İslamiyet… Ahlak için mi, Rant için mi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Gökhan Cebeci

Bugün ülkemizde yaşananlara bakarak toplumumuzun tanınmaz hale geldiğini düşündüğümüzde, bunun en büyük nedenlerinden birinin de İslamiyet’in ‘güzel ahlak’ kurallarının üzerinde durulmasından ziyade, şekilci – gösterişli bir Müslümanlığın yaratılması olduğunu düşünüyorum.

Allah ile kul arasında kalması gereken ibadet şekillere, ritüellere indirgenerek yapılan gösterilere döndü. İslamiyet; para, makam gibi çeşitli çıkarlar uğruna kullanılan bir din haline getirildi ne yazık ki.

Eşinin başı örtülü olduğu için mevki sahip olanlar ve hatta bu mevkilere sahip olmak için eşinin başını kapatanlar buna en güzel örnektir.

Oruç, namaz gibi ibadetleri milletin adeta gözüne sokarak yerine getirenler ve böylece çalışkanlık, yetenek gibi hiçbir özelliğe bakılmaksızın büyük makam koltuklarına oturanlar sonucu, bireysel vicdan ve inanç olması gereken din siyasallaştı. Müslümanlık öbür dünya yerine bu dünya nimetleri için kullanılır oldu.

Ortalama 70 yıllık kısa insan ömründe güç ve kazanç için alet edilmeye başlandı. Havaalanlarında televizyon kameraları karşısında umreye gitmeler hep bu amaç doğrultusunda gerçekleşti. Para ile imanın kimde olduğu belli değilken bu yeni anlayış ile –imanı bilmem ama- paranın artık kimde olduğu belli oldu.

Aslında bütün bunların temelinde İslamiyet’in doğru bilinmemesi ve doğru anlatılmaması yer aldı. Kulaktan dolma bilgiler ve hurafeler ile bugünlere gelindi. Toplumun büyük çoğunluğu yasaklar ile korkutulurken küçük bir kısmı bu durumdan hep kazanç sağladı.

Elbette bunda anadilde ibadetin bilerek önünün kesilmesi çok büyük rol oynadı. Birilerinin istediği gibi anlatıldı Müslümanlık. Beş şarta indirgendi. Oruç, namaz, zekat, hac ve kelime-i şahadet… Oysa en önemlisi hep es geçildi: kul hakkı. Ayrıca hoşgörü, sevgi-saygı, paylaşımcılık ve israftan kaçınmaktan hiç söz edilmedi.

Haram olan şeyleri kimileri kendine hak bildi. * * * Kim saydıysa, %99’unun Müslüman olduğu söylenen ancak hırsızlığın, cinayetlerin, kadına şiddetin kısacası bütün suçların arttığı, insanların birbirlerinin hakkına tecavüz etmekten pek kaçınmadığı Türkiye’de, bu sorunların temelinde topluma öğretilen din ile gerçek dinin aynı olmadığı gerçeği yatmakta.

Başta okullarda ‘zorunlu’ kılınan dersler olmak üzere hayatın her alanında arttırılmaya çalışılan din öğrenimi, yukarıda yazılan amaçlar doğrultusunda gerçekleşecekse toplumsal adalet ve huzur açısından tünelin ucundaki ışık daha da sönecek demektir. Uzun yıllardır İslamiyet’i siyasallaştırarak kendi adaletsiz düzeni için kullanan emperyalizme de değinmek gerekir.

Ülkemizi de içine alan Müslüman coğrafyada emperyalizmin güdümünde kalmaya devam edecek olan İslamiyet ne acıdır ki inananlarını sömürmeye devam edecektir. Okullarda ‘zorunlu’ olarak okutulan din derslerinde, ‘iyi ahlaklı insan’ amacı güden dinin gerçek kuralları öğretilmedikten sonra da toplumun iyiye gidişi hayaldir.

Oysa bir zamanlar Türkiye bunu başarmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında okullarda okutulan din dersi kitapları, dinin gerçek amaçlarını öğretmek adına çok güzel ifadeler ve örnekler içermektedir. İlla ‘zorunlu’ okutulacaksa, mutlaka bu ders kitapları örnek alınmalıdır.

Bir sonraki yazının konusu bu kitaplar olacaktır.

 

Gökhan CEBECİ

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.