Şehit Kubilay Anısına

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
20.01.2014

MENEMEN’DE NELER OLDU?

Kemal Atatürk, cumhuriyeti kurduktan sonra modern devletin temellerini oluşturacak çok önemli devrimler yapmıştır. Harf inkılabı, kılık-kıyafet inkılabı ile tekke ve zaviyelerin kapatılması bu devrimlerin başında gelmektedir. Devletin yapısını ilgilendiren en önemli devrim ise Hilafet Makamının İstanbul Hükümeti’nden alınıp, TBMM’ne devredilmesidir. İşte tam bu noktada o dönemin dinden nemalanan softa-dincilerinin ellerinden menfaatleri alınmıştır. Zira, kendilerini dindar olarak gösteren bu kişiler, İstanbul Hükümeti’nin kendilerine tanıdığı geniş imtiyazlardan tıka-basa nemalanıyor, istediği fetvaları çıkarıyor ve böylece halk üzerinde tasarruf sahibi oluyorlardı.

Böyle bir yapı için din ile siyasetin iç içe geçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İşin düşündürücü yanı; bu dinci-softa takımının yabancıların mandacılığını kabul etmiş olmalarıdır. Bu dinci takımına göre İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar ve diğer emperyalist ülkeler Müslümanların dostlarıdır ve Anadolu’yu işgal etmeye değil, Müslüman Türk Milleti’ne dost olmaya geleceklerdi. Kayıtlara geçen bilgilere göre; Kemal Atatürk, milli mücadele yıllarında gerçek din adamları ve silah arkadaşlarıyla istişarelerde bulunmuştur. O dönemin din adamları olarak tarihteki yerini almış olan İskilipli Atıf Hoca ve Saidi Nursi ve bir dönem Atatürk’ün yanında bulunan Dr. Rıza Nur,  Kemal Atatürk’ün başlattığı milli mücadeleye destek vermekten kaçınmıştır. Said-i Nursi; Nur Risalelerini yazmakla meşgul olduğunu, İskilipli Atıf Hoca ise; Yunanlıların Türklerin dostu olduğunu belirten fetvaları uçaklarla havadan dağıttırarak işgale karşı halk direnişini kırmaya çalışmıştır. Kemal Atatürk ile arası açılan İngiliz hayranı Dr. Rıza Nur ise İngiltere’ye kaçmıştır. Emperyalistlere kol-kanat gerenler yapmaları gerekeni yaparlarken; gerçek vatansever din adamları ve mücadeleci subaylar Kemal Atatürk’ün etrafında birleşerek Anadolu’yu emperyalistlerden temizlemeye karar vermişlerdir. Hainler hainliklerini yapmış olsalar da Kemal Atatürk ve silah arkadaşları da yapmak istediklerini yapmış ve Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuştur. Harap olan ekilebilir arazileri ıslah ederek ve mühendisleri görevlendirerek tarımda yepyeni bir sayfa açmıştır. Osmanlı döneminde Türk Milleti’nin elindeki işletmeler yabancılara tahsis edilmiş, Türk insanı onların kölesi durumuna düşürülmüştü. Cumhuriyet Devleti’nin kurulmasıyla bu işletmeler yabancılardan alınarak Türk Milleti’ne verilmiş: Osmanlı Devleti’nin yıllarca kanını emen kapitülasyonlar kaldırılmış, sanayide ve hayvancılıkta atılımlar yapılarak Türk ekonomisi canlandırılmış ve Türk Devleti borçsuz bir bütçeye kavuşmuştur. Millet meclisinde alınan kararlarla Türk Devleti’nin yapısının bölünemez ve parçalanamaz olduğu yasalarla belirlenmiştir. Kemal Atatürk, yaptığı devrimlerle yetinmemiş; Osmanlı döneminde Anadolu’yu istila eden yabancı misyoner okullarını ve mason localarını da kapatarak Türk insanının yabancılaşmasını ve din değiştirmesini engellemiştir.

Kemal Atatürk, yaptığı devrimlerle Türk Milleti’ni özüne kavuşturmuştur. Bağımsız bir devlet kurmasına rağmen dinci-softa takımı Atatürk ve devrimleri hakkında asılsız iftiralar atarak halkı Atatürk’e ve devrimlerine karşı ayaklandırmaya çalışmıştır. Hilafet makamının TBMM’ne devredilmesiyle dinsizliğin getirildiği, harf inkılabı ile Türk Milleti’nin geçmişiyle olan ilgisinin kesildiği, kılık-kıyafet devrimleriyle ‘Gâvur İcadı’ getirildiği gibi asılsız ve mesnetsiz iftiralar sistemli ve maksatlı bir şekilde dilden dile, kulaktan kulağa tüm Anadolu coğrafyasında dolaştırılmıştır. Yabancı hayranı bu dinci-softa takımının o tarihlerden başlattığı bu iftira ve ihanet çalışmaları günümüzde de taraftar bulabilmiştir. Dinci-softa takımının yaptığı bu çalışmalar; bir nevi cihat niteliği taşımaktaydı. “Dinsiz devlet yıkılacak, İslam gelecek”, “Atatürk’ün annesi sokak kadını”, “Atatürk deccal”, “Mustafa Kemal İngiliz Casusu”, “Atatürk nesebi gayri sahih” gibi ağır suçlamalarla ciddi bir kamuoyu oluşturarak Atatürk düşmanlığı yapmışlardır. Ayrıca İstanbul Hükümeti’nin önde gelen isimlerinden olan Damat Ferit Paşa, Kemal Atatürk’ün idam fermanını hazırlamıştır.

Dinci-softa takımı gerçek yüzlerini 23 Ocak 1930 yılında göstermiştir. Bu tarihte İzmir’in Menemen İlçesi’nde çember sakallı meczup bir gurup, belediye meydanına gelerek tekbirlerle gezinmeye başlamıştır. Bu meydanda toplanan sarıklı-cübbeli softa takımı, kendilerinin Şeriat Ordusu olduğunu söyleyerek Menemen Müftü Camii’ne girmiştir. Tarihi vesikalardan anlaşıldığı üzere, bu gurubun başında Giritli Mehmet bulunmaktaydı. Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan, Giritli Mehmet’in yanında ellerinde silahlarıyla cihat için hazır bekliyorlardı. Öyle namazı kılındıktan sonra, bu softa takımının lideri olan Giritli Mehmet cemaate hitap ederek, arkalarında 70 bin cihat ordusunun bulunduğunu ve biraz sonra geleceklerini ve kendisinin de Mehdi olduğunu söyleyerek halkı sindirmiştir. Giritli Mehmet, camii önünde açtığı yeşil cihat bayrağı altında Müslümanları birleşmeye davet etmiş ve bu bayrak altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini; şapka giyenlerin ise kâfir olduğunu söylemiştir. Toplanan insanlarla birlikte cihat bayrağı etrafında dönmeye ve zikir yapmaya başlamıştır. Zikir bittikten sonra; “şeriat gelecek, kâfir devlet yıkılacak” diye bağırarak, hilafet bayrağı altında toplanmayan Müslümanları kılıçtan geçirmişlerdir. Alay komutanı, Menemen’de meydana gelen bu kanlı irtica olayını öğrendiğinde olayları bastırması için Mustafa Fehmi Kubilay’ı olay yerine göndermiştir. Bazı iddialara göre; Kubilay Alay komutanı tarafından gönderilmemiş, tesadüfen Belediye Meydanı’ndan geçmekteydi. Üzerindeki üniformasının dinci-softaları ikna edebileceğini düşünerek irtica faaliyetinde bulunanları teslim olmaya davet etmiştir. Bazı iddialara göre; Kubilay, olay yerine gönderildiğinde tüfeklerinde mermi yoktu, sadece tüfeklerinin ucuna kasatura takılmıştı. Kubilay, yanındaki askerleri meydan girişinde bırakarak tek başına softaların yanına giderek onları teslim olmaları için ikna etmeye çalışmıştır. Kubilay, tartışmaların yaşandığı bir esnada Derviş Mehmet’e bir tokat patlatmış, Derviş Mehmet, yediği tokada karşılık silahını ateşleyerek Kubilay’ı orada vurmuştur. Yaralı halde camii avlusuna kadar gelmeyi başarmışsa da, Derviş Mehmet ve arkadaşları tarafından başı kesilerek şehit edilmiştir. Kubilay ile birlikte gelen bekçi Hasan ve Şevki, Kubilay’ı kurtarmak istemişseler de Maalesef Kubilay’ın şehit olmasına engel olamamıştır. Softalar, Kubilay’ın arkadaşlarını da orada vurup şehit etmişlerdir. Bir anda üç kişiyi katleden Derviş Mehmet, ‘Cihat’ uğruna testere ağızlı bıçak ile kestiği Kubilay’ın başını Hilafet bayrağına takarak meydana dikmiştir.

Softa-dinci takımının üç askeri şehit ettiğini haber alan askeri birlik olay yerine gelmiş ve “teslim olun” diye bağırmıştır; ancak dinci-softa takımı bu çağrıya ateş açarak cevap vermiş, sonrasında çatışma çıkmıştır. Bu çatışmada Derviş Mehmet orada delik-deşik edilmiş, diğer softalar ise kaçmış; ancak kısa sürede yakalanmıştır.

Menemen olayı, 1925 yılında patlak veren Şeyh Sait olayından sonra en önemli irtica olayıdır. Olayı öğrenen Kemal Atatürk, 27 Aralık 1930 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda bir toplantı düzenleyerek Kubilay’ın ve arkadaşlarının şehit olmasından duyduğu üzüntüyü çektiği telgrafta şu şekilde belirtmiştir: “Mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvip kar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi vatanseverler için utanılacak bir hadisedir”

Bu olaylar üzerine Fahrettin Altay, 31 Aralık 1930 tarihinde Menemen’de, Manisa’da ve Balıkesir’de bir aylık sıkıyönetim ilan etmiş; 1. Kolordu Komutan Vekili General Mustafa Muğlalı Başkanlığında Divanı Harp kurulmuştur. 7 Ocak 1931 tarihinde Mustafa Kemal Başkanlığında İzmir’de ikinci bir toplantı yapılmıştır. Olaya doğrudan veya dolaylı katılan 105 sanık, anayasayı cebren tağyir, eyleme iştirak, azmettirme veya Mehdi Mehmet’in Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri suçlamalarıyla 15 Ocak 1931 tarihinden itibaren yargılanmaya başlanmıştır. 24 Ocak 1931 tarihinde iddianameler okunmuş ve 29 Ocak 1931 günü mahkeme 37 sanığın idamına karar vermiş; 40 kişinin sorumsuzluğu nedeniyle salıverilmesine, 27 sanığın beraatine, 41 kişiye de çeşitli cezaların verilmesine karar verilmştir. Karar meclisin onayına sunulmuş; 6 idam mahkûmunun yaşı tutmadığı için cezası ağır cezaya çevrilmiştir. Ayrıca Adalet Divanı iki idamlığın cezasını hapis cezasına çevirmiştir. Geriye kalan 28 sanık, 3 Şubat 1931 gecesi Kubilay’ın başının kesildiği yerde idam edilmiştir.

Olayın ve infazların gerçekleşmesinden sonra başta Kubilay olmak üzere diğer iki bekçi için anıt dikilmiştir. Anıtta aynen şöyle yazmaktadır; “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.”

Ruhları şad, mekânları cennet olsun

(20.01.2014)

 

Halit DURUCAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.