Kurtarılma Zarureti

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
İzzet Kütükoğlu

Siz bu yazıyı okurken kim bilir kaç kişi bu ülke nasıl kurtulur, diye düşünüyordur?

Belki de bugün birileri ülkeyi kurtarmak için ilk adımı atmıştır bile.

Anlaşılan o ki; bu ülkenin kurtarılma zarureti bulunmaktadır. Bu zaruret hiçbir zaman ortadan kalkmamıştır. Hiçbir kurtarıcı bu zarureti ortadan kaldıramamıştır.

Çünkü, kurtarıcılarımız neyi nasıl kurtaracaklarını bilmiyorlardı!

Atatürk, "Bu millet kurtarıcı arama zarureti içine düşerse, kendimi görevimi yapamamış addederim." demiş.

Demiş mi, dememiş mi, tam böyle mi demiş? Bilmiyorum ben böyle dediğini, başkalarından duydum.

Demişse bunu neden demiştir?

Bu ne demektir?

Atatürk, Cumhuriyeti ilan etmiştir. Cumhuriyet kurtarıcı arama zarureti yaratmayan bir idare biçimidir.

Atatürk'ün cumhuriyeti idare biçimi olarak seçmesinden maksat ülkeyi kurtarıcı arama zarureti içine düşmekten kurtarmaktır.

Ama gelin görün ki; neredeyse bir asır önce cumhuriyetin ilan edilmiş olduğu güzel ülkem kurtarılmaya muhtaç durumadır!

Neden?

Çünkü, bu memlekette hiç kimse cumhuriyetten Atatürk'ün beklediğini beklememiştir!

Kimse cumhuriyetin olduğu bir ülkenin kendi kendini kurtarabileceğini, kimsenin kurtarıcılığına ülkenin ihtiyacının olmayacağını düşünmemiştir.

Sözün özü; Kimse bu ülkede cumhuriyetin ne olup ne olmadığını yeterince düşünmemiştir!

Belki de düşünememiştir!

Peki, siz düşünebildiniz mi?

Bu ülkenin kurtarılma zarureti var mıdır?

Diyeceksiniz ki vardır.

Bana göre de vardır.

Cumhuriyetin olduğu bir ülkede kurtarılma zarureti olabilir mi?

Atatürk, olmayacağını düşünenlerdendir. Bunu unutmayın, bunun gerçek olduğunu da bilmelisiniz.

Eğer, cumhuriyet ülkesinde ülkenin kurtarılma zarureti olabilir, diyorsanız, Atatürk'e hem de benim düşünceme karşıt bir görüştesiniz demektir.

Ve Türkiye'de hakim çoğunluğa göre, ülkenin kurtarılma zarureti vardır.

Kafanız karışır, başınız döner gibi olabilir. Hatta mideniz bile bulanabilir. Bu adam ne anlatmak istiyor? Ne saçmalıyor, diyebilirsiniz.

Gerçekten bu ülke kurtarılmaya muhtaç durumdadır!

Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar şunu anlamış olmamız gerekir ki;

Cumhuriyet sistematik bir rejimdir. Kişiler rejimi değildir!

Bu ülke yıllardır kişiler rejimi ile yönetilmektedir. Bu ülkede cumhuriyet sistematik olarak hiçbir zaman olmamıştır.

Çünkü, egemen güçler cumhuriyet istemezler. Bu günün egemenleri ne kadar cumhuriyet istiyorlarsa, Atatürk döneminin egemenleri de o kadar cumhuriyet istemiştir.

Ne yazık ki, Atatürk cumhuriyet idealine kavuşamadan ebediyete göçüp gitmiştir!

Acıtıyor değil mi?

Acıtmalı da!

Bu millet yıllarca, tek parti rejiminin zulmünde kurtulma hayali ile yaşamıştır. Gelmiştir çok partili rejim.

Ama kimilerine göre ülkenin kurtarılması gerekli görülmüş ve birleri ülkeyi 1960’ta kurtarmıştır. 1971’de gene ülke kurtarılmıştır.

İhtilal, muhtıra, sandıkta millet ülkeyi kurtaran kurtarana. En son 2002’de ülkeyi birilerinden kurtarmışız!..

Şu zamanda; kurtarıcımızdan nasıl kurtulacağımızı düşünüyoruz!

Kurtulunca ne olacaksa?

Bunca yıldır kurtulduk da ne olduysa?

Eeee, kurtaranlara göre ülke kurtulmuştur, kurtarılmaya ülkenin ihtiyacı yoktur!

Dün değil, bugün değil ben beni bildim bileli, iktidar olanlar ülkeyi kurtarmışlardır! Muhalefet olanlar kurtaracaklardır!

Bu nedir millet?

Bu değil cumhuriyet, önce ülkenin bundan kurtarılması lazım!

Bu ülkeyi ancak, bir hakiki cumhuriyet kurtarır!

İzzet KÜTÜKOĞLU
iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Çok doğru

Söylediklerinize kesinlikle katılıyorum. Bu ülke hiç bir zaman Cumhuriyet rejimi ile yönetilmemiştir. Ancak,hiç bir dönemde bu kadar rejimi ortadan kaldıracak bir tehlikeyle de karşı karşıya kalınmamıştı. İlk defa halk bu kadar elindekileri kaybetme korkusuyla burun buruna geldi. Bunun güzel tarafı, tekrar milli bir uyanışı harekete geçirdi. Şimdi herkes ülkenin kurtarılma zaruretini idrak etti. Bu da yeniden birlik beraberliği oluşturmaya başladı. Şu anda bütün kaleleri zaptedilmiş bu ülkeyi kurtarmak çok kolay olmayacak ama, bu karanlığın arkasından da millet olarak doğru yolu bulacağımıza inanıyorum.

Sayın Saadet TOKSÖZ,

Sayın Saadet TOKSÖZ, öncelikle görüşümü desteklemenizden dolayı teşekkür ederim.
Diyorsunuz ki; "Ancak, hiç bir dönemde bu kadar rejimi ortadan kaldıracak tehlikeyle de kalınmamıştı."
Eyvallah, kabul. "Bu hiç bir zaman" özellikle bu kısım bu ülkede her hükümet döneminde söylenir. Ecevit, "Hiç bir zaman ülke bu kadar çaresiz kalmamıştı" demişti. O Ecevit'in iktidarında da insanlar, Hiç bir zaman bu ülkeye dışardan bakan tayin edilmemişti! Türkiye'nin yasaları hiç bir zaman dış güçler tarafından yapılmamıştı. Hiç bir zaman dendi. Korkarım bu AKP gidip yerine başka bir iktidar gelince O iktidar için, biz gene Hiç bir iktidar bunun kadar kötü işler yapmamıştı diyeceğiz. Bu Akp yi Demirel'i altı kere kovup, yedi kere ülkeyi kurtarmak üzere getirdiğimiz gibi yeniden getirmeyiz.
Sayın TOKSÖZ, bu ülkede hiç bir iktidar yoktur ki, millet bundan kötüsü gelmemişti demesin. Ben 2001 de bir kitap bastırdım. O kitap bu gün meclis kütüphanesinde.
O kitap yazıldığında Akp bile yoktu.
Ben şöyle yazmışım: Ecevit hükümetinden kurtulmak kurtulmak değildir! Bu hükümetten ülke kurtulur. Ama bu ülke kurtulmaz! Bu ülkeyi bundan sonraki iktidardan da kurtarmak gerekecektir!
Bunu anlamak için müneccim olmak gerekmiyor! kötü bir sistem ülkeyi bitiriyor!
Akp den kurtulmak ta kurtuluş değildir! Bu ülke uyanmalı artık! hükümet değiştirmekle hiç bir şey değişmiyor! Bu sistem neden işlemiyor, Türkiye neden başarılı olamadı bu anlamamız gerekiyor!
Sistemi çözmemiz gerekiyor.
Ben bunu çözebilmiş bir adamım.
Ben şunu anladım, eğer Türkiye'nin mükemmel bir sistemi olsaymış Türkiye dünyanın en güçlü ülkesi olabilirmiş. Bunu fark ettikten sonra ülkenin mükemmel bir sisteme kavuşması için günün her saatinde bu konuda kafa yordum. En yüksek makamlara mektuplar yazdım olmadı! En sonunda, Reform ve farklı Türkiye "Her şey" değişecek adlı bir kitap bastırıp üzerine posta masrafı da koyarak tan sağ sol laik anti laik demeden liderlere medya yazarlarına kitabımı ulaştırdım.
Ben bir işçi idim kitabı yazdığımda. Tahsilim ise ilk okul mezunu.
Düşünülmesi gerekir. Bu adam neden kitap yazmış, bu adam ne yazmış, niye yazmış denilmesi gerekir. Profesör kitap yazar, yazmazsa ayıp olur, ama böyle bir adam neden kitap yazar diyen olmadı bu ülkede!
"Reform ve farklı Türkiye" Bu isim bile yeterince bir şeyler anlatmıyor mu?
Bu kitap sayesinde ulusal bir kanala bir saat konuk olabildim. Yapımcı kitabın konusunu açmama müsade etmedi!
Meclis kütüphanesinde kitabım var ama, bir tek kişinin bile kütüphanede o kitabı okumuş olduğuna ihtimal vermiyorum.
Şunu söylemeliyim ki, O kitabı bu millet huzur bulsun diye yazmadım! Bu millet bu kepaze düzene bayılıyor! Ben, Atalarıma layık olmak için vede çocuklarımıza gelecek nesillere bizimle gurur duyacakları bir Türkiye Bırakabilmek için yazdım. Ve inancımdan zerre kayıp etmedim. Farklı bir Türkiye mümkündür.
Yeter ki, biz beyin uyuşukluğundan kurtulup, Ak parti gök parti kavgasından başımızı çevirip sistem gerçeğini görelim.
Bu iktidar gidecek hiç bir şey daha güzel olmayacak!
Bundan önce giden iktidarlar gidip de, yerine yenisi gelince, çok şükür ülke layık olduğu iktidara kavuştu, denildiği hiç olmuş mudur?
Olmamıştır...
Bundan sonrada olmayacaktır!
Anlamalıyız ki, biz kişileri değiştiriyoruz. Oysa problem burada değil. Problem sistemde.
Ah bir de sistemi ters yüz eden yanlışın ne kadar basit bir hata olduğunu bir bilseniz. Bilmeyin daha iyi. Bu kadar basit bir hatanın ülkeyi mahvettiğini bilmek, bilip de hiç bir şey yapamamak, kimseye bunu anlatamamak inanın ölümden beter. Keşke Türkiye beni anlasa ben o an ölsem diyorum. inanın gözlerimi sımsıkı yumacağım...
Saygılar her şey gönlünüzce olsun.

Ülke adına bir vatandaş

Ülke adına bir vatandaş olarak gösterdiğiniz hassasiyetten dolayı sizi kutlarım.
Sistem değişmedikçe hükümetlerin değişmesinin çözüm olmadığını hepimiz gayet iyi biliyoruz ve dilimiz döndüğünce de bunu anlatmaya çalışıyoruz zaten..
Dha önce ekonomik sebeplerden dolayı ülkenin içine düştüğü dar boğazlardan dolayı hükümetler eleştirildi. Ancak, ülke rejimini kökten değiştirme çabası bu kadar etkin bir şekilde hayata geçirilmemişti. Şu anda ciddi olarak devletimiz tamamiyle dış güçlerin eline geçmiş ve dağılma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir.Bu sebeple şimdi yeniden bir dönüm noktasındayız. Bir daha aynı hataya düşmemek için kalelerimizi içten fetheden sistemle yola devam edilemeyeceğini millet olarak hep birlikte idrak etmiş durumdayız.Bu yüzden öncelikle ele geçirilen kaleleri tekrar geri alıp, sonra da sosyal-laik- hukuk devletinin yeniden yapılanmasına gidilmesi zarureti doğmuştur. Bu kaçınılmaz bir durumdur ve öyle de olacaktır.

Merhaba

Bin yıldır, biat kültürü ile yetişmiş, başına gelen her şeyin allahtan olduğuna inandırılmış bir insan topluluğuna, Atatürk altın tepsi içinde cumhuriyeti sundu. Onu kazanmak için hiç bir çabası veya isteği olmayan halkın onu koruması söz konusu olamazdı. İşte bu yüzden mirasyedi havası içinde önümüze gelene peşkeş çekiyoruz. Hele 1950 sonrası gelen biat kültürünün ürünü partiler, bu mirası ucuz pahalı demeden peşkeş çekmekten çekinmiyorlar. Dolayısı ile kendinde güç hisseden herkes "kurtarmaya" soyunuyor.

Haklısınız

Sayın Cem Osman TAMTÜRK, Atatürk altın tepsi içinde cumhuriyeti sunmuştur. sizinde ifade ettiğiniz gibi biat Kültürüyle cumhuriyet olmuyor. Vatanı seviyorsak Atatürk'ü sevmemiz gerekir. Atatürk bin yıllık biat kültürünü yıkmaya çalışırken, ülkede yeni bir biat kültürü yaratılmıştır. O da Atatürk'e biattır! Bu ilkinden daha zararsız değildir!
Atatürk cumhuriyeti biat kültüründen dolayı getirememiştir. Ama bu ülkede öyle bir anlayış mevcuttur ki, Atatürk cumhuriyeti getirememiştir demek Atatürk'e hakaret olarak görülmüştür!
Cumhuriyet Halkla gelişecek bir rejimdir. Tabu falan değildir! Bırakılmamıştır ki halk cumhuriyeti sorgulasın!
1950 de ne olmuştur?
Kimine göre cumhuriyet gelişmiştir. Bana göre ülke, rejim girdabı içine düşmüştür!
Cumhuriyet, demokrasi demek, seçilmişlerin sınırsız egemen olduğu bir rejim değildir! Sistem cehaleti yüzünden seçilmişe sınırsız bir egemenlik veren bir düzen kepazeliğinin başladığı dönemdir 1950.
Biat kültürü etkisini devam ettirmiş, insanlar liderlere biat etmeye başlamışlardır.
Şunun bilinmesi gerekir ki, seçilmişlerin sınırsız egemen olduğu bir rejim padişahlıktan beter bir rejimdir! Çünkü seçilmiş devletin her kurumuna egemen olduğu zaman devleti siyasi ve ekonomik rant aracına dönüştürür! Bununla da kalınmaz, seçilmişi etki altına alabilen her güç devletten semirmeye başlar. Buna hiç bir ülkenin ekonomisi dayanmaz! Böyle olunca devletin paraya olan ihtiyacı karşılanamaz hale gelir. Bunun arkasından vatandaşın sırtına uydurma vergiler yüklenir. Vergi yükü vatandaşı üretemez duruma getirir. Bu arada devletin paraya ihtiyacı ortadan kalkmaz. üreten de azaldığı için üretmeyenden de vergiler alınmaya başlar. devlete para gene yetmez, millet adına ülke borçlanır!
Alınan her borç, boynumuza takılmış bir tasmadan başka bir şey değildir!
Ama suç borç verende değildir. Milletten topladığı vergileri ne yaptığı belli olmayan devletin işleyişine etki eden olumsuzluktadır! Türkiye'de devlet kifayetsizliği gün gibi ortadadır. Buna sebep; siyaseti sınırsız egemen hale getiren sistemdir.
Bu gün geldiğimiz nokta, Dünden kötüdür! Dünde öncekinden kötü olmuştu. Bundan sonrası da, bu günden kötü olacaktır!
Şunu da eklemem gerekir ki, Dış güçlerin ne yaptığı değil, bizim içeride ne yaptığımız önemlidir!
Saygılarımla.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.