Başkanlık ve Yarı Başkanlık Sistemi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.11.2012

Bilindiği üzere siyasilerimiz, yeni anayasa çalışmalarına hazırlanmaktadır. Hazırlanacak olan bu anayasa ile ülkemizin hızla yükseltilmesi ve istikrara kavuşturulması hedeflenmektedir. Şüphesiz ki istikrar denilince ilk akla gelen siyasi istikrardır. Yani, tek bir partinin iktidara gelmesidir.

Ülkemiz insanları, koalisyon hükümetlerini de, tek başına iktidarları da görmüştür. Bu sebeple gerek siyasilerimiz ve gerek milletimiz, bu siyasi yönetimlerden acı-tatlı tecrübeler kazanmıştır. Hiç şüphesiz ki; tek partinin iktidara gelmesiyle ülkemizde istikrar sağlanmış ve hızlı bir kalkınma hamlesi gerçekleştirilmiştir. Adalet Partisi’nin tek başına iktidara geldiği 1965-1969 yıllarıyla, 1983-1987 yıllarında tek başına iktidara gelen Anavatan Partisi’nin dönemleri ülkemiz adına en istikrarlı dönemler olarak kabul edilmektedir. 1960-2000 yılları temel alındığında; geçen kırk yıllık süreçte ülkemizin %25 oranında büyüdüğü ifade edilmektedir. AKP’yi de hesaba katarsak; 1960-2011 yıllarında ülkemizin %35’lik bir oranla büyüdüğü kabul edilmektedir. Ancak bu oran, 51 yılın 18 yılını kapsamaktadır ve geri kalan 33 yıllık dönem, ülkemizin %65’lik bir oranla istikrarsızlaştığı ve büyüme hızını kaybettiği dönemlerdir ki; bu dönemlerde ülkemiz koalisyon hükümetleriyle yönetilmiştir. Örneğin 1990’lı yıllarda ANAP-DYP koalisyon hükümeti kurulmuş; 1997yılında; 28 Şubat’ta MGK’nın aldığı bir kararla önce Mesut Yılmaz Hükümeti, daha sonra da DSP-MHP koalisyon hükümeti kurulmuş, ancak siyasi istikrar sağlanamamış; kalkınma hamleleri gerçekleştirilememiştir. Bu koalisyon hükümetleri, iç çekişmeler sebebiyle ülke sorunlarını çözememiş ve aldıkları ortak kararlarla hükümeti feshetmişlerdir.<?xml:namespace prefix = o />

Türk siyasi tarihinden verdiğimiz bu kısa örneklerden de anlaşılacağı üzere, koalisyon hükümetleri güçsüz hükümetlerdir. Bu hükümetler en ufak bir zorluk karşısında istifa etmek durumunda kalmışlardır. Sürekliliği olmayan ve ortakların sürekli birbirleriyle çekişmesi sebebiyle koalisyon hükümetlerinin ülkeye hizmet etmeleri asla mümkün olmamıştır. Bahsini ettiğimiz başkanlık sistemi ile ülkemizin %100 istikrara, güven ortamına ve kalkınma hızına ulaşacağı öngörülmektedir. Geriye dönüp baktığımızda, bugünkü parlamenter sistemin ülkemize en fazla %35’lik bir kalkınma ve istikrar sağlayabildiğini görebiliriz.

Başkanlık sistemi, iki temel unsurla Türkiye gündemine oturmuştur. Birincisi; az önce değindiğimiz istikrar ve kalkınma, ikincisi ise başkanlık sistemi içinde var olduğu iddia edilen federatif yapıdır. Yeni anayasa çalışmalarının gündeme geldiği günlerde başkanlık sistemiyle alakalı olarak Devlet Bahçeli ile Tayyip Erdoğan arasında bir tartışma yaşanmıştı. Bilindiği üzere Devlet Bahçeli’nin “bugünkü ortamda başkanlık sistemini uygun görmüyoruz” ifadesine karşılık Tayyip Erdoğan, “Alparslan Türkeş, 9 Işık doktrininde başkanlık sistemini savunmuştur” diyerek Bahçeli’ye tepki göstermişti. Tayyip Erdoğan’ın, Türkeş’ten yaptığı alıntının bir kısmı şu şekilde olmuştu: “Çağımız kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. Türk Milleti, dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde kuvvetli, adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak başkanlık sistemini savunuyoruz.” Merhum Türkeş’in başkanlık sistemini savunurken neleri esas aldığı söylediği bu sözlerinden net olarak anlaşılmaktadır.

Uzun zamandan beri, Türkiye’nin etnik parçalara bölünmesi gerektiğini savunanlar olmuştur. Bu görüşü savunanlar, Türkiye’nin bölünerek de büyüyebileceğini ileri sürmüşlerdir. Türkiye’nin parçalara bölünmesini arzulayanlar arasında sesi en güçlü çıkan PKK’dır. BDP ise, PKK’nın siyasi uzantısıdır. Bu iki terör ve şer odaklarının arkasında artık koskoca bir Avrupa âleminin olduğu bilinmektedir. Avrupa’ya ek olarak Afrika’daki Müslüman devletlerini de sayabiliriz. İslam Devletleri, PKK için eğitim kampları açarak terörist yetiştirmiş; yetiştirilen teröristlerin Türkiye’ye sızmalarına imkân sağlamış ve Türkiye’de, dünya tarihinde emsaline az rastlanacak türden katliamlarda bulunmalarına zemin hazırlamışlardır. Türkiye ile araları bozulan, hatta düşman ülkeler haline getirilen İran, Irak ve Suriye alenen PKK’yı desteklediklerini belirtmişlerdir. Bu durum, Türkiye’nin dış politikalarını ABD’nin istekleri doğrultusunda geliştirmesinin acı bir sonucudur. Türkiye, 40 yıldır terör belası ile mücadele ederken, ardı arkası kesilmeyen şehit haberleriyle sarsılırken, PKK kadroları ‘Kürdistan’ diye bağırıp, terörün şiddetini artırırken, elbette başkanlık sistemi için uygun zamanın ve zeminin oluşmasını beklemek en akılcı tercihtir.

Ülkemizde başkanlık mı, yoksa yarı başkanlık sistemi mi uygulanacak bu şimdilik tam olarak belli değildir. Ancak şunu ifade edelim ki; Fransa, Rusya, Portekiz ve Finlandiya gibi ülkeler yarı başkanlık sistemiyle yönetilmektedir ve yürütmenin başı başkandır; parlamenter sistemlerde olduğu gibi başbakan ve hükümet de bulunmaktadır. Parlamenter sistemle iç içe geçmiş olan bu sistemde ülkenin eyaletlere bölünmesi kesinlikle söz konusu değildir. Uzun yıllar ABD’de bulunan önemli bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Kemal Karpat; başkanlık sisteminde eyalet sisteminin bulunmadığını, başkanlık sistemiyle Türkiye’nin uzun vadeli istikrara kavuşacağını ve hızla kalkınabileceğini; ayrıca başkanlık sisteminin Türk Milleti’nin tarihine de uygun olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple; başkanlık sisteminin devletimize ve milletimize faydalı olup olmadığını kavrayabilmek için başkanlık sisteminin diğer temel özelliklerini de bilmekte fayda vardır:

Başkanlık sisteminin başlıca özellikleri:

a-) Başkanlık sistemlerinde devlet başkanları yasa teklifinde bulunamazlar; fakat yasama organının; yani parlamentonun yaptığı yasaları veto edebilir; ancak parlamento çoğunluk sağlar ise başkanın bu vetosu iptal edilebilir. Bu yöntem İngiliz Monarşi sisteminden aynen alınmıştır. İngiliz Monarşisinde kralın onayı olmadan hiçbir yasa yürürlüğe konulamazdı.

b-) Başkanlık sisteminde seçimler planlanan tarihte yapılır. Hükümet icraatlarının iyi olmaması gerekçe gösterilerek hükümete güvensizlik oyu verilemez, hükümet, hizmet süresini doldurmadan görevini bırakamaz; ancak bazı ülkelerde devlet başkanının kanunları ihlal ettiği istisnai durumlarda ‘Impeachment’ denilen meclis soruşturmasıyla erken seçim kararı alınmıştır.

c-) Başkanlık sisteminde yürütme erki tektir. Kabine üyeleri devlet başkanıyla beraber çalışır ve yürütme ile yasama organlarının ilkelerine uymak zorundadır. Devlet başkanının bakanlar kurulu için önerdiği adaylar ve hâkimler yasama organı; yani parlamento tarafından onaylanmak zorundadır. Devlet başkanı; kabine üyeleri, ordu veya yürütme erkinin çalışanını doğrudan yönetme hakkına sahiptir; ancak hâkimleri fesh etme gibi bir yetkisi olmadığı gibi emir verme hakkına da sahip değildir.

d-) Devlet başkanı, suçluları ve mahkûmları affetme veya cezalarını hafifletme yetkisine sahiptir.

Başkanlık Sistemi’nin Asli Özellikleri:

a-) Devlet başkanlarını halk seçer.

b-) Yürütme organı tek kişiden oluşur.

c-) Yürütme organı, yasama organının güvenine dayanmaz.

Başkanlık Sistemi’nin Tali Özellikleri:

a-) Yürütme, yasamayı feshedemez.

b-) Yürütmede görev alanlar, yasamada görev alamazlar.

Başkanlık sisteminde yerel yönetimler:

Yerel yönetimlerde başkanlık sistemi uygulanır. Yani yöneticiler halkoyu ile seçilir. ABD’nin eyaletleri tamamen başkanlık sistemini kullanır. Japonya, parlamenter sistem ile yönetilir; ancak yerel yönetimler yerel kurullarca seçilen vali ve başkanlarca yönetilir.

Başkanlık sisteminin avantajları:

a-) Doğrudan yetki: Başkanı halk seçer. ABD’de başkan halkoyu ile belirlendikten hemen sonra, seçici kurul toplanır ve başkanı seçer.

b-) Kuvvetler ayrılığı: Başkan ve yasama meclisi birlikte çalışır. Bu tür çalışma, her iki birimin birbirini denetlemesi esasına dayanır. Bu çalışmayla suiistimaller ve makamın kötüye kullanılması engellenmiş olur.

c-) Hızlı karar mekanizması: Başkan, değişiklikleri hızla işleme koyar, zaman kaybını önler.

d-) istikrar: Başkanlık sisteminde başkan, görev süresi dolmadan görevden ayrılamaz. Hizmet süresini doldurmak zorundadır. Parlamenter sistemlerde başkanlar, güvensizlik oyu ile düşürülebilmektedir. Bu hal o ülke için istikrarsızlık olarak kabul edilir.

e-) Doğrudan yetki: Başbakanı milletvekilleri seçer. Devlet başkanını ise halk seçer. Bu anlayışı savunanlar; halkoyu ile seçilen bir liderin, parlamento tarafından seçilen liderden daha demokratik görürler.

Başkan, doğrudan halkoyu ile seçildiği için halkın beklentilerine cevap vermek durumundadır. Bu durum başkan için büyük bir sorumluluktur. Halkın beklentilerini karşılayamayan bir başkan doğrudan görevden alınamaz. ABD’de bir başkanı görevden alabilmek için ‘yasama meclisi’ soruşturmasının yapılması gerekir. Bir başkan ancak bu şekilde görevden alınabilir.

Buraya kadar kısa cümlelerle aktarmaya çalıştığımız başkanlık veya yarı başkanlık sistemi hakkında bazı siyasi bilimciler eleştirilerde bulunmuşlardır. O eleştirilerden öne çıkanları şu şekilde sıralayabiliriz.

a-) Otoriter rejime olan eğilim: Ünlü siyaset bilimcisi Freg Rigg’e göre; başkanlık sistemine geçmeye çalışan hemen hemen her ülkede başkanlık sistemi, otoriter rejime dönüşmüştür. Dana D. Nelson ise; 2008 yılında yayınlanan ‘Bad for Democracy’ adlı kitabında, ABD’deki başkanlık sisteminin aslında demokratik olmadığını iddia etmiştir. ABD’nin eski maliye sekreteri C. Douglas Dillon ise ABD’yi anlatırken; “başkan kongreyi suçluyor, kongre başkanı suçluyor ve halk kafası karışık halde kalakalıyor” diyerek bir öz eleştiride bulunmuştur. Seymor, Martin ve Lipset gibi siyaset bilimcileri, başkanlık sistemin demokrasinin pratiklerini işletmede ve devam ettirmede başarısız olduğunu; başkanlık sistemine geçiş yapan ülkelerin, ileriki yıllarda otoriter bir sisteme kaydığını; ayrıca başkanlık sisteminin ülkeleri demokratikleştiremediğini ve bu sistemde ordunun büyük rol oynadığını iddia etmişlerdir. Juan Linz ise eleştirilerini şu şekilde yapmıştır: Başkanlık sisteminde tehlike, görev süresinin esnek olmamasıdır. Bu süre boyunca kazananlar ve kaybedenler çok net bir şekilde belirlenir ve kaybedenler 4 veya 5 yıl yürütmeye veya yönetime en ufak bir müdahaleleri olmadan beklemek zorundadır.

c-) Liderlik değişiminde engeller: Devlet başkanının görev süresini doldurmadan görevinden alınamamasını büyük bir sorun olarak görürler. Başkan; verimsiz ve halk tarafından sevilmeyen kişi haline gelse ve hatta politikaları halkın hoşuna gitmese bile hizmet süresi dolana kadar görevinin başında kalır. Örneğin; ABD’nin 9. Devlet Başkanı William Henry Harrison’un göreve geldikten bir ay sonra ölmesi sonucunda yerine geçen John Tyler, başkan olduktan sonra partisini karşısına almış ve önerilen pek çok yasayı veto etmiştir. Bunun sonucunda pek çok kabine üyesi istifa etmiş ve Tyler partisinden ihraç edilmiştir. Başkanlık sisteminde bir başkanın sevilmediğinden dolayı görevinden alınması kanunen imkânsız olsa da pek çok ülkede başkanlar askeri darbeler neticesinde yıkılmıştır. Parlamenter sistemlerde ise hükümetler güvensizlik oyu ile düşürülebilmektedir.

Başkanlık sisteminde, büyük yetkilerin tek bir kişiye verilmesi sakıncalı bir durum olarak görülmektedir. Yasama meclisi ve başkan, halktan eşit yetki alırlar. Bu sistemde hükümetin, değişik organlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmesi çok zordur. Başkanın ve meclisin anlaşmazlık içinde olduğu ve hükümetin işlevsiz kaldığı zamanlarda ek anayasal düzenlemeler yapması gerekir ki bunu başarabilmek neredeyse imkânsız gibidir. Eleştirmenler, Ekvador’u örnek göstererek; bazı devlet başkanlarının yasama meclisini görmezden geldiğini ve hatta bir devlet başkanının Millet Meclisi’ne gözyaşartıcı bomba attırdığını belirterek, bu ülkede demokrasinin kayba uğradığını söylemişlerdir. Başka bir başkanda meclisin isteklerini veto ettiği için askerler tarafından kaçırılmıştır. Askeri güç kullanılarak başkana meclis istekleri onaylatılmak istenmiştir. Brezilya’da ise devlet başkanları hedeflerine ulaşmak için hiçbir söz hakkı bulunmayan yürütme kurulları oluşturarak hedeflerine ulaşmışlardır.

Başkanlık ve yarı başkanlık sisteminin avantajlarını ve dezavantajlarını araştırmalarla aktarmaya çalıştım. Söz konusu ülkemiz olduğundan; tüm bu değerlendirmelerin hesaba katılması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle hükümetin son zamanlarda gerçekleştirdiği PKK açılımları maalesef halkın kafasını karıştırmış; ülkemiz bir sis bulutu içine sürüklenmiştir. Örneğin; İngiltere’nin tertiplediği ‘Oslo Görüşmeleri’ halktan gizlenerek gerçekleştirilmiştir. İngiltere’nin hakemlik yaptığı bu toplantılarda hangi kararların alındığı kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Ayrıca hükümet ‘İmralı Görüşmeleri’ hakkında da kamuoyunu aydınlatmamıştır. Oslo-İmralı-Kandil üçgeninde bir takım görüşmeler yapılarak terörün yok edilmesi umulmuştu. Görüşmeler sonrasında umutlar gözyaşlarına, yanan yüreklere ve yıkılan ocaklara dönüşmüştür. PKK-BDP-KCK ve pek tabi ki Avrupalı Emperyalistler, yeni anayasa ile Özerk bir Kürdistan hayal etmektedirler. Hükümetin on yıldır PKK Terör Örgütü ile yaptığı mücadeleden büyük dersler çıkardığını ve büyük tecrübeler edindiğini; Avrupalı Emperyalistlerin de, Müslüman ülkelerinde hangi amaçlar peşinde koştuğunu artık net bir şekilde tahlil ettiğine inanıyorum. Umarım yeni anayasa da ülkemizin birliği, beraberliği ve bölünmezliği galip gelir ve böylece ‘Sevr Sevdası’ bir kez daha tarihin çöflüğünde yerini alır.

 

 

Halit DURUCAN

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.