Din ve Mezhep Seçme Hakkım Var mı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
17.10.2010

 

  

   Türkiye’de bir sorun var. “LAİKLİK” ; Bütün kötülüklerin başı, ezberci eğitim sisteminin kaynağı, DİKTATÖRLÜĞÜN keskin kılıcı, Demokrasinin önündeki en büyük engel, Dinlerarası diyaloksuzluğun gerekçesi... Hatta belirli bir düşünce gurubuna göre Türkiye’de terörü yaratan, organize eden, terör belasını ülkemin başından eksik etmeyen de, LAİKLİK ve LAİKLER... 1995 yılında uygulamaya sokulan senaryo gereği, Laiklik kavramı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ndan çıkarılmaya çalışılıyor. Uzun ve uğraştırıcı süreç tamamlandı. İnsanlarımız her zaman olduğu gibi bu konuda yeterince aydınlandı, iş icraata kaldı. Bu makalede Laikliği savunmayacağım, gerek de yok zaten. İnsanlar ellerindekinin kıymetini kaybedince anlarlarmış, bırakalım yaşasınlar.

   Ben, İslam’ın gereklerini yerine getirmekte kusur etmeyen, namazını kılan, orucunu tutan, kurbanını kesen, zekatını veren biriydim ve böyle bir ailenin evladıyım. Gel gör ki, ne benim ailem ne de ben; “müslüman olmayanların malları ve aileleri sizlere helal kılındı” cümlesini onaylayanlardan değilizdir. Kendimizi bir tarikatın kurallarına mutlak itaat etmek zorunda hissetmeyiz. Son 15 yıl içinde benim de fikirlerim ve dine bakışım tabi ki değişime uğradı. Bir nevi erezyona maruz kaldı. Neticede, kelime-i şehadet getirmek yeterli gelmedi birilerine, namazım kendime dedim, olmaz öyle şey dediler, oruç ayı yetmedi ülkem müslümanlarına. Hep daha fazlasını yapacaksın diye tutturdular. Baktım bu müslümanlık tam bir emekli işi.

   Ne yapsan kifayetsiz, ne söylesen eksik kalıyorsun malum ulemaya...

   Uzun iş dedim arkadaş, gelemem ben o kadar tantanaya...

   Dur bakalım bir de Hıristiyanlara, Musevilere dedim !  Aman Allah’ım bizimkilerden beter, bir şatafat, bir tarikat yığını akılda tutmak imkansız... Boş verdim, “Ben Allah’ı biliyorum, o da beni görüyordur diyorum” artık.

 

   Devletin bütçesinden dinlere para ayrılıyormuş, yeni öğrendim. Bu paralar fakirlere, işsizlere ayrılan bütçenin kat be kat üzerindeymiş, diye duydum. İşe baştan girip bir vakıfa veya tarikata kapağı atmak lazımmış da, ben bıngıldağı çalıştırmakta geç kalmışım. Düşünsenize, A dininin 117 nci mezhebinin (y) tarikatının (2479) uncu kolu bile nemalanıyormuş bu işten, Vay anam vay... Ben böyle dine köpek olurum diyecektim, Tecavüzcü Çoşkun geldi aklıma; zamanında kanal kanal gezip böyle bir türkü çığırıyordu, el mümin...

 

   Türkiye’de, kamu hizmetinde bir dinin, sadece bir mezhebine ayrıcalık tanınmaktadır. Bu mezhebe bağlı olan bir kolun gereği de, bu mezhebe inanan kadınlarımızı kamusal alana sokmuyorlar. Kadınların bırakın çalışmasını, çarşı-pazar gezmesini, erkeklerle tokalaşmasını bile günah sayıyorlar. İnançlarına saygı duyuyorum. İnançları gereği kurallarına mutlak itaat etmelerini, imrenerek izliyorum. Bu kurala karşı çıkan, itaat etmek istemeyen, okullar da çağdaş eğitimden faydalanmak isteyen, ülke yönetimin de söz sahibi olmak isteyen bayanlarımız; bu kuralı bozmak adına on yıllardır mücadele veriyor. Kendilerini yürekten destekliyorum. Burada benim anlamadığım, bu bayanların neye karşı olduğudur. Devletin ayrıcalık tanıdığı bu mezhebe mi? Bu mezhebe bağlı olan kolun, farz kabul ettiği kurallara mı? Gerçi, kendilerinin de bu sorunun cevabını bilmediklerine eminim. Bir de, “Toplumca tanınan din ve mezhepler” dışında bir inanca sahipseniz, dinsiz adlediliyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, derhal “Toplumca tanınan din ve mezhepler” yönetmeliği yayınlamalıdır. Bu yönetmelikte, kişisel testler bulunmalıdır. Bu testi kendimize yapıp, “Toplumca tanınan din ve mezhepler” den hangisine uygun olduğumuzu belirleyecek, mezhep bulma değerlendirme merkezleri kurulmalıdır. “Toplumca tanınan din ve mezhepler”in, inaç ve geleneklerine uymak zorunda mıyım? “Toplumca tanınan din ve mezhepler”in, inaç ve geleneklerine uymayanlara verilecek cezalar nelerdir? Bileyim ki; hayata bakış açım gereği, en az ceza alacağım “Toplumca tanınan din ve mezhepler” den birini seçeyim. Yoksa, doğduğumda adımı, yurdumu seçme hakkım olmadığı gibi “Toplumca tanınan din ve mezhepler”den birini seçme hakkım yok mu? Eğer seçme hakkım yoksa, din doğuştan kazanılan bir meziyettir. Din eğitimi gereksiz ve boş iştir. Din eğitim gerektiriyorsa, doğuştan kazanılan, genetik bir yapı değildir. Herkesin dinini şeçme hakkı ve seçtiği din ile ilgili kendi isteğiyle eğitim almak hakkı vardır. Bu hakkı aile ve toplum baskısı ile elinden alınamaz. Falanca Toplumca tanınan din ve mezhep’de doğduğun için, mecbursun, inanç ve geleneklerine uymak zorundasın mı? İnsanları “Toplumca tanınan din ve mezhepler”in inanç ve geleneklerine göre davranmaya zorlayamazsın. Müslümanların geleneği eğer başını örtmeyi gerektiriyorsa, başını örtmeyene münafık diyemezsin. Müslümanların geleneği eğer kadınların evde oturmasını zorunlu kılıyorsa, evinde otumak yerine üniversite de okumak isteyene, ‘sen müslümansın burada okuyamazsın’ diyemezsin. Onların inanıyor olması, Tarikat liderinin koyduğu her kurala uymak zorunda olduğunu göstermez. Devletin kurallarının üzerine Din, Mezhep, tarikat kuralları ekleyip, insanları kendi vatanlarında nefes alamaz hale getirmeye kimsenin hakkı yok. İnsanlara Din ve mezhep seçme hakkı verildiği takdir de, hatta seçtiği din ve mezhebin tüm kurallarına uymak zorunda olmadığı bir ortam yaratıldığı takdirde; Cemaat, toplumsal taleplere göre kendi içinde içtihatları arttıracak, mezhebin zorunluluklarında kolaylık gösterebilecek seviyeye gelebilecektir.

   Daha yaşanır, daha özgür bir dünya, daha ileri bir demokrasi tesis edilmiş olacaktır.

   Laiklik mi?

   Boş verin! Bırakın yaşasınlar.

   Yaşayarak öğrenmek, unutulmaz tecrübeler kazandıracaktır.

 

Serhat KUŞDOĞAN

PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.