Çin Çağı mı? - 1

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet ALACA
Yazının Yazıldığı Tarih: 
22 Mayıs 2011

Asya’daki gelişmelerin, bölgedeki Çin - ABD rekabetinin ve bu nedenle oluşan istikrarsızlığın ele alınacağı bu yazı dizisinde genel bir çerçeve sunmak bakımından konuya bir giriş yapıldı. Bu yazı, önümüzdeki sayılarda konunun daha derinlikli irdelenmesinde bizlere bir yol haritası sunabilecektir.
İkinci Dünya Savaşından sonra değişen “dünya düzeni”, soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte Ortadoğu ve Asya’daki güçlerin değişimine neden olmuş ve global sisteme eklenen yeni aktörlerin bölgede etkinliğini artırması da bölgedeki devletlerin birçoğunun mevcut istikrarsızlıktan etkilenmesini sağlamıştır.


Orta ve Güney Asya’da bulunan birçok devletin; hızlı nüfus artışı, kişi başına düşen milli gelir, gelir dağılımındaki bozukluk, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık gibi özellikleriyle birer az gelişmiş ülke olmaları ve bu ülkelerin içsel yapılarındaki bu zayıflık nedeniyle dış desteğe gereksinim duymaları global güçlerin bölgeye yönelik müdahalesine zemin hazırlamıştır.(1) Bölgede istikrarsızlık gerek kontrol altına alınamayan oluşumlar gerekse küresel güçlerin müdahaleleriyle önü alınamaz bir hâl almıştır. ABD’nin Afganistan üzerinden ulaşmak istediği bölgesel hedefler ve Çin’in Asya’da ticari ve siyasi yönden güçlenmesi Washington ve Pekin yönetimleri arasındaki ayrılıkları derinleştirmektedir.


Çin sahip olduğu geniş toprakları, büyük ve üretken nüfusu, doğal kaynakları, sürekli büyüyen ekonomisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki veto gücü ve nükleer silah kapasitesi ile uluslararası politikayı etkileme gücüne sahip bir aktör olma yolunda ciddi mesafe kat etmektedir. Yükselen ekonomik gücü oranında askeri ve siyasi gücünü geliştiremediğinin farkında olan Çin, dış politikasında “Barış içinde bir arada yaşama” ilkesi ekseninde bölgeyle ticari ilişkilerini yoğun biçimde geliştirmeye çalışmaktadır.


Çin’in barış içinde yaşama ilkesi ve diğer devletlerle iyi ilişkiler kurmak istemesi, enerji güvenliği politikasıyla birebir örtüşmektedir. Günümüzde yalnızca kendi iç talebinin bir kısmını karşılayabilecek kısıtlı miktarda petrol üretebilen Çin, hem mevcut ekonomik yapısını korumak hem de kalkınmasını sürdürmek için kesintisiz bir biçimde enerji temin edeceği kaynaklara ulaşmak durumundadır.(2) Bu bağlamda Orta Asya, Afrika ve Latin Amerika’da çeşitli ülkelerle ilişkiler kuran Çin açısından Orta Asya bölgesi enerji kaynaklarına ulaşabilmek bakımından hayati önem taşımaktadır; zira Pekin yönetimi petrol ithalatının yaklaşık %60’ını bu bölge üzerinden sevk etmektedir.
Bu minvalde Çin, “İnci Şeridi” isimli politikasıyla Basra Körfezi ve Arap ülkelerinden gelen petrol ve doğalgaz yolunun güvenliğini sağlamak için bölgede birçok liman inşa ettirmiştir. Orta Asya ile petrol boru hattı bağlantıları gerçekleştirip, bu hatlara İran’ı da dâhil ederek Hürmüz ve Malakka boğazlarından geçmek zorunda olan deniz ulaşım yollarının hassasiyetini asgariye indirmeye çalışmaktadır.(3) İran sınırındaki, Hürmüz Boğazı’na çok yakın olan Pakistan’ın Gwadar Limanı bu çerçevede çok önemli bir role sahiptir ve bundan dolayı Çin kendi enerji güvenliği için Pakistan’da yaşanacak istikrarsızlığı önlemeye çalışmaktadır. Ayrıca Hindistan’la ciddi problemler yaşayan Çin’in “İnci Şeridi” stratejisiyle Hindistan’ı kara ve deniz sınırlarından kuşatmaya çalıştığını düşünmek ütopik olmayacaktır.


Günümüzde uluslararası ticaretin %70’ i deniz yolu ile yapılmaktadır ve bundan dolayı Çin’in deniz gücünü artırmaya çalışması kaçınılmazdır. Çin; ticari çıkarlarını, enerji ithalatının güvenliğini ve deniz menfaat bölgelerini koruyabilmek için güçlü bir deniz kuvvetine ihtiyaç duymaktadır;(4) çünkü günümüzde deniz yollarının güvenliği büyük ölçüde ABD denetiminde ve bu durum ABD’ye bağımlı olmak istemeyen Çin’in çıkarlarıyla uyuşmamaktadır. Bu doğrultuda Pekin yönetimi bir yandan donanmasını ve askeri gücünü geliştirirken diğer yandan yumuşak gücün arttırılmasına yönelik çalışmalar üzerinde de durmaktadır. (5)


Çin, kendi yükselişini hegemonya amacı taşımayan barışçıl niteliği haiz bir şekilde lanse etmeye önem atfetmekle birlikte kendi savaş gemileri tarafından korunan ve çok geniş coğrafyalara yayılacak bir ticaret ağı kurmak yolunda da ilerlemektedir ve görünen o ki bu konuda oldukça başarılıdır. Kısa zamanda bölge devletleriyle iyi ilişkiler kuran ve Pasifik hattında ciddi gelişmeler kaydeden Çin’in bölgede kullandığı yumuşak güçten ABD hoşnut görünmemektedir.


ABD, Afganistan üzerinden bölgeyi kontrolü altına almaya çalışırken Çin, Orta Asya boyunca, yer altı madenlerine kadar uzanacak şekilde inşa ettiği ulaşım şebekeleri, boru hatları ve komşularıyla geliştirdiği ilişkilerle bölgede kalıcı olma yollarını aramaktadır. ABD, Çin’in bölgede yarattığı yumuşak güç karşısında gerekli reaksiyonu gösteremediği için Hindistan’ı yanına çekmeye çalışarak Çin ile ilişkileri iyi olan İran ve Pakistan’ı yalnızlaştırmak istemektedir. Pakistan ve İran’ın ortak problemi olan Belucistan eyaletindeki ayrılıkçı hareketlere ABD ve Hindistan’ın verdiği desteğe karşılık Çin, Pakistan ile iyi ilişkiler kurmaya çalışarak ABD hegemonyasını kırma gayretindedir.


ABD, Çin’in yükselişini engellemek amacıyla Çin ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkileri sekteye uğratmak için elinden gelen çabayı harcamaktadır. Resmin bütününe bakıldığı zaman son yıllarda Hindistan - ABD yakınlaşmasının arka planında ABD’nin bölgede etkinliğini artırmak istediğini anlamak pek de güç olmayacaktır.(6)
Washington Post yazarı Robert D. Kaplan “Avrasya’da Çin ekonomi imparatorluğu kurulurken bizim başka işlerle meşgul olmamız da çıkarımıza değildir. Zira bu imparatorluk bizim sırtımıza basarak yükseliyor. İşte bu nedenden ötürü; ABD’nin hâlihazırdaki odak noktasını Ortadoğu’dan Doğu Asya’ya kaydırabilme becerisi, bizim gelecekte de süper güç olarak kalabilme olasılığımızı belirleyecektir.” ifadesiyle ABD’nin, Çin yükselişinden ciddi rahatsızlık duyduğuna dikkat çekmektedir. (7)
Çin uluslararası ticaret ve yatırım, küresel jeopolitik rollerin belirlenmesinde ve enerji güvenliği çabalarında dünya dengelerini alt üst edecek gibi görünmektedir. Ortadoğu’da halk ayaklanmalarıyla süren mücadele devam ederken çağımızın bir “Asya Çağı” mı yoksa bir “Çin Çağı” mı olacağı(8) sorusunun yanıtı yakın gelecekte şekillenecek gibi görünüyor.

Mehmet Alaca

iletisim@politikadergisi.com

Dipnotlar:
1) Tayyar Arı, Global Politika ve Güney Asya, İstanbul, Alfa Yayınları, 2000, s.27-28.
2) Emine Akçadağ, Yükselen Güç Çin’in Dünden Bugüne Dış Politika Analizi, 17 Mart 2010, http://www.bilgesam.org/
3) Atilla Sandıklı, Geleceğin Süper Gücü Çin, Bilge Strateji Dergisi, ( Sayı 1), Güz/2009, s.48
4) Emine Akçadağ, Yükselen Çin'in Yükselen Deniz Gücü, 18 Ekim 2010, http://www.bilgesam.org/
5) Akçadağ, 17 Mart 2010
6) Mehmet Alaca, Şeytan Üçgeninde "Belucistan", 9 Şubat 2011, http://www.ekopolitik.org/
7) Robert D. Kaplan, While U.S. is distracted, China develops sea power.Washington Post, 2010
8) Sigh, Jaswant , The Great Game’s New Players. Project Syndicate, 2010

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.