Sana Senden Gelir Her Ne Gelirse Başın Rahat Bulur Dilin Rahat Durursa(*)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

(*), Başlık bir ATASÖZÜDÜR.
 
POLİS AKADEMİSİ öğretim üyesi Dr. Necati Alkan, yaptığı araştırmada, kadınlarda PKK’ya katılım yaşının 10’a düştüğünü tespit etmiş.

*
Sayın Alkan yaptığı araştırmada; kadınların, PKK terör örgütüne 1990’lı yıllarda katılmaya başladığını ve 1999 yılında ise katılımın en üst seviyeye çıktığını saptamış...
*
13-14 yaşındaki kızların, kendilerinden 20-30 yaş büyüklerle evlendirilmesi, PKK’ya katılmada en büyük etkenmiş.
*
14-25 yaş arasında katılım oranı %82,9. Bu oran 25 yaşından sonra azalıyormuş.
*
Kadınların %45’i, terör örgütüne yurtdışından katılıyormuş.
*
Üniversite mezunu kadınların terör örgütüne katılım oranı %11.
PKK terör örgütünde yer alan kadınların;
%16’sı lise,
%13’ü ortaokul,
%39’u ilkokul mezunu...
%12’sinin okuma yazması yok.
*
Yurtiçinden en çok katılımın olduğu iller, Mardin ve İstanbul olarak tespit edilmiş.
Yine Sayın Alkan’ın çalışmasına göre, kadınların %45’i, PKK’ya yurtdışından katılıyor. Suriye, İran, Irak ve Avrupa ülkelerinden PKK’ya katılan kadınların %60’ının PKK ile bağlantılı akrabaları olduğu belirlenmiş.
(HABERTÜRK gazetesi, 17 Ekim 2011)
*
PKK terör örgütünün, Avrupa’dan ve yakın coğrafyadaki komşularımızdan destek gördüğünü, sanırım artık bir kere daha dillendirmeye gerek yok. Avrupalı “dostlar”, riyakâr politikalar izleyerek, Türkiye ile müttefik olduklarını sanıyorlar. En azından siyasetçiler düzeyinde dost ve müttefik olabilirler; ama ülkemizde yaşanan acıların, kan ve gözyaşının en büyük sorumlularının kendilerinin olduğunu, en azından şuuru açık yurdum insanı bilmektedir. Zaten yıllardır dostane postu giyinip, “bizler sizlerin yanınızdayız, terörle mücadelede tüm iyi niyetimizle işbirliği  yapmaya hazırız” laflarının, sonucudur, ülkemizde cereyan edenler...
Geçtiğimiz haftalarda İzmit’ten-Karamürsel’e sefer yapan KARTEPE isimli deniz otobüsü kaçırılmış, ülkemiz; uzun süren endişe ve stres dolu dakikalar (=saatler) yaşamıştı. Daha sonra Marmara Denizi açıklarında, Silivri açıklarında, yakıtı bitmiş vaziyette bekleyen deniz otobüsüne, SAT komandolarımız tarafından başarılı bir kurtarma operasyonu düzenlenmiş, teröristin elinde rehin tutulan vatandaşlarımız, burunları dahi kanamadan kurtarılmış, terörist ise, komandolarımız tarafından etkisiz hale getirilmişti.
*
Barış ve Demokrasi Partisi Milletvekili Sebahat Tuncel, teröristin cenazesi sonrasında aşağıda okuyacağımız açıklamaları yapmış:
*
“Gemi kaçırma olayı sonrasında infaz edilen bir yurttaşımızın cenazesi için buradayız. Kürt sorunu nerededir diyen İçişleri Bakanı’nın bir kez daha bakmasını istiyorum. Sağ yakalanacakken neden infaz edildi. İstanbul Valisi farklı Kocaeli Valisi farklı açıklamalar yapıyor. Mensur Güzel’in Türkiye’nin sorununa, Sayın Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarına dikkat çekmek istediği anlaşılıyor. Gemideki yurttaşların bu olayda zarar görmeden kurtulmaları güzel bir olay ama Mensur Güzel de öldürülmeden tutuklanabilirdi. Yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Kürt sorunu çözülmediği sürece ne yazık ki daha çok insan yaşamını yitirecek. Umuyorum bundan sonra başka insanlar yaşamını yitirmez. Ne asker, ne sivil, ne de gerilla. Bir an önce barış için, halkların kardeşliği için adım atılır. Yine Anayasa sürecinin de çatışmasız ortamda sürmesi önemli.” (http://t24.com.tr)
*
Şimdi Allahaşkına bu partiyi nasıl ciddiye alacaksınız?
Sözüm, devran-ı aşk içinde katıksız, zemzem suyu ile yıkanmış liberallere! Çünkü, ağızlarından insan hakları, demokrasi, hukuk düşmüyor. Nerede denk gelseniz, işittiğiniz; “demokrasi”, “demokrasimizin standardının yükseltilmesi”, “evrensel hukuk ilkelerinin artık Türkiye’de de uygulanması” ve daha birçok benzeri, ağızlardan çıkışına göre şekil alan “demokrasicilik hikâyeleri”...
*
Tamam, demokrasi, insan hakları ve hukuk...
Yukarıdaki zatın ve partisinin, bu ülke toprakları altında hangi barış dileklerini duydunuz? Memlekette terörist odaklı bir kalkışma yaşanmış, hanımefendinin(!) dediklerine bak?
Yukarıdaki açıklamalara bakarak, bu partinin amacının demokratik iklimin daha da yeşertilmesi olduğunu iddia edebilecek, ancak uyurgezerdir.
Serdettiği düşüncelerinde, bir tane bile terör örgütüne “kınama”, “lanet” sözleri yok. Sonrada, insanların bu parti için dillendirdikleri görüşler; “Bu parti PKK’nın siyasal koludur, demokrasimizi ve ülkemizin birliğini ve bütünlüğünü kastetmektedir...” tezi, doğrulanmış olmuyor mu ya da bu partinin, ülke huzuru ve selameti babında en azından hiçbir dertlerinin olmadığını göstermiyor mu?
Ülkemiz tüm sathında, terör büyük bir problemdir.
Daha geçenlerde bir araştırma sonucu yayınlandı.
Yine, toplumumuza göre en büyük sorun, terör ve işsizlik.
Terör sorunu oransal olarak işsizlikten epey önde.
Barış ve Demokrasi Partisi, bu kadar hassas(?) ölümler karşısında(!), kızların dağa çıkmamaları adına ne yapıyor?
Yazının başında aktarılmaya çalışıldı...
Kadınların terör örgütüne hangi yaş aralıklarında katıldıkları, katılma nedenlerinin ne olduğu...
Okuma-yazma dahi bilmeyen kadınların; PKK’ya, dağa intikal ettikleri; bunlar, BDP’nin derdi değil mi?
Kadınlar, göz göre göre örgütün kucağına itiliyor.
İçlerinde üniversite tahsili yapmış olanlar dahi var.
Bir siyasi parti, teröristlerin cenazelerine katılarak, halkı isyana teşvik etmekle mi yükümlüdür?
Bakın...
Kitlesel eylemler de...
Toplu gösteri ve yürüyüşler de...
Yöredeki belediye araçlarının, gençlerin, güvenlik güçlerimize karşı kalkan olarak kullanılmasında...
Provokatif yürüyüşler de, yine ülkede infiale neden olacak basın açıklamalarında...
Bunların hepsinin arkasında kim var?
(. . . . . . .)
*
Şu günlerde ülkemizde “yeni anayasa” çalışmaları yapıl(ma)k/ta(ya) çabalanmakta...
Toplumumuza çok fazla umut pompalanmakta...
Büyük ihtimalle BDP, bu yeni anayasa yapım aşamasında, yine elinden gelen provokatif yönlendirmeleri yapacaktır.
Toplumumuzda öyle bir beklenti uyandırıldı ki...
Sanki, anayasanın “yenisi” yapıldığında, ülkedeki tüm marazalar, hizipler sona erecek...
Gökten üç elma felan düşecek...
Herkes umduğuna erişecek...
Daha ülkemizin en temel esaslarında mutabakat tesis edemiyoruz.
Evet, daha önce de söylediğim gibi, demokrasi, ifade özgürlüğü, hukukun “guguk” olmaması, hukukun mu gücü; güçlünün mü hukuku gibi daha huzurlu bir toplumda yaşamanın kilometre taşlarının, adamakıllı irdelenmesi ve tartışılması gerekir.
*
Her şeyden önce, terör belasından kısa veya orta erimli felan değil, biran önce kurtulmamız gerekir.
Ne yani, ülkemiz, ilelebet terörle yaşamaya mecbur mu?
Dönem dönem terörizm, uyutulacak, küresel egemen güçler, Türkiye’ye diş geçiremedikleri zamanlarda, tekrar, terör örgütüne “taşeronluk” vazifesi verecek; bizler de yahu terör yine hortladı, bak sen ya şu 3-5 senedir ne kadar dingin bir yaşantımız vardı; yine terör örgütünü azdırdılar şeklinde giden nakaratlar...
*
Eğer, huzurlu bir toplumda yaşamak istiyorsak, samimi olacağız, riyakârca hareket etmeyeceğiz. Meclis çatısı altında, “Kürtçülük” yaparak, bu ülkenin nimetlerinden, değerlerinden, zenginliklerinden faydalanıp faydalanıp, riyakârca politikalara işlerlik kazandırmayacağız/yol vermeyeceğiz...
Acaba, bazılarına demokrasi mi fazla;
Ya da demokrasi, insan hayatının kutsiyetliliği, kendini bilmezlik gibi hususlarda bir rahatsızlıkları mı var?   
 
iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.