Sivil Vesayet Tartışmaları

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Birkaç gün önce Başbakan Tayyip Erdoğan medya patronlarına seslendi: “Karışamıyorum diyemezsin, senden maaş alıyorsa karışacaksın, o köşe yazarıdır, nasıl yaparım diyemezsin; karışacaksın.” Bu sözleri Tayyip Erdoğan'dan bu denli açık olarak daha önce duymamıştık; acaba bunun sebebi İlker Başbuğ, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül arasındaki üçlü zirve midir? Çünkü üçlü zirvenin ertesinde iktidar odakları seslerini daha çok ve baskıcı biçimde duyurur hale geldi. Öyleyse aklımıza bir soru geliyor, tıpkı Dolmabahçe görüşmesinden sonra Yaşar Büyükanıt'ın susuşu ve iktidardakilerin kendi çiftliklerinde gibi hareket etmelerine benzer bir durum mu oluşmuştur bir kez daha? Bunu zaman gösterecek.

 

Siyasette bilinen kuvvetler yasama, yürütme ve yargıdır; ancak özellikle 19. ve 20. yy.da dördüncü kuvvet olarak basın ve medya da kuvvetler arasındaki yerini almıştır, en azından böyle kabul edilir. Ünlü kuvvetler ayrılığı prensibi bu güçlerin ayrı olmasını temel alır ve ancak öylesi bir yerde adaletli bir yönetimin sergileneceğini kabul eder. Bugünün Türkiye'sine baktığımızda ise yürütme erkinin yasamaya, yargıya ve dördüncü kuvvet olan basına hükmetme isteği açıkça görülmektedir, bunun tek adı var: sivil vesayet. Askeri ve adli vesayet laflarını ağızlarından düşürmeyen Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve AKP'nin kurmaylarına göre AKP ve Nur cemaatine uygun her doğru hukuk içinde, her yanlış ise hukuk dışındadır. Bugün bir vesayet yani despotluktan bahsedeceksek bu sivil vesayet üzerinde ve AKP bağlantısıyla tartışılmalıdır.

 

Almanya'da Hitler önce polis teşkilatını eline geçirdi, daha sonra orduyu elde etme planlarına girişti ve ordu üzerinde pek çok skandal planladı ve sonunda ordu “Reichstag yangını” gibi bizzat Nazilerin polisi olan gestapo tarafından planlanmış komplolar sonucu yıpratıldı ve Hitler’in eline geçti. Nazilerin gündem belirleme kampanyalarında, gazetecileri polis teşkilatı vasıtasıyla içeri aldırıldı ve yıldırıldı. Pek çok gazeteci hapse atıldı, birçoğu ülkeyi terk etti. Özellikle basın konusunda Hitler ve kurmayları çok dikkatli davrandı.

 

Bugün yaşadıklarımıza ne kadar benzemekte değil mi?

 

Aklıma Tayyip Bey'in sözleri geliyor.

 

Karışamıyorum, diyemezsin...

Aklıma üzerindeki baskılardan dolayı Emin Çölaşan, Bekir Coşkun, Ertuğrul Özkök gibi değerli gazetecilerini uzaklaştırmak zorunda kalan Hürriyet gazetesi geliyor.

 

Maaşlarını sen veriyorsun; karışamıyorum diyemezsin...

 

Dördüncü kuvvet diğer üç kuvveti de denetleyen bir erk olmalıdır. Bu halk iradesinin beyanıdır, aslında. Halk iradesi muhalifliği gerektirir. Basın üzerinde yaşanan yüksek yoğunluklu iktidar savaşı hepimizin geleceğini ilgilendiriyor. Atv bir şekilde satıldı, hem de bir devlet bankasının alan kişiye açtığı inanılmaz krediyle. Başbakan Tayyip Erdoğan, Atv'yi alacak dostuna bir ortak bulmak için resmi makamını kullanarak Katar'a kaç kez gitti, biliyor musunuz? Devlet imkânlarının yandaş bir medya yaratabilmek için kullanılmasına tanık olduk. Dördüncü kuvveti iktidarın iradesine göre oluşturmak, halk iradesinin dışına çıkmaktır.

 

Vesayet tartışmaları arasında bunların göz önünde bulundurulması gerekiyor. Medya ve basın üzerindeki mücadele son hızıyla sürecektir.

Alphan TELEK

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

yeni bir rejim kuruluyor ve

yeni bir rejim kuruluyor ve bunun için buna engel olacağı düşünülen kişler içeriye tıkılıyor... tüm mesele bu

Merhaba

Basının dördüncü güç olduğu kesin. Ancak basın gücünü ya halktan alır ya da erkden. Biz halk olarak basına ne kadar sahip çıkıyor onu ne derece yönlendirip cesaretlendiriyoruz. Bu da tartışılması gereken bir konu biye düşünüyorum. Saygılar...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.