Bizde Parti İçi Demokrasi Neden Yok?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Bizde bir zamanlar solun en çok tartıştığı konularından biri, "Bizde neden parti içi demokrasi yok?" ‘tuydu... Sağcıların veya dincilerin böyle bir derdi yoktu. Onlar biat kültürüyle yetiştiklerinden, biatta da "demokrasi" olmadığından lider yönetimini zaten kendilerine sorun etmiyor, birincileri liderlerine Başbuğ, ikincileri de Padişah diyordu...
CHP denilen; günümüzde sağ mı, sol mu, ortanın sağı mı ortanın solu mu, liberal mi devletçi mi, kapitalist mi sosyalist mi “ne olduğu belli olmayan parti de” sağ veya dinciİ partilerden pek farklı değildi... 87 yıllık partide lider sayısı kaçtı:
Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal... Deniz Baykal dışındakiler öldüler... Yaşları gereği... (ara dönemlerde geçici başkanları saymadım)
Peki neden oluyordu bu? Demokrat Parti Menderes, Adalet Partisi Demirel, DYP Demirel, ANAP Özal, Dinci partiler, Necmettin Erbakan, AKP Erdoğan'la anılır oluyordu da İngiliz İşçi Partisi'nin gepegenç Başbakan lideri, "Artık yeter, yeni gelenler partiyi yönetsin" deyip başkanlıktan istifa ediyordu... ? Hem de İngiltere meşrutiyet'ti be...
Bunun üzerinde epey düşündüm...
Sanırım sorun iktidar görmüş adı sanı belli partiler için şurada düğümleniyordu:
Alınan örnek, İttihat Terakki örgütlenmesiydi... İttihat Terakki, başta bir parti değildi. Bir sivil toplum örgütü hiç değildi... Yukarıdan "aşağıya hücre şeklinde örgütlenmiş" bir "komitacı" hareketiydi... Katılmak için, tıpkı Mason localarına katılmak gibi esrarlı birtakım törenler düzenleniyordu. Katılan kişinin gözleri bağlanıyor, bir odaya götürülüyor, silah-bayrak ve Kur'an üzerine yemin ettiriliyordu. Ayrılmak olanaksızdı. Ayrılmak isteyen "komita"nın silahlı güçlerince öldürülüyordu...
İşte bu cemiyet, 1908 sonrası Meşrutiyet ilanı ve asıl 1911 sonrası Babıali baskınıyla resmen Osmanlı Meclisi Mebusan'ında iktidara geliyor, iktidarları 10 yıl sürüyordu... Ta ki lider görünenleri ülkeden kaçana kadar. (Enver, Talat, Cemal v.b...)
Sonrası... Mustafa Kemal ve sonradan partileşecek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti...
İşte Anadolu Hareketi'nin temelinde yer alan, kimsenin anlamadığı anlamak da pek istemediği örgütlenme modeli ise şöyledir:
 Mustafa Kemal 1911'den beri karşı olduğu İttihat Terakki örgütlenmesinin tersine, "yukarıdan aşağıya" değil; "aşağıdan yukarıya" bir örgütlenme peşindeydi. Halk şuaraları, kongreler ve nihayet halk meclisi oluşturulması bunun kanıtıydı... Bu Mustafa Kemal örgütlenmesinin İttihat ve Terakki'den bir diğer farkı da bir "gizli komite" olmayıp düpedüz bir "sivil toplum" örgütü olmasıydı...
Bu özellik bile, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin İttihat Terakki'den farkını ortaya koyar... "Cumhuriyet Halk Partisi"nin oluşumu da buna dayanır...
1938 sonrası CHP’de, bu kuruluş amacından sapacak, dönemin "tek lider, tek şef, tek ülke" modasına uyarak İsmet İnönü "MİLLİ ŞEF" "ÖLÜNCEYE DEK BAŞKAN " olacaktı... Parti, Mustafa Kemal'in onca düşman olduğu "İTTİHATÇI" geleneğe geri dönmüştü...
 
CHP ardından gelen DP kurucuları da zaten CHP içinden çıktıklarından onlar da İttihatçi geleneği sürdürecek, 1960 sonrası kurulan AP'de bu geleneği devam ettirecekti... Neredeyse 25 yıl ülke yönetiminden sorumlu olacak AP'nin tek lideri hep Süleyman Demirel olacaktı... Sonrakiler de aynı... ANAP, DYP, AKP vb...
Sözde delege sistemi ile ilçe, il, genel merkez yönetimi seçen partiler, genel başkanın istediği adamı il başkanı, o da il delegelerini, il başkanı ilçe başkanını o da ilçe delegelerini seçiyor, parti kongrelerinde var olan genel başkana rakip aday bile çıkamıyordu...
En son kurulup iktidar partisi olan AKP de böyle bir partiydi... Tüzüğünde il başkanlarını parti başkanı, ilçe başkanlarını da parti başkanının seçtiği il başkanı seçerdi... Daha geçen hafta bazı illerde genel başkanın adayını seçmeyen il parti örgütlenmeleri, parti genel merkez yönetimi tarafından fesh edilmiş, yerlerine merkezden atama yapmışlardı...
Parti genel başkanları, milletvekilleri adaylarını da kendileri belirliyordu... Milletvekili aday listesinin teslimin iki gün kala, parti başkanı evine çekiliyor, önüne gelen listelerden il il milletvekili adaylarını belirliyordu...
Tıpkı Neyzen Tevfik'in dediği gibi:
"Ehl-i namus yoklamada düştü meyus oldu / Merkezinden koyduranlar, cümlesi mebus oldu"
Deniz Baykal'lı CHP'de tüzük değişimi için bir kongre yapacak, AKP tüzüğünü aynen kopya ederek, il ilçe başkanlarını genel başkan belirleyecek tüzük değişikliği onaylanacaktı... Baykal artık ölünceye dek genel başkandı CHP' de... Zaten Sarıgül gibileri hık mık ederlerse, hemen partiden ihraç ediliyordu... Bu Baykal despotizmine, başta Zülfi Livaneli, sonra Yaşar Nuri öztürk, sonra saz virtiözümüz Arif Sağ katlanamayıp partiden ayrılacaklardı...
Şimdi bazı Batılı okul mezunu dönme aydınlarımız, bu partilerden "demokrasi" bekliyorlardı...
Hele hele "özünde Biat olan partiden" AKP'den ve liderinden DEMOKRAT LİDER diye söz ediyorlardı...
Yahu bu partinin lideri daha dün kendi düşüncesine katılmayan bir AKP milletvekilini disiplin kuruluna vermemiş miydi? Adam partiden istifa etti.
Yahu bu partinin lideri, kendi kafasına uymayan gazeteler için halka "Bu gazeteleri okumayın, evinize sokmayın" dememiş miydi?
Yahu bu partinin lideri : "Gidiyorlar Anıtkabire, kazık gibi dikiliyorlar..." dememiş miydi, Anıtkabir törenleri için.
Yahu bu partinin lideri, "demokrasi bir trendir, gerektiği istasyonda inilir" dememiş miydi?
Yahu bu partinin lideri, Mustafa Kemal hilafeti kaldırınca "ben bu ülkede yaşayamam" deyip ülke dışına kaçan Mehmet Akif dışında tek şair tanımıyordu değil mi?...
Bu liderden bir "ikinci cumhuriyet" bekliyorlardı...
Demokrasi adına yaptıkları tek şey de AKP muhaliflerine, orduya, yargıya saldırmak...
Böylece "demokrasiye" geçecektik... İktidar partisinin muhalifi kalmayınca, ülke demokrasiye geçmiş oluyordu...
Aaaa... Bu “İTTİHAT-TERAKKİ” cemiyeti taktiğiydi be... O, (İttihat Terakki) muhaliflerini köşe bucakta militanlarınca öldürürdü... Yakup Cemil, bu işin adamıydı... Sonra korktuklarından onu da idam etmişlerdi, başımıza bir iş gelmesin diye...
Şimdikiler, elbet öldürmüyor da "susturuyorlardı"... Kimisini "darbeci", kimisini "Ergenekoncu", kimisini "demokrasi karşıtı" falan diyerek içeri atıyorlardı...
Siyasal iktidar lideri, "açılım" sonrası şehirlerde oluşan PKK yanlısı gösterileri "Neden her TV gösteriyor" diye TV'leri eleştiriyordu... Ülke güllük gülistanlıktı ya...
Mecliste, sözde "açılım" anlatacağına hızlı treni anlattığı anda hızlı tren gene kaza yapıyordu... Medya bunu verince haberlerde kızıyordu...
Ortak özellikleri Batılı okul mezunu olmaları olan liberallerimizin kendisinden "demokratik lider" dedikleri lider buydu...
Ne kendi partisi içinde, ne de ülke içinde tek muhalefet görmek istemeyen siyasal parti lideri, "DEMOKRASİ LİDERİ " oluyordu....
Az buçuk demokrasi bilenler de buna "burunlarıyla" gülüyordu...
İşin acısı, bütün bunlar; kendisinden sonra oluşacak İNÖNÜ CUMHURİYETİ'ni daha 1937'de o hasta döneminde görüp İsmet İnönü'yü başbakanlıktan ve CHP başkanvekilliğinden alan Mustafa Kemal' in kurduğu ülkede oluyordu...
Tarih, Mustafa Kemal bilenleri hep haklı çıkarmıştı... Şimdi de çıkaracaktı...
Başbakan seçim propagandası afişlerinde MENDERES - ÖZAL ve KENDİ FOTOĞRAFINI kullanıyordu.
Mustafa Kemal bilenlere, Mustafa Kemal'in anti-emperyalist, özgür, demokrat ülkesinden sapan üç lider say deseler, bunları sayardı be... Elbet bir de İsmet inönü ekleyerek ...
Haksız mıyım? Ne dersin okur?
ufuk.kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

Parti içi demokrasi niye yok?

Biraz da toplumsal gelenekle alakalı tekçi yapı yani mutlakiyetçi yönetim şekli hakim olmuş binlercew yıldır. toplum kendi otaritesi üzerinde otariter birisini görmezse korkuya kapılır. Nasıl aile içinde baba figürü olmassa çok yoksunluk çekileceği gibi .. Batıda feodaliteden mutlakiyete evrime olurken çatışmalar ve uzlaşmalar olduğu için uzlaşma kültürü gelişmiş. Doğu toplumlarında ise söylediğim gibi mutlak hakim hükümranlar baştan beri var olduğu için iyi hükümran olan aynı zamanda adil davranan iyi hükümdar, hükümran olmayıp adil de yönetemiyen hukumran zaten ayakta kalamıyacağı için kötü yönetici olmuştur. Bizde siyasi partiler idoloji ve lider partileri olarak ortaya çıkmışlardır. Dikkat ederseniz kişiler idloji partilerinde bile Türkeşçi, Ecevitçi İnönücü, Erbakancı Demirelci sıfatıyla anılmışlardır. Bu bile ülkede parti içi demokrasinin neden olmadığının bir göstergesi olabilmektedir.

Yukarıdaki yazıyı ben yazdım

Yukarıdaki yazıyı ben yazdım galiba bir hata sonucu ismim çıkmıyor düzeltilirse memnun olurum.

Bilgi

Sayın Osman Altmışdört, yaptığınız yorumu "kullanıcı girişi" yapmadan yazdığınız için, isminiz okur olarak çıkmıştır.

Kullanıcı girişi yaptıktan sonra yorum yaparsanız, yorumlarınızda adınız gözüecektir.

Saygılarımla

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.