Ağustos 2010

Okur Temsilcisi - Haziran ve Temmuz 2010

Okur temsilciliği, Ağustos ayı mesajlarının, zamanında yayınlanamamasından dolayı özür dileriz. Bir daha gecikme yaşanmayacağını bildirir, anlayışınıza teşekkür ederiz.

Çağrı 1: Ben sitenizde İhsan Sefer adlı okurum. Sitenize makalemi gönderdim; ayrıca şunu öğrenmek istiyorum, derginizin sayfaları arasında yazımın da yayınlamasını istiyorum. Bununla ilgili sizden bilgi almak istiyorum.
(İhsan SEFER )

Okur Temsilcisinin Cevabı: Sayın İlhan SEFER, dergimize gönderilen her yazı, yazı işleri tarafından incelenmekte, yayınlanmasına hazır ve uygun halde olduğunda, yayınlanmak üzere sırasını almakta, hazır olmadığı veya uygun görülmediği halde veya yayınlandığında geri dönüş yapılmaktadır.
Ancak yazı işleri oldukça yoğun ve ağır iş yükü altında çalıştığından geri dönüş biraz zaman almaktadır. Geciken cevaplardan dolayı biz okurların, anlayışına ihtiyaçları olduğunu hatırlatmak isterim. Makalenizin e-dergi sayısında yayınlanması isteğinize gelince yayınlanan bültenler aylık olarak düzenlenmekte ve yayınlanmaktadır. Bülten sayısının içeriği o zamanın çalışmalarına göre değerlendirilmektedir. Politika Dergisi’nin e-dergisinde yazınızın yayınlanabilmesi için yazi.yayin@politikadergisi.com e-posta adresine daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış, e-dergi yayınlanıncaya kadar da hiçbir yerde yayınlanmayacak bir yazınızı gönderebilirsiniz. Değerlendirmelere göre yazınız Politika Dergisi’nin e-dergisinde yayınlanabilir. İlginize ve desteğinize teşekkür ederiz.

Bilgi, Bilinç ve “Örgüt” Arasındaki İlişki…

 

Türk ordusu iki cephede birden dövüşmektedir…
Birinci cephe Güneydoğu’da; ikinci cephe ise, adliye koridorlarındadır…
Tam bağımsızlıktan, Atatürk ilkelerinden, hukuk devletinden ve Cumhuriyetin değerlerinden yana olan aydınlar büyük bir baskı, gözdağı ve yıldırma siyasetinin hedefine oturtulmuşlardır.
Ekonomi iflastadır; ülke iç savaşın eşiğindedir; bağımsızlık yok edilmiştir; ülkenin sorunları bu ve benzeri falan ve filan düzlemindedir…
Bütün bu gerçekleri, az/biraz kafası çalışan, asgari namus seviyesinde bir yaşam çizgisi olan tüm insanlarımız bilmektedir.
Ancak bu bilgi kuru ve yararsız bir bilgidir.

Milli Demokratik Devrim ve Türkiye

Yazar: 
HAYRİ GÜNEL
Yazının Yazıldığı Tarih: 
01/08/2010

 

1965-1970 arası çok yoğun bir biçimde tartışıldı. Ve bu tartışmalar, Türkiye Sosyalist hareketinin tarihindeki en büyük ayrışmalardan birinin, hareketin tarihinde yerini almasıyla sonuçlandı.
Sözü dolandırmaya gerek yok; elbette Milli Demokratik Devrim (MDD) – Sosyalist Devrim ayrışmasından söz ediyoruz.
Ve yine en sonunda söyleyebileceğimizi, hemen en başta söyleyelim.
MDD’ye göre Sosyalist Devrim anlayışı, üzerinde yaşadığımız coğrafyayı anlamış olmaktan ya da kavramaktan oldukça uzaktı.
Bu arada bir hatırlatma; MDD’yi, batılı anlamdaki burjuva demokratik devrimlerinden ayırmak gerekiyor. Oradaki öncü sınıf burjuvaziydi, MDD anlayışına göreyse, yoksul ve az topraklı köylülükle küçük-burjuvazinin sınıfsal doku olarak yer aldıkları feodalizmi tasfiye hareketine işçi sınıfı önderlik eder. Öte yandan, batıdaki burjuva demokratik devrimlerinin emperyalizmi hedef alma gibi bir sorunu hiçbir zaman olmadı. MDD anlayışı da tıpkı batılı burjuva demokratik devrimleri gibi, mücadelenin sivri ucunu feodalizme yöneltir ama, feodalizmi hedef almasının temelinde, bu üretim biçiminin ülke içerisindeki varlığını devam ettirebilmesinin en temel garantisi olan emperyalizmi tasfiye düşüncesi yatar.

12 Eylül’ü Önemli Kılan Unsur

 

Başbakan
- Halka gitmek demokrasinin esasıdır, diyor.
Ve hemen ardından;
- Demokrasilerde ülkenin temel sorunları halka sorulmalıdır, buyuruyor…
Tamam, diyor muhalefet… O zaman dokunulmazlıkları da halkoyuna sunalım…
- Hayır, diyor, Başbakan, Ben bu tuzağa düşmem…
Günlerdir sürdürülmekte olan bu karşılıklı bu atışmayı ayrıca yorumlamaya bir gerek var mı, bilemiyoruz?
Gerçek apaçık ortada.

Ordu'ya Balyoz

 

 
Yüksek Askeri Şura ordunun kademelerini şekillendirmek için toplanıyor fakat bundan bir hafta önce çoğunluğu general 102 subay hakkında yakalama kararı çıkarılıyor. Bundan hemen sonra hükümet kanadının ateşli kurmaylarından biri yakalama kararı çıkan generaller ve subayların terfileri gerçekleşmemeli diyor. Esasında bu süreci çok daha geriye çekmek bakış açımızı zenginleştirecektir.Bütünleştirmenin derdindeyim. Ergenekon’un son dalga göz altılarında ordunun komuta kademelerine yönelik tutuklamalar olacakların bir işaretiydi. Fakat ordunun komuta kademelerine yönelik beklenen darbeler asıl olarak Balyoz davası üzerinde yoğunlaştı.

Kapitalizmin ''Küçük Sırlar''ı

Yazar: 
Ediz Uzun
Yazının Yazıldığı Tarih: 
2 Ağustos 2010

 

Pırıltılı mekanlar, en lüks arabalar, en güzel kıyafetler, en bakımlı insanlar…
Henüz ergenliğe girecek olanları bu kadar etkileyebilecek başka bir plan düşünülemezdi sanırım.
Okuldaki yersiz serbestlikler, öğrencilerin tümünün 25 yaşındaki mankenlerden oluşmaları, bu öğrenci olarak geçinenlerin ellerinde ki iphone'lar, bir karıştan kısa etekler...
Bu şaşalı dünya şimdiden çoğu gencin diline düştü.İmrenme dolu sözler etrafta duyulur olmaya başladı.Bu dizinin asıl yapımcılarının asıl amaçları da bu zaten.Ülkenin durumundan bihaber olmalarını sağlamak değil midir zaten?

O Dediğin Şey Bayrak Değil, Trafik Işığı!

 

“Türk bayrağının yanında Kürt bayrağı dalgalansaymış” Tarih bilinci ve Şeref yoksunu, İngiliz emperyalizminin uşağı bir halk düşmanı söylüyor bunu.
 
Diyor ki; Türk Bayrağının yanında “Sarı-Kırmızı-Yeşil” bir şey dalgalansaymış!
 
 
O dediğin şey canımın içi, bayrak değil; trafik ışığı!

Gerçeklerle Yüzleşmek

Yazar: 
Serhat KUŞDOĞAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
03.08.2010

 

Gri olan değil,
Siyaha siyah, beyaza beyaz diyebilen gerçek...
Kazanmak veya kaybetmekten,
Başarmak veya başaramamaktan bahsetmiyorum,
Limana varmak sonuç,
Limana nasıl vardığın gerçektir.
İlahi bir güce hizmet etmenin,
Her yol mubahtır anlayışını bir kenara bırakıp,
Hak etmediğini, hak etmiş gibi davranmaktan vazgeçip,
Gerçeklerle yüzleşebilir misiniz?

Kıbrıs Bölünemeyecek Kadar Küçükmüş

 

Ne vakit adaya barışın gelmesi için adadaki fiili durumun resmi duruma dönüşmesinin de bir seçenek olduğunu söylesek, bir akıllı çıkar ve “Kıbrıs adası bölünemeyecek kadar küçüktür” der.
Üstelik bilgiçlik de taslarlar.
Sanki tüm adaları araştırmışlar ve benzerini bulamamışlar gibi, her ne hikmetse.
Yaptığım araştırmaya göre yer küre üzerinde bazıları ikiye bazıları da üçe bölünmüş tamı tamına 13 ada var. Dikkate değer olanlar 13 adet, bölünmüşlerin sayısı ise onüçten çok daha fazla, toplam 52 adet.

“Şimdiye Kadar Neden –Sosyalist- Olmadım ki?"

Yazar: 
HAYRİ GÜNEL
Yazının Yazıldığı Tarih: 
02/08/2010

 

Aslında bütün sorun dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyor ve geldiği yerde de düğümlenip kalıyordu.
Solda durup da, gelecekle ilgili olarak kafa patlatan birçokları belki de hep yanlış yere baktılar şimdiye kadar. Olası bir devrimin öncü sınıfı olarak kabul edilen işçi ve emekçi kitlelerinin, o hep beklenen radikal dönüşüm ve alt üst oluşu bir türlü gerçekleştirememelerinin ardında yatanı da görünen o ki, doğru tespit edemediler.
“Sanayimiz yeterince gelişmediği için işçi sınıfı da nicel anlamda sayıca azdır” deyip işin içinden çıkmak isteyenler veya çıktıklarını zannedenler de oldu.
Oysa meselenin özünde bu ve türevi tahliller ya da tespitler değildi. Işığı tutan devrim öncesi Çin ve Rusya’da da –nicel olarak- güçlü ve yeterli bir sanayi proletaryası yoktu. Hatta Çin düpedüz bir köylü toplumuydu.
Ama dünyanın en büyük iki sosyalist devrimini bu iki ülke gerçekleştirdi.
Peki bu nasıl oldu?