Gezi Olayları Tesadüf Mü?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Cihan ÜNAL
Yazının Yazıldığı Tarih: 
22.06.2013
Çok kısa zaman önce Türkiye Çin ve Brezilya büyüme hızında rekorlar kırmaya başlamıştı...
 
Özellikle de Türkiye ve Brezilya...
 
Birbirinden uzak coğrafyalarda yer alan iki ülkenin dil, din, tarih ve kültür bakımından ortak özellikleri bulunmuyor. Ancak 2004 yılında başlayan diplomatik girişimler neticesinde bugün gelinen noktada iki ülkenin siyasi ve ekonomik alanlarda neredeyse aynı reflekslere sahip olup birçok ortak çıkarı bulunuyor.
 
Özellikle Avrupa ve ABD'yi merkeze alan ve tüm dünyada etkisi hissedilen mali krizden iki ülke de büyüyerek çıktı. Üretim ve istihdam alanlarının artışıyla birlikte tarihinin en yüksek değerlerine ulaştılar. Bu sebeple yükselen ve gelişen ekonomileriyle yatırımcıları cezbeden iki ülke, aynı zamanda ABD ve Avrupa'ya alternatif pazarlar olarak görülüyor.

 
Brezilya,kuruluşundan bu yana IMF'nin en büyük çalışma ortaklarından biriyken, son 10 yılda gösterdiği ekonomik büyümeyle birlikte 2011 yılında borçlarının tamamını ödeyerek IMF'yi ülkeden dışarı çıkardı.
 
Türkiye de bu süreci geçtiğimiz dönemde tamamlayarak Brezilya ile aynı konuma sahip oldu.
 
Benzer yanları bu kadar büyük olan iki devlet üstünde son günlerde oynanan oyunlarda nitekim aynı. Sizce bunlar tesadüf mü?
 
Tabiki değil gelişen bu ülkelerin başını ezmek isteyen bazı dış güçler bu ülkeler üstünde a-b-c-d vs planlı sayamayacağım belkide alfabemizin yetmiyeceği kadarbirçok alternatif büyük oyunlar oynamaya başladılar. Tek dertleri dünya liderliğine oynayan genç dinamik nufusa sahip olan bu ülkelerin büyümesini durdurmak. Ayrıca Türkiyenin O-olimpiyatlara aday olması, Yunanistan'ın krizden dolayı Akdeniz Oyunları'nı Türkiye'ye devretmesi Brezilyan'ın ise dünya kupasına ev sahipliği yapacak olmasını hazmedememişlerdir. Bunlar görünen küçük sebebler.
 
Türkiye 3 ağaç için mi ayağa kalkmıştı?
 
Brezilya 20 cente mi muhtaç? 
 
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı çılgın projeler kimlere dokunuyordu?
 
İstanbul'a yapılacak havalimanı, "Kanal İstanbul" projeleri acaba hangi devletler bunu istemiyordu?
 
Almanya neden bu kadar Türkiye'ye karışmaya başladı?
 
Bunları  nedenleri ile açıklamama gerek yoktur heralde...
 
Dünya güçleri dengelerini kaybettikleri  tahtalardan düşmek üzereler.
 
Kısaca dünya güçleri değişim içerisinde . Gelecek yıllarda  şuan bahsettiğimiz 2 büyük devletin yeni rakipleri  ortaya çıkacak gibi.  Tabi bu oyunlardan başarı ile sıyrılabilirlerse...
 
Selamlar ve saygılar...
 
                                                                                   Cihan ÜNAL
iletisim@politikadergisi.com
 
                                                                             
 

Yorumlar

Güzel..

Güzel..

Tesekkurler

Tesekkurler

gerçekleri görelim

yani gezi parkı direnişinin altında batılı devletler mi var,bunu mu demek istiyor yazar? bu tam da akpnin düştüğü açmazdan kurtulmak için ortaya attığı bir demogojidir,taksim direnişinin ardında halk var bu halk katılımcı demokrasi,özgürlük ve sosyal adalet talep ediyor,bu isyan aslında akpnin kitlelere dayattığı dinci rantiyeci islamcı kapitalizmedir,akp kendi burjuvazisini yaratmıştır,o taksimde direnen pırıl pırıl üniversite mezunu gençlerimiz işsizdir,biraz gelişmeleri eleştirel akılcı bir perspektiften okursak bunu görürüz, büyüme hormonludur, halkın cebine yansımamaktadır, çılgın projeler ise,yüksek faizle borçlanılarak gerçekleştirilmektedir,üretmeyen istihdam yaratmıyan sürekli bütçe açığı veren bir ekonomi nasıl olur da başarılı gösterilir,satılmış medyaya göre Türkiye çağ atlıyor,millet hep pembe tablolar,palavralar dinlemekten bıktı usandı,akp hükümeti artık bir an önce istifa etmeli ve yerine milli bir hükümet kurulmalıdır,Türkiyenin başka bir çıkışı yok.

Açıklama

Cengiz bey 2. yazımı okursanız beni daha iyi anlarsınız diye umut ediyorum

şimdi gezi parkı olaylarının

Şimdi sen gezi parkı olaylarının arkasında batıları ülkeleri gösteriyorsun ya? Ben de direnişe katıldım, şimdi bu batılı ülkelerden hangisinin beni ikna etmiş olması lazım yani onu da siz mi seçiceksiniz yoksa kendimiz beğenebilir miyiz? Ya valla dalga geçilcek duruma düştünüz büyüyen ekonomi diyorsunuz da ekonominin nesi büyümüş be içeri sıcak para alarak ekonominin büyüdüğünü sanıyorsan git önce cari açık ne ona bak sonra o aldığın sıcak parayla cari açığı karşılaştır ki işte orda büyük bir borç göreceksin sonra bir de git tayland, arjantin krizlerini araştır. Ha unutmadan bir de üniversteye git ekonomi dersleri al bikaç tane mikro makro uluslararsı ekonomi filan. Ondan sonra gel tartışalım, ekonomi büyüyor mu yoksa bu bir balon ekonomi mi? Ayrıca IMF e borcumuz kapandı tamam da onu kapatmak için alınan borçlara ne demeli şuanda Türkiye'nin dış borcu eskiden IMF ye olan borcundan daha fazla buna ne demeli. Eğer bunlara mantıklı bir cevap verebiliyorsan ver yoksa biraz onurun varsa yazını kaldır ki daha fazla rezil olma. 

Dip not: telefondan yazıyorum yazım yanlışarı için şimdiden özür dilerim.

Ertuğrul cem Bey(Alıntidir)

Yıl 2002. Başbakan sizsiniz. Size dense ki; "Bugün olduğu gibi, bütçe açıklarını GSMH'nin yüzde 1'ine, enflasyonu tek haneye, borçları da yüzde 45'ine düşüreceksiniz. Bunu yaparken her yıl yüzde 7 büyüyeceksiniz. Üstelik işsizliği de yüzde 12'den hiç olmazsa yüzde 9,8'e kadar düşüreceksiniz. Ancak bugün şikayet ettiğiniz cari açığı yüzde 2'nin, işsizliği de yüzde 5'in, reel faizleri yüzde 4-5 aralığına çekip sıcak para girişine de engel olacaksınız. Bunu nasıl yapardınız?"

"Biz eleştiririz, öneri yapmayız." değil mi

Şimdi de okur olarak size soruyorum:  2001 yılındaki bu verileri sizin önünüze koysalar ve "2006 yılının sonunda size böyle bir ülke vaat etsek kabul eder misin?" diye sorsalardı acaba "Sağ ol, kalsın." der miydiniz? Böyle bir ülkeyi olumlu anlamda rüyamızda görsek inanmazdık. "Bu sadece rüyalarda olur." derdik.

1994-2001 arasında 2,5 senede bir yaşanan, her biri yüzde 7'den daha büyük üç kriz 1990'ları kaybetmemize sebep oldu. 2002-2007 ilk çeyrek dahil aralıksız büyüyoruz. Bu büyüme ne kit 'tarlalarına', ne 'tüketim patlamasına' ve de kamu açıklarına dayanıyor. Bu büyüme ihracata, özel sektör yatırımlarına ve verimliliğe dayanıyor. Kayıp on yıl olan 1990-2000 arasında toplam faktör verimliliği (TFV) ne idi, 2002 sonrası nereye çıkmış. TFV en çok muhtaç olduğumuz verimlilik ve uzun vadede zenginleşme göstergesi. Kayıp on yıl ortalaması sadece yüzde 3,3. Bu ne demek? 100 birimlik üretiminizin sadece 3,3 kadarı verimlilik artışından, geri kalanı 23,5 birimi emek, 73,2 birimi ise sermaye artışından kaynaklanmış. İşte TFV şimdi 42'ye kadar çıkmış. Bu oranın en kısa sürede 70-80 bandına çıkması gerekiyor.Evet dolar, YTL karşısında değer kaybettiği için dolar cinsinden milli gelir artışı olduğundan daha fazla görünüyor. Ancak dolar zirve yapıp ülke umutsuz karanlığa girince "Oynamıyorum, dolar artmasaydı işler bu kadar kötü olmazdı." diyebilmiş mi idik? Dolar artınca borcu ödemekte nasıl zorlandıysak, dolar düşünce de dış borcumuzu ödemekte öyle kolaylık yaşıyoruz. Kontratlar dolar cinsinden yapılırdı. Her gittiğimiz yerde dolar ve Euro dayatmasından bıkmış usanmıştık. Çoğu kez ev sahibi ve kiracı arasında bu yüzden kavgalar çıkardı. Tasarrufların yüzde 70'i dolar, yüzde 30'u TL idi. Şimdi rakam tam tersine. Kendi mili paramızı kullandığımız günleri gördük. Bunun nesi kötü?

Borcun millî gelire oranı yüzde 45'e geriledi

Gelelim borç meselesine. devletin borçlarının dolar cinsinden artışı artık kontrol altına alınmıştır. YTL cinsinden hâlâ artmaktadır, ancak artış oranında belirgin bir azalma olmuştur. Gidişat kesinlikle artışın yerini somut azalmaya bırakacağını göstermektedir. Ancak borç olgusuna kasıtlı yanlış bakıyorlar. Şirketiniz yoksa, aile bütçeniz var. Siz sadece alınan borçlara mı bakarsınız, yoksa alınan borçlar ile ne yapılmış, borcun maliyeti nasıl değişmiş ve bu borçlanmanın size getirisi nedir diye hiç bakmaz mısınız? Alınan borçla ne yapılmış diye sorduğunuz zaman karşınıza Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) geliyor. GSMH yıl içinde oluşturulan katma değer demek. Üretim de istihdam da buradan sağlanacak demektir. Net kamu borç stokunun GSMH'ye oranına bakmak şarttır. Diğer göstergeler doğru değildir. Tablo-1'de borçların yüzde 97'den yüzde 45'e kadar düştüğü açıkça görülüyor. Uluslararası standartların bile çok altında. Bütçe açığında da uluslararası standartların çok altına indik. Zor şartlarda ve oldukça kısa zamanda.Kamu borçlarında durum buyken, milletin kafayı taktığı esas konu dış borçlar.

Devletin dış borcu artmıyor. Ancak özel sektörünki artıyor. Bakın özelin dış borcu 122 milyar dolar kadar. Bunun yaklaşık 40 milyar doları (azalıyor) kısa vadeli. Bunu da bankalar ve şirketler aşağı yukarı eşit olarak paylaşıyor. Bu bir risk. Ancak piyasa ortamında şirketler kendi riskini alıyor. Yapacak bir şey yok. Devlet garantisi yok. Bu önemli. Alan şirket ve veren şirket düşünsün. Ancak işte iki tarafın da çok güvendiği bir ekonomik yapının varlığı son derece önemli. Yine dikkat ediniz, dış borç stokundaki değişim oranı çok önemli bir sürece işaret ediyor. Türkiye'nin dış borçlanma oranı önemli ölçüde geriliyor. 2002'de yüzde 15 oranında dış borç artış oranı varken, şimdi yüzde 5'e kadar düşmüş. İhtiyaçlar azaldıkça, yerli kaynaklar devreye girdikçe, maliyetler düşüp vadeler uzadıkça elbette insanlar iç piyasaya yönelecekler. Ancak bunun için henüz erken.

Cari açık, ancak ekonominin rekabet gücü artınca düşer

"Paramız çok değerlendi, çünkü aşırı yüksek reel faiz ödeniyor, değerli YTL sebebiyle de cari açık artıyor." deniliyor. Tek tek gidelim. 2001 yılında Türkiye cari fazla veriyormuş da şimdi aşırı cari açık veriyormuş. 2001 yılındaki cari fazla veren ülkede yaşamak isteyenlere uğurlar olsun. Türkiye ekonomisi ne zaman krize girse, bunun anlamı üretimin ve ithalatın durmasıdır. İşte cari fazla bu durumda veriliyor. Ancak işsizlik de tarihî rekorları bu yüzden kırıyor. Cari fazla veren Türkiye'nin işsizlik rakamı yüzde 10. O da resmi olan. Bir akademisyenin çıkıp '2001 özlemi' ile konuşması utanç verici. İki, Türkiye'nin cari açık vermesinin sebeplerini sokaktaki çocuk da biliyor artık. Türkiye üretim ekonomisini kurabilmiş midir? 2001'den beri yaşanan süreç, üretim ekonomisini oturmak zamanı mı idi, yoksa batan bir devletin maliyesini kurtarmak, yüzde 60 bandındaki enflasyonu ve yüzde 96'lardaki faiz oranlarını düşürmek mi idi? Bir demeden iki denir mi? Ekonomide sıralama, öncelikler diye bir sorunumuz yok mu idi? Kaynak kısıtı denen şey ne anlama gelir?

Değerli para cari açığa sebep olur da, değersiz para (sürekli olarak yapılan devalüasyonları hatırlayın) cari açığı kapatır mı? Hayır! Kapatsa idi, 1990'lardan beri ödemeler dengesi sıkıntısı yaşamaz, bugün de cari açık, rekabet ve katma değer sorununu konuşuyor olmazdık. Türkiye'nin ithalat bağımlılığı bugünün sorunu değil. Tarihsel olarak var olan bir sorun.

Cari açık, Türk parasının değeri düşünce değil, verimliliği artınca, yeni pazarlar bulunca, rekabeti öğrenince, ulusal marka oluşturmasını öğrenince, maliyet düşürme nedir kavrayınca kapanacak. Yukarıda verimlilik artışından bahsetmiştim. Son yıllarda yeni pazarlar bulma konusunda ne kadar yol aldık, herkes görüyor. Kürşad Tüzmen vizyonuyla Dış Ticaret Müsteşarlığı, Rifat Hisarcıklıoğlu azmiyle ve kararlılığıyla TOBB, vatanseverliğin nasıl olacağını en iyi gösteren Türkiye İhracatçılar Meclisi, TUSKON ve MÜSİAD gibi sivil toplum öncüleriyle Türkiye tam bir pazar patlaması yaşıyor. Sonuç da ortada. İhracat artış oranı Kasım 2006'dan beri ithalatın üzerinde. Cari açık da net olarak düşme eğilimine girdi.

"Son yıllarda yeni pazarlar

"Son yıllarda yeni pazarlar bulma konusunda ne kadar yol aldık, herkes görüyor." derken biraz bahseder misiniz hangi bölgeler bu pazarlar zira avrupayı kast ediyorsanız bir onlar kalmıştı tartışmadığımız şu 0 sorun pardon 0 sorunsuzluk politikasında, e avrupada iş yapmazsa biden ne olucak yüzümüzü gene Özal dönemindeki gibi doğu ya mı dönücez. O zaman döndüğümüzde bunlar bizden de fakir çıktı emiştik ki değişen bir durum yok. yani kısacası bahsettiğiniz pazar eğer batı ise kaybediyoruz doğu ise zaten öyle bir pazar yok. Ek olarak enflasyonun tek hanelere inmesinden bahsetmişsiniz çok güldüm valla ne söyleyeyim, biraz para çıkın lüften bir bakkala filan gidin yahu. Araba lüks olmaktan çıktı peki benzine gelen zam yüzde kaç ? enflasyon tek haneli diyorsunuz ya işte onu derken sepete perde kornişi atarsanız evet enflasyonu tek haneye 2001 de beni de başa koysalar bende getirirdim. Bunu yalan dolan olmadan gerçekleştirebilselerdi evet o zaman hiç bir itirazım olmazdı. Lütfen önce bir Tayland krizini inceleyin sonra durumu Türkiyenin şuna gelişi ve şuanki durumuyla karşılaştırın. Eğer bunları bir yerden alıp yapıştırmadıysanız kendi bilgi dağarcığınız ise ne demeye çalıştığımı rahatlıkla anlayabiliyor ve görebiliyor olmasınız.

http://www.zaman.com.tr/ibrah

http://www.zaman.com.tr/ibrahim-ozturk/ekonomide-gercekler-ve-yalanlar_565353.html   ayrıca bunları yazarken pardon alırken alıntı yaptığınız yeri verseniz de kafidir açıp okurum. Neyse ilk yorumum kendini açıklıyor zaten.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.