Türkiye'de Kaos Oluşturuluyor

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
MURAT BARIŞ ÇETİN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
19.06.2012

Bu milletin istikrarına birileri sürekli çomak sokuyor. Çünkü siyasi, ekonomik, kültürel alanlarda istikrara kavuşmuş güçlü bir ülke olmamızı istemiyorlar.


Türkiye'de yeni bir gelişme olduğu sıralarda Türkiye'de olaylar oluyor. Türkiye'yi değiştirilmeye çalışıldığı döneme denk gelmesi manidardır. Bu iğrenç ötesi olayları kim yapmış olursa olsun, emri verenlerin demokrasi adımlarının atılmasını istemediği ortadadır.

Bölücü zihniyeti ortadan kalkmadıkça, temizlenmedikçe, kaostan medet umulmaya devam edildikçe, demokrasi tam anlamıyla yerleşemeyecektir. Bunun tezahürü olarak da anti-demokratik yollara başvurular artacaktır. Bu dönemde sağduyulu davranıp, demokrasiye ve demokratik adımlara daha fazla destek verilmeli.


Demokrasi söylemlerinin ve çabalarının arttığı dönemlerde provokasyonların artması normal aslında. Bölücü zihniyetler, Türkiye'de yapılan demokratik değişiklikleri özümseyemezler. Ta ki bütün kurumlar bölücü gruplardan temizlenip şeffaf bir yapıya kavuşuncaya kadar.


Ülkede bazı gruplar, ülkemizi iç ve dış mihrakların yardımıyla yıkmaya çalışıyorlar. Bu topraklarda bazı gruplar insanları bazı görüşler etrafında gruplaştırıyorlar ve olaylar çıkartarak emellerini her fırsatta gerçekleştirmeye çalışıyorlar.


Faşizm, demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan yapıdır. Faşizmde, kendini en üstün toplum olarak görmenin ötesinde, diğer toplumları egemenliği altına alma çabası yatar.

Bu gün aleni şekilde kendi çıkarları için ve elde edeceği üç beş kuruşluk rant için bu suçlara ortak olanlar hain damgasından kurtulamayacaklar.

 

Murat Barış ÇETİN

iletisim@politikadergisi.com
 

Yorumlar

KOZMOPOLİT ÇOĞULCU KATILIMCILIKTIR DEMOKRASİ

 

SİZ BUNA DEMOKRASİ Mİ DİYORSUNUZ?

Adalet yorumlarımız saatlerimize benzer. Hemen herkesin saati farklı gösterir, ancak herkes kendi saatine güvenir.

 “Demokrasi, temsili ve çoğulcu karakteri ile seçmene hesap verilmesini, kamu makamlarının hukuka uymak yükümlülüğünü ve adaletin yansız bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kılar. Kimse hukukun üstünde olamaz.” Paris Şartı

 Çoğunluğun verdiği yetkiyi hukukun üstünde kullanmaya demokrasi denmez.

Demokrasilerde önemli olan sayısal üstünlük değil, niteliksel üstünlüktür. İktidar olmak muktedir de olmak anlamına hiçbir zaman gelmez.

Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için anlayışında devlet oluşturmak için güvenin ortaya çıkacağı niteliksel çoğunluklara yani bilinçli seçmenlere ihtiyaç vardır.

Çünkü muktedirlik, kozmopolit çoğulcu katılımcı demokrasi efkarının ürünüdür.

Demokrasiyi çoğunluğun tahakkümü olarak algılamış toplumlarda, emperyalist işgalciler işgali;  kavram karmaşası ile aldatma oluşturmak için kurdukları tuzakların çalışması ile gerçekleştirirler.

Çünkü tuzakların işlemesi toplumun niteliğine bağlıdır.Niteliksiz toplumlarda sürü zihniyetini oluşturan; ön yargı, peşin hükümle oluşmuş sabit fikir ezberleri vardır.

Emperyalist işgal; güvensizliğin hakimiyetinde, parçala böl ve yönet politikası ile sürdürülüp sonuçlanır. Bu sebeple, toplumu birlikte tutan kavramsal değerler üzerinde kavram karmaşası ile oynanarak güvensizlik oluşturulur.

Demokrasi özgürlüklerin eşit şartlarda kullanılmasıdır. Bir tarafta özgürlüğün dahi ne demek olduğunu bilmeyenler, diğer tarafta özgürlüklere saldıranların olduğu toplumlarda demokrasilerden ve adaletten bahsedilemez.

İki şey moda oldu bu ülkede ve İslam Coğrafyasında. Yanlışı yanlışla telafi etmek ve sahtesine bakıp algılanmayan gerçeği yargılamak.

Emperyalistler parçala böl ve yönet politikası için, işte  bu ikisini moda ettiler, ettirdiler.

Asıl önemli olan şey bu modanın nasıl ve hangi bilinçsizlikler içinde oluştuğudur.

Kavram karmaşası ile baştan öcü olarak tanıtılan mefhumlar, şimdi sahteleri ile yargılatılmaktadır.

Bu mefhumları başta öcü olarak kabul etmiş kişiler yargılamaktadır, gerçekleri;

Gerçeklere öcü diye bakarak.

İslamiyet, Kemalizm, Komünizm ve diğer öcüler tek tek yargılanıyor şimdi.

Bu öcüleri göstermekte maksat neydi?

“Bize kimse dokunamaz ve yargılayamaz “ anlayışında güçlülerin hukuk ve adaletini oluşturmak için; sınıfsal tabakalaşma üstünlerini oluşturma gayreti içindeydi maksat.

“Bunlar sizin  düşmanınız ” diye taraf toplamaktır maksat. Bu çeşit yargılamaya kıyısından köşesinden bulaşan herkes yaftalanmaktadır. Mefhumun hakiki yaşantısını ortaya koymayı beceremeyenler; ancak “Ehven-i şer” saplantısı ile karşı taraf oluşturup kutuplaşmaktadır.

Ruhbanlar, Komünistleri, Kemalistleri, Alevileri  ve hatta Milliyetcileri ; Aristokrat Harbiyeliler ise Ruhbanları, Komünistleri, Kürtleri ve hatta tüm Müslümanları  öcü olarak gösterdi  yıllar boyu.

Toplumda kutuplaşmalar sürdü gitti. Sürecekte taaa patlama noktasına kadar..

ZOR OYUN BOZAR.

İşte patlama noktası onların sonu olacak.

Bir bakıma kendi intiharlarını oluşturuyorlar.

İlahi adaleti es geçenler, mutlaka kendi adaletlerinin mahkumu olurlar. Zira hakim olan tek Allah’tır.

Mesele sürecin ne zaman biteceğinde. Niye mesele?

Çünkü körlükten oluşan idraksizliğin bilinçsizliği hakim. Ve bu hakimiyete bağlı süreç.

Meseleye Aziz Nesin gözünden bakmak lazım yani; Türkiyede  hak ve hukukunun farkında gerçek bilinçli kaç seçmen veya insan var diye.

Demokrasiyi çoğunlukculuk olarak kabul etmiş insanların demokrasi anlayışı mutlak sorgulanmalı ki; altında yatan gerçek nedenler ortaya çıksın.

Yanlışı yanlışla telafi etmek ve sahtesine bakıp gerçeğini yargılamak ezberinin bitmesine bağlı..

İşte o zaman çocuksu kahkahalar atılacak öcülere karşı. Öcülerin en çok korktuğu bir çocuk kahkahasıdır. Bu kahkaha bilinçlenmenin oluşturduğu kendine güvenin meydan okumasıdır aslında..

O kahkaha atılabilse şimdi; ne Müslümanlığın, ne Kemalizm’in, ne Komünizm’in nede bir başka mefhumun  öcü olmadığı ayan beyan ilan edilecektir. Bilinçli olmanın güçlülüğü ortaya çıkacaktır yani.

İşte bu kahkaha, kozmopolit çoğulcu katılımcı demokrasiyi; aslında Allah’ın insanlara insanca birlikte yaşamak için model seçtiğinin bilincine veya farkına varmayı da ortaya çıkaracaktır.

 Öcüler  hayali mahluklar değilmidir? Hayaletler hortlaklar falan hani. Bunları öcü yapan nedir? Elle tutulup gözle görünür olmaması değil mi?

Din de dahil olmak üzere hayata geçmemiş her fikir ölüdür. Ölünün hortlamasından zarar umanlardan başka, kim korkar ölülerden?

Bir bakın yaşanan hayata. Kuranda tarif edilen İslam Yaşantısı var mı? Salatın dirilmesinden en çok korkanlar; salatı salt namazla sınırlı zannedenler olmayacak mı? Maun Suresindeki tehdit onlara değil mi? Ya yaşanan Kemalizm var mı? Kemalizm’de tıpkı İslam gibi  sınıfsal tabakalaşmanın karşısında değil mi? Öyleyse İslam’ı tekellerine almış ruhbanlar gibi, Aristokratların Kemalizmi tekellerine almaya ne hakkı var.? Kimin ne hakkı var Kemalizmi, Atatürkcülüğü; İslam Düşmanı olarak göstermeye? O,  Mustafa Kemal değilmi, Kuran algılansın diye; Türkceye çevrilsin ve tefsir edilsin diye Elmalı Hamdi Yazır’a direktif veren.

İslamın kaynak kitabı Kuran’a  göre “İslam Devleti adı altında devlet oluşturmak mümkün değildir. Çünkü dinde zorlama yoktur ve  güçlük oluşturmak da yoktur. Beğendirme özendirme ve kolaylık vardır. Bu yüzden gerçek din alimleri, Platon(Eflatun) un DEVLET adlı kitabından model arayışına girmişlerdir yüzyıllar boyu. Bir devlet içinde bir tek kişi bile olsa ona ayrımcılık yapmak; İslam anlayışında insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçtur. Gerçek İslam Şeriatı böyle bir suçun işlenmesine asla müsaade etmez. İslam ıslah ve  felah(özgürlüğe bağlı mutluluk) dinidir. Bu yüzden özgür iradeyi emreden özgürlük dinidir. Günde beş vakit camilerden ezanlarla bunlara davet edilir insanlar. Haydin ıslaha, haydin özgür iradenizle erişeceğiniz mutluluğa diye. Zaten insan da Allah’ın saltanat ve kudretinin, bundan oluşan rahmetinin şahitleri olarak yaratılmıştır. Bu şahitlik baskı altında yapılırsa şahitlik olur mu? Allah bunu kendisine reva görür mü?

Sözün özü şudur dostlarım; gerçeğini öğrenmeden sahtesi üzerinden gerçeği yargılamamalı insan. Bunu Kuran’da  Kehf Suresindeki Hz. Musa A.S. ve Alim kişi arasındakileri konu eden kıssadan anlıyoruz. Özellikle surenin 68. ayeti “gerçek hikmetini bilmediğin bir bilgiye nasıl sabredersin” (onunla hüküm koyup nasıl mücadele edersin?) demektedir.

Hayata geçmemiş her fikir ölüdür. Bu yüzden Kuran 23 sene içinde bizzat hayata geçirilerek indirilmiştir. Kemalizm de öyle. Komünizm bu yüzden batmıştır. Şimdikilerle kıyaslaması bile yapılamaz.

Eğer İslam’dan bu derece nefret ediliyorsa; demek ki ortada özendirilerek kabul ettirilecek bir İslam yaşantısı yok demektir. Aynı şeyi diğer mefhumlar için de söyleyebiliriz.

Sahtesiyle kıyaslatıp  gerçeğini yargılattırmakta maksat anlaşılmıştır herhalde.

Bu yüzden dikkatli olmak lazım vesselam.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.