Hukuk Fakültelerinin ve Baroların Varlık Nedeni Nedir?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Burhan İŞCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
26.01.2012

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI’NA

Türkiye Barolar Birliği’nin, “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı' hakkında kamuoyuna yönelik basın açıklaması” nı esefle okudum. 

Bu ülke toplumunun adaleti sağlayacak hukuka niçin sahip olmadığı gerçeği bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bu yazıya eleştirilerim aşağıdadır. Erişebildiğim tüm internet sitelerine dağıtacağım. Toplumumuzu bu zihniyetle mücadeleye çağırıyorum.

Hukuk fakültelerinin ve baroların varlık nedeni nedir?

Yolsuzluk ekonomisi politikalarını ayakta tutan yasalara, “ekonomi batarsa hepimiz batarız” anlayışında destek vermek için mi varlar?

Adalet Mülkün temeli değil midir? Bu temel olmayınca, temelsiz yapı ne kadar ayakta durabilir?

Bugün toplumumuzun yargı sorunlarının başını “etkin savunmanın olmaması” çekmektedir.  Nasıl ki hastasına şifa vermeyen bir kişiye doktor denmezse, ki tıp fakültelerinin amacı budur; müvekkiline etkin savunma ve hukuk yardımı yapmayan kişiye de ne avukat ne hukukcu denebilir. Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı bu anlamda nitelikli dolandırıcılar üretmekmidir?

Hukuk fakültelerinin ve baroların amacı; “başarısız icra takibi yaparsak, bize kimse iş vermez; bu yüzden ayakta kalmamız zorlaşır, geçinmemiz zorlaşır, yargısız infazla cebri icra kolaylaştırılsın” feryadı yapan avukatlar mı yetiştirmektir? (gençbaro adlı sitede avukatlar bu feryadı yapıyorlar.)

Bakın bu yazıda;

“6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır.” Denilmektedir. Küresel hukuk anlayışında “masumiyet karinesi” gibi bir şey varken;  Hukuk Fakültelerinin ve Baroların  amacı, içinde bulundukları toplum insanlarına yargısız infazla zulüm yapılmasını sağlayan savunmasızlığı meşru göstermekmidir? Niye zorunlu müdafii yok? Zorunlu müdafinin görevi nedir?

Hukuk Fakültelerinin amacı, bu toplumun asıl ihtiyacı olan “İHTİSAS MAHKEMELERİ” oluşumunda görev yapacak “ İHTİSAS HUKUKCULARI” yetiştirmekmidir; yoksa ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR yetiştirip ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN oluşumuna katkı vermek midir?

Hukuk devleti olmanın yegane şartı, hukuk oluşturacak hukukculara sahip olmaktır.

Bir ülkede hukuk yoksa hukukcu da yoktur. Ülkemizde İTHAL yasalar vardır. Hemen hemen tüm yasaların temeli ithaldir. Hukuk fakültelerinin vazifesi;  bu ithal yasaları bozup BUTLAN HUKUKU oluşturmak mıdır, yoksa ülkemize küresel modern hukuk anlayışında adaleti sağlayan yeni yasalar kazandırmakmıdır?

Bu ülkede maalesef yasalar var, fakat ezberci hukuk anlayışında bu yasaları algılayamadığı halde kendini hukukcu sananlar da var; dolayısıyla yasalar var fakat hukuk yok. Çünkü hukuk oluşturacak hukukcu yok. Hukuk fakültelerinin amacı bu enflasyonu oluşturmak mıdır?

Hukuk Fakültelerinin ve baroların görevi; “İCRA TAKİBİ” yapmaktan başka bir halta yaramayan avukatlar mı yetiştirmektir. Ki bu avukatlar CEBRİ İCRA ile YARGISIZ İNFAZ olmadan icra takibini bile ellerine yüzlerine bulaştırmaktadır.

ÇÜNKÜ EZBERCİ ZİHNİYETİN ürettiği avukatlardan ezbere hukuk oluşmaktadır.

Bu ülkede EZBER BOZMAK MÜMKÜN DEĞİL Mİ?

Örnek vereyim. 5941 sayılı yasanın gizli bir af yasası oluşmasını sağlayan sebep, yasanın birinci maddesinin ikinci fıkrasının avukatlar tarafından algılanmamasıdır.

Bu algılayamama, fuzuli mahkemeleşmelerin oluşmasını bu sebeple alacak tahsilinin gecikmesini sağlamıştır. İzmir 26. Asliye Ceza Mahkemesi bu durumu fark etmiş, yasanın  iptali için Anayasa Mahkemesine müracaat etmişti. Gerekcesini okuyunca haklılığımı görebilirsiniz. Oysa maddede belirtilen genel hukuk kuralları bilinçli hukukcular tarafından uygulansaydı bunların hiç biri olmazdı.

Bunları uygulamak yerine, avukatların dosya harici para tahsilatı(tefeci mi demek lazım, mafya mı?) işlerine geldi.

Küresel hukuk, hukuk oluşturmada ISLAH FAKTÖRLERİNİ göz önüne alır. Bunlardan en belirginleri ETKİN PİŞMANLIK ve UYUŞMADIR. Bunların önüne geçen sebeplerin başında, demoklesin kılıcı gibi dayatmacı yaptırımlar gelir. Bir elden ses çıkmaz. Bir suçun oluşması tek taraflı olmaz. Suçu işleyen suçlu kadar, suçtan zarar gören de suçun oluşumunda katkılıdır. Sorumluluğu tek tarafa yüklemek için iletişimi kesmek ıslahatcılık mıdır?

Hukuk Fakülteleri ve Baroların amacı ARABULUCU olarak, ıslah da edici hukukcular yetiştirmek değilse; toplumda öc alma duygusu ile kin ve nefret taşıyan insanlar için hukuk oluşturmak mıdır?

YOKSA! Hukuk Fakültelerinde ve Barolarda; Bu şekil hukukun küresel emperyalizm iktidar seçkinlerinin, müstemleke yapmak istedikleri  ülkelerde uyguladığı PARÇALA-BÖL VE YÖNET politikasına hizmet ettiğinin bilinci yok mu?

Bu toplumun bir bireyi olarak merak ediyorum:

Hukuk Fakültelerinin ve Baroların amacı nedir?

HİÇ Mİ ÖZELEŞTİRİ YAPMAZLAR. Hiç mi kabahatin birçoğunun da kendilerinde olduğunu görmezler?

Amaçaları , Aristoles’in oyununda belirtilen EŞEKARILARI-YARGIÇLAR tipi hukukcular la iktidar seçkinlerine destek olacak hukukcular mı oluşturmaktır; yoksa toplum içinde adaleti oluşturacak hukuku geliştirecek hukukcular mı oluşturmaktır?

Ezberlerle yol alınmaz. Ezberleri bırakamayanlar, çözüm üretemezler. Çözüm üretemeyenler de zaten sorunları bilmiyor demektir.

Küresel anlayışta, internet vasıtasıyla BİLGİ TOPLUMLARI oluşmakta, bilgiye kolay erişimle farklı alternatifler üretilmektedir. Günümüzde bilgisayar aracılığıyla, bilgi üreten fakültelerden ve diğer kaynaklardan  bilgiler insanlara daha kolay ulaşmaktadır. Artık insanlar hiç yerinden kalkmadan, odasından çıkmadan dünyanın en kaliteli üniversitesini bitiren insanlarla aynı bilgiye sahip olabilirler. Önemli olan bilgi değil ilgidir. İlgi çoğu zaman zaruretten doğar. Bu devirde ezberde kalmak, irtica ile iştigal etmektir.

Yani artık SANILARLA, ZANLA  ve bunlardan oluşan duyumlarla karar verme devri bitti.

Bilinmeli ki; ARTIK LAGA LUGA DEVRİ de BİTTİ. İnsanlar ya uyanacak, ya da toplu helake sebep uyuma ile sürü zihniyeti yapısında kalacaktır.

Hukuk Fakülteleri ve Baroların görevi bu uyanışa öncülük etmek olmalıdır.

YOLSUZLUK EKONOMİSİ POLİTİKALARINDAN NEMALANMAK OLMAMALIDIR.

GERÇEK OLAN ŞUDUR Kİ;

İLAHİ ADALETİ ES GEÇENLER, KENDİ ADALETLERİNİN MUTLAKA MAHKUMU OLURLAR.

Evet iktidar olmak muktedir de olmak anlamına gelmez. Muktedirlik çoğulcu katılımcı demokrasi kuralları ile oluşmuş efkarın ürünüdür.

Bu anlayışta barolar birliğinin fikir öne sürmesi takdir edicidir. Fakat hiçbir yanlışı, başka bir yanlışla telafi etmek mümkün de değildir. Hiç iki yanlıştan bir doğru çıkar mı?

Bu konuda hükümetin yanlışlarına tabi ki katılmıyoruz. Ama yanlışı işaret edip, bir başka yanlışın oluşması için zemin hazırlayanlara da katılmak mümkün değildir.

Barolar Birliği Başkanını, hükümetin yaptığı gibi yapıp; ANKETLERLE ve internet üzerinden sıksık kamu oyunun fikrini almaya ve özeleştiri yapmaya davet ediyorum.

Saygılarımla.

Not: Eminim ki eleştirilmeye tahamülü olmayanlar, cevap verme yerine bu yazıyı yayınlamamayı tercih edecektir. Bu da benim haklılığımı ortaya koyar. Biz bu yapıyla mücadele azmindeyiz.

Burhan İŞCANi

Türkiye Barolar Briliği Basın Açıklaması

“Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” hakkında kamuoyuna aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli olmuştur. Buna göre;

1-Yargının etkinleştirilmesini sağlamak, iş yükünü azaltmak amacıyla hazırlanan tasarının doğrudan Adalet Bakanlığı’nın inisiyatifinde hazırlanmış, hazırlanmazdan önce Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin görüşünün alınmamış olması son derece yanlıştır.

2-Yargının iş yükünü azaltmak adına tasarıda yer verilen kimi düzenlemeler ile İcra İflas Kanunu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun, Basın Kanunu’nun, idari yargının sistematiği bozulmuş, Anayasa’mızın 36.maddesi ile güvence altında olan hak arama özgürlüğü kısıtlanmış, hukuk devleti ilkesi çiğnenmiştir.

3-Bu cümleden olarak İcra İflas Kanununda yapılan değişiklikle ev eşyalarının haczinin neredeyse tamamen olanaksız hale getirilmesi, alacaklı/borçlu ilişkisindeki menfaat dengesinin borçlu lehine bozularak alacaklıların hak kaybına uğramaları sonucunu doğurmuştur. Yine icra memurlarının haciz esnasındaki yetkilerinin orantısız biçimde arttırılması doğru değildir. Sürelerin alacaklı ve/veya vekili yönünden kısaltılmış, idarenin yapacağı işlemler yönünden uzatılmış olması Anayasa’mızın 10.maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesine aykırıdır.    

4-Hukuk devleti olmanın asgari şartı;  idarenin/yürütmenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olması ile vatandaşın herhangi bir engelleme ile karşılaşmaksızın hak arama özgürlüğüne sahip bulunmasıdır. Bu husus ölçü alındığında idari yargı alanında, bu bağlamda Danıştay Kanunu’nda,  Bölge İdare Mahkemelerinin, İdare Mahkemelerinin ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’da, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan değişikliklerle;  (1) Bakanlıkların tüm düzenleyici işlemleri ile denetleyici ve düzenleyici kurulların işlemlerine karşı Danıştay’da dava açılması yolunun kapatılması, (2) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yapısı ve çalışma usulünün değiştirilerek 3 yıl süre ile İdari Dava Daireleri Kurulunun sürekli çalışır bir kurul haline getirilmesi ve burada görev alacak üyelerin dairelerindeki heyete katılmayıp tüm mesailerini bu kurula vermelerinin öngörülmesi, (3) İdari yargıda duruşma yapılmasının orantısız ölçüde sınırlandırılması, (4) Yürütmenin durdurulması kararı verilmesinin neredeyse imkansız hale getirilmesi, (5) İdari yargıda tek hakimle görülecek davaların sayıca arttırılması, (6) Karar düzeltme istemleri hakkında yapılan inceleme sonucunda isteğin yerinde olmadığının tespiti halinde kesinlik taşıyan “kabul edilmezlik kararı” verilebilmesi ve bu suretle karar düzeltme yoluna başvuru yolunun sınırlandırılması çok açık biçimde hukuk devleti ilkesine aykırı nitelikte olan düzenlemelerdir.

5-Hukuk Fakültelerinin varlık nedeni ülkenin hakim, savcı, avukat, noter, akademisyen ihtiyacını karşılamaktır. Klasik bu mesleklerin hakkını vererek yapılması, yapan kişinin iyi bir hukuk bilgisine, sağlam bir hukuk nosyonuna, gelişmiş bir hak ve adalet duygusuna sahip olmasını gerektirir. Bu özellik ve nitelikler ise ancak kaliteli bir hukuk tahsili ile mümkündür. Hal böyle iken hukuk fakültesi mezunu olmayan, programlarında yeterince hukuk ve hukuk bilgisi verdikleri dahi esasen tartışmalı olan siyasal bilgiler, idari bilimler, iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yüksek öğrenim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş yabancı öğretim kurumlarından mezun olanlara idari yargıda %20’lik bir kotayla sınırlı olarak hakim olma olanağının verilmiş olması 12 Eylül Askeri rejiminin getirdiği ve sonraki siyasal iktidarlar tarafından da uygulanan bir yanlışlıktır. Hukuk camiası olarak beklentimiz bu yanlış uygulamadan geri dönülmesi yönünde iken tasarıyla 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanununda değişiklik yapılarak idari yargı adaylığına,  hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar için var olan %20’lik kotanın kaldırılmış ve daha fazla sayıda hukuk fakültesi mezunu olmayanlardan idari yargı hakimi yapılmasının öngörülmüş olması hukuk güvenliğine, hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu kadar halen hukuk fakültelerinde okumakta olan öğrencilere yönelik çok ağır bir haksızlıktır. Bu düzenlemenin yargının hızlandırılmasıyla hiçbir ilgisi de yoktur. Dahası bu düzenleme yargının hızlandırılmasına değil, idari yargıda daha fazla hukuksuzluğa hizmet edecektir. O nedenle bu düzenlemeden vazgeçilmesi, daha da ötesi hukuk fakültesi mezunu olmayanlara idari yargıda hakimlik yapma yolunun kapatılması gerekir.

6-Yine tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Duruşmada Hazır Bulunacaklar” başlıklı 118. maddesinde zorunlu müdafiin yokluğunda da karar verilebileceğini öngören değişiklik adil yargılanma ilkesine ve savunma hakkına açıkça aykırıdır. 

7-Tasarı ile özel yetkili savcılarca yürütülen soruşturmalarda şüpheli ve müdafiinin dosyaya erişimini engelleyen gizlilik kararlarının en fazla 3 ayla sınırlandırılmış olması adil yargılanma ve savunma hakkını zedeleyici niteliktedir. O nedenle söz konusu düzenlemenin tamamen ortadan kaldırılması, şüpheli ve müdafiin dosyaya erişimi hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan sağlanması gerekir.

8-Tasarıda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 308. maddesine eklenen fıkralar ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının re’sen veya istem üzerine Yargıtay Ceza Dairelerinden birisinin kararına karşı başvurduğu itiraz yolunda dosyanın Ceza Genel Kuruluna geldiği aşamada Ceza Genel Kurulunun hukuka kesin aykırılık halleri saklı kalmak üzere incelemesini itiraz nedenleri ile sınırlı bir şekilde yaparak karar vermesi öngörülmektedir.  Bu düzenleme adil yargılanma ilkesine olduğu kadar ceza hukukunun ve ceza yargılamasının temel ilkelerinden olan re’sen araştırma ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması ilkelerine aykırıdır.

9-Her ne kadar tasarı ile Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununda yer alan özel soruşturma ve kovuşturma usullerinde şüpheli ve sanık lehine iyileştirmeler yapıldığı ileri sürülmekte ise de durum böyle değildir. Aksine söz konusu düzenlemeler ile özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde savcıların yetkileri arttırılmak suretiyle sanıkların hakları tehlikeye atılmış, savunma ve adil yargılanma ilkeleri ihlal edilmiştir.

10-Bugün ülkemizde  “Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla” yapılması gerekenlerin en başında; yargı ve hukuk güvenilirliğini yurttaşların aleyhine olacak biçimde ve olumsuz yönde etkileyen, aynı zamanda yargı organını yargılama yapmaktan çıkaran,  devlet lehine pozitif ayrımcılık yapmak suretiyle eşitsizlik ve dengesizlik yaratan özel yetkili mahkemelerin, gizli tanıklık, gizli soruşturma gibi kurumların, yine Anayasa hükümlerini, Anayasa’da birey hak ve özgürlükleriyle ilgili güvenceleri ortadan kaldıran, bu bağlamda muhalif kişi ve kesimleri susturmayı ve sindirmeyi hedef alan kimi düzenlemeleri içeren Terörle Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırmak gelmektedir. Kamuoyuna takdim edilen tasarıda bu hususlarla ilgili hiçbir düzenlemenin yer almamış olması, örgüt üyeliği konusunda amaca hizmet etmeyecek kimi düzenlemeler yapılmış bulunulması, son derece tehlikeli hükümler içeren TCK’nun 220.maddesinin genel hatlarıyla muhafaza edilmesi biz hukukçular nezdinde ciddi bir kaygı yaratmıştır. O nedenle tasarıya TBMM Genel Kurulu’nun bu yönüyle müdahale etmesi Türkiye Barolar Birliği olarak talebimiz ve beklentimizdir.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Av.V.Ahsen Coşar

Türkiye Barolar Birliği Başkanı

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.