Ekim 2010

Aysun Kayacı… Öpüldünüz… Askerlik Kısalıyor…

  Takiye denen şeyi en kötü uygulayan kurum AKP’dir. Ya bu işi bile beceremiyorlar ya da karşılarındaki insanlara hiç değer vermiyorlar ve şımarık çocuklar misali bugün siyah dediklerine yarın beyaz diyorlar.

   Sayın Hüseyin Çelik, ‘Doktora yapmış ile ilkokul mezunu bir kişiye aynı süre askerlik yaptırmak doğru mu?’ demiş. Eğer bu sorusunda gerçekten ciddi ise korkarım ki askerin ve askerliğin manevi değerini hiç bilmiyor. Askerlik süresi, devlet tarafından her Türk erkeğine vatanı için ömründen ayırması gereken bir süre olarak kararlaştırılmıştır. Orada tek tip elbise giyilir, tek karavanadan yemek yenir, tek bir kural ile eğitim yapılır, gerektiğinde de tek bir amaçla şehit olunur. Yani belki de Türk gencinin birlik beraberlik ruhunu kazandığı yerdir asker ocağı. Daha doğrusu öyleydi. Küresel çetenin temsilcisi iktidarlar orasından burasından ağaçkakan gibi didikleyerek askerliği askerlik olmaktan çıkardılar.

     Son dönemde bu durumdan büyük sıkıntı duyan ordu tek tip bir askerlik modeli üzerinde çalıştı ve taslağını hükümete sundu. En azından Türk genci belki de ayrımcılığın olmadığı bir kurumu tanımak fırsatını bulacaktı. Tabii bölme ve ayrıştırma misyonu sahipleri buna şiddetle karşı çıktı: Neymiş efendim, “Doktora yapmış ile ilkokul mezununa aynı askerlik yaptırmak” doğrumuymuş. Demek üniversite bitirenler üst sınıf vatandaş diğerleri alt. İktidarın geldiği nokta Aysun Kayacı’nın “benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir mi” noktasıdır ki, adının önünde uzun uzun unvanlar yazılı AKP hükümetinin anca geldiği noktaya o çok evvelden gelmişti. Sırf bu yüzden Aysun Hanımı tebrik ediyoruz.

Göçmenlerin Dramı

    30 yaşında bir vatandaşımızın, en büyüğü 11, en küçüğü 1 yaşındaki 6 çocuğuyla birlikte, Çağlayan bölgesinde Kanser Hastalarına Yardım Derneği’ne verilen ve tamirine başlanması için hazırlıkların bitirildiği bir binayı işgal etmesi olayı beni derinden etkiledi.
Beni etkileyen, evin işgali veya daha sonra Polisimizin babacan ve koruyucu yaklaşımları sonrasında evin tahliye edilmesi değil, olayın arka planında yaşanan dram, yanlış uygulamalar, nelerin yapılamadığı ve nelerin yapılması gerektiği.
Olayın sosyal arka planı gerçekten çok üzücü.
Yaşam mücadelesinde çektiği sıkıntılara bir çözüm olarak evi işgal etmeyi gerçekleştiren anne, iş bulursa çalışan kocam eve doğru dürüst uğramıyor, ben devletten aldığım yardımla ev kirası ödeyemiyorum” diyerek acizliğini ve sıkıntısını ortaya koymuş.
 Aslında yaşanan bu olay bana göre büyük bir buzdağının sadece gözüken kısmı. Elle tutabildiğimiz, gözümüzle gördüğümüz ve zaman zaman da basına yansıyan bu bölümün alt kısmı daha da üzücü.

CHP Bizim İçin Var!

Yazar: 
İrfan DEĞİRMENCİ

CHP’nin yapısı ve işleyişi hakkında neredeyse hepimizin bildiği bazı gerçekler var ki; biliyoruz ama gideceğimiz başka siyasi güçlü kale olmadığından arkasında duruyoruz.
Bundan dolayı duruma genel bakışımız günümüz siyasi iktidar ve ana muhalefet ilişkilerini farkında olabildiğimiz kadar kaygıyla izlemekten ibarettir.

Ancak içinde bulunduğumuz durum CHP gibi önemli bir kaleyi, iş yapısındaki karmaşıklıkla ve yönetiminin bazı hayret verici söylemleri ve aldığı kararlara seyirci kalmayıp tepki göstermemizi ve yönetim kadrosunu uyarmamız gerekliliğini mecbur hale getirmektedir.

Politika Dergisi Basılı Yayın Olarak Çıksa Abone Olur musunuz?

Evet, olurum.
63% (399 oy)
Hayır, olmam.
26% (165 oy)
Kararsızım.
11% (71 oy)
Toplam oy: 635

Tayyip, Zahid'i Almanya'ya Götür!

Yazar: 
Hayri GÜNEL

Almanya’nın şimdiye kadar gördüğü en büyük “Yardım Yolsuzluğu” olan “Deniz Feneri e.V Soygunu” üzerindeki perdeyi, 2006 yılında Berlin İslam Cemaati Başkanı ve IGMG (Milli Görüş İslam Toplumu e.V.) eski hukuk danışmanı Abdurrahim Vural, Almanya’nın çeşitli maliye dairelerine dernekle ilgili iddialar içeren şikâyet yazıları göndererek araladı. Vural, söz konusu şikayet dilekçelerinde, yardım paralarının kötüye kullanıldığını, vergi kaçakçılığı yapıldığını belirtmişti.

Aynı yıl Sema Tokgöz adına Berlin’den Frankfurt Main Maliye Dairesi’ne bir faks gönderildi ve faks yazısında aynı suçlamalar yinelendi.

MHP'de Neler Oluyor?

Herhangi bir analize gerek duymayacak kadar net bir görüntü var ki o da MHP tabanının referandumda evet oyu verdiğidir. Hatta daha da ileri giderek o “evet” diyenler yarın seçimlerde pekâlâ AKP’ye oy verebilirler. Sayın Bahçeli’nin kendini yırtması bir şey değiştirmez.

Çemişgezek Fashion Trends

Aklımın erdiğinden beri, şu moda meselesini bir türlü anlayamadım. Şimdi moda nedir diye sormak gerekir önce, her konuyu incelemeden evvel yaptığımız gibi. Ve sözlük anlamına bakarız modanın:

‘’1 . Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik.
2 . Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük
3 . sıfat Geçici olarak yeniliğe ve toplumsal beğeniye uygun olan’’

Peki bu anlamları ile, görsel ve yazılı yayın mecralarında neşredilen o moda görüntüleri, tekabül ediyor mu?

Memurların Eğitilmesi

Kamuda reform yapılmasını yıllardır herkes, her iktidar dile getirir ama bir türlü bu reform gerçekleşemez.

Yabancı yatırımcıların ayaklarına gideriz, çağırırız, “gelin yatırım yapın” diye de yalvarırız. Adamlar yatırım yapmaya gelirler ama geldiklerine bin pişman olup geri dönerler.

İnanılmaz bir bürokrasi ve işleri yokuşa sürme vardır dairelerimizde.

Öncelikle memurlarımızın büyük bir çoğunluğu, iş adamından ve yatırımcıdan hoşlanmaz, işi olmasın diye de elden geleni yapar, olmadık zorlukları çıkarır.

Sevgili Dostlarımın Dikkatine ve Kısa Bir Değerlendirme

Yazar: 
Fevzi Moray
   Sevgili dost ve silah arkadaşlarım; Referandumdan hemen sonra hastalandım(!)..
   Sinüzit ve zatürree başlangıcı olarak gelişen hastalığım korkarım  sizlerden bir buçuk ay ayrı kalmama sebep olacaktır.. Ben buna da şükür diyerek sizlerden gelen yazıları kendimi yormadan umarım okuma imkânı bulabileceğim. Ancak aktif olarak sizlere layık yazıları kaleme alma şansımın pek olmayacağı  doktor tavsiyesidir.. Bu yazımı  büyük bir efor sarf ederek sizlerle paylaşmamın  sebebi,  çok değer verdiğim silah arkadaşımla yaptığım telefon görüşmesinde "ne oldu kardeşim özellikle referandum sonrası  senden yazı gelmiyor?" sorusu üzerine yanlış anlaşılmayı engellemek adınadır.. Referandum bitti. Bana sorarsanız kesinlikle ümitsiz değilim.. Tek üzüntüm, sizlerle Referandum öncesi paylaştığım "Boşa çekilen kürekler" yazımda haklı çıkışım olmuştur.. Keşke ben yanılsaydım da ülke biraz rahat nefes alsaydı. Buna rağmen alınan sonuçtan son derece ümitliyim. Her zaman olduğu gibi CHP'de bile yalnız bırakılan bir liderin (K.KILIÇDAROĞLU) hiç de küçümsenmeyecek bir başarıyı yakaladığı gerçeğidir.. Korkarım ki, gelişen başarıyı  çok yakından hisseden Okyanus ötesinin,  boş durmayarak bu başarıyı gölgeleyecek bir seri provokasyonları  devreye sokacağı gerçeğidir.

Açlık Sınırı

Devletin İstatistik Enstitüsü, Türkiye’de açlık sınırını aşan bir milyondan fazla insan yaşadığını açıklıyor… Ve bu açıklama, sakin bir bilim adamı tavrı ile ve kibar bir üslupla ve oldukça soğukkanlı bir aymazlıkla yapılıyor...

Her şeyden önce, “Açlık sınırı denen şey nedir” sorusunun yanıtı sorgulayalım:

Devlet İstatistik Enstitüsü’nün bu konuda bir açıklaması yok…

Bir başka deyişle, bu sınırı geçen insanlarımızın akıbeti, devletimize göre, meçhul!..
Açlık sınırı, öyle bir çizgi ki, o noktayı geçmişseniz, artık fiilen değil, “resmen” istatistiki olarak açsınız demektir...