Otoriter Muhafazakarlaşma Sürecinde MHP

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

"Yetişecek olan özellikle yeni nesli korumak için güzel bir tedbir olarak başlangıç kabul etmek lazım. Sonuçlarını da hep birlikte değerlendirmemiz lazım. Bu bakımdan Genel Kurulun aldığı karara da saygı duyuyorum". Alkol düzenlemesiyle ilgili gelen bir yorum. AKP’li bir bakan veya milletvekili değil, bizzat Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli yorumun sahibi.

Devlet Bahçeli’nin ağzından uzunca bir süredir AKP’yi onaylayan bir söylem işitmemiştik. Mevcut siyasi tablo dahilinde incelendiğinde ilk bakışta bu destek şaşırtabilir. Ancak düzenlemeyi ve MHP’nin desteğini, içerisinde bulunduğumuz bağlamdan koparıp ideolojik düzlemde ele aldığımızda bu sonucun tabii olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

İşte hem bu durumu daha iyi anlamlandırabilmek üzere hafızalarımızı tazelemek, hem de “çözüm süreci”nde barışa karşılık seküler ve üniter yapıyı kurban etmemizin dayatıldığı bir ortamda doğru adresin MHP olup olmadığını anlamamız noktasında MHP’nin geçirdiği tarihsel dönüşümü yeniden hatırlamak gerektiği kanaatindeyim.

Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’nın çabalarıyla Osmanlı’nın son dönemlerinde Türkçülük hareketi bir kurtuluş çaresi olarak masada duruyordu. İttihat ve Terakki tarafından sahiplenilen akım, cemiyetin 1918’de kendisini feshetmesiyle yara almış, arkasından 1919’da Mustafa Kemal Atatürk tarafından  başlatılan Milli Mücadele döneminde de destek görmemiş ve Kemalist bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak Türkçülük akımı toplumsal tabanını kaybetmemiş, bu sayede Osman Bölükbaşı’nın ilk, Alparslan Türkeş’in ikinci genel başkanı olacağı Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi tarafından seküler Türkçülük, Turancılık düşüncesi benimsenmiştir.

1969’a gelindiğinde ise CKMP bir yol ayrımı ile karşılaşmıştır. Partinin o dönemki lideri Alparslan Türkeş, romantik ve seküler Türkçülük-Turancılık düşüncesinin partiyi iktidara taşıyacak toplumsal desteği bulabileceğine inanmamış ve tamamen pragmatist bir bakış açısıyla partinin İslamcı bir pozisyona yerleşmesi gerektiğini düşünmüştü. Seküler Türkçülüğün ideologlarından Hüseyin Nihal Atsız ve taraftarları ise bu görüşün karşısında yer almıştı. Kongre sona erip Atsız ve taraftarlarının parti kimliklerini kürsüye fırlatarak salonu terk etmelerinin ardından ise CKMP, Milliyetçi Hareket Partisi adını alarak, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” olmuş, Nihal Atsız’ın deyimiyle Allah Tanrı’yı kovmuştu. Evet, MHP’liler artık önce Müslüman, sonra Türk idi.

Turancılık davasında yargılanmasının ardından kurmay yapılıp ABD’ye eğitim almaya gönderilen ve Kemalist düşünceye en çok zararı veren darbelerin hemen hepsinde başrollerden bir tanesini kimselere kaptırmayan bir kurucu başkan. Önce İslamcı, sonra milliyetçi - darbe dönemlerinde kontrgerilla ve dolayısıyla küresel emperyal güçler tarafından en fazla yönlendirilen ideoloji.

Kürt sorununun çözümündeki tabii yaklaşım farklılığını ve günlük politik gafları bir kenara koyup değerlendirdiğimizde birbirlerine ne kadar da benziyorlar değil mi? Evet, ne yazık ki bugünün siyasal İslam’ı, dünün ülkücü hareketin yerini almış ve Türkiye’nin post-modern emperyalizm taşeronu olarak iktidara gelmiş; otoriter muhafazakarlaşma ödülü karşılığında Türkiye’yi emperyalizmin kucağına itmekte bir beis görmemiştir.

Günümüzde de bu iki olgu birbirlerini besleyerek yola devam etmektedir. Ve Devlet Bahçeli ülkücüleri sokaktan çekerek Milliyetçi Hareket’e kontrgerillanın oyuncağı olmak noktasında çekidüzen verip bir yanlıştan döndüyse de, otoriter muhafazakarlaşmaya karşı koymayarak ve hatta tarihsel süreç sonunda evrildiği konum sebebiyle destek dahi olarak dolaylı yoldan da olsa bu sürece katkı vererek diğer yanlışı sürdürmüştür. 

Öyleyse elzem olan zaman zaman günün siyasi ortamının sıcaklığından kendimizi kurtarıp tarihin aydınlatıcı ışığıyla bugünü değerlendirerek olan biteni anlamlandırmaya çalışmaktır. İnsan Türk veya Kürt, Sünni veya Alevi olduğu için değil; insan olduğu için değerlidir. Barış, Ortadoğu’nun liderliğini, Sünni İslam aleminin önderliğini sunduğu için değil; barış olduğu için gereklidir. Ve gerçek vatanseverlik ise milliyetçilik, muhafazakarlık takiyesiyle küresel emperyal güçlerin taşeronluğunu yapmak değil; ekonomik ve siyasi anlamda tam bağımsızlığını sağlayabilmiş çağdaş, demokratik Türkiye’yi savunmaktır.

 

Eren GÜRER

eren.gurer@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.