Kısa Bir PKK-IŞİD (İD) ANALİZİ

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Meçhul Yolcu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10.09.2104

Emperyalist ülkeler; ele geçirmeyi planladıkları ülkeleri siyasi, askeri, iktisadi ve kültürel yönden kuşatarak sonsuza kadar sömürmek amacındadır. Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Mısır ve Suriye emperyalizmin ağına düşen İslam ülkelerinden bazılarıdır. Batı-Vatikan-İsrail üçgeninde geliştirilen BOP ve Dinlerarası Diyalog projeleri; CIA, MOSSAD ve M16 ajanları tarafından hayata geçirilmiştir. Bu kanlı projeleri hayata geçiren ajanlar, merkezi ABD’de bulunan düşünce kuruluşları ve Dış İlişkiler Konseyi (FRC) tarafından eğitildikten sonra hedef ülkelere gönderilir. Fas’tan Tunus’a, Tunus’tan Cezayir’e ve Mısır’a kadar uzanan büyük halk ayaklanmaları (Yasemin Devrimi) esasında ‘Para Sihirbazı’ olarak nitelendirilen zengin ABD’li iş adamı George Soros’un ‘Turuncu’ Devrimlerinden başkası değildir. Amaç; İslam’ı yeryüzünden kaldırmak, dünyada tek devlet, tek din ve tek ekonomi düzenini sağlamaktır. Batı emperyalizminin en büyük düşmanı üniter devletlerdir. Üniter devletler, tarihin her döneminde emperyalizme karşı çıkmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Üniter devlet yapımız; yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti de emperyalizmin bir numaralı düşmanı durumundadır. İşte bu sebeple; ABD-BATI ve İsrail devleti, PKK Terör Örgütü’nü kurup, başta Suudi Arabistan olmak üzere Kuveyt ve Katar gibi bazı körfez ülkeleri tarafından desteklenmesini sağlamıştır. Dost dediğimiz Suriye ve Irak devletleri, PKK Terör Örgütü’ne gerilla eğitimi yapmaları için alan açmış, sınırlarımızdan teröristlerin girip, çıkmasına müsaade etmişti. PKK Terör Örgütü’nün amacı; bin yıllık Türk-Kürt kardeşliğini yok etmek, ‘özgürlük, barış, özerklik’ gibi etnik ayrımcılığı körükleyen projelerle Türkiye’yi parçalamaktır. Bu projenin mimarları durumunda olan ABD-BATI ve Terörist Devlet İsrail, birbirlerinin hedeflerine yardımcı olacak şekilde planlarını uygulamaktadır. 

 

ABD ve Batı, Arap Yarımadası’ndaki enerji kaynaklarına çöreklenip, sömürmek amacını güderken; İsrail Devleti de ‘Arz-ı Mevut’ projesini hayata geçirmenin hesabı içindedir. ‘Arz-ı Mevut’, değiştirilmiş Tevrat kaynaklı bir projedir ve Fırat ile Nil arasında bulunan tüm toprakların Tanrı tarafından İsrailoğullarına vaat edildiğini savunmaktadır. Dolayısıyla bu hain İsrail projesi ülkemizi de doğrudan tehdit etmektedir. Batı ve İsrail, hedefine varabilmek için elbette bir bütün olan güçlü Türkiye’yi önce parçalara ayırmak, sonra da yönetmek amacındadır. Ayrılıkçı Kürtler, bağımsız Kürdistan’ı, Ermeniler ise büyük Ermenistan’ı inşa edeceklerini zannetmektedirler. Oysa projenin başındaki efendilere bir baksalar, kurulması planlanan dört parçalı Kürdistan’ın ve büyük Ermenistan’ın esasında İsrail’e ve ABD’ye bağlanacağını, dolayısıyla liderlerinin de kukla olmaktan öteye geçemeyeceğini görebileceklerdir. AKP’nin temelleri, 1997 yılında ABD’de atılmıştır. Hal böyle olunca; AKP Hükümeti, kendisini iş başına getiren küresel efendilerin isteklerini ‘Milli Politikası’ olarak görmüştür. ‘Çözüm Süreci, Analar Ağlamasın Masalları, Kürt Sorunu ve Özerlik’ söylemleri, işte o düşünce kuruluşlarınca tespit edilen süslü ve yüreklere su serpen sözcüklerdir. Bu süslü sözcüklerin Türkiye’yi nerelere sürüklediğini tüm ayrıntılarıyla hükümet uygulamaları olarak bizzat yaşıyor ve görüyoruz. Bu proje tek kelimeyle ‘İhanet Sürecidir’ ve ABD ile İsrail’e hizmet etmektedir. Daha da kötüsü, Mustafa Kemal’in Türkiye’sinin paramparça edilmesidir. Türkiye Devleti, bölünmemek için Ermeni Terör Örgütü Asala ile ve PKK Terör Örgütü ile mücadele etmiş; bu mücadelede binlerce şehit vermiştir. 2002 yılında Genel Kurmay Başkanlığı’nın yayınladığı yıllık terör raporunda bir yıl içinde verilen şehit sayımız sadece 7 olarak açıklanmıştır. Terörist Başı Öcalan’ın yakalanması ve TSK’nın PKK üzerine ciddiyetle gitmesi sonucunda terör artık sorun olmaktan çıkmıştı. Ne yazık ki; küresel güçlerin iktidara getirdiği AKP döneminde PKK ummadığı bir rahatlığa kavuşmuş; doğu ve güney doğu bölgelerimizde hâkimiyeti ele geçirmiştir. Daha da kötüsü, T.C. Devleti’ne alenen meydan okumaya başlamıştır. BDP Eş başkanlarının da dediği gibi; “PKK Terör Örgütü, çözüm süreci ile hiç olmadığı kadar güçlenmiştir” Biri biter, diğeri başlar: Dünyanın neresinde bir terör örgütü var ise o örgütlerin arkasında mutlaka ABD-BATI ve İsrail Terör Devletleri vardır. Emperyalist ülkeler, projeleri sıkıntıya düştüğünde düşmanları ile dost, dostları ile düşman olabilmektedir. El-Kaide, El Nusra, PKK, Hamas ve Hizbullah gibi daha pek çok terör örgütü düne kadar ABD-BATI ve İsrail tarafından terörist ilan edilmişti. Şimdi ise, kendi çocuğu olan El Kai-de’nin bir uzantısı durumunda olan IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) Terör Örgütü, efendisine (ABD) biat etmediği için yok edilmek istenmektedir. Bu sebeple; Yahudi asıllı Barzani yönetiminde bulunan Peşmergeler ile PKK-PYD, ABD-Batı ve İsrail tarafından silah, teçhizat ve istihbarat yönünden desteklenerek IŞİD üzerine saldırtılmaktadır. ABD-Batı ve İsrail, Suriye’yi ve İran’ı BOP kapsamında yok etmeyi planlamıştı ancak sert kayaya çarpınca Suriye yönetimi ile ortak hareket etmeyi teklif etmiştir. Aynı şekilde Irak Merkezi Hükümeti’ni tanımadığını söyleyen Batı-ABD ve İsrail, şimdilerde gücünü her geçen gün artıran, bir günde kentleri işgal eden IŞİD Terör Örgütü’ne karşı ortak hareket etme teklifinde bulunmuştur. Körfez ülkeleri başta olmak üzere Suudi Arabistan da IŞİD Terör Örgütü’ne karşı ABD ile ortak hareket edeceğini açıklamıştır. ABD’nin havadan, Irak’ın ve Suriye’nin karadan saldırıları sonucunda IŞİD Terör Örgütü, ele geçirdiği kentleri birer birer kaybetmeye başlamıştır. ABD’yi bu koalisyona sürükleyen sebeplerin başında bir ABD’li gazetecinin IŞİD cellatları tarafından kafası kesilerek katledilmesi ve ABD’nin menfaatlerinin tehlikeye girmesi gelmektedir. Liderliğini Ebu Bekir Bağdadi’nin, komutanlığını da Ebu Yusuf’un yaptığı IŞİD Terör Örgütü’nün kimler tarafından finanse edildiğini ilgili kişilerin verdiği beyanatlardan aktaralım: Edward Snowden, Ameri-kan Ulusal Güvenlik Dairesi’nde çalışırken gizli belgeleri sızdırdığı için Rusya’ya sığınan Amerikalı bir ajandır. Edward Snowden, Irak ve Suriye’de katliamlar yapan IŞİD’in ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratı tarafından eğitildiğini; IŞİD’in asıl amacının İsrail’in güvenliğini sağlamak olduğunu, bu coğrafyada faaliyet gösteren tüm terör örgütlerin de kendi içinde savaştırıldığını belirtmiştir. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Eric Edelman da şu açıklamada bulunmuştu; “İslam dünyasında reform, ABD’nin en önemli girişimidir” Bu projenin tek hedefinin tek dünya devleti, tek Pazar ve tek dünya dini olduğunu sanırım anlamayan kalmamıştır. Durum böyle olunca, IŞİD Terör Örgütü’nün hangi maksatlarla ve kimler tarafından ortaya çıkarıldığı daha net anlaşılmaktadır. İslam Dünyası’nda fırtına gibi estirilen ‘Dinlerarası Diyalog, Medeniyetler İttifakı ve BOP’ kapsamında tarikatların ve pek çok din adamının bu projelere destek verdiğine hayret ve dehşet içinde şahit olmuştuk. Aralık 2009 yılında ortaya saçılan Wikileaks belgelerinde Hillary Clinton; “Suudi Arabistan; El Kaide, Taliban ve diğer terörist grupların temel para kaynağı” diye bir açıklaması bulunuyordu. İngiliz Dış İstihbarat Servisi (M16) eski şeflerinden Richard Dearlove de terör örgütlerinin finansmanını Suudi Arabistan ile Katar’ın sağladığını Temmuz başında İngiltere’de katıldığı bir panelde açıklamıştı. Alman Kalkınma Bakanı Gerd Müller ise, IŞİD’i destekleyen ülkenin Katar olduğunu açıklamıştır. New York Times’e göre; körfez ülkelerindeki zengin iş adamlarından toplanan paralar önce Kuveyt’e gönderiliyor, sonra bankalar üzerinden Irak ve Suriye’deki El Kaide hesaplarına aktarılıyor. IŞİD Terör Örgütü, görünüşte Suriye ve Irak’ta bir İslam Devleti kurma amacındadır. IŞİD Lideri ve kadrosu, Müslüman-Sünni olmayanların tamamını ‘kâfir’ ilan etmiş; bu nedenle Müslüman-Şii ve Alevi Türkmen soydaşlarımız ile gayrimüslim Ezidileri katletmektedir. AKP Hükümeti, İsrail zulmünden kaçan Filistinlilere, iç savaş nedeniyle Suriye’den, Pakistan’dan ve Afganistan’dan kaçan mültecilere hiçbir zorluk göstermeden sınırlarımızı açmış, yerleşim alanları tahsis ederek koruma altına almıştır. Bu insani bir durumdur ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne de yakışan budur. Ne var ki; IŞİD Terör Örgütü tarafından katledilen Türkmen kardeşlerimiz neden AKP Hükümeti tarafından Türkiye’ye alınmıyor? Neden onlara insani yardım yollanmıyor? AKP Hükümeti’nin IŞİD ve ÖSO’ya silah ve cephane yolladığını Türkiye’deki basından ve yurt dışında basına sızan haberlerden öğrenmiştik. Bu sıkışık vaziyette AKP Hükümeti, Türkmenlere her türlü yardımın yapıldığını açıklamıştı; ancak Türkmen ileri gelenlerinden Musul Milletvekili Necdet Akkoyunlu, medya aracılığı ile yaptığı açıklamalarda, Türk Hükümeti’nden hiçbir yardım almadıklarını isyan ederek anlatmıştır. Akkoyunlu, Türkmen kız ve kadınlarının IŞİD elemanları tarafından pazarlarda ‘esir, köle ve cariye’ olarak satıldığını gözyaşı dökerek anlatmış; hükümete seslenerek; “bu durumdan hiç utanmıyor musunuz? Bunu nasıl kabulleniyorsunuz?” diyerek isyan etmiştir. Akkoyunlu, tek yardımın Ülkü Ocaklarından geldiğini de özellikle belirterek, Ülkü Ocakları vasıtasıyla yardımlarını yollayan Türk kardeşlerine sonsuz teşekkür etmiştir. IŞİD Terör Örgütü’nün, 28 Şubat-2 Mart tarihleri arasında İstanbul’da Yeni Bosna’daki Gönen Otel’de MİT’in gözetiminde bir toplantı düzenlediğini; bu toplantıya Mesut Barzani’nin de bir temsilci gön-derdiğini yine muhalif basından öğrenmiştik. İstanbul’da toplantı düzenleyen IŞİD Terör Örgütü, aynı mekânda bir de cihat namazı kılarak Hilafeti ilan edeceklerini açıklamıştır. IŞİD Terör Örgütü, İstanbul toplantısının ardından Ürdün’ün Başkenti Amman’da da bir toplantı düzenleyerek faaliyetleriyle ilgili önemli kararlar almıştır. Türkiye’den başlayıp Amman’da son bulan bu hain toplantı sonrasında Mu-sul’u işgal eden IŞİD Terör Örgütü Lideri Ebu Bekir Bağdadi, halifeliğini ilan ettikten sonra, Türk konsolosluğunu da basarak biri çocuk olmak üzere 49 görevliyi kaçırmıştır. Türkiye’yi yönettiğini zanneden yöneticiler ise; Türk rehinelerinin sağlıklarının ve morallerinin iyi olduğunu söylemekten öte bir şey yapamamıştır. Basına ve medyaya sızan haberlere göre; IŞİD Terör Örgütü, Türk Hükümeti’nin Atatürk Barajını açmasını istemiş, aksi halde İstanbul’da şiddetli eylemlerde bulunacaklarını açıklamıştır. Yine muhalif basın ve medyaya göre; rehineleri alabilmemiz için IŞİD Terör Örgütü, Türkiye yönetiminden yüklü miktarda fidye istemiştir. IŞİD Terör Örgütü’nün elindeki bir başka koz da Süleyman Şah Türbesi’dir. Öyle görünüyor ki; konsolosluğuna ve sınırlarına hâkim olamayan, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’ni PKK’ya teslim eden, gelişmiş ülkeler tarafından yıllarca dinlenen ve bu konuda herhangi bir yaptırım dahi yapamayan ‘Güçlü Yönetim-Güçlü Lider’ hikâyesini bir müddet daha dinleyeceğiz! Müslüman-Sünni olduğunu iddia eden kanlı IŞİD Lideri Ebubekir Bağdadi, tüm yapıların İslam’a aykırı olduğunu ileri sürerek Hz. Şid, Hz. Yakup ve Hz. Yunus Peygamberlerin Kabr-i Şerifleriyle büyük İslam âlimlerinin de Kabr-i Şeriflerini tekbirler getirerek balyozlarla kırmıştır. IŞİD Terör Örgütü, ABD’li bir gazetecinin de başını yine tekbir getirerek kesmiş, görüntüleri de internet yoluyla dünya kamuoyuna servis etmiştir. ABD-BATI ve İsrail’in çocuğu olan IŞİD Terör Örgütü, kabirlere saldırmakla kalmayıp, Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerine de fesat karıştırıldığını ileri sürerek ‘KAFİRUN’ Suresi ile bazı ayetleri değiştireceklerini açıklamıştır. Bu fitnenin ne anlama geldiğini anlayabilmemiz için 2004 yılına dönmemiz gerekir. Zira 2004 yılında ‘Gerçek Furkan’ adıyla bir kitap yayınlanmış, bu kitap Yeni Şafak Gazetesi’nde haber yapılmıştı. Habere göre bu kitap, ABD’nin Texas Eyaleti’nde faaliyet gösteren Evangelistlere ait bir yayınevi tarafından hazırlanmıştır. Evangelist bir kitap olarak ortaya atılan ‘Gerçek Furkan’ isimli bu fitne kitapta sıklıkla ‘İbrahimi Dinler’ vurgusu yapılmaktadır. Bu fitne kitap, Kur’an-ı Kerim’den, Tevrat’tan ve İncil’den alıntılar yapılarak hazırlanmıştır. Şimdi bu kitap, Dinlerarası Diyalog Projesinin içine monte edilerek ‘Barış Dini’ ve ‘Üç Dinin Kitabı’ masallarıyla alıcı bulmaya çalışmaktadır. Kuveyt’te yayınlanan ‘El Furkan’ ve Mısır’da yayınlanan ‘El Usbu’ gazetelerinde bu kitap ‘Şeytan Ayetleri’ olarak haber yapılmıştır. Kuveyt ve Mısır basınına göre bu fitne kitap, Hıristiyan misyonerleri tarafından tüm körfez ülkeleriyle bazı İslam ülkelerine ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Görüldüğü gibi; ABD-BATI ve İsrail, adını ‘İslam’ koydukları bir canavar peydahlamış, beslemiş, bü-yütmüş ve eline silah tutuşturmuş, cebine de milyon dolarları koymuş, tam bir gerilla olmasını sağla-mıştır. Ancak bu canavar çocuk efendilerine isyan etmiş; ya da efendileri tarafından isyan etmesi sağlanmıştır. Zira kilidi açılamamış bir İran, bir Suriye ve kilidi tahrip edilmiş ve fakat henüz kırılmamış bir Türkiye vardır. Kanaatimce IŞİD Terör Örgütü, ABD-BATI ve Terör Devleti İsrail’in yarım kalan projelerini yeniden düzenlemek amacıyla peydahlanmıştır. Şimdi Türkiye yönetimini ciddi sıkıntılar bekliyor. Bir hafta önce NATO toplantısı yapıldı. 12. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Obama’nın IŞİD’e karşı ortak operasyon teklifini 49 rehinemiz sebebiyle reddetmişti. Ancak bugün IŞİD’e karşı Türkiye’nin ortak hareket edeceğini belirtmiştir. Genel Kurmay Başkanı, TSK’nın IŞİD’e karşı muharip güç olarak katılmayacağını belirtmekle yetinmiştir. Türkiye’nin pek çok ilinde ve ilçesinde karargâh kuran IŞİD Terör Örgütü, Türkiye’nin ortak hareket kararından sonra Türkiye için çok tehlikeli olacağı bellidir. Umarım, dış politikadaki başarısı tescilli olan çiçeği burnunda Başbakan Davutoğlu, bu IŞİD Terör Örgütü’ne karşı da mucizeler yaratıp, ülkemizi selamete kavuşturur. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Allah Yardımcımız olsun!...

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.