Yıldönümünde "Arap Baharı", Değişen Ne?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

14 ŞUBAT, Arap Baharı’nın patlak verdiği tarihti.

Üzerinden bir yıl geçmiş.

Kanlı sokak gösterileri ve halkın bitmek tükenmek bilmeyen direniş azmi, Arap Baharının en önemli unsurları olmuştu.

Birçok kişi, ülkelerinin istibdattan kurtulması adına, daha özgür ve müreffeh olması adına, yaşamlarını “feda” etti.

Günlerce, sokaklarda sabahladılar.

Günlerce, ülkelerinin silahlı güçleriyle kıyasıya mücadele ettiler.

Büyük çoğunlukta da siviller kaybetti, bu mücadeleyi.

Ama, yaşamlarını feda etmek adına…

Bitmez tükenmez mücadele azimleriyle…

Ülkelerindeki diktatörleri, yönetimlerinden etmeyi de başarabildiler.

Arap coğrafyasında yaşanan “Arap Baharı”, geçen yılın büyük bölümünde, tüm dünya kamuoylarınca dikkatle izlendi.

Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da büyük halk hareketleri oldu; geniş kitleler sokaklara dökülerek, daha insanca yaşama talebinde bulundu.

Daha fazla demokrasi talep etti.

Ülkesinin idaresinde söz sahibi olma iradesini gösterdi.

Daha fazla, “tekadam” yönetimine katlanamayacağını deklare etti.

İnsanca yaşam talebinde bulundu.

Ülkesinin kazanımlarından, zenginliklerinden, “haklı olarak ve adil bir şekilde” pay istedi… Devletinin varsıllıklarının, tiranlar tarafından göz göre göre soyulmasına, iç edilmesine müsaade etmedi.

Onur ve azim duruşu sergiledi.

Şerefiyle yaşamanın ne demek olduğunu hissedebilmek adına, yaşamını, hayatını, gözünü kırpmadan feda etti, Arap halkları…

Bugün Mısır’da da…

Tunus’ta da…

Libya’da da…

Diktatörlerden iz yok; hepsi de teker teker direnişçilerin azimli mücadeleleri ile, kâh Batılı müttefiklerin lojistik destekleriyle koltuklarından alaşağı edildiler.

Tabii, burada Batılı ülkelerin “ikiyüzlüklerini”, bir kenara kaydetmek gerekecektir.

Ezcümle, bugün Mısır’da Hüsnü Mübarek, Tunus’ta Zeynel Abidin bin Ali ve Libya’da Muammer Kaddafi, ülkelerinin idarelerinde yoklar.

Rejimlerine yön verememektedirler.

Güncel olarak sorulması gereken şu: Değişen ne?

* * *
 

Evet, değişen ne?

Totaliter rejimler yıkıldı, yönetim görece halkın eline geçti.

Evet, bu bağlamda değişen ne?

Arap toplumları, bu yorucu bir yıl sonrasında ne elde etti?

Mesela, ülkede işsizlik değişti mi?

İşsizlik de gözle görülür iyiye yönelik bir değişim yaşandı mı?

Halkın hayatında eskiye nazaran neler değişti?

Erkek-kadın ilişkilerinde bir değişim yaşandı mı?

Kadınlar, daha fazla sosyal hayata katılmaya başladı mı?

Sivil-asker ilişkileri ne durumda?

Güncel durumda, Mısır’da Hüsnü Mübarek gitti, ama…

Geçiş sürecinde ve geçiş süreci yönetiminde işbaşında ordu var.

Ordunun yönetimde olması, yine Mısır’da tepkiyle karşılanmıştı.

Hatta, halkta, ordunun yönetimden gitmeyeceği, yeni Hüsnü Mübareklerin yaratılacağı izlenimi doğmuştu.

Neden? Ordu, geçiş döneminde reform hareketlerini ağırdan almakla suçlandı, idareyi bırakmamakla itham edildi.

Sanki, Tunus, biraz daha “normalleşmeye” başladı gibi.

Zeynel Abidin bin Ali’den sonra, ilk demokratik seçimler sûkünet içinde yapıldı.

Libya’da yaşananlar ise, tam bir Batı ikiyüzlülüğüdür.

Hele Fransa’nın cansiperanece, Libyalı muhaliflere destek vermek iddiasıyla, Libya topraklarını “bombalaması”… Ne denir? Türkiye’nin değişen küresel siyasal konjonktüre göre tavır alması(!)

Yine, insanların sıcacık odalarından, ofislerinden, çalışma odalarından, “hissetmeden”, “anlamadan”, “tecrübe etmeden” yaptıkları değerlendirmeler, yorumlar, analizler; kâh bu halk hareketlerinin bir “İslam birliği ve uyanışı” olduğu, kâh efendim bunun “demokrasi ve insanca yaşam” talebi olduğu…

Tüm bunlar ve riyakârlıklar bir yana…

Gelinen noktada ve değişen süreçte; Arap coğrafyasında değişen ne? Yaşanan huzursuzluklar noktalandı mı veya tatlıya bağlandı mı? Arap Baharı, bir “balayına” dönüştü mü? İnsanlar, arkaya dönüp baktıklarında mutlu ve mesut olabileceklerini tahayyül edebiliyorlar mı?

Tüm bu halk hareketlerinin yaşandığı süreçte…

Merakla sorulan ve sonucu da beklenen soru ve gelişme de, bu halk hareketi kıvılcımının, Suriye’ye sıçrayıp-sıçramayacağı idi(!)

Merakla beklenen gelişme, Suriye’de de bir “uyanış” vuku buldu ve gerçekleşti.

Ve hâlâ devam etmekte…

Suriye’de yaşananlar, artık bir yönüyle de “insanlık” sorunu hâline gelmiştir. Baas rejiminin, halkını gözünü kırpmadan öldürmesi- artık siz ne derseniz deyin, ister katletme ve ister yok etme- tüm dünya akil adamlarının(!) dikkatini, Suriye’ye yöneltti.

Irak, Suriye ve İran…

Ortadoğu bağlamında hâlâ Arap Baharının gelemediği topraklar.

Kanın gövdeyi götürdüğü yerler.

Etnik ve mezhepsel kopuşun ve çatışmanın fişeklendiği bölgeler.

Diyeceksiniz ki, tamam da, bütün bunlardan bize ne(?)

Bunları da bir başka sefere konuşuruz…

Erhan SALMAN

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.