"Sosyal Devlet-miş!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Burnunu az buçuk Marksizm'e bulaştırmış her kişi bilir ki, klasik Marksizm'e göre: "Devlet, işçi sınıfı aleyhine çalışan bir hakim sınıfın aracıdır. "Hakim sınıf kim, elbet burjuvazi... Yani, varlıklı sınıf...
 
İşte bu devlet, "devleti sosyalleştirme gereğini", hatta "zorunluluğunu" çok geç fark edecekti... Sovyet devrimi bunda çok etkili olacaktı. Halkın; eğitim, sağlık, elektrik, su, barınma v.b ihtiyaçlarını bedava karşılayan Sovyet devletiyle; halkın ne olduğu, nasıl yaşadığı ile hiç ilgilenmeyen liberal devlet; Marks'tan çok şey öğreniyor, devleti sosyalleştirme gereği olduğuna, vahşi kapitalizmi uysallaştırmak gerektiğine inanmaya başlıyordu. Çalışanlara belli bir yaşta "emeklilik", "sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma" "parasız eğitim" v.b konularda İkinci Savaş sonrası her Avrupa ülkesinde gündeme geliyor, devlet zengin ile fakir halk arasındaki uçurumu, "sosyal devlet" sloganıyla kapatmaya çalışıyordu...

{C}

 
Bu kapitalist; ama, "sosyal devlet" anlayışı, öylesine yaygınlaşıyordu ki, siyasal literatürde "Sosyal demokrat", hatta "neo-komünist" partiler ortaya çıkıyordu... Kapitalist devleti yıkmak, yerine yeni devlet kurmak yerine, kapitalist devlet içinde bir sosyal devlet kurmayı programlarına alıyorlardı...
 
Bu kapitalizm içindeki sosyal devlet öylesine gelişiyordu ki, günümüzde Batılı kapitalistler, kendi devletlerinden şikayetçi olmaya başlıyordu.. Ne yani, fakir halkın gelecek kaygısı, günlük yaşamı, neden kendilerinden kesilen vergilerle yapılsındı? Neden kârlarından fedakârlık (!) edip fakir halka güvence sağlayacaklardı canım!
 
İşte tam bu sıralarda Sovyetler dağılıyor, Komünizm çöküyordu... Artık, kapitalist devlet karşısında kendisine örnek sunulacak, "sosyal bir devlet" de kalmıyordu... Kapitalistlere göre "artık ne gerek vardı, devletin sosyalliğine"...
 
Aaaa, ABD ve Batılı devletler, 90'lı yıllar içinde birden bir “Yeni Dünya Düzeni” lafı ortaya atıyor. Özelleştirme ve küreselleşme baştacı edilmeye başlanıyordu. Hemen ardından da "Artık ulus devletlerin gereksizliği"... Bu kavramların üretilmesi, Sovyetlerin yıkılmasıyla hemen hemen aynı döneme denk geliyordu...
 
Varlıklı sınıf, kendisine yük gördüğü "sosyal devlet" anlayışından kurtulmak istiyordu. Özelleştirme bu nedenle ortaya atılmıştı. Artık eğitimden, sağlığa; iletişimden, sosyal sigortaya her şey özelleştirilmeye başlanıyordu...
 
Artık varlıklı sınıflar, "sosyal devlet; yoksul ve güçsüz takımı korusun, onlara baksın diye kendilerinden vergi alınmasını istemiyordu. Bir dönem Marksizm, devleti işçi sınıfı aleyhine çalışan kurum olarak görürken; artık varlıklılar devleti "ayak takımına bakmak için" kendilerinden vergi alan bir kurum olarak görmeye başlamışlardı... Devlet, varlıklı sınıf için bir öcü olmaya başlamıştı...
 
Bu varlıklı sınıfların devlete önerdikleri de şuydu: "Sosyal Adaleti Özelleştirmek"...
Sağlık, hastalık, yaşlılık, işsizlik ve benzeri sigortalar varlıklıya yük olacağı yerde, bunları özelleştirirsin, parası olan öder... Hem de varlıklı sınıf yeni bir kazanç kapısı "Özel Sigorta" bulmuş olur... Hele eğitimin tamamı özelleştirilirse devlet, kendisinden onca maaş alan memurlardan da kurtulurdu... Parası olan okurdu canım... Herkes okumak zorunda değildi ki...
 
Bu arada "Küreselleşme" yöntemiyle de "ulus devletlerin" varlığına son verilecekti... Küreselleşme, yeni dünya düzeninin ikinci ayağıydı. Birincisi "özelleştirme" idi ya... Küreselleşmede bir ülkede üretilen mallar, ikinci ülkede satılırken, üçüncü bir ülkede yaşayan yatırımcılar, ticari faaliyetlerini dördüncü bir ülkeden finanse edecekler ve muhtemelen "vergi cenneti" olan beşinci bir ülkede de kârlarını saklamaya başlayacaklardı... Ulus devletlerin, vergi matrahı çıkartacak ya da tespit edecek bir yöntemi olmayacaktı... Kapitalizm, ulus devletin vergisinden kurtulmak istiyordu...
Ulus devlet, çokuluslu şirketler karşısında "vergi alacağı" bir kurum bulamayacak, kendi bütçesini denkleştirmenin yolunu da halka "gizli vergi" ÖTV'lerden toplamaya çalışacaktı... Sigaradan benzine, kitaptan içkiye ÖTV'ler arttırılacak, ulus devlet bütçe açığını bu yolla kapamaya çalışacaktı da... Nereye kadar... ?
 
Bu uluslararası şirketler, halka uyguladığı vergilere rağmen bütçe açığını kapatamayan ulus devlet iktidarına kredi verecek, ulus devlet krediyle eski borcunu ödeyecek, tıpkı "kredi kartı mahkumu halkım gibi, borçla borç ödediğinden battıkça batacaktı"...
Emperyalizmin medyadaki kalemşörleri de ulus devletlerdeki gazete köşelerinde "Ulus Devlet Öldü" yazacaklardı...
 
Batılı kapitalist devletlerin ve ABD 'deki çalışan halkın epey eskiden elde ettiği haklar onları daha bir süre daha koruyabilirdi de, ya bizim gibi yarı sömürge toplumların çalışanları ne yapacaktı?
 
Son günlerdeki sağlık sistemimiz ve sigorta sistemimizde olanlara bir de bu gözle bakar mısınız?
 
Olay, "Eczacılar Odası" ve "Tabipler Birliği" / Hükümet çatışmasının çok daha ötesindedir...
 
Devlet, hem "ulus devlet" olmaktan hem de "sosyal devlet" olmaktan çekilmek istiyordur... İlaç sektöründe devleti, uluslararası ilaç holdingleri yönetmektedir... Bu holdingler için bir insanın canından çok onların ettikleri kâr önemlidir...
 
"Domuz gribi" olayı en yakın örnektir... Başbakan "ama ben olmadım" diyerek sıyrılmak istemektedir... Ya o ilaç holdingine ödenen paralar !!! Sigaradan ekmeğe, ekmekten doğalgaza zam yapılarak halk tarafından ödenecektir...
 
KÜRESELLEŞME ve ÖZELLEŞTİRME'nin halkçası budur...
 
Haa...! Karşıysanız, Ergenekoncu ve Darbeci diye içeri atılırsınız...
 
Oysa ülkeyi, Küreselleşen Holdingler yönetmektedir...
 
Siyasal iktidar muhalefet çekişmeleri mi?
 
Canım onlar ana resmin süslemeleri...
 
Erdoğan yerine, Baykal veya Bahçeli Başbakan olsa farklı şey mi yapacaklardı?
 
Demokrasi dediğiniz işte halkımın çocuk oyunu.... Oy atıp gelir, hem de iyi iş yaptığını sanır halkım...
 
Artık ülkeleri yöneten uluslar arası holdingler....
 
Hadi, "demokrasi lideri" Erdoğan uluslararası ilaç holdinglerine karşı çıksa ya... Anında düşürülür...
 
Kime karşı çıkıyor, eğitimi tıptan sonra en zor olan Eczacılara... Gücü bu...
 
Eczacılıkta okuyanların bir "farmakoloji" dersleri vardır ki, her babayiğit o dersi verip de geçemez...
 
Ben epey zamandır burada emperyalizm lafı boşa etmiyorum...
 
Bazıları, "Siz hâlâ klişelerle konuşuyorsunuz." dese de...
 
Ufuk.Kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

Aklın yolu birdir! Anlayan

Aklın yolu birdir!
Anlayan anlıyor. Bütün mesele anlamayana anlatabilmekte...

Güzel bir yazı olmuş.
Tebrik ederim.

Global Sömürü

Glabol sömürü hangi ülkede ucuz işgcü varsa emek ağırlıklı üretimlerini oraya kaydırıyor. Nerede doğal kaynak varsa o doğal kaynağı işliyecek teknolojiyi götürmüyor çıkartacak teknolojiyi götürüyor. Finans sektörü sektörünü ele geçiriyor. Otomobil endüstrisini markayı kaptırmamak kaydıyla veriyor. Kendi ülkesinden yüksek işçilik nedeniyle pahalı üretip satmaktansa ucuz işgücü ile ucuza üretip ürettiği ülkeye ve diğer ülkelere satıyor. Kapitalizmin piratiğnde var olan feodalite karşıtlığı ulus devlet yandaşlığı yerini bu süreç tamalandığı için ulus devletler feodalite muamealesi görüyor. Sermayenin yönettiği tek global kapatilazim için engel görülüyor . Ulus devletler mal ve sermayenin rahat dolaşmasını engelledikleri için ya AB ve Atlantik gibi yeni gruplaştımalar oluşturularak pazar uluslar arası hale getiriliyor. AĞ BABAKLARIN DIŞINDA RAKİP OLMASI DÜŞÜNÜLEN DEVLETLERDE MİKRO MİLLİYETÇİLİK KIŞKIRTILARAK O ÜLKELERİN PARÇALANMASI HEDEFLENİYOR. Türkiye de bu konumda üniter yapısı bozularak uzun vadede parçalnması hedefleniyor. AB gibi ulusal yapıların üzerinde oluşturalan yeni yapı o devletin anayasasının da üzerinde olacağından zaten devletler uyum yasası adı altına federal devletin federte devleti haline getiriliyor.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.