Kasım 2009

TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKA VİZYONU

Yazar: 
Süleyman GÖK

 Türkiye,86 yıldır bu coğrafyada var olmuş, geçmişi 800 yıl öncesine dayanan tarihsel misyona sahip bir devlettir.Gerek tarihsel misyonu,gerekse stratejik konumu nedeniyle birçok medeniyetlere,uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır.Ülkemizin,coğrafi konum itibariyle Asya ve Avrupa kıtalarının bağlantı noktasında olması,Hazar denizi,Ortadoğu ve Orta Asya gibi dünyanın önemli bölgelerine giden yolda bir güç olması nedeniyle çağlar boyunca hiçbir zaman önemini yitirmemiş ve günümüzde de dünya

Aydın Doğan'ın AKP Açılımı Başına İş Açtı

Yazar: 
Hakan KORUK

Beyler ne panikliyorsunuz? Tüm köşe yazarları bir panik bir panik, yahu 34 tanesi gelmiş teslim olmuş, serbest bırakanda bizim adaletimiz. Adalete güvenmiyor musunuz?

"Turkche"yi Türkçe Konuşsak da mı Saklasak?

Yazar: 
Melike KURTULUŞ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
3 Kasım 2009

İşte Atatürk’ün vasiyeti:

“ Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçenin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.”

Domuz Gribi ve GDO Terörü Elele

 

Aşısı yapılmaya başlandığı halde halen tartışmaları sürüyor…

Domuz gribi aşısını olsak mı, olmasak mı?

 

Biz düşüne duralım, Başbakan olmayacağını açıkladı.

 

Hatta, “aşı ailelerin isteği ile yapılsın, cebren yaptırılır ise faturasının siyasi iradeye kesilmesi söz konusu olabilir” diyor.

 

Ve ekliyor,

 

Öpüşmeyin,

Sevişmeyin,

Elinizi yıkayın,

Selamlaşmayın,

Aksırmayın,

Tıksırmayın,

Öksürmeyin,

 

Yumurtaya karşı alerjisi olanlar, grip aşısına alerjisi olanlar aşı olamazmış.

 

Domuz gribinin yan etkileri;


Aşı uygulanan yerde kızarıklık,

Hassasiyet,

Baş, kas ve eklem ağrısı,

Ateş, mide bulantısı, terleme, üşüme ve titreme ile lenf bezlerinde şişlik…

Nadiren; Ciddi alerjik reaksiyonlar, beyin dokusu, sinir, böbrek ve damar iltihabı, bilinç kaybı ve istemli kaslarda şiddetli ritmik kasılmalar, yüz felci ve solunum sistemi rahatsızlıkları…

Aşı olmam ben besinler ile korunurum diyorsanız;

 

10 Yıl Önce 10 Yıl Sonra İrtica ile Mücadele

Yazar: 
Hakan KORUK

10 YIL ÖNCE BAŞBAKAN ECEVİT'İN İRTİCA İLE MÜCADELE GENELGESİ                                                                                22.7.1999

Atlantikten buraya kriz

Yazar: 
Taha Malikoglu
Yazının Yazıldığı Tarih: 
04/11/2009

Aylardır ülkemiz bir kriz psikolojisi içerisine girmiş ve toplumun büyük bölümünü derinden yaralamıştır. İnsanlar alış veriş yapamadıkları için çarşıya sokağa çıkamamakta, işyerlerinin kepenkleri kapanmakta, kredi kartları borçları da tırmandıkça da tırmanmakta.

 

Belki başbakanımızın dediği gibi ‘kriz teğet’ geçmiştir. Ama herkesi değil. Bazılarının da çapının tam ortasından geçmiştir. Bunları gözlemlemek için; bir ‘analiz uzmanı’, ‘ekonomist’ veya ‘bürokrat’ olmaya gerek yok, çarşıya pazara çıkıp insanların psikolojilerini gözlemlemeniz yeterli.

 

Şimdi uzman ekonomistler şu tespiti yapabilirler: Küreselleşmenin gereği olarak krizden bütün ülkeler etkilendi ve bizde kendi payımıza düşeni aldık diyebilirler. Evet, gerçekten de bir ortaklıkta durum böyleyse kimsenin diyebileceği bir şey yok. Fakat kimse şunu açıklayamaz kriz geliyorum, geldi dedikten sonra insanlar işsiz kaldıktan, ekonomi kilitlenme noktasına geldikten sonra müdahaleyi anımsatan birkaç göstermelik yaptırımı hiç kimse savunamaz. Oysaki durum biraz farklı olmalıydı. Ülke de tek başına iktidar olan bir hükümet, özelleştirme gelirleri milyar dolarlarla la ifade edilen bir ülke. Sadece ekonomi üzerine çalışılması amacıyla Ankara ve İstanbul’da kurulan dev binalar, bu işten sorumlu en az üç bakan, aylık gelirleri en az 3000 TL yi bulan binlerce personel ve hemen hemen her şeyden vergi alan bir ekonomik sistem olduğu halde biz krizi bu kadar zor yaşadık.

 

ONLAR Kİ!

Yazar Adı: 
Mustafa Küpçü
Yazarın Özgeçmişi: 
Serbest gazeteci, Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Görevlisi.

 

İnsanın inanası gelmiyor.

Cumhuriyetimizin 86. Yıldönümü Kutlamalarının Bana Düşündürdükleri

Yazar: 
EBRU GÜLSÜM ŞENGİL

Efendim, bendeniz şu meşhuuur Facebook paylaşım sitesine iki buçuk yıldır üyeyim. Sayfamda an itibariyle ikibin küsur Ulusalcı, yurtsever, Atatürk’çü, Cumhuriyetçi ve Kemalist network dostum var.

Bizler, haftalar öncesinden psikolojik olarak kendimizi ve birbirimizi kutlamalara hazırladık. Şu anda Facebook sitesi üzerinde, Mustafa Kemal Atatürk’ümüz ve Cumhuriyetin kurulması ile alakalı yüzlerce, hatta binlerce resim, şiir, marş video ve orijinal kayıtları dolaşıyor. Bize “Onlar klavye Atatürkçülüğü yapıyorlar.” diyenlere cevabımı, yazımın sonuna dek sabredip okuyanlar görecekler ki, tamamen Facebook üzerinden planlanmış olan bir anma etkinliğinin nasıl gerçeğe dönüştüğünü saniye saniye anlatarak zaten veriyorum.

Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türkiye Gençlik Birliği gibi büyük kitle örgütlerinin de orada sayfaları olduğu için, bizler sitede epey bir kalabalığız. Ben misal, yaşça iki arada kalıyorum. Zira, ‘80’ler kuşağının bir temsilcisiyim.

EGEMEN İDEOLOJİ VE SOLUN DEĞERLERİ

Yazar: 
Emre Fidan
Yazının Yazıldığı Tarih: 
7 Kasım 2009

 

Dinci liberalizmin ideolojik hâkimiyeti altındaki bir ülkede solun-sosyalistlerin belki de en önemli görevi, yıllarca mücadele ederek kazandıkları değerleri bu ideolojik saldırı karşısında inatla savunabilmek ve kaybetmemektir. İki karşıt ideoloji arasındaki bu hegemonik mücadelede dinci liberalizm olabildiğince alçak ve olabildiğince ikiyüzlü söylemler geliştirmektedir. Bu söylemlerle, kendisine sağdan-soldan destek çıkacak bir kitle yaratmaktadır. Bazı sivil toplum kuruluşları, yazarlar, çizerler, akademisyenler, gazeteciler, gazeteler…(Soros fonları başka ne işe yarayacak ki…)
 
Paranın ve iktidarın gücünü iyi kullandıklarını kabul etmek gerekiyor. Ancak bu oyunu bozmak için yine de solun eli kuvvetli… Çünkü yıllarca karşısına dikildikleri kavramlara hiçbir açık vermeden sahip çıkıp, sola karşı kullanmaları imkânsız. Her zaman bir açıkları olacak, zayıf noktaları olacak. Bu ikiyüzlü oyunu bozmanın en kestirme yolu zayıf noktalara yüklenmek.

 

Türkler ve Ermeniler

Yazar: 
Fatma Özkaya
Yazının Yazıldığı Tarih: 
09.11.2009

 

Elimde 2005 tarihinde basına yansımış bir anket çalışması var. Türkiye’den TESEV ve Ermenistan’dan Sociological and Marketing Research Center (HASA) tarafından gerçekleştirilmiş. Konusu Türk ve Ermeni vatandaşlarının karşılıklı olarak birbirlerini algılaması üzerine. Sonuçlar, belki biraz klişe bir söylem olacak ama gerçekten çarpıcı!
Araştırmanın Ermeni tarafına baktığımızda iki toplumun diasporanın da etkisiyle (ama bence daha çok demokrasi tarihlerinin uğradığı talihsiz sekmelerden dolayı) birbirlerinden ne kadar uzak kaldıklarını gösteriyor. Mesela, “Oğlunuz Bir Türk Kızı Alırsa” sorusuna  % 92.9 kötü olur, % 4.6 fark etmez, % 1.2 iyi olur demiş. Ailenizin içine yabancı birini istemeyebilirsiniz. Bu doğru bir davranış değildir ama biz Türklerde de olan bir anlayıştır. “Apartmanınıza Bir Türk Yerleşirse” sorusuna ise %  44.8 kötü olur, % 46.0 fark etmez,  % 8.1 iyi olur demiş. Gelelim en can alıcı soruya. Bu vakte kadar elimdeki verilerin hepsini anlayışla karşıladım ama bu soruya gelince gerçekten dudağım uçukladı.”Hastanede Türk Doktor Size Bakarsa” sorusuna % 66.9 kötü olur, % 22.8 fark etmez, % 6.1 iyi olur diyor.