PKK Eylemleri Neden Yoğunlaştı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son günlerde terör olayları yoğunlaştı. Her gün en az iki-üç şehit haberi halkımızın yüreğini dağlamaktadır. Şırnak'tan tutun da İzmir Foça'ya kadar artık terör bütün ülke sathında damgasını vurmaya çalışıyor. "Analar ağlamasın!" derken bugün her geçen gün daha fazla ana evlatlarının yasını tutmak zorunda kalıyor!

Bence, son zamanlarda PKK'nin terör eylemlerini yoğunlaştırmasının üç temel nedeni var:

1) AKP tarafından oyuna getirilen PKK'nın AKP'den intikamı,

2) Yeni Anayasa Çalışmaları,

3) AKP'nin emperyalizme taşeronluk yapan dış politikasının sonuçları.

1) AKP tarafından oyuna getirilen PKK'nın AKP'den intikam çabaları:

AKP; 2009 yaz aylarında "Açılım" adı altında başlattığı PKK’ya af getirmeye çalışan politikasıyla, halkımızın etkili direnci karşısında, bu politikaya büyük ümit bağlayan şoven Kürt siyasi hareketini ve onların terörist örgütü olan PKK'yi büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Arkasından AKP hükümeti, PKK ile Oslo'da pazarlığa girişmiştir. AKP; Oslo müzakereleriyle PKK'yı muhatap alıp ona yeniden cesaret ve umut vermiş, dolayısı ile 12 Eylül 2010 Referandum ‘unda ve 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde PKK ile "eylemsizlik" anlaşması yaparak AKP'nin oylarının düşmesini engellemiş, fakat PKK’ya verdiği sözleri yerine getirmeye cesaret edemeyerek onu bir kez daha oyuna getirmiştir.

12 Haziran 2011 seçimlerinde % 50 gibi büyük bir oranla başarı elde eden AKP tarafından iki kez oyuna geldiğini anlayan PKK ise AKP'den intikamını terör eylemlerini yoğunlaştırarak almaya çalışmıştır. Buna karşılık AKP ise PKK'ya "KCK Tutuklamaları" ve TSK'nın genişletilmiş hava operasyonları ile sert karşılık vermiştir. TSK'nin PKK'ya ağır kayıplar verdiren operasyonları; geçen senenin sonunda üstü titizlikle örtülen, halen kamuoyunda bir bilmece olarak kalan "Uludere" olayı ile bıçak kesilir gibi kesilmiştir. Ta ki PKK'nın en son 19 Haziran 2012 Salı günü, Hakkâri ili Yüksekova ilçesi Yeşiltaş bölgesindeki 8 askerimizi şehit eden 19 askerimizi de yaralayan saldırısına kadar.

PKK; son terör eylemlerini batı Anadolu'da Foça'ya kadar bütün yurda yaymaya çalıştığı gibi, artık klasik vur-kaç taktiğini bile terk ederek, Hakkâri ve Şemdinli de olduğu gibi, mevzi ve cephe savaşlarında, Ergenekon, Balyoz vs. gibi davalarla yıpratılmış olan TSK’ya meydan okumaktadır!

2) Yeni Anayasa Çalışmaları:

Bilindiği gibi TBMM'de Yeni Anayasa çalışmaları var. Bu nedenle mecliste temsil edilen dört partinin oluşturduğu bir uzlaşma komisyonu kuruldu. PKK ve onun mecliste temsilcisi olan BDP'nin Yeni Anayasa'ya sokmak istediği çok önemli iki talebi var: Birinci talebi, ya "Kürt" kavramını kurucu ikinci bir ulus olarak yeni anayasaya yerleştirmek veya en azından "Türk ulusu" kavramını yeni anayasadan sildirmek. Bu bağlamda Kürtçenin eğitim dili olarak kabul edilmesi şoven Kürt milliyetçilerinin en büyük isteğidir. Bölücü Şoven Kürt siyasi hareketinin ikinci talebi ise kısmi veya tam özerkliktir.

2007 yılında TESEV tarafından hazırlanan "Kürt Sorunu" raporuyla, emperyalizm ve holdingci büyük sermayenin emrindeki basın ve televizyonların da tam desteğinde büyük bir ideolojik kampanya açan bölücü şoven Kürt hareketi, "Anadilde Eğitim" ve "Özerklik" taleplerini Türk toplumuna "Demokratik" talepler olarak dayatmaya çalışmışlar ve halen de buna uğraşmaktadırlar.

"Anadilde Eğitim" siyasi bir haktır ve bu hak genellikle bir ulus devlet içinde sadece "Azınlıklara" tanınır. Ülkemizdeki Kürt kökenli yurttaşlarımız siyasi olarak bir azınlık değildirler. Bilindiği gibi 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan uluslararası Lozan antlaşmasıyla Türk devleti uluslararası hukuki bir konum kazanmış, bu tarihten üç ay sonra 29 Ekim 1923 tarihinde de cumhuriyet ilan edilmiştir. Lozan antlaşmasına göre Türkiye'de azınlık statüsünde olanlar Kürtler değil, Gayri Müslimlerdir. Kürt kökenli vatandaşlarımız bu devletin asli kurucularıdır.

Eğer şimdi Türkiye yeni anayasasında Kürtlere azınlık hakkı olan "Anadilde Eğitim" hakkını tanırsa; bu resmen, Türkiye Cumhuriyeti'ni Lozan’ı tanımayan veya Lozan'ı çiğneyen yepyeni bir II. Cumhuriyet olması demek olur!

Öte yandan; eyaletlerden oluşan ve son iki yüzyılını bu eyaletlerin birer birer bölünüp ayrılarak parçalanan bir imparatorluğun külleri üzerinde ve de bencil, saldırgan ve güçlü emperyalist devletlere karşı en zor koşullarda, kanla ve canla kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, hâlâ imparatorluğun o bölünmüşlüğünün ve emperyalizmin o saldırganlığının travmasını taşıyan merkezi bir devlettir. Yani T.C.'nin "merkezi ve üniter" yapısı (Valilerin ve kaymakamların merkezi Ankara hükümet tarafından atanması) kendi tarihsel geçmiş kanlı tecrübesi ile mühürlenmiş bir ihtiyaçtır!

Bütün bu tarihi bilinç ve deneyimlerine rağmen bugün gerek iktidardaki AKP gerekse ana muhalefet partisi, AB’nin de dayatmasıyla ülkemizin jeopolitik konumu gereği temel bir korunma ve savunma ihtiyacı olan merkezi üniter, sıkı devlet yapısını değişik biçimlerdeki “Özerklik” ile gevşetmeye çalışmaktadırlar.

Bölücü terör örgütü PKK’nın son zamanlarda terör eylemlerini yoğunlaştırmasının bir başka nedeni de, kendisini siyasi olarak aldatan AKP’den intikam almanın yanında,  yeni bir anayasasının yazıldığı şu günlerde halkımızda  "Yeter artık, bitsin bu şiddet, ne istiyorlarsa verilsin" bıkkınlığını yaratmaktır. Böylece PKK “Yeni” anayasaya; hem Lozan'ı çiğneyen Kürtleri "Azınlık" konumuna taşıyacak olan "Anadilde eğitim" ve "Kürt" kimliğini resmen sokmaya hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin acı tarihi deneyimlerine dayanan merkezi-üniter yapısını "Özerklikle"  bölünmeye ve parçalanmaya hazır hale getirmeye çalışmaktadır.

3) AKP'nin emperyalizme taşeronluk yapan dış politikasının sonuçları.

AKP'nin ülkemizi bütün komşularıyla düşman yapan dış politikası da PKK'yı cesaretlendirmekte ve şımartmakta, dolayısı ile son günlerde terör eylemlerini yoğunlaştırmaya motife etmektedir. Türkiye bir buçuk yıldan beri tarihsel akrabamız ve kapı komşumuz olan Suriye'nin doğrudan iç işlerine karışmaktadır. AKP hükümeti dış politikasını, iktidarın verdiği bütün imkânlarla basında "Arap Baharı" olarak adlandırılan ve gerçekte emperyalizmin “Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu” Projelerinin birer uygulamaları olan silahlı çetelerin Arap ülkelerindeki iktidardaki rejimlerine karşı silahlı eylemlerini örgütlemeye ve desteklemeye ayarlamıştır

Nitekim AKP'nin parayla, silahla, diplomatik ve siyasi araçlarla desteklediği "Suriyeli Muhalifler" denen, aslında çoğu Libya, Mısır, Afganistan, Yemen, Kuveyt, Bahreyn, Katar, Suudi Arabistan vs. gibi Suriye'ye dışı Arap ülkelerinden gelen paralı askerlerden ve El Kaide teröristlerinden oluşan çeteler Esad ile savaşırken;  Suriye'nin Kuzeyinde oluşan siyasi iktidar boşluğunu, Türkiye-Suriye sınırında PKK'nın Suriye'deki yandaşı olan PYD doldurmuştur. Bu durum da Türkiye'de PKK’yı ve Irak'taki Barzani liderliğindeki etnik şoven Kürt milliyetçilerini, Büyük Kürdistan ideallerini gerçekleştirme bağlamında iyice heyecanlandırmakta, dolayısı ile PKK'yı daha fazla ve etkin terör eylemlerine motife etmektedir.

***

Emperyalizm için petrol, su ve nakliyat bakımından büyük bir jeo-stratejik önem taşıyan Ortadoğu'yu tamamen kendi denetimi altına alması, bölgede emperyalizmin çıkar bekçiliğini yapan İsrail'e kardeş olacak bir büyük uydu Kürdistan devletinin de mutlaka kurulmasını gerekli kılmaktadır. Bölgede emperyalizme uydu ikinci İsrail gibi bir Kürdistan devletinin kurulması demek te aynı zamanda Türkiye, İran, Suriye ve Irak gibi bölgenin güçlü ulus devletlerinin parçalanması demek olacağından; emperyalizm bu projeye olağanüstü büyük önem vermektedir.

Ancak büyük Kürdistan devletinin kurulması öyle ha deyince gerçekleşebilecek bir süreç değildir. Dört ayrı devlette, değişik ulusal koşullarda yaşayan Kürtleri bir araya getirip bir devlet kurdurtmak için emperyalizm Irak'ı 1991 ve 2003 savaşları ile bölmüş, Türkiye'nin başına PKK'yı 28 yıldır bela etmiş ve şimdi sıra Suriye'ye gelmiştir. Eğer Suriye düşürse ondan sonra sıra mutlaka İran ve Türkiye'ye de gelecektir.

Emperyalizmin işbirlikçileri olarak Irak Kürtlerinin lideri olan Barzani ile Türkiye'deki şoven Kürt milliyetçilerinin liderliğine oynayan terörist PKK arasında Kürdistan devletinin kurulması konusunda ortak amaçları nedeniyle hem bir iş birliği var, hem de henüz kurulmamış bu devletin yönetiminde söz sahibi olmak için aralarında derin bir rekabet var. Bu bağlamda ABD emperyalizmi şimdilik Barzani'yi PKK'ya tercih etmekte, Kürtleri birleştirme görevini öncelikle Barzani'ye vermektedir.

Sonuç olarak; emperyalizmin bölgedeki doğrudan etkileri altında cereyan eden Irak ve Suriye'deki olaylar ve Türkiye'de iktidarda olan AKP'nin emperyalizme bağımlı ve ona “Model Ortak” adı altında taşeronluk yapan, komşularının iç işlerine karışan dış politikaları ve nihayet AKP’nin PKK’ya karşı uyguladığı “üç kâğıtçı” politikası, PKK'yı hem kızdırmakta, hem de ona yeni cesaret, güç, moral ve umut vermektedir. Bu da terörist bir örgüt için terörü daha fazla yoğunlaştırması demektir.

Emperyalizme bağımlı, hatta Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı olmakla övünen Başbakan Erdoğan'ın ihanete varan bu siyasetinin bedelini en başta gençlerimiz olmak üzere bütün bir Türkiye olarak hepimiz ödemekteyiz. Türkiye'nin barışa ve huzura kavuşması ancak,  emperyalizmle ilişkilerini ondan bağımsızlaşarak normalleştirmesine ve de PKK terör belasının başını olağanüstü sert önlemlerle ezmesine bağlıdır. Bunun da ön şartı, bütün bu olumsuzluklara büyük ölçüde neden olan AKP hükümetinin bir an önce gitmesidir!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.