Ne Kadar “Din”, O Kadar “Evet”

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hayri GÜNEL

1)     REFERANDUMU İŞTE BU YÜZDEN YAPIYOR “RECEP”!
 
2 Eylül 2010 günü katıldığı bir iftar yemeğinde, -hep yaptığı ve hep yaptıkları gibi-
Dinle imanın arasına, ayaküstü ve de hiç utanıp sıkılmadan, siyaseti sıkıştırıp; “İnanın ayaklarımızda pranga var. Biz prangaları çözemediğimiz sürece, sizler belki dışarıdan zannediyorsunuz ki, parlamentonun yüzde 65’ine sahipsin çöz de git! Neyi çözüyorsun?
 
Türkiye’de parlamentonun da, yürütmenin de üzerinde bir yargı gücü var. Seni engelliyor. Ben bugün vali ataması yapamıyorum. Seni engelliyor. Atadığım valiyi geri iade ediyor aynı anda. 23 kere bir müdürü geri iade ediyor (geri iade ediyor denmez ama üslup Başbakan’ındır aynen koruyorum A.S.) Ben bir yürütme ve hükümet olarak, istediğim müdürü istediğim yere atayamazsam, istediğim valiyi istediğim yere atayamazsam, bu ülkede ben nasıl icrai faaliyet yapacağım? Halkın karşısına o mu geliyor, ben mi geliyorum? Yarın beni siz yargılayacaksınız, vatandaş yargılayacak.


İyi yaptın kötü yaptın diye bana diyecek olan kim. Onlar halkın karşısına çıkmıyor ki, ben çıkıyorum halkın karşısına. Hesabı veren ben, ama gelip bana zulmeden de o.

Bu böyle yürümez. Onun için bu anayasa değişikliğine evet istiyoruz.” (Ali Sirmen’in yazısından) demiş Recep Tayyip. Bu Recep Tayyip, yani daha doğrusu “Bu Recep” işte böyle bir adam. Kuşkusuz hiç şaşırmıyoruz. Ali Sirmen çok haklı. Referandumu işte bu yüzden yapıyor “Recep”.
 
2) YALANLARININ SONU YOK!
 
Bir araç dolaşıyor günlerdir Silivri’de. Evet dersek eğer, “Aş, iş, gelecek garantisi gani” diye yırtınıyor tepesindeki hoparlör. Yani hayır dersek bunların hiçbiri yok mu? Ya da sekiz yıldır neden yoktu? İtiraf eden sensin, aş, iş, gelecek garantisi diye, ben değil.
 
3)     NE KADAR DİN, O KADAR EVET
 
Günlerdir kilometrelerce uzunluktaki iftar sofraları. O sofralarda binlerce insan. Bir öğünü kurtarmış olmanın inanılmaz mutluluğu hepsinin suratlarında dans ediyor. Her uzun sofranın başında hep bir mikrofon ve bir adam. Siz tam da, “Bir öğün yemekle bunca mutlu olacak bir hale getirdiğimiz için sizi, hepinizden özür diliyoruz” diyecek diye umarken, “Evet diyeceksiniz değil miiiii?” diye böğürüyor, kusuyor mikrofon. Hiç utanıp sıkılmıyorlar, ayaküstü dinle iman arasına siyaseti sıkıştırırken… Tıpkı “Bu Recep” gibi…
4)     “YALANLARININ SONU YOK”A BİR EK
 
“Bu Recep” ilginç bir adam. Bir cebinde “Alevi Açılımı”, diğerinde “Beni Yargıtay’daki Alevi üyeler mahkum etti” düşmanlığı. Hangisi “harbi” Recep? Elbette düşman olan Recep.
 
5)     BEDAVA OTOBÜSLE TEKBİR BALDAN TATLI
 
İnsanlar uyuşmuş mu ne? Başlarında bir şapka, ellerinde renkli bayraklar. Şapkada da, bayrakta da “Evet” yazısı. Kadir Topbaş’ın belediye otobüsleriyle, banliyö trenlerinin “bedavasına” sıkış tepiş, haydi Kazlıçeşme’ye. “Bu belediye otobüsleriyle banliyö trenleri sizin babanızın malı mı?” diye soran yok. Üstelik otobüslerle trenlerin önünde ardında, sağında solunda “AKP” pankartları, afişleri, evet yazıları. Sorsan hapı yuttun. Hayatın kararır.
 
İnsanlar uyuşmuş mu ne? “Bu Recep”’e hayır demenin, Tanrı’ya hayır demek olduğuna inanan yüzlercesi var içlerinde, binlercesi. İşte zurnanın bir türlü zortlayamadığı yer de burası zaten.
 
6)     “HANİ SÖYLEMEYE DİLİM VARMIYOR AMA…”
Bedava otobüs ve trenle Kazlıçeşme’ye taşınan o insanlar, yol boyu Kuran okuyup, tekbir getiriyorlardı, tanıklıklar var. Bu insanlar uyuşmuşlar mı ne? Soru budur işte! Salak değiller elbet. Gerizekalı da değiller. Peki uyuşmuşlar mı? Bir teki bile, o hale durup dururken gelmedi oysa. Hani koyu ve yıkılası feodalizm, gericilik, takiyye, tarikat dümenleri, cemaat bilmem neleri falan der dururuz ya, Peki “Din”? Onu ne yapacağız? Hani “söylemeye –şimdilik- dilim varmıyor” ama, kabahatin çoğu…” Kabahatin çoğu…”
 
Bu yazının tek dipnotu:
 
Yeryüzündeki bütün dinler, “SORGULAMA”yı yasaklar. SORGULAMA alışkanlığından yoksun büyüyen ya da yaşayan yığınlar “SORU SORMA”yı da pek bilmezler. SORU SORMAK ise çözümün ilk adımıdır. İnsanı bedava belediye otobüsüyle Kazlıçeşme’ye değil, “KENDİ KURTULUŞU”na götürür. YALAN MI?
 
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın, e mi?
 
iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

"Günlerdir kilometrelerce

"Günlerdir kilometrelerce uzunluktaki iftar sofraları. O sofralarda binlerce insan. Bir öğünü kurtarmış olmanın inanılmaz mutluluğu hepsinin suratlarında dans ediyor" bu nasıl bir ifade!!! Siz milletinizin değerlerini hiç anlamışsınız. Ey o her şeyi sorgulayan insan birde orucun manasını sorgula! O insanlar neden hep birlikte aynı yemeği paylaşıyorlar? Neden sabahtan akşama kadar aç kalıp kendilerini her türlü kötü işten alıkoyuyorlar. Bir öğünü kurtarmak için öyle mi? Yazıklar olsun size?Sizde ecdadınızdan hiç kan yok mudur?? Ya hu birazcık olsun arlanın ayıptır ayıp!!!

Yine ey her şeyi sorgulayan insan! haydi sorgula bakalım? Ölümü sorgula, yaşamı sorgula? Bir damla sıvıdan nasıl hayat bulduğunu sorgula? Bizler cahil değiliz everenin sınırlarını sorgula? Bu muazzam düzeni sorgula?
Hayır aslında sen bunları sorgulamaktan ve alacağın cevaplardan korkuyorsun.Ama sen gözünün önüne iki parmağını kapadın diye bu alem yok değil!

MADEM SEN O KADAR CÜMLEDEN

MADEM SEN O KADAR CÜMLEDEN BURAYA VARMIŞSIN, GEL BEN DE SANA "SAKIZLI LEVREK BUĞULAMA"NIN TARİFİNİ VEREYİM...SEN DE BU TARİFE GÖRE HAREKET ET VE O BUĞULAMAYI KISIKLI'DA ÇİFT DUVARLI VE HAVUZLU BİR VİLLA İÇERİSİNDE HAVUZ BAŞINDA ORUÇ AÇIYORUM NİYETİNE YEDİĞİNİ DÜŞÜN VE SONRA "ŞÜKÜRLER OLSUN SANA TANRIM" DEMEYİ DE İHMAL ETME EMİ?
EK BİLGİ: SÖZÜNÜ ETTİĞİM O BUĞULAMA SOYA SOSLU DA YAPILABİLİYORMUŞ. BUGÜNE KADAR "YEDİKLERİN"DE DAHİL OLMAK ÜZERE "SANA AFİYET OLSUN." BAŞKA NE DİYEBİLİRİM Kİ, ÖYLE DEĞİL Mİ?

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.