Nisan 2013

CHP ve Kanatları – 3. Yol ve Politikaları

Referans İçerik: 
CHP ve Kanatları

Bir önceki yazıda sosyal demokrasi ideolojisinin tarihsel sebeplerle “ulusal-evrensel” sentezi yaparak, tutarlı kuvvetli politikalar üretmesi gerektiğinden bahsedip, geçmişte bu kavramların en az birini göz ardı ederek siyaset yapan liderlerin Türk Siyasi Tarihi’nde istedikleri noktaya gelemediklerini ortaya koymuştuk. Şimdi her yanımızı saran “küreselleşme” paradigması içerisinden Türkiye’nin önüne servis edilen problemlere, bahsettiğim sentez çerçevesinde gelmesi gereken pratik çözüm önerilerini kendimce yorumlayacağım.

Hepimizin bildiği gibi kürselleşme “algı”sı teknolojinin, iletişim araçlarının gelişimiyle birlikte 80’li yıllarda ayyuka çıkmış ve kuramcılarınca Dünya’yı bir köy haline getirdiği savunulmuştur.

Ayranımız Var İçmeye

Başbakan akıllı adam vesselam. Ya da biz çok ahmağız, bilemedin çok “yandaşız”. Gündemi Politika Dergisi’nde adını bilmediği bir kişinin(benim) yazısını okuyacak kadar takip edenler elbette olan bitenin farkındadır ama olsun. Yaşım genç, unutmamak için ben kişisel tarihime not düşeyim.

Çözüm sürecimiz tüm hızıyla devam ediyor. Yöntemi özetlemek gerekirse; Başbakan’ın “dokunulmaz sır küpü” yönetimindeki Milli İstihbarat Teşkilatı, İmralı’yla -kişi ismi kullanmak yasak- son 30 sene adına “demokratikleşerek” helalleşiyor, Kürtçü hareketin meşru siyasi zemindeki temsilcisi görünümlü güvercini Barış ve Demokrasi Partisi İmralı’dan, Kandil ve Avrupa’ya heybetli heyetlerle sihirli mektuplar uçuruyor.

AKP'nin Ustalık Dönemi…

Başbakan bu son dönemleri için “ustalık dönemi” tabirini kullanmıştı. Hakkını teslim etmek lazım. Gerçekten de yaşattıkları bu dönem ne kadar usta olduklarını gösteriyor. Tabiatı ile bir kişi veya kurum her konuda usta olamaz. Bu mümkün değildir. Bizim iktidarın da usta olduğu alanlar olduğu gibi, hiç başarılı olmadığı alanlar da var. Bu gün Pazar, biz usta olduğu bazı alanlara bakalım.

Gündem yaratmak. Bu alanda dünyanın önde gelen iktidarlarından olduklarını söyleyelim ve haklarını teslim edelim. Örneğin, en son başbakan bizim milli içkimiz ayrandır demiş. Al sana gündem. Yandaş ve emre amade basın hemen atladı. Tabii kabul edenler itiraz edenler derken bir iki gün de olsa gidişatın üzeri örtüldü.

Maddenin Evrimi ve Diyalektik (V)

Geçen bölümlerde Madde, Toplumsal Bilinç, Diyalektik Yasalar; Zıtların Mücadelesi, Diyalektik Çelişki, Nicelik, Nitelik, Reform, Devrim, Yükselme, İlerleme, Gelişme, Evrim vs. gibi Diyalektik Materyalist felsefenin temel yasalarının kavramlarla ifadesini bulan temel kategorilerini ele almıştık. Bu son iki bölümde ise maddeci diyalektiğin Kategorik İlişkilerini incelemeye çalışacağız.

Materyalist Diyalektikte “Kategorik İlişkiler” başlığı altında toplanan ilişkiler, çok çeşitlidir. Ancak bütün ilişkilerde ortak olan yönler ve özellikler de vardır.

Kategorik İlişkiler ’in en temel ve en önemli ortak özellikleri, bütün ilişkilerde iki tarafın, iki kutbun, iki yönün bulunmasıdır.

Politika Dergisi - Atakan Hatipoğlu Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Hüseyin ÇETİN
PD Roportaj Ekibi: 
Yiğit Galip AVCIER

Politika Dergisi: Kendinizi tanıtır mısınız?

Atakan Hatipoğlu: Adım Atakan Hatipoğlu 1974 İstanbul doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul’da tamamladım. Lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimimi Sosyoloji bilim dalında yaptım. Sosyoloji kariyerim boyunca siyaset sosyolojisi alanında uzmanlaştım. Halen Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde yardımcı doçent olarak çalışıyorum. Siyaset alanında daha çok Türkiye siyaseti, Türkiye’de siyasal akımlar gibi konularda çalışıyorum.

Politika Dergisi: Sosyal Demokrasi akımının doğuşunu, gelişimini ve diğer sol akımlarla ilişkisini -özellikle Marksizm- bize kısaca anlatır mısınız?

Atakan Hatipoğlu: Türkiye’deki sol çevrelerde, sol aydınlarda yaygın bir biçimde paylaşılan sosyal demokrat aydınlarda ve Türkiye’de sosyal demokrat hareketin tarihindeki tartışmalarda da yaygın bir biçimde gözlenen bir yanılgı var. Sosyal demokrasi akımı Marksizm’den koparak evrimlendiği düşünülmektedir. Bu bir yanılgı, gerçeği yansıtmıyor. Avrupa’da 19. yüzyılda işçi sınıfı olağanüstü bir hızla gelişti. Bu gelişme süreci içerisinde büyük sefalet manzaraları ortaya çıktı. Düşünün ki yüz binlerce, milyonlarca işçi bir kentte yaşıyor ancak hiçbir altyapının olmadığı, hayatlarını kolaylaştıracak hiçbir sosyal yardımın olmadığı büyük bir insani dram içinde yaşıyor bu durum da kaçınılmaz olarak işçi hareketine, hak arama hareketlerinin doğmasına yol açacak. Bu sefaletin içerisinde doğal olarak hak arama hareketi, iktisadi refah, siyasi hakları arama hareketi doğuyor ve 19.yüzyılda Avrupa bu açıdan çok canlı bir coğrafya.

Yunanistan'da Durum Kötüleşiyor

Kıbrıs konusunun hareketlendiği bu günlerde, Yunanistan adeta bir iç yıkım yaşıyor.

Troika'nın yaptırımlarını harfiyen uygulamaya koyan Yunanistan'da işler iyiye gideceğine kötüye gidiyor.

 

Yunanistan'daki mali krizin yarattığı yıkım dalgası artık insanları da vurmaya başladı. Sıkı para politikası ve devlet harcamalarının kısıtlanması sağlık sektörünü olumsuz etkiledi.

 

Sağlık sektöründe yapılan yüzde 40 kesinti ilaç eksikliğinin yanında kökü kazındığı zannedilen hastalıkların hortlamasına yol açtı. Yunan sağlık sektöründe, Yunanlılar gereksinim duydukları ilaçları temin edemiyorlar, sağlık hizmetini de çağdaş bir insana yaraşır şekilde alamıyorlar artık.

Zihinlerde ve Yaşamda Yeni Algı

Zihinlerde ve yaşamda değişim ve dönüşüm, insanlık gerçeğidir. Bu değişim ve dönüşüm doğal olduğu kadar belli merkezlerin stratejik planlaması sonucu da olabiliyor.
 
Her çıkar grubu ya bir ideolojiye ya da bir dine dayanarak zihinlere istenilen algıyı yerleştirmeye çalışır.
 
İnsan her konuya, dayandıkları ideolojik veya dini temel değerlerle bakar.
 
İnsanlar; kültürlerin taşıyıcısı olabilirken, siyasi anlamda ise çıkarlarını tercih etmekte sakınca görmezler.
 
Topluma yerleştirilmeye çalışılan aktarma tüketim kültürünün kullan-at ilkesi geleneksel kültürel öğeler yanında düşünceyi, geçmişi, kısaca her şeyi kullanıp atmayla sonuçlanmıştır.
 

Bölünmemiz Giderek Zorlaşıyor…

Vahşi batı orta doğuda değiştirmeye alıştığı sınırları bu sefer bir savaş sonrası değilde iç karışıklıklar sonunda yapmaya çalışıyor. BOP projesi çerçevesinde yeni sınırları oluşturmaya çalışıyorlar. Bunlar içinde emperyalizmin çıkarına çomak sokanlar alaşağı ediliyor. İşte Irak işte Suriye. Gerçi Suriye hala direniyor ama nereye kadar direnir bilemeyiz.

Emperyalzmin olmazsa olmazı paradır. Ben kişisel olarak sırf bu yüzden biraz geç de olsa Türkiye’nin parçalanma işini silahsız yapma fikrinde olduklarını düşünüyorum. Uzun yıllar çalışarak yarattıkları rejimin bir anda tehlikeye girmesini sanki istemiyorlar.

Bu gün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün partiler onların kurguladığı partilerdir. Özelleştirme adı altında memleketin tüm değerleri peşkeş çekilmiş durumda.

Kürtler Barış İstiyor

Süreç Sosyal Araştırmalar Derneği ve MEC Politik Danışmanlığın ortaklaşa düzenlediği "Barışın Dili: Mardin Sesleri Konferansı’nda batı yakası ne düşünüyor’u aktarmak ve doğu yakası ne düşünüyor’u dinlemek için 27-28 Nisan'da Mardin'deydim.
 
Süreç Derneği’nin yöntemi gereği ilk gün Çalıştay gerçekleşti. Hep olduğu gibi ilk günkü Çalıştay bölgenin kanaat önderleri kimliklerine, etnisitelerine, dillerine ve gelecekten beklentilerine dair sıkıntıları aktardılar. İlk günün gözlemcileri olarak bizler de bir grup akademisyen ve gazeteci olarak fikirlerimizi açıkladık. Bu toplantının Barış Süreci’nin başlamasına denk düşen bir zaman diliminde gerçekleşmesinden olsa gerek Mardin'den çok Kürt meselesinin doğuşu, gelişmesi, Barış Süreci ve Süreçten beklentiler konuşuldu. İkinci gün ise yine bazı Kürt kanaat önderleri ve BDP kanadı temsilcilerinden oluşan bir panel, sonrasında ise bir konferans düzenlendi.
İki günün biriktirdiği kişisel tespitlerimi şu şekilde sıralayabilirim: