Öyle Uzun Uzun Kafa Patlatmaya Gerek Yok, Panik Yapmaya da ...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
HAYRİ GÜNEL
Yazının Yazıldığı Tarih: 
13/09/2010

 

Referandumun Ardından

1) Önce ve hepsinden önemlisi, bu bir referandum falan değildi. Bir AKP-CHP kavgasıydı ama çok tuhaftır ki, kaybeden, hem de ağır bir biçimde kaybeden MHP oldu. Bu durumu gerçekten sağlıklı bir biçimde açıklayabilmemizi ve anlayabilmemizi kolaylaştıracak verileri belki de hiçbir zaman tam olarak elde edemeyeceğiz.
2) Böylesine “teknik” boyutlara ve de “tuzaklara” sahip seçeneklerle dolu bir “paket” için son sözü halk söylememeliydi. Hatta ilk sözü de. Bu halkın işi değildi, mecliste çözülmeliydi. Halk, işte bu ve benzeri sorunların çözümü için vekillere vekalet veriyordu, ama bunun böyle olduğundan halkın hiçbir zaman haberi olmamıştı, haberdar olma isteği de.

3) Bu siteye şimdiye kadar yirmi makale göndermiş olan bu satırların yazarı, bu referandumla birlikte bir kez daha haklı çıkmıştı. “Hayır”larla “Evet”lerin harita dağılımıydı onu yine haklı çıkaran. Çünkü bu satırların yazarı, yaklaşık 33 yıldır, feodalizmin ve feodalizmin deli gibi beslenip durduğu “din”in, bu ülke halkının –aslında hep olması gereken- bütün demokratik refleksleriyle “sorgulama” reflekslerini tamamıyla tasfiye edip ortadan kaldırdığını, feodalizmle din olgularının bu ülke insanını uyuşturduğunu, söyleyip durmuştu her fırsatta. “Hayır”larla “Evet”lerin harita dağılımı her şeyi apaçık ortaya koymuştu.
4) Bir taktik olarak “Yetmez Ama Evet”, düpedüz bir dangalaklıktı. Bu absürdlüğe ellerini oğuştura oğuştura en çok AKP’lilerin güldüğünden ve de sadece AKP’nin böyle bir tavurdan hoşnut olduğundan bahsetmeye bilmem gerek var mı? “Sosyalistlerin” ve aydınların” “gerici ve oldukça yobaz” bir cenahta saf tutmuş olmalarını nasıl algıladığımı birkaç cümleyle bile özetlemem mümkün ama bu kadarına ne terbiyem, ne de bu sitenin yazı işleri müsait değil, bunu da biliyorum. Bu dediğime bağlı olarak, yeri geldiği için hemen belirtmeliyim, hak edene ağız tadıyla küfredememek bana çok acı veriyor, biline…
5) “Evet”leri karşılayan yüzde 58’in hepsi AKP’nin değil elbette. O 58’in içerisinde, çok büyük bir ihtimalle yüzde 8-9’luk bir MHP ve SP oyu ile “tufaya getirilmiş” yüzde 1 ya da 2’lik bir “sosyalist” ve “aydın” oyu var. Bu da bize, yerel seçimlerde yüzde 47’lerden yüzde 38’lere inmiş olan AKP oylarının yeniden 22 Temmuz 2007 genel seçimlerindeki seviyesine geldiğini gösteriyor.
6) Yazımın başında referandumun mağlubunun (referandumun mağlubu olur mu demeyin, biz de oluyor işte) MHP olduğunu söylemiştim. Bunda herkes zaten hemfikir. Buradan hareketle bu partinin 10 ay sonra yapılacak genel seçimde tıpkı Çiller’in DYP’si ya da Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı gibi ortadan kalkacağını söyleyebilir miyiz? Süreç galiba oraya doğru akıyor. Akışın hızını önümüzdeki o 10 ay belirleyecek. Şimdilik bu kadarını vurgulamak sanırım yeterli olacaktır. Bu noktada bir şeye dikkat! Referandum kampanyası sürerken, AKP’nin bir ağır topu, 2011 genel seçimlerinde MHP’nin baraj sorunu yaşayabileceğini söylemişti. Bu öngörüye önem verdiğimi belirtmek istiyorum.
7) BDP’nin boykot taktiği yüzde 100 başarılı olmuştur. Buradan üç sonuç çıkarılabilir. Birincisi, artık güneydoğuda sadece BDP (PKK) vardır, ikincisi, Kürt’ler “zihinsel anlamda” Türkiye’den artık “kopmuşlardır”. Üçüncüsü, sürecin bundan sonraki kısmını bu “kopuş”un adlandırılması işgal edecektir. Şimdilik iki isim icat edilmiştir. İlkini zaten biliyoruz; -demokratik özerklik-, diğer ismi de referandum kampanyasının son “çalım”ı olarak Recep Tayyip icat etmiştir, -federatif bir yapı-. Genel seçimlere kadar uzanan süreç çok şeye gebedir, aklımızda tutalım.
8) “Hayır”ların karşıladığı yüzde 42’nin içerisinde MHP ile SP’nin payı bana göre yüzde 10-12 gibidir. Hatta bu oranı biraz daha düşük olarak düşünmek hiç de yanıltıcı ve yadırgatıcı olmayacaktır. Dolayısıyla o yüzde 42’nin en az yüzde 30 ile 35 arasına denk düşen kısmı CHP’ye aittir. 2007 genel seçimlerinde yüzde 21 olarak şekillenen CHP oylarının bu açıdan bakıldığında referandumla elde ettiği bu yaklaşık ya da ortalama oran bir “sıçrama” olarak değerlendirilebilir mi? Evet, değerlendirilebilir.
9) Referandum sonuçlarına bakarak biraz da “şeytanlık” yapalım mı? Haydi yapalım!
Senaryo kısaca şudur (ya da “şu olabilir mi?); Recep Tayyip yeni bir referandumla cumhurbaşkanlığına, Abdullah Gül’ün “tasfiyesi”, Numan Kurtulmuş AKP’nin başına, bir Baykal manevrasıyla da CHP’nin başına Mustafa Sarıgül. (hani referandumdan önce bir araya gelmişlerdi ya ondan diyorum bu sonuncusunu). Olur mu olur. Kuyulara hep deliler taş atacak değil ya.
10) Son sözlerim İzmir için. “Hayır”lar beklenenden az çıkmış, AKP’nin yüzde 37’sinin sırrı neymiş?, falan filan. Bakın hepinize bir şey söyleyeyim; bu şehri, hani biz İzmir’lilerin deyimiyle şu “İzmir Çukuru”nu en iyi biz biliriz. 37’ydi, 63’tü falan bunlar boş ve gereksiz laflar. Oylamaya gitmeyenlerin oranı yüzde 23 ve bunu neredeyse iki gündür televizyon kanallarında ahkam kesenler başta olmak üzere bir Allah’ın kulu seslendirmiyor. O yüzde 23’ü ekle 63’e, eder mi sana 86. Buradan –hiç sanmıyorum ama- MHP için bir yüzde 6 düş, kalır mı yüzde 80. Ne bekliyordu herkes? Son yerel seçimde ulaşılan yüzde 78’i değil mi…?
Oylamaya gitmeyen o yüzde 23’ü nasıl mı açıklayacağız? Yahu biz İzmir’liler kadar “rahat” başka bir “millet” var mı? “Nasıl olsa –Hayır- çıkar, şimdi kuyruk vardır, biz gitmesek de olur “abem” diyenlerin yüzde 23’üdür o, sıkmayın canınızı.
Ek olarak da, sevgiyle, dirençli ve de hep uyanık kalın e mi? Daha ne diyeyim?
 
iletisim@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.