Şubat 2009

Bursa Tarihi Üzerine; İki Biyografi, Bir Yüzleşme

   Reşat (Çiğiltepe) (1879, İstanbul - 27 Ağustos 1922, Çiğiltepe) Türk asker.

1879'da İstanbul'du. Ziya Paşa'nın oğludur. 1896'da Harp Okulu'nu bitirerek Türk Ordusu'nun farklı komuta kademelerinde görev yaptı. Trablusgarp ve Balkan Savaşları'na katılmış, Yanya savunmasında yaralanmıştır. Askerî Mahkeme üyeliği yapmış, I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesi'nde olağanüstü kahramanlığı ile dikkatleri çektikten sonra getirildiği 17. Alay Komutanlığı görevindeyken Muş'un Rus işgalinden kurtarılmasında da önemli rol oynayan Reşat Bey, XVI Kolordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa'nın takdirlerini kazanmıştır. Aynı zamanda 5 .ve 4.rütbeden mecidi nişanları, gümüş muharebe, liyakat, tahsiliye, Alman ve Avusturya harp, demir salip nişanlarıyla taltif edilmiştir. 53. Tümen Komutanlığı'na getirilerek Suriye Cephesi'nde görevlendirilmiştir. 1918'de İngilizlere esir düşen Reşat Bey, daha sonra esaretten kurtulur kurtulmaz Aralık 1919'da Millî Mücadele'ye katılmak üzere İnebolu'dan "İstiklal Yolu" üzerinden Ankara'ya geçmiştir. Mezarı; Ankara, Devlet mezarlığında ya da Çiğiltepe şehitliğinde olduğu ikilemi vardır. (Wikipedia)

Türkel MİNİBAŞ’TAN Bir Makale: Genç İşsizler Ordusunun Oyu!

Yazar Adı: 
Prof. Dr. Türkel MİNİBAŞ (1953-2009)
Yazarın Özgeçmişi: 
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Cumhuriyet Gazetesi, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği

   Bu kadar "komik" bir seçim arifesi galiba hiç yaşamamıştık.

   Seçim günü yaklaştıkça AKP Genel Başkanı rolündekinin tansiyonu daha da yükseliyor. Meclis Başkanı rolünü üstlenen de kendini darbeci general sanıp estirmeye başlayınca, insan kendini "22 Temmuz seçmeni" değil de Direklerarası'nın tuluat tiyatrolarından birinde sanıyor.

   Gelin görün ki, Direklerarası çoktan tarihe karıştı. Darbeci general rollerine de bugünlerde pek rağbet yok.

   Kaldı ki onlar bile 2 milyon 447 bin işsizin azarla, tehditle yola getirilemeyeceğinin artık farkında! Çünkü bu ülkede:

   * 15 yaş üstü nüfusunun dörtte biri, yani 12.1 milyonu 15-24 yaş arasında. Yani genç!

   * Bunların 3.7 milyonu çalışıyor. Yani her 100 çalışanın 17'si 15-24 yaş arasında!

   * Her 100 gencin 18.7'si de işsiz!. Yani, genç işsizliğinin tepe yaptığı 1989-2001 arasındaki 17.7'lik oranın da üstünde!.

   * 15-19 yaş aralığındaki her 100 gençten 82'si, 20-24 yaş aralığındaki her 100 gençten 54'ü kayıt dışı çalışmakta!

  * Lise çağındaki 15-19 yaş grubundaki her 100 gençten 22'si okulda değil çalışma yaşamında!

   AKP iktidara geldiğinde her 100 genç işsize 13 iş aramayan genç düşerken 2006'da 83 genç düşmeye başlamış. Mevsimlik çalışanlar da eklendiğinde iş aramayanların sayısı 95'e çıkmış!

   Bu arada sakın ola ki iş aramayan gençleri rantiye ya da tembellikten iş aramıyor sanmayın. Onlar çalışmak istedikleri halde iş aramaktan bezmiş, iş bulamamak korkusu içinde olan gençler. TÜİK onları işsizler arasına katmamakta. İstatistiklerdeki adları "tampon genç" !

   Bu gençlerin bir kısmı yaş haddini aşamadıkları için oy kullanamayacaklar. Bu nedenle de partilerin seçim bildirgelerinde onlara yer verilmemiş, ama... O bildirgelerde oy verme yaşında olan 22 Temmuz'un seçmeni gençlere, özellikle de üniversite diplomalı gençlere de yer yok!..

   Başta AKP olmak üzere tüm siyasi parti kurmaylarının, Ankara Ticaret Odası'nın TÜİK'in verilerini temel alarak hazırladığı "Genç İşsizler Ordusu" ve "Kayıtsız Gençler" raporlarına bakmalarında yarar var. Çünkü o raporda yer alanlar yarının değil bugünün üretim ve yönetim kadrolarında yer alacak ya da yer alması gerekenlerle ilgili.

   Örneğin: Türkiye'nin nitelikli işgücü dediğimiz, bir fakülte ve yüksekokuldan mezun olan, 1989-2001 arasında her 100 diplomalı gençten 30.8'i işsiz iken, AKP döneminde bu oran 35.1'e yükselmiş!. Yani, eğitim olanakları genişlerken iş olanakları artmamış, aksine azalmış!..

   Peki ne olmuş da eğitim olanaklarındaki iyileşmeye rağmen istihdam artmamış diyorsanız... Ekonomik büyümenin kaynağına, gelen dış sermayenin hangi sektörleri hedef aldığına ve istihdam yaratma koşulu aranıp aranmadığına bakmanız yeter.

   AKP'nin yeniden iktidar olması halinde durumu nasıl telafi edeceğini merak ediyorsanız seçim bildirgesine bakmak yeterli. Genç işsizlere çözüm olarak

   - "Kendi işlerini kurmaları"nı özendirmek için "Gençler İşadamı Oluyor" programı başlatmayı;

   - "Özel istihdam büroları" açmayı önermekte. Gençlere işsizliği özelleştirerek çözüm yaratmayı vaat etmekte!

   Kısacası AKP, 2006-2010'da da iktidar olursa parası olana işini bulacak! Bunun adı da genç girişimcilik olacak!..

   AKP'nin genç işsizlere yönelik vaatleri sınıflar arasındaki farklılıkları keskinleştireceği ve ayırımcılığı pekiştireceği için demokratikleşmeye aykırı ise de bunun diğer partilerinkine göre daha gerçekçi olduğunu söylemek gerek. Hiç olmazsa ne yapacağı belli.

   Yani? AKP tek başına iktidar olursa :

   - Büyüme artmaya devam etse bile istihdama yansımayacak;

   - 1997'den 2006'ya yüzde 26'dan yüzde 21'e gerileyen yatırımların ulusal gelir içindeki payı bu dönemde de gerilemeye devam edecek.

   Not: Bu makale 16.07.2007 tarihinde yayınlanmıştır.

   Mekanın Cennet olsun saygıdeğer Hocam...

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 12’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 12’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Politika Dergisi - Banu Avar Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Emrah ÖZDEMİR

‘TRT İLE YOLLARIN AYRILMASI VE YENİ PROGRAM’

   Emrah ÖZDEMİR: Banu Hanım, okuyucularımızın hemen hemen hepsi sizi yakından tanımaktadır. Yine de, geriye dönersek; Tuncay Güney'e dahi mikrofon uzatan TRT'den tasfiye süreciniz hakkında kısaca bilgi ve değerlendirmelerinizi alabilir miyiz?

Banu AVAR: TRT’de “Sınırlar Arasında” ile 4 yılda 82 ülkeden gözlemleri izleyicilerimizle paylaştık.  ‘Demokrasi,  özgürlükler’  safsatalarıyla göz boyamaya çalışanları, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana hatlarını deşifre eden programlar yaptık. Sınırlar Arasında taraflı bir programdı; Türkiye’nin tarafındaydı. Özellikle ‘Hangi AB’ bölümleriyle TRT’yi işgal altında tutan bir kesimden büyük tepki aldık. Ve 2008 Mayıs’ında program yayından kaldırıldı. Yeni genel müdürün yöneticilerinden biri, programın yayından kaldırılmasında  “bazı büyükelçilerin” şikayetlerinin etkili olduğunu açıkça söyledi. ‘Türkiye’de Türkçe bakışlı bir program’ onları rahatsız etmişti…

   Washington ve Brüksel hakimiyeti altındaki Türkiye yönetimine basın yayını kontrolde tutma görevi verilmişti. Bugün TRT ve bir iki kanal dışında tüm televizyonlar, bir iki gazete dışında tüm gazeteler  ‘sistem’in doğrudan kontrolü altındadır ve Amerika’nın ‘projeleri’ doğrultusunda bilgi kirliliği yapmaktadırlar. Şubat başı itibariyle kontrolde tutulamayan kanallardan birinde; Avrasya Televizyonunda şimdilik masa başı bir programla yola devam ediyorum. “Dünya Düzeni” adlı programla yine benzer konuları ART’de ele almaya devam edeceğim.

Alkışlar Başbakan’a (Sahne Sizin)

   İşte Atatürk’ün izinde giden, işte yürekli Başbakan…

   Tüm dünyanın gözü önünde Şimon Perez’e, pardon moderatöre, resti çekti…

   Kahraman Başbakan, büyük coşku ile karşılandı. Ne geceydi ama… Gecenin o saatinde ellerinde pankartları ile havaalanına koşmuş insanlar; bu sevgi, bu aşk başka bir şey... Sakın kıskandığımı düşünmeyin, benimki merak aslında. Geç bir saatte insanlar böylesi organizasyonu nasıl sağladılar? Matbaalarda hazırlanmış pankartlar nasıl temin edildi? Her gün saat 24.00’de kapanan yeraltı treni sabaha kadar nasıl çalıştı?

   Ah tabii bu kadar kömür, erzak ve sadaka yardımının karşılığının bir şekilde ödenmesi gerekiyordu. Seçim öncesi AKP’ye körü körüne destek vererek ve sandık başında iki yardım uğruna geleceğine “ipotek” koyarak “oy” ile desteklemek var. 

   Yoksa yeni bir gözdağı mı vermişti Başbakan! İstediğim anda bindirilmemiş kıtaları toplarım diye. Biliyorsunuz; “Cumhuriyetine ve değerlerine” sahip çıkan, ellerinde ay-yıldızlı bayrakları ile mitinglerde olanları, bindirilmiş kıta olarak değerlendirmişlerdi.

   Gelelim restin ayrıntısına;

   Şimon Perez’e, siz öldürmeyi iyi bilirsiniz, siz şöylesiniz böylesiniz derken, Başbakanın aklına Irak’ta 1,5 milyonu aşkın insanın katledişine sessiz kalışı geldi mi?

   Ya da peşmergeye kefilim, Barzani ile anlaşma yapacağım derken, şehit olan kınalı kuzularımızı anımsadı mı?

   Binlerce şehidimizin katiline “Sayın” diye hitap edişini unuttu mu?

   IMF’ ye ümüğümüzü sıktırmayız derken; ümük şöyle dursun, bir bir fabrikaları yok ederken bu söylemini hatırlamış mıydı?

   Madem Türkiye sizin çok önemli Başbakan;

   O hâlde bir terörist gruba nasıl destek veriyorsunuz?

   PKK yıllarca terör listesine alınmamıştı. PKK terörüne karşı olurken, Hamas’a destek vermek nasıl bir anlayış? Hamas özgürlük savaşçısı; topraklarını koruyorsa, PKK da aynısını yapıyor demezler mi?

   O zaman şakır şakır evlatlarımız şehit olurken bu suça ortak olunmuyor mu?

   Davos’ta bu resti çekmek, sizi kahraman yapmaz Başbakan!

   Siz orada Türkiye’nin başbakanı olarak bulundunuz. Size gerekli sürenin eşit şekilde tanınmamış olması hoş bir davranış değildi, buna katılıyorum; ancak  “kodum mu oturturum” tavrı ile ülkemizin temsil edilmesine de katılmıyorum. Uluslararası alanda da bu kültürünüz nasıl değerlendirilecek, bunun etkilerini hep birlikte göreceğiz.

   Yine de huzurunuzda Başbakanı alkışlıyorum…

   Neden mi?

   Seçim öncesi, bu tiyatro oyununda başrolde oynadığı için…

   (Oyunun adı: Yerseniz)

 

nuran.talay@politikadergisi.com

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 12’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 12’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Neler Oluyor?

Yazar: 
Özcan NEVRES

   Lanet olsun; sonunda bunları da gördük. CHP lideri Sayın Deniz Baykal, önce çarşaflı ve türbanlı kadınlara CHP rozeti takarak aklınca iktidara giden yolu açmış oldu; ama CHP'li olanların oyunu kısa zamanda açığa çıktı. Onların amacı kendilerinden olan birisinin Eyüp gibi dincilerin kümelendiği yerde belediye başkanlığını kazanmasıydı. Adamlarının aday gösterilmeyeceğini öğrendiklerinde ilk işleri yakalarından CHP rozetlerini çıkarmak ve CHP'den istifa etmek oldu. Görünen o ki bu etik olmayan oyun, yerel seçimlere kadar daha da büyüyerek uzayıp gidecek. Bu durum karşısında kerhen oy vermekte olduğumuz CHP'den tamamen kopmamız gerekecek. CHP'ye oy veriyorduk; çünkü Atatürk devrim ve ilkelerine ondan başka sahip çıkacak başka bir parti göremiyorduk. Peki, bu durum karşısında ne yapmalıyız? Aklımızı başımıza toplayıp, eteklerimizdeki taşları dökerek yeni bir parti arayışına girmemiz gereklidir. Önümüzdeki yerel seçimlerde partiye değil, adaylara göre oylarımızı kullanacağız. Yine de oylarımızı AKP'nin önünü kesebilecek şekilde değerlendireceğiz. <?xml:namespace prefix = o />

Çağdaşlığa Giden Yol

Yazar: 
Nihat ATAR

   Toplumlar için en ideal hedef, hiç şüphesiz ki çağdaşlaşmaktır. Toplumları bu hedefe götürecek yolu seçmeden önce çağdaşlıktan ne anladığımıza bakalım.

ÇIZIKTIRMAK - Her Renkten Emperyalizm

Tarih Yapraklarından Üç Devrimci (Fidel Castro, Che, M. Kemal)

Yazar: 
Ali İhsan Uğuz

   Eylül’de Küba bir başka güzeldir. Gökyüzünü delen ağaçların hüzün şarkıları söyleyip son danslarını sergileyen yaprakları, sarı ve kahverenginin en güzel tonlarıyla kaplamıştı her yeri. Güney Amerika’ya özgü çiçekler, tabiat ananın izniyle kış gelmeden son güzelliklerini sergiliyordu. Bu güzel eylül gecelerinin birinde, Küba başkanlık sarayı her zamanki hareketliliğinde değildi ve o akşam sanki konuttan cenaze çıkmış gibi sessiz ve sakindi. Etrafta kimsecikler bulunmuyor, sadece bir iki hizmet görevlisi kadının yavaşça gidip gelmeleri ve fısıltı ile birbirlerine konuşmalarına şahitlik ediyordu konutun duvarları. Başkanlık sarayının bir odasında hafif bir ışık dışarıya sızmıştı. Odada tarihin öve öve bitiremediği iki adam karşılıklı oturmuşlar kahvelerini içerken aynı zamanda ünlü Küba purolarından yakıp o akşamın anısına kendilerince cömertlik yapıyorlardı. Odadaki sessizliği, kızıl sakallı ve uzun suratlı adam bozdu:

Bu Döngüde Sen Nerdesin?

Yazar: 
Timur Veysel Doğruok

   “Küresel Mali Kriz”i önceki yazılarımızda genel hatları ve bazı bölümlerde detay olmak üzere inceledik. Peki, geldiğimiz son nokta nedir ya da neresindeyiz bu krizin, sorularına verilecek yanıt nedir? Evet, bu sorunun kime, toplumun hangi kesiminde olan bireylere veya kurumlara sorulduğu burada anlam kazanıyor.

Neden Üretmiyoruz?

Yazar: 
Mehmet Burak KAHYAOĞLU

   Üretmek, insanın kendini ifade etmesi hususunda en önemli yol olarak kabul edilmektedir. Burada sözü geçen “üretim” kavramının çerçevesi, en dar anlamıyla fiziki bir mal üretiminden geniş anlamıyla bir fikir üretmeye kadar götürülebilir. Yani önemli olan ortaya bir “şey”in konmasıdır.