Referandum Sonrası

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sosyolog Hakan Yavuz

Kılıçdaroğlu’nun Tunceli’de dile getirdiği “genel af” açıklamasının, sadece bölgede oy toplamak amacıyla yapıldığını düşünmek aymazlık olur. Kılıçdaroğlu bir projedeki görevinin gereklerini yapmaktadır. Atılan bütün adımlar, planlı ve hesaplıdır. Şimdi bu planı ve ardındaki ince hesapları irdeleyelim.

22 Mayıs 2010 tarihli “Operasyonun Amacı Belli Oldu” başlıklı yazımda Milliyet gazetesinden Devrim Sevimay’ın, 18 Mayıs 2009 günü (yani tam bir yıl önce) Diyarbakır Barosu Eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile yaptığı röportaja yer vermiştim. PKK’nın milis güçlerine yakınlığı ile bilinen Tanrıkulu, röportajda aynen şunları söylemişti: “Bana göre bilhassa CHP olmadan bu sorun çözülemez, çünkü CHP bu sorun bakımından devletin kodlarını çözecek tek partidir… Ancak CHP’nin ‘evet’ diyeceği bir çözüm bu devlet kurumlarındaki düşüncelerin değişmesine neden olur.”

Kılıçdaroğlu’nun yaptığı işte budur. CHP Genel Başkanlığına getirilen bu kişi, devlet içindeki milli duruş sahibi son kurumları ve genel anlamda toplumu, PKK’nın “silahı bırakma koşulu” olarak açıkladığı “genel af” şartına alıştırmaya çalışmaktadır.

15 Ağustos 2010 tarihli ve referandum hakkındaki “Gidişat” başlıklı yazımda, “Kılıçdaroğlu’nun, referandumda ‘hayır’ çıkmasını istediğini ummak, saflıktan başka bir şey değildir” tespitini yapmıştım. Kılıçdaroğlu bu yazımdan on gün sonra, “genel af” açıklamasıyla, bu tespitimi haklı çıkardı. Kılıçdaroğlu Tunceli’den AKP’ye can simidi attı ve“açılım projesi” nedeniyle ile AKP üzerinde oluşan kamuoyu baskısını hafifletti.

Kılıçdaroğlu “genel af” açıklamasıyla, “hayır” diyen bloğun (şu anda tahminen yüzde 45 civarındadır), AKP’nin “açılım projesine” karşı olduğu şeklinde değerlendirilmesinin önünü kesmiştir. Yani bundan sonra, “hayır” diyenlerin tamamının “açılım projesine” karşı olduğunu söyleme olanağı ortadan kalkmıştır. Böylelikle referandum süreci, AKP’nin açılım politikalarıyla hesaplaşma mecrası olmaktan çıkmıştır.

Kılıçdaroğlu bu son hamlesiyle, 16 Kasım 2009 günü internet sitelerinde yayınlanan “Kılıçdaroğlu Truva Atı” başlıklı yazımda ifade ettiğim, “Kürtçü bölücülüğün CHP içersindeki Truva Atı” tespitimin doğruluğunu ve haklılığını kanıtlamıştır. Artık CHP’nin başına bir operasyonla getirilen bu kişinin ne olduğunun tartışılması bile, gereksiz ve sıradan bir konu haline gelmiştir.

Türk milliyetçileri, ülkücüler, devrimciler ve tüm vatanseverler için şu andaki sorun, referandum sonrasındaki sürecin doğru tahlil edilmesi ve BOP’un bu aşamadan sonraki hamlelerine karşı, gerekli yığınakların yapılmasıdır.

Referanduma sayılı günler kala, “evet” oylarının yüzde 55 civarında seyrettiğini tahmin ediyorum. Büyük bir savaşta, mevzi kayıpların olması doğaldır. Günümüzdeki süreçte Sakarya Savaşı henüz yaşanmadı, Büyük Taarruz’a halen vakit var. Ancak savaşın yeterince algılanamamasına tahammül gösterilemez.

Referandumdan sonra önümüze, “evet diyenler kazandı, zaten hayır diyenlerin de pek çoğu, PKK’nın affedilmesine yani ‘açılım projesinin’ ön koşuluna sıcak bakıyor” şeklinde bir fatura çıkarılmasına hazırlıklı olmalıyız.

Bugün AKP karşıtı olarak vatansever saflarda görünenlerin yarattığı fikir ve konum kargaşasına acilen son verilmelidir. Kendilerini “ulusalcı”, “vatansever”, “Kemalist” diye adlandıran ve baştan beri Kılıçdaroğlu’na destek veren bir takım aydın, köşe yazarı, akademisyen etiketli kişilerin, Kılıçdaroğlu’nun gafil açıklamalarını sessizlikle geçiştirdiklerini görüyoruz. Bu kişileri tek tek irdelediğimizde, çoğunun son gelişmeler karşısında, Kılıçdaroğlu iktidara yürürken mecliste bir vekillik koltuğu kapma hayaliyle sessiz kaldığını söylemek mümkündür.

İP ve Ulusal Kanal gibi “ulusalcıların” ise, “tarihin pususuna yatma” stratejilerinin gereği olarak, iktidara yakın bir “ara gücün” eteklerine tutunma güdüsüyle hareket ettiğini tespit ediyoruz. Bir genel başkan yardımcılarının Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına getirilişini, bir televizyon programında söylediği “aynı yolda yürüyoruz, aynı saftayız” sözleriyle huşu içinde selamladığını hiç unutmayacağız. Ulusal Kanalın “Kürt Sorunu” başlıklı programda, PKK’nın milis gücünün sözcülerini ekranlarına taşıyıp, bir “ara güç” olarak önemsediğini ve bir ortak zemin arayışı içine girdiğini kaydetmiş bulunuyoruz.

Yine, milliyetçi ve muhafazakâr olduğunu söyleyen fakat her nasılsa 80 sonrası parlatılmış bütün parti liderlerine dizdiği övgülerle tanınan Yeniçağ Gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar’ın “hayır cephesinin önderi konumunda olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun gayretlerini takdirle karşılıyorum” ifadesini burada hatırlatmayı zorunlu görüyoruz. Kılıçdaroğlu’nu “hayır cephesinin önderi” olarak tanımlamak, başka bir deyişle, “hayır” diyen yüzde 45 oy oranını, Kılıçdaroğlu’nun peşine takılmış gibi göstermek, yukarıda sözünü ettiğimiz ve Türk milletinin önüne çıkartılacak acı faturanın peşinen kabulünden başka bir anlam taşımaz.

SONUÇ

Türkiye’nin referandum sonrasında kesin bir hesaplaşmaya gittiği ortadadır. ABD ve Siyonizm, BOP’un hayata geçirilmesi için AKP iktidarını sürdürme ancak her ihtimale karşı, yönetimini ele geçirdiği CHP’yi yedekte tutma stratejisini uygulamaktadır. Kılıçdaroğlu’nun yedeklikten kurtulmasının ve önünün başka bir operasyonla kesilmemesinin tek şartı, BOP uygulamalarında AKP ile paydaş davranmasıdır. Yani kendilerinden, farklı bir makamdan da olsa sonuçta, “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını söylemeleri beklenmektedir.

Bu gidişatı durdurabilecek tek etmen, BOP’a ve AKP’ye karşı çıkan, “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” ilkesini sahiplenen ve “Ne Mutlu Türk’üm” diyen tüm vatandaşların, Türk milliyetçiliği etrafında birleşmesidir.

sosyologhakanyavuz@gmail.com

 

Yorumlar

Vatanseverlik

Türklük adına çoşkulu sözlerinizi alkışla karşılamamak mümkün değil,
Vatanseverlik, devletin varlığı ve bütünlüğü adına yurttaşların siyasi ve askeri bir görevidir.
Farklı dil ve dinleri olan doğduğu yeri seven insanların birleşerek güçlü millet haline gelmelerinden doğan ULUSA Türk Milleti denir.
Vatanseverliği, milliyetçilik ile güçsüzleştirmeye çalışıyorsunuz.
İçe dönük bir bölünme aracı değil, dışa dönük bölgesel bütünleşme aracı olarak Federalizm, Kemalizmin hedeflerindendir,unutmayınız.
PKK-BDP-Kürt halkı, birbirinden farklı beklentileri ve idealleri olan gruplardır.
Millet-i mahkure'nin mazlum milletlere ilham veren DEVRİMİ, feodal efendilerine kölelik etmekten kurtulmanın zamanının geldiğini gören kürt halkının her zaman sahip çıktığı bir harekettir.
Cumhuriyet Devrimi Turani bir hareket değildir. Kürt halkı ezilmiş insanların kurtuluşunun Kemalizm ile mümkün olabileceğinin farkındadır.
AKP-PKK-BDP feodal yapının devamı ve devlet tarafından desteklenmesi ile güçlenen oluşumlardır. Kürt halkı bu köleliğe son vermek için, halk için halkla yürüyen insanlara ihtiyaç duymaktadır.
Kemalist Kürt Halkı; Türk Milletinin kurucu üyesi sıfatını daima koruyacak,Kendi toprakları olan Musul ve Kerkük de Feodal yapının kölesi değil, kendi topraklarının efendisi olcaktır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.