Politika Dergisi - Şafak Pavey Mülakatı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
PD Roportaj Ekibi: 
Emrah ÖZDEMİR
Yardımcı Ekip: 
Hüseyin Çetin

Şafak Pavey kimdir?

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliğindeki yönetici görevinden ayrılarak CHP İstanbul Milletvekili olan Şafak, uluslararası kamuoyunda insan hakları, insani yardım ve küresel barış konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor.

Toplumsal duyarlılığı, çocukluğunun geçtiği yazı ve sanat çevresinden beslenmekle birlikte, Zürih’te  sanat ve film eğitimi aldığı sırada geçirdiği tren kazası onun engelli dünyasıyla tanışmasına yol açtı. Uzun süren ve cesaret isteyen iyileşme sürecindeki sıra dışı duruşu Zürih Üniversite Hastanesi’nde tez konusu oldu ve bu çalışma kitap olarak yayınlandı. Bu kaza dünyaya bakışını yeniden şekillendirdi. Kendisi için verdiği mücadeleyi diğerleri için de vermeyi seçti. Engelliler, azınlıklar, çocuklar, şiddete uğramış kadınlar, multeciler, iskence kurbanlari,  hakları fütursuzca çiğnenen bütün mağdurlar ilgi alanı oldu.

Diğer yandan eğitimine ara vermedi ve Londra Westminster Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitirdi ve hemen ardından London School of Economics’de yüksek lisansını tamamladı. Akademik uzmanlığı olan Milliyetçilik ve azınlık hakları üstüne hazırladığı  “İslam Ülkelerinde Gayrimüslim Vatandaşların Mülkiyet Hakları” büyük beğeni topladı ve itibarlı uluslararası yayınlarda yer aldı.

BM’deki görevine başlamadan önceki süreçte, her platformda insan hakları konusunu gündeme getirdi. Kendi eğitim hayatının sponsoru olarak öğrenciliği boyunca uluslararası medya şirketleri için serbest gazetecilik, belgesel yapımcılığı ve tercumanlık yaptı. Türkiye’deki Agos gazetesinin ilk Türk köşe yazarı oldu.

Nobel Barış Ödülü sahibi Dr. Şirin Ebadi ile hazırladığı, Norveç Dış İlişkiler Bakanlığı himayesinde “İran’daki Mülteci Hakları” üzerine hukuk kitabınında olduğu üç uluslararası yayının editörlüğünü üstlendi. Yine bu süreçte, insan hakları konusundaki belgesel çalışmalarında yer aldı. 2003 yılında BM Mülteciler yüksek Komiserliği bünyesinde göreve başladı. BM’nin, engelli olmanın saha çalışmasında engel olmayacağını ispatlayan zorlu görevlerini üstlendi.

2003 ve 2010 yilları arasında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği için Cezayir, Sahra, Mısır, Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak’ ta insani yardım görevlisi olarak,  İran ve Afganistan da sözcü olarak,

Cenevre genel merkezinde global halkla ilişkiler ve stratejik iletişim projelerinin yöneticisi olarak,

Washington’da Ted Kennedy Nansen Mülteci Ödülü Komitesinin Koordinatorü olarak,

Macaristan’da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Orta Avrupa üst düzey sözcüsü olarak,

2010 ve 2011 yılları arasında Cenevre’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sekreteri olarak görev yaptı.

Ana dili Türkçe`nin yanı sıra İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca konuşmaktadır. Temel seviyede Arapça ve Farsça dillerine hakimdir. Akıcı olarak uluslararası işaret dili konuşabilmektedir.

 

Politika Dergisi - Şafak Pavey Mülakatı

"Benim gibi politikacıların 'ağır adam' olma şansları yok."

Politika Dergisi: Toplumda çeşitli sivil araçlarla etkin olmasına rağmen, siyasete girmekten çekinen, bu konuda bir tereddüt yaşayan çok fazla insan var. Sanıyoruz, bu çekingenlik siyasetin gelmiş olduğu ya da öyle düşünüldüğü, kirlilikten kaynaklanıyor. Siz de kendi deyiminizle “aktif vatandaş” ve BM’de yöneticilik yaptıktan sonra, gelen bir öneriyle CHP’den siyasete girdiniz. Kısaca aktif yurttaşlık ve siyaset istikametinde giden yaşamöykünüzü anlatır mısınız?

Şafak Pavey: Standart hayat hikâyem adeta fotoromana dönüştü, bu nedenle artık ondan söz etmeyeyim izin verirseniz.  Siyasete gelince, bu serüvene katılma  sürecimin tamamen bir rastlantı olduğunu düşünüyorum. Öyle üstünde o kadar uzun düşünülmüş bir konu değildi. Türkiye’yi inanılmaz özlemiştim ve bu teklif çok özlediğim bir şeye kavuşma imkânı verdi. Türkiye, annemin lafı ile temizlik işçisi aransa başvuracak kadar burnumda tütüyordu. Ama tabi gelince karşılaştığım Türkiye’nin giderken bıraktığım Türkiye olmadığını da anladım. Ve itiraf etmeliyim ki, dünyanın endişelendiği konularla bizim endişelendiğimiz konuların inanılmaz farklı olması karşısında da şaşırdım. Ama öte yandan kamuoyundan hatta CHP'ye oy vermeyenlerden bile (çünkü açık açık yazıyorlardı)  çok destekleyici çok yüreklendirici mesajlar aldım. Çok duygulandım, etkilendim.

Benim türümdeki politikacıların kuşkusuz sokak terimi ile ‘ağır adam’ olma şansları yok. Bizde bizzat caddelerde alış veriş yapan, günlük koşturma içinde olan sokaktaki kadın ve adamla benzer dertleri paylaşan gerçek ve sıradan insan olduğumuzu saklamamalıyız.  Bu nedenle bizim gibiler siyasetçi hüviyeti taşıdıklarında ancak aktif yurttaşlık yapmak zorundalar... Aktif yurttaş aptal ve sonu gelmeyen siyasi çekişmeler içine giremez.  Onun görevi insanlığa dünyanın kaynaklarının tükendiğini, küresel ısınma ile çevre koşullarının hızla değişmesi, nüfus artışının bu sorundaki büyük önemini, geleceğin en büyük krizlerinin başında gıda hakkı, su ihtiyacı,  yani kaynakları tükenen doğaya karşı bir balon gibi şişen insan nüfusunun açlıkla karşı karşıya kaldığı tehlikesini.  Doğanın tahrip edilmesini hatırlatacak biri olması gerekiyor. Dünyanın bu iki temel tehlikeden doğan felaket reçetesi karşısında kaynak mücadelesi nedeniyle isyanlar, ayaklanmalar, sınır ötesi çatışmalar ve kitlesel göçler yaşanacağı olasılığını göstermesi ve buna karşı yurttaşlarını korumak için ne gibi tedbirler alınacağını tartışmaya açması gerekiyor. Kürt sorunu, eşcinsel haklarının yasalarda hakkıyla cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği hakkı olarak tanımlanması, engellilerin aşağılanması gibi temel insan hak ve özgürlüklerine karşı eşit onur hakkını savunması gerekiyor. Yani popülizm nedeni ile konuşamayan politikacıdan hayli farklı olarak gerçeği yüzümüze vuran politikacı tarzına aktif vatandaş diyebiliriz.

Politika Dergisi: Anneniz Ayşe Önal, “milletvekili adayı olacağınızı bilseydim, pasaportunu saklardım,” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Anne sözü dinlemediğiniz için demeyelim de anne fikri almadığınız için pişmanlık duyuyor musunuz?

Şafak Pavey: Çoğunlukla kendi kararlarımın sorumluluğunu kendim taşımayı seçtiğim için pişman olmak çok az karşılaştığım bir durumdur. Annemin itirazı  kendi yolu açısından doğru bir bakış olabilir. O çok politik biri ve bütün ömrünü daha iyi bir Türkiye için ve pek çok parlak fırsatı reddederek geçirmiştir. Bunun bedellerini de her hükümette çok ağır ödemiştir. Gerçek muhalefet geleneği olmayan ve güce göre yönünü değiştiren toplumlar da kolay bir hayat değil kronik muhalif olmak. Dolayısı ile çocuğunun aynı şekilde incitilmesine hırpalanmasına izin vermek istememesini anlayabiliyorum. Ama bu da benim kendi yolum ve yaşayacaklarım kendi tecrübem olacak.

"Siyaset çözümden çok günü kurtarmaya yönelik..."

Politika Dergisi: Siyasetin içinde ama duruşuyla hala tam çemberin içine girmemiş bir aktif vatandaş olarak, TBMM’ye girdikten sonra gördüklerinize göre; üslubuyla, içeriğiyle Türkiye’nin politik tablosunu tek cümleyle özetlemeniz gerekirse…

Şafak Pavey: Siyasi örgütlenmemizin çözümden çok günü kurtarmaya yönelik ve eğer iktidar değilseniz kanun düzeyinde gerçek değişiklikler yapma imkânları tıkanmış bir yapıda olduğuna inanıyorum...Bu nedenle muhalefet iseniz  hizmet yapmak, görevinizi yapmak anlamında bu kocaman bir hiç manasında..

"Bu kadar bağıran çağıran arasında sakin bir Gandi'ye ihtiyaç vardı."

Politika Dergisi: Daha önce politikayı düşünmeyip politikaya giren bir birey olarak Kılıçdaroğlu önderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi beklentilerinizi ne ölçüde karşıladı?

Şafak Pavey: Ben halimden memnunum. Bu kadar bağıran çağıran ve gürültü kirliliği yapanlar arasında sakin bir Gandi’ye çok ihtiyacımız vardı. Kılıçdaroğlu bunu karşılıyor bence. Bizde zarafetin siyasetin en değerli parçalarından biri olduğunun yeteri kadar anlaşıldığı düşüncesinde değilim. Gazete manşetleri ya da kamuoyu araştırmalarına bakarsanız çok iyi anlayacağınız gibi, bizde biraz otoriter biraz kabadayı sentezi taşıyan siyasetçiler çok seviliyor. Liderini ne kadar çok bağırsa, ulusal gururunuz o kadar okşanıyor.  Oysa siyasetçi ulusal geleceği kuran aktördür. Bağırması değil dünyanın önümüzdeki elli yılını iyi anlayıp ülkesini buna hazırlaması gerekir.  Ve bütün bunları da toplumun bütününü buluşturacağı zarafet ekseni üstünden yapmalıdır. Çünkü gerçek bilen, daima zariftir. Kılıçdaroğlu’nun benim çok etkilendiğim zarafetinin bizim gelenekler açısından dezavantajı olduğuna inanıyorum.

Politika Dergisi: Kurultay gibi Parti içi tartışmalara girdiğiniz oldu mu? Bakış açınız nedir?

Şafak Pavey: Kurultay tartışmaları gibi parti içi mücadelelerden uzak duruyorum. Enerjimi, neresine dokunsak elimizde kalan ülkeme harcamanın daha doğru olduğuna inanıyorum.

Politika Dergisi: CHP’nin daha geniş kitlelerden oy alabilmesi için sizce ne yapılmalı, bunun önündeki engeller nedir?

Şafak Pavey: CHP’nin ne yapması gerektiğini söylemek bana düşmez. Ama ben ortak şehir değerlerine inanan,  bilimsel gelişmeye yatkın, doğayı koruyan, sanatı özgür bırakan, hakkı olmayan hiçbir şeyi almayı kabul etmeyen, şeffaf ve evrensel vicdan çizgisine inanan modern azınlığın temsilcisi olmaya talibim ve bu değerleri paylaşanlar adına siyasette yer aldığımı düşünüyorum.

Bu enerjiyi  ülkemizin sorunlarına çağdaş ve evrensel çözümler sunmak için harcadığımızda çok daha iyi sonuçlar alacağımıza inanıyorum.

"İktidarın haksız uygulamalarını yeterince halka şikayet edemedim."

Politika Dergisi: Bir CHP’li milletvekili olarak, 2011 yılı için CHP içinde hangi özeleştirileri yapabilirsiniz?

Şafak Pavey: Ben iktidar partisinin toplumdaki savunmasız gruplara karşı yaptığı haksız uygulamaları yeterince halka şikâyet etmediğime inanıyorum. Kendimle ilgili eleştirim bu… Mesela engelli sorunları araştırma komisyonu önergesi için yaklaşık iki buçuk ay boyunca uzlaşma aradım iktidar partisi ile. Ama sadece oyalandığımı düşünüyorum. Buradan da toplumun en savunmasız kesiminin iktidar partisi tarafından ka’ale alınmadığını anlıyorum ama bunu ilgili toplumsal gruba aktarmakta yetersiz kaldığımı düşünüyorum.

"Asıl belirleyici kültürel kodlar"

Politika Dergisi: Siyasete özellikle gençler, kadınlar, engelliler gibi ikincil, üçüncül… Olarak bırakılmak istenen kesimlerin girmesi için somut olarak ne yapılabilir sizce?

Şafak Pavey: Ben doğrusunu isterseniz bunun bir kültür olduğunu ve sanki yapmamız gereken bir şey var da yapmıyormuşuz gibi anlatılmasına pek ikna olamıyorum. Çeyrek yüzyıl önce toplumun kadın engelli ve genç katılımcılarının yoksulluk ve bu kesimlerin siyasetin ağır aktörleri tarafından kontrol edilmeleri amacıyla siyasetten uzak tutulduklarına inanılırdı. Oysa yeryüzü tablosuna baktığımız zaman durumun hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Refahla ilgisi olmadığını asıl belirleyici olanın kültür olduğunu görüyoruz. Söylemek istediğimi en iyi açıklayan karşılaştırma Kuveyt’le Mozambik arasındaki ters ilişki.

2010 yılı Dünya Bankası raporunda kadının ekonomik katılımı ve ekonomik pastadan pay alma fırsatından bir bölüme bakalım. Yoksulluğun cinsiyetlere adil dağılımı önlediği efsanesini çökertiyor: Dünya’nın en yoksul ülkelerinden kişi başına 900 dolar milli gelirle dünyanın 218. Ülkesi olan Mozambik kadının ekonomik katılım ve fırsat eşitliği konusunda dünyanın ilk ülkesi, Durumu daha iyi anlamak için Katar’a bakabiliriz; Katar kişi başına düşen milli gelir de  121 bin 700 dolarla  Liechtenstein’dan sonra dünya ikincisi. Ama kadınların ekonomik katılım ve fırsat eşitliği konusunda dünya 115’cisi. Bu işlerin hiç de sağlıklı yürümediğinin en büyük göstergelerinden biri değil mi?  

Dolayısı ile toplumun kültürel kodlarını değiştirmeden siyasi temsiliyette nüfusa endeksli eşit katılımı sağlamanız mümkün değil.

İngiltere’de geçmiş hükümetin İçişleri bakanı görmeyen biriydi ve parlamentoya kendisine yardımcı olan eğitimli köpeği ile geliyordu. Görevi boyunca bir kez bile onun görme engelinin haber yapıldığına rastlamadım.  Yapılsa toplum çok şaşırırdı. Çünkü kültür onun engelini tuhaf ve siyasette yer almayacak bir sorun gibi algılamıyor.

Politika Dergisi: Siyasi yaşam dışında, sivil toplum, sosyal yaşam, kültür-sanat gibi başka konulara zaman ayırabiliyor musunuz?

Şafak Pavey: Çocukluğumdan bu yana resim yaparım. Gittiğim hiçbir yerde de resim yapmayı bırakmadım. Çokta birikti, belki günün birinde sergi açarım. Kendimi tam bir sergi bağımlısı gibi tanımlasam yanlış olmaz.  Dünyanın pek çok ülkesinde pek çok nadir sergiyi görme şansım oldu. Beri yandan bütün mizah dergilerine aboneyim ve koleksiyoneriyim. Gülerek düsünmenin hayatı değerli kılan en ciddi parça olduğunu düşünüyorum. Mizah, müzik ve sanat olmadan hayatımın kalitesini koruyabildiğime inanamam.

"Protezim satranç taşı oldu ve kimse özür dilemedi."

Politika Dergisi: Protez bacak ve etek konusu etrafında gerçekleştirilen tartışmaların artık çok çirkinleştiğinin farkındayız. O tartışmaların boyutu değiştiğinde “ben nerdeyim böyle,” dediğiniz oldu mu?

Şafak Pavey: Ağzınıza sağlık. Evet, tam da böyle dediğim oldu. Sanırım Serpil Örümcer’den sonra bacağı en ünlü Türk benim.  Ama asıl şoku, tam bayan vekillerin pantolon giymesi hakkında anlaşma sağlanmış ve pantolonlarımızı hazır etmişken yaptığı müdahale ile yaşadım. İktidar partisinin, başörtüsü konusunda ki hilesini ortaya çıkarmak için benim bacağımla bir gol atıldı ve en garip yanı bu gölü atanın insan hakkı savunuculuğunda isim sahibi olmasıydı. Ama siyasette gol atmak için bir beden mecburiyetini cephane olarak kullanmakta hiç sakınca görmemişti. Oysa kaplanın önüne kuzu atarak avlanmak bu çağda pek de hoş karşılanmıyor. Ve tanık olduğunuz üzere bana hiç sorulmadan protezim erkek vekillerin satranç taşı oldu ve benden henüz kimse özür dilemedi.

"Sağ bacağın yoksa engelli arabası var, sol bacağın yoksa yok."

Politika Dergisi: Temel olarak, engelli sorununa gelirsek… Engellilerle ilgili genel sorun nedir? Yasal mıdır, mali midir? Ya da zihniyet sorunu diyebilir miyiz? (Birkaç örnek verirseniz seviniriz)

Şafak Pavey: Elbette her şeyden önce bir yasa sorunudur ama siyaset bu konuda çok kurnaz. Engelliler en sessiz çoğunluk oldukları için üstlerinde istediğin gibi at koşturabilirsin. Mesela sağ bacağın yoksa engelli arabası alabiliyorsun ama sol bacağın yoksa alamıyorsun. Mesela görme engelliysen uçağa indirimli binebiliyorsun ama işitme engelliysen kusursuz yolcu muamelesi görüyorsun. Mesela çocuk felci mağduru isen kesinlikle engelli değilsin ama engelli olduğun için askere alınmıyorsun. Örnekleri o kadar trajik ve utanç verici ki…

Mecliste de söyledim, kanunla verilen haklar hileli yönetmeliklerle geri alınıyor. Kaşıkla verip kepçe ile alma misali. Ama yine de asıl mesele kamuoyundaki algının değişmesinde yatıyor. Engelli hakları bir sosyal mutabakat halinde anlaşılmalı, çünkü engelli hakları üstüne yapılan sahtekârlıklar bu hakların kurnaz yönetmeliklerle delinmesinde bahane olarak kullanılıyor. Toplumsal ahlakın engelli aracına sahtekârlıkla sahip olmayı, engelli ödemelerine hile ile el koymalarına toplumun karşı durması, verilmeyen engelli haklarında ki mücadelede önümüzü açabilir. Bu sadece kanunlar düzeyinde değil toplumsal anlayış düzeyinde de çok geniş reforma ihtiyaç duyulan bir alan...

Toplum kusursuz bedenlere tapıyor. Bu sadece Türkiye’nin sorunu gibi anlaşılmamalı. Modern gelişmesini tamamlamamış, içinde bulunduğumuz çağın zihni, algılarını takip edememiş bütün toplumlarda bu sorun var.

Engelli hakları ilk kez batı dünyasının dikkatini çeken bir insan hakları kavramı... Korkunç birinci dünya savaşının bize kazandırdığı nadir iyi felsefelerden biri… Mesela İngiliz hava Kuvvetleri Pilotu Douglas Bader  uçağının düşmesi  sonucu iki bacağını kaybediyor ama büyük azimle pilot olarak cephede yer alıyor. Yani onun engelli olması meslek yapamayacağı anlamına gelmiyor. Bizde engelli olanların meslekleri olamayacağına inanılır ve buna göre de eğitildiği alan değil en sıradan işler verilir.

"Bir şehri engelliler için yaşanacak hale getirirseniz hamile, yaşlı ve çocuklar için de getirmiş olursunuz."

Politika Dergisi: Engelli yurttaşlarımızın -yine sizin deyiminizle- önündeki barajları yıkmak için gerçekçi önerileriniz nedir? En azından yerel ölçekte CHP’li belediyelerde uygulanmak üzere bir projeniz var mı?

Şafak Pavey: Olmaz olur mu? Her zaman söylüyorum bir şehri engelliler için yaşanacak hale getirirseniz hamileler, yaşlılar çocuklar için de getirmiş olursunuz. Birden çok projem var ama  öte yandan bu kadar çok engelli projesinin yapılmasını da bir enflasyon olarak görüyorum ve sorunu çözmek için değil moda diye takip ettiğimizi düşünüyorum. Engelli hakları bize batıdan gelen bir düşünce akımı… Kendi toplumsal ahlakımızla yaratmayıp, başka toplumlarda kopyalayınca yerine oturmuyor,  maalesef bundan kredi sağladığımız bir yüzeysel moda akımı olarak gelip geçiyor.

Bu nedenle engellilere hak verilmesi üstüne çalışırken asıl üstünde duracağımız konunun eşit onur hakkı olduğunu düşünüyorum. Eğer diğerinin onurunun en az bizimki kadar değerli olduğuna dair bir empati yeteneğini kültür olarak algılayabilirsek çok büyük adım atmış oluruz.ç Ama maalesef bu adımdan hayli uzak olduğumuzu düşünüyorum.

Hükümetin erişilebilirlik hedefini  ( ki vaat ettiği tarih Temmuz 2012 ) 7 yıldır beceremediği ortaya çıktı. CHP Belediyeleri için en değerli çalışma,  erişilebilirlik ve evrensel tasarım üstüne model projeler yapıp güzel ve özendirici örnekler sunmak olabilir.  Bu konuda ben uluslararası şirket binalarından BM sarayına kadar çeşitli yerlerde uygulama tecrübesi edindim ve yardım etmeye hazırım.

"Hrant'ın katilleri toplumun en büyük ittifakının sentezi."

Politika Dergisi: Yine sizin ilgili olduğunuz konulardan biri: Hrant Dink cinayetinde “örgüt olmadığı” kararı darbelerle ve faili meçhullerle hesaplaştığını söyleyen bir iktidar için ikilem olarak sayılabilir mi?

Şafak Pavey: Elbette. Çünkü Hrant’ın katilleri toplumun en büyük ittifakının sentezidir. Mahkeme salonundan anlayabilirsiniz kim olduklarını.  Mağdur tarafında bizim gibi modern değerlerle yaşamayı seçmiş toplumsal azınlık, sanık tarafında gayet muhafazakâr kapalı toplumsal çoğunluk duruyordu. Hrant’ın ömründe hiç görmediği insanlar tarafından öldürülmesini teşvik için mutlaka bayrağı Kuran’a sararak sunmanız gerekiyor.  Hatırlarsınız Rahip Santora’yı öldüren genç te bunu Allah ve Millet için yaptığını söylemişti. Bu motivasyonu destekleyen bir polis amirini cinayetten sonra da yükselttikçe yükseltiyorsunuz. Bundan büyük hangi ikilem olabilir ki?

"İktidar muhalefete tahammül edemiyor."

Politika Dergisi: TBMM TV’nin yayının azalmasından sonra, kürsünün de kısıtlandırılmasını içeren içtüzük değişikliği hakkında ne düşüyorsunuz?

Şafak Pavey: İktidar zaten bütün gücü kuşa çevrili muhalefete bile tahammül edemiyor ve mümkün olsa muhalefetin meclise gelmesini bile yasaklayacak. İktidarın gerçek bilinç altını kanıtlaması açısından ipucu veren bir eylem olarak buluyorum. Sanki muhalefeti kabul ediyormuş gibi görünüp uygulamada hile yapmasından çok daha iyidir.

"Durum tamamen ideolojik yargıya döndü."

Politika Dergisi: Kemal Kılıçdaroğlu için hazırlanan fezlekeye tepki olarak “Dokun Bana” yazılı bir tişört giydiniz. Türkiye’de sizce Sn. Başbakanın dediği gibi siyasallaşmış yargı normalleşiyor mu ya da Sn. Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi iktidarın sopası haline mi geliyor?

Şafak Pavey: Türk halkı yargıdan hiçbir zaman tam bir adalet beklemez. Hatta “Yüce mahkemeye güveniyorum” sloganı bile batı kültüründen alınmıştır. Ve samimiyet ifade etmez. Yalancı Şahitlik diye bir yaygın kavram bile var dilimizde. Acaba ne için kullanılıyor? Etselerdi,  herkes ortalıkta böyle konuşup arkadan tanıdık hâkim savcı aramazdı. Ama şimdi durum tamamen ideolojik yargıya döndü. Liseli öğrencilerden KCK operasyonlarına kadar önüne gelen herkesi tutuklayıp, hepsini de kimsenin ağzını açamayacağı Ergenekon havuzuna atınca, iktidara muhalif olmak yargı eliyle cezalandırılır oldu. Mehmet Altan “Ben darbe dönemlerinde bile böyle bir susturma görmedim” demedi mi, daha henüz...

"Türkiye doğudan cennet, batıdan cehennem gibi tanımlanabilir."

Politika Dergisi: Yurtdışında genç yaşınızda uzun yıllar üst görevler yapmış  birisi olarak hem doğuda, hem batıdaki Türkiye algısını nasıl yorumlarsınız? Demokratiklik-otoriterlik, laiklik-İslamizm, Kürt konusu, gelişmişlik konusu… Herkes için aynı olmasa da Erdoğan-P.Auster polemiğini de bu konuya katarsak genel olarak tüm bunlar nasıl algılanıyor?

Şafak Pavey: Türkiye metafor olarak doğudan girince bir cennet batıdan girince bir cehennem gibi tanımlanabilir. Mısırlı birisi için Türkiye seviyesine ulaşmak hayal olabilir ama Finlandiyalı birisi UNDP rakamlarına bakar. İnsani gelişimde 92 sırada,  (2010 yılı refah anketine göre) yeryüzü mutlu ülkeler sıralamasında 75.  Sırada olduğumuzu görünce bir şeylerin yanlış gittiğini anlar.

"Dinin en büyük zaafı siyasi gücün enstrümanı olabilmesi."

Politika Dergisi: Başbakanın “dindar gençlik yetiştireceğiz” sözü liberal kesimde de tepki topladı. O söz hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şafak Pavey: Başbakanı durduğu yer açısından çok tutarlı buluyorum. Çünkü dinin karşı konulamaz çekim alanına doğru sürüklenmiş kitleler daha kolay kontrol edilirler ve bu kontrol çok daha geniş bir siyasi gücü sağlar. Çünkü ihtiyacınız olan siyasi makam,  Tanrı katında makbul olmak isteyen çoğunluğun canı gönülden ve Allah rızası için verdiği büyük destekle sonsuza kadar güvenli kalıyor. Bunu anlamak çok mümkün!

Fakat dinler kendilerinden olmayanın canını fena biçimde yakmakla meşhurdurlar. Bugüne kadar dinler, kendi mensupları için istediği hiçbir temel hakkı (hatta çoğu zaman kendi mensuplarından bir kısmı için de istemeyerek) kendilerinden olmayanlara vermediler.

O halde bir siyasetçinin bunu eksene koyması toplumun bu tanım dışında kalan ve kalmak niyetinde olan bireylerinin geleceği için fevkalade büyük tehlike içeriyor. Ne yazık ki dinin en büyük zaafı siyasi gücün enstrümanı olabilmesidir. Bu da bizi dinden bir ahlak sistemi değil bir totaliter yapı çıkması sonucuyla yüzleştiriyor.

Politika Dergisi: Son olarak, gençlik başta olmak üzere, edilgen kesimleri siyasete yönlendirmeye çalışan Dergimize ve Dergimiz aracılığıyla okurlarımıza vereceğiniz son sözleriniz…

Şafak Pavey: Gençlere içtenlikle ve şiddetle tavsiyem;  bir meseleye bakmak istediklerinde ülke içinden değil yeryüzü üstünden ve geçmiş çağlardan değil içinden geçtiğimiz çağın gerçekleri üstünden bakmalarıdır.  Aksi halde fili kuyruğundan tarif etmiş olurlar. Eğer bir genç olarak içinden geçtiğiniz çağın fikri rüzgârlarından düşünce akımlarından ve bilimsel yolculuğundan haberdar değilseniz kendi ülkenizdeki her türlü sorunu bir önceki yüzyılın argümanları ile açıklamaya ve çözmeye çalışırsınız ki bu da tam bir fiyasko olur. Sadece dışarıya bakıp kendi sokaklarınızdaki gerçekten haberdar değilseniz,  o durumda da yanlış bir ayağa yanlış kalıp bir ayakkabı giydirmeye çalışıyorsunuzdur.

Kötü şöhretine rağmen Machiavelli’nin bir sözünü hatırlatarak tavsiyemi tamamlamak istiyorum.  “Nasıl yaşanması gerektiği ile gerçekten nasıl yaşandığını bilmeyen kişi kendisini yok eden yolu seçen kişidir.“   

Politika Dergisi: Bizi kırmayıp söyleşi önerimizi kabul ettiğiniz için teşekkür eder;  sizin gibi özgüveni tam, fikren ve bedenen genç siyasetçilerimizi Mecliste görmeyi şiddetle arzu ederiz.

Başarılar…

Şafak Pavey: Ben teşekkür ederim. Sizlere de başarılar.

 

Not: Özgeçmiş kısmı http://www.safakpavey.com/safak-hakkinda adresinden alınmıştır.

iletisim@PolitikaDergisi.com

http://www.safakpavey.com

Yorumlar

Emperyalizmin Kurumlarında Güzel Bir Kariyer!

"2003 ve 2010 yilları arasında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği için Cezayir, Sahra, Mısır, Yemen, Lübnan, Suriye ve Irak’ ta insani yardım görevlisi olarak,  İran ve Afganistan da sözcü olarak,

Cenevre genel merkezinde global halkla ilişkiler ve stratejik iletişim projelerinin yöneticisi olarak,

Washington’da Ted Kennedy Nansen Mülteci Ödülü Komitesinin Koordinatorü olarak,

Macaristan’da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Orta Avrupa üst düzey sözcüsü olarak,

2010 ve 2011 yılları arasında Cenevre’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sekreteri olarak görev yaptı."

Nerden bulursunuz böyle şahsiyetleri! Yukarıdaki satırları okuyunca "nasıl da bize yakın bir vekil" diye düşünmeden edemedim. ABD Emperyalizminin tepinme ahırına dönen BM'de ve ona bağlı kurumlarda yükseltilen kariyer ve sonra Cenabi Hakkın Partisi(CHP)'de vekillik. Eeee... Bu ülkede bir şey olmak emperyalizmin rahle-i tedrisatından geçmekle mümkün!

şafak

şafakpavey mükemmeldir. samimiyeti kelimelerine yansıyor.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.