.

Cumhuriyeti yıkmaya çalışan, Türkiye'yi bölme planı olan Büyük Ortadoğu Projesinin eş Başkanlığını yapan, küresel finans kapitale bağımlı, sıcak para diktasını kuran AKP hükümeti; vatan topraklarını yabancılara peşkeş çeken, orman arazilerinin talan edilmesine neden olan 2B yasasından sonra şimdi de yeni kaynak olarak emekçilerin çoluk çocuğunun rızkı olan Kıdem tazminatının peşindedir.

Ancak, bu defa yurdumun emekçileri çok kararlı görünmektedirler. Büyük sendika konfederasyonları hükümeti, tasarının yasalaşmaması için, genel grev dâhil her türlü mücadele yollarıyla uyarmaktadırlar.

Görünen o dur ki, iktidarını sağlamlaştırma ve güçlenme konusunda büyük başarı sağlayan AKP'nin başı dönmektedir. Bütün anketler AKP'yi % 50 civarında göstermektedir. Bu AKP'yi oldukça siyaseten cesur ve cüretkâr yapmaktadır. Ancak AKP hükümeti emekçilerin kıdem tazminatına yaptığı bu son saldırısıyla arı kovanına çomak sokmakta, uyuyan bir devi uyandırmaktadır.

İşçi sınıfı yumuşak bir devdir. Fakat atalarımızın da dediği gibi, “Yumuşak atın çiftesi pek olur”!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Ondan Kolay İş mi var!!?

Zaten Türkiye'nin en büyük sendikası olan Türk Metal, eski başkanı Mustafa Özbek, ergenekoncu ilan edilerek itibarsızlaştırılmış ve sendikanın başına AKP'ci bir başkan getirilmiştir, o iş çok önceden halledildi yani. Diğer sendikalar da KCK'lı veya Devrimci Karagah ilan edilir tamam...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.