Sınıf

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Emre Fidan
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10.07.2010

 

İnsanın, kendine yeni yeni solcu demeye başladığı dönemler çok önemlidir. Siyasete ve topluma dair farklı sözler belirir kafanızda ya da ilk defa beliriyordur bu sözler. Doğru cümleler kurabilmek için, bu dönemde, görmüş geçirmiş, işin ehli bir pusulaya denk gelmek gerekir. 4 sene öncesine baktığımda bu açıdan şanslı olduğumu söyleyebilirim. Yarı heyecan yarı merakla gittiğim ilk 1 Mayıs’ta, eline doğmuştum, işin ehli devrimci bir ablanın. Beni büyütmeyi görev edinmiş olan bu abla, bana ilk olarak “sınıf”ı öğretmişti. O andan sonra, okulda, evde, mahallede, her yerde “sınıf”ı görüyordum.
 
Önemli bir güncel gelişmeye dair, yol boyunca, otobüste büyüttüğüm düşünceleri ateşli ateşli savunurken, partidekilerin, benim düşündüklerimin tam tersini düşünmeleri ve benim kem kümler eşliğinde bir zaman sonra ikna oluşum da az değildir. Sınıfı temel almıyormuşum, sınıfsal bakmıyormuşum… O zamandan bu zamana ülke siyaseti daha da çetrefilli bir hal alınca, at izi it izine karışınca, sağcılar solculuk oynamaya başlayınca “sınıf”ın ne kadar önemli olduğunu daha iyi kavradım. Sınıfsız bir solun imkânsızlığını anladım. Zira öyle bir sol dayatılıyor ki bize, tamamen sınıftan elini eteğini çekmiş, öyle cümleler kuruyorlar ki, bol demokrasili bol özgürlüklü ancak sınıfsız… Tüm bunlar yeni yetme bir solcunun saflığıyla açıklanabilir mi?
Örneğin; şu Ermeni Soykırımı meselesinde, sınıfı mınıfı bir kenara atıp da; emperyalist paylaşım savaşı hengâmesinde, ülkenin egemen sınıfının ettiği haltın özrünü, kendine devrimci, sosyalist diyenlerin, Marksizmi yalayıp yuttuğunu söyleyenlerin dilemesi ne acayip bir durumdur. Sonra özür dilemeyenlere “ulusalcı” yaftasını yapıştırmaları… Kendilerini Türk ulusalcılarının işlediği bir suçun ortağı saymaları, hatta bu suçu üstlenmeleri, devrimci kimliklerinden arınıp, Türk kimliğini üstlendiklerini ve “atalarının” (Türk burjuvazisinin) işlediği bir suçtan dolayı pişmanlık duyduklarını göstermez mi? Ve bu durum ulusalcılığın dik alası değil midir? Türk milliyetinden olan devrimcilerin görevi, kendilerini egemen sınıfın yerine koyarak, acı çekmiş bir halktan özür dilemek midir? Yoksa iki halkında egemenlerine karşı mücadele etmek midir? Bir düşünün, MHP’li faşistlerin ve dinci-gericilerin ortak yapımı olan Maraş Katliamından dolayı Alevilerden özür dilediğinizi…
Demokrasiye de böyle bakmak gerekiyor. Belki de, bugünlerde, Türkiye egemen siyasetinde hiç dillendirilmediği kadar demokrasi sözcüğü dillendiriliyordur. Devrimcilerin, sınıfsal temeli kurulmayan, sınıf iktidarını hedeflemeyen demokrasiye bu kadar bel bağlaması ise düşündürücü… Demokrasi eğer halk iktidarı demekse, halkın yönetsel mekanizmalara katılabilmesi, denetleyebilmesi demekse –ki böyledir- burjuva demokrasisi tam tersi için uğraşmaktadır ve en büyük demokrasi mücadelesi olan ekmeği paylaşma mücadelesi yasaklanmıştır. Kürt sorunu demokrasi ile çözülecekmiş, demokrasi özerkliği getirecekmiş… Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde taşeron çalışan işçilere ne olacak? Daha kolay işten atılabilecekler değil mi? Kapitalist düzenin küçük birimlerinde kontrol mekanizmalarını daha iyi kurduğu ve sömürüyü arttırdığı gerçeği ne olacak? Devrimcilerin şu soruyu sorması gerekir: Kimin için demokrasi? Kürtler için burjuva demokrasisi mi, Kürt emekçileri için sosyalizm mi? Haydi, Kürt Tekel işçileri için demokrasi mücadelesi verelim, Kürt kot taşlama işçileri için, mevsimlik tarım işçileri için… Kürt yatırımcılar için değil, AB için değil…
Belki geçmişte ‘Kürt’ lafını kullanabilmek dahi solculuğun kanıtı sayılıyordu. Belki de kontrgerilla gerçeğini solculardan başkası konuşmuyordu. Ancak artık devir değişti, sermaye iktidarının manevra alanı genişledi, bazı yaraları kabuk tuttu. Artık bizim karşısında durup, mücadele ettiğimiz şeyleri karikatürize edip hanelerine yazıyorlar. Artık Kürt demek yetmiyor, ‘açılım’ diyorlar; artık kontrgerilla demek yetmiyor, ‘ergenekon’ diyorlar. Artık sadece sınıf mücadelesini soysuzlaştıramıyorlar. Ulaşamayacakları yere kurmak gerek mevziimizi; sınıfa.
iletisim@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

BU "SINIF" EMPERYALİZM ÇAĞINDA OLDUĞUNUN FARKINDA MI?

Bu "sınıf"ın anti-emperyalist mücadele verme, anti-emperyalist milli cephe oluşturma diye bir kaygısı var mı?

Bu "sınıf", AB-ABD-AKP-PKK ve TUSİAD'ın ORTAK YÜRÜTTÜĞÜ "açılım" projesine karşı mücadele ediyor mu? Mücadele ediyorsa, aynı doğrultuda mücadele eden, diğer toplum kesimleriyle siyasal bir düzlemde ortak hareket ediyor mu?

Bu "sınıf", Anayasa Referandumunda, örneğin ve çok doğru olarak TKP'nin yaptığı gibi, diğer toplum kesimleriyle aynı düzlemde ortak tavır almayı benimsiyor mu?

Hal böyle iken, bu "sınıf", Amerikan emperyalizminin Türkiye'yi tamamen sömürgeleştirmek üzere yürüttüğü "Ermeni Soykırımı" yalanına karşı mücadele etmeyi "GEREKSİZ" görerek ve bu konuda "TARAFSIZ" kalarak, nesnel anlamda emperyalizme hizmet etmiş olmuyor mu?

Bu "sınıf" anayasa referandumu düzleminde ortak tavır aldığı diğer toplum kesimleriyle "milli" konuda ortak tavır alamıyorsa, bu "sınıf"ın "emperyalizm çağında" olduğumuzu unuttuğu ve bu anlamda, "sınıfın" temel kuramından yani Marksizm-Leninizm'den uzaklaştığı anlamına gelir mi?

Sorularımdan sonra şu noktayı açıklamam gerekti: Ben toplumumuzun sorunlarına "sınıf" açısından bakan kuramları benimsemiyorum. Ancak anti-emperyalizm temelinde hareket eden tüm sınıfsal kuramlara ve siyasal duruşlara saygıyla yaklaşıyorum. Siyasal anlamda, bir Türk Milliyetçisi ve Devrimcisi olarak, tüm anti-emperyalistleri Milli(Ulusal) Cephede mücadele etmeye davet ediyorum. Siz değerli genç kardeşlerimi de, bu zemini geliştirme konusunda duyarlı olmaya davet ediyorum.

işçi sınıfının kendiliğinden

işçi sınıfının kendiliğinden ideolojisi burjuva ideolojisidir...(Lenin)

hem milliyetçi hem anti-emperyalist nasıl olunuyor onu da anlamış değilim...kendi milli burjuvalarınızı ikna edin de K.Irak'a yatırım yapmasınlar...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.