Şubat 2014

Turuncu Devrim'den Bugüne: Ukrayna'da İç Dinamikler

“Eğer halkın iradesine hile karıştırmaya kalkarlarsa, eğer halkın iradesine boyun eğmezlerse, binlerce insanımla birlikte sokaklarda olacağım ve mücadelem son ana kadar gidecek, bu kararımın B planı yoktur…Ukrayna halkı, kendi ülkesini kendi değerleriyle yönetmek için her şeyi yapmaya hazırdır.” Viktor Yuşçenko
 
Viktor Yuşçenko'nun bu sözleri Ukrayna'da büyük bir mücadele yaşanmasına neden olan ve Turuncu Devrim ile sonuçlanan 31 Ekim 2004 tarihli devlet başkanlığı seçimleri hakkında. Seçimlere batının desteğiyle giren Viktor Yuşçenko ve Rusya'nın desteklediği Viktor Yanukoviç de dahil olmak üzere 26 aday katıldı. İkinci tura kalan bu iki aday arasındaki çekişme, Yanukoviç'in Yuşçenko'dan yaklaşık %3 daha fazla oy almasıyla daha da alevlendi. Donetsk ve Lugansk bölgelerinde seçimlere hile karıştığını iddia eden Yuşçenko ve yanlıları Bağımsızlık Meydanı ve Ukrayna Parlamentosu önünde gösterilere başlama kararı aldı. Adını Yuşçenko'nun seçim kampanyasında turuncu rengi kullanmasından alan hareket, mahkemenin ikinci tur sonuçları hakkında geçersizlik ve oylamanın yeniden yapılması kararını vermesiyle 26 Aralık 2004'te yapılan oylamayla devlet başkanlığı koltuğuna Viktor Yuşçenko'yu getirdi.

"Kızıl Sultan" Dedikleri

Yazar: 
Halit DURUCAN

Sultan 2. Abdülhamit Han ve Sultan Vahdettin Han, Osmanlı tarihinin en çok iftira atılan ve kötülenen iki önemli şahsiyetidir. Bu nedenledir ki; Abdülhamit Han için ‘Kızıl Sultan’, Vahdettin için de ‘Vatan Haini’ iftiraları atılmıştır. Bu iki önemli şahsiyetin dönemini incelediğimizde Abdülhamit Han’a ‘Kızıl Sultan’ iftirasını atanların Mason ve Siyonist örgütlerin olduğunu görürüz. Zira Sultan Abdülhamit Han, Osmanlı Devleti’ni yıkmaya çalışan masonların ve Siyonistlerin planlarını önceden öğrenmiş ve bu şer örgütlerin planlarını çökertmiştir. Her seferinde planları çöken mason ve Siyonistler, Abdülhamit Han’ın iç isyanları bastırmak için izlediği politikalar üzerinden hareket ederek ‘Kızıl Sultan’ iftirasını atmıştır. Sultan Vahdettin’e ‘Vatan Haini’ iftirasını atanlarda şüphesiz İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle onları destekleyen masonlardır. Zira Sultan Vahdettin, daha gençlik yıllarında İTC’nin mutlaka yok edilmesi gerektiğini düşünmüştü. Kaderin bir cilvesi olarak İTC’nin önde gelen isimlerinden olan Enver Paşa, Vahdettin’in tahta geçmesini sağlamıştı.

Reel Sosyalizmin Çöküşü ve Stalincilik

Siyasi duruş ve tavırlar eğer ilkesel olursa o zaman tutarlı ve inandırıcıdırlar. Çünkü ilkeler, herhangi bir konuda uzun vadeli olan temel tavırlardır. Günlük ve güncel tavırların uzun vadeli tavırlarla yani ilkelerle örtüşmesi, güncel tavrın inandırıcılığının en büyük güvencesidir. Ancak bazı kavram ve ilkelerin iyi algılanması ve anlaşılması için bunların kendi yaşanmış tarihi süreçleriyle ele alınması gerekmektedir.

Benim bu yazıyı kaleme almamın asıl nedeni, Sol Cephe’yi eleştiren iki makalemin okuyucu tarafından çok farklı algılanıp ilgi görmesidir. “Sol Cephe Başarılı Olabilir mi” başlığını taşıyan ilk yazım 13 binin üzerinde okuyucunun ilgisini çekerken “Sol Cephe Seçim Bildirgesinin Eleştirisi” başlıklı aynı konudaki ikinci yazım ise henüz 80 okuyucu tarafından okunmuş durumdadır.

Etnik Temizlik Silahı Olarak Kadın Tecavüzleri

“Etnik çatışmalarda kadın bedeni, savaşın yeni bir cephesi haline geliyor.

Bir zamanlar şovalyenin kılıcı hasmının kanına bulanırdı

oysa artık askerin penisi ırzına geçilen kadınların

çığlıklarına bulanıyor.”

Matei Vicniec- “Savaş ve Kadın”

 

Anaerkil dönemin sonu dünya tarihinde  kadının cinsiyetçi ayrımcılıkla ötekileştirilmesini başlatır. Engels, bunu “kadının yenilgisi” olarak tanımlar. ( F. Engels ) Ataerkil dönemle birlikte erkek toplumsal yaşamda olduğu gibi evde de yönetimi ele alıyor ve kadının yaşam alanı giderek daralıyor, cinsel obje ve ve çocuk yetiştirme aracı haline geliyordu. Milliyetçi ideolojilerde ise; bu durum sembolleştirilmekte, kutsanmakta, yüceltilmekte ancak; kendini yeniden üretmekte, asla ortadan kalkmamaktadır. Kadın tıpkı toprak gibi doğuran, besleyen ve tıpkı vatan gibi korunulması, uğruna savaşlar yapılması, kan dökülmesi gereken bir saha olarak milliyetçi ideolojide yerini  bulmaktaydı. Doğuramayan, besleyemeyen kadın çorak topraklar gibi terk edilmeliydi;  savunulamayan, korunamayan ve fethedilen kadın ise artık işgal toprağından başka bir şey değildi.

Yeniden Yargılama Meselesi

Balyoz davasında yeniden yargılama isteği reddedilmiş. Açıkçası şaşırılacak bir durum değil. İktidar can ortağı cemaat ile öyle bir kapıştı ki, artık bu işin sonu ikisinin de bitmesine gider. İkili oyunlar, çoklu oyunlar, seçim oyunları, halka kumpas oyunları birbiri ardına sergileniyor. Ancak filler tepiştikçe olan çimlere oluyor.

Şu yeniden yargılanma komedisine bir bakalım. Bilindiği gibi başbakan ve başdanışmanının dehşetengiz konuşmaları sonucu birçok kesim acaba yeniden yargılama olur da adalet yerini bulur mu diye umutlanmadı değil. “Dehşetengiz” diyoruz. Zira o konuşmalarda başbakan tarafından anlatılanlar birer itiraf niteliğindedir. On bir yıldır iktidarda olacaksınız, koalisyon ortağınızın yaptıklarından haberiniz olmayacak. Böyle bir şey olabilir mi? Bu söylemlerinize kim inanır?

Kürtlerde Aşiret İdeolojisi ve Akrabalık Bağları

   Lale Yalçın-Heckmann'ın Hakkari'de yürüttüğü saha çalışmasına dayanan "Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri", antropoloji dalındaki doktora tezinin kitaplaşmış biçimi. Siyasal sistemin yöredeki tezahürleri ile yerel kültürün dinamizmi arasındaki ilişki, kitaptaki analizlerin temel taşını oluşturuyor. Akrabalık, aşiret ve etnisite gibi çeşitli kimlik biçimleri, somut koşullarındaki olanca esnekliğiyle ele alınıyor. Bölgenin tarihsel,coğrafi,demografik koşullarının incelenmesinin ardından; aşiret ve akrabalık bağlarının kullanımı, köy ve köy haneleri, akrabalık ve hısımlık terimlerinin genişletilmesi, evlilik ilişkileri ve stratejileri, toplumsal cinsiyet rolleri, hiyerarşisi ve dayanışması gibi mikro düzeydeki olgular derinlemesine araştırılıyor. Mikro düzeydeki olguları hiç bir zaman makro süreçten tamamen bağımsız görmeyen yazar, somut gelişmeleri bütün boyutlarıyla ve karmaşık ilişki örüntüleri çerçevesine yerleştirerek değerlendirmeye özen gösteriyor. Böylece araştırma, sınırlı inceleme alanından yola çıkarak başka toplumlardaki benzer olgularla karşılaştırmalar yapılmasına imkan tanıyor.

Politika Dergisi - Saffet Murat Tura Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Burak ÇIRACI

1955 yılında Akyazı'da doğdu. 1980 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Bir süre fizyoloji üzerine çalıştıktan sonra 1986 yılında İstanbul Tıp Fakültesinde psikiyatri uzmanlığını tamamladı. Analitik yönelimli psikoterapi üzerinde çalışmalar yaptı. 1990 yılında İmago Psikoterapi Merkezi'ni kurdu. Yurt içinde ve yurt dışında yayımlanan bilimsel çalışmalarının dışında felsefe ve politika konularında yazıları yayımlandı.Defter dergisi yayın kurulunda bulunan ve Metis 'Ötekini Dinlemek' dizisinin editörü olan Tura'nın, Freud'dan Lacan'a Psikanaliz (Ayrıntı, 2. basım, 1995) adlı kitabı bulunmaktadır.

Rum Siyasileri Tanımak (1/9)

Kıbrıs Rum tarafındaki politik sahnede neler olup bittiğini anlamak için önce Rum siyasileri ve Rum siyasi partilerin politik yelpazedeki yerleri ile geçmişlerini bilmek,  bu yapılaşmayı kavrayabilmek için de, biraz da olsa Kıbrıs’ın tarihi hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor…”  

Kıbrıs Rum tarafının müzakerelere başlamak için ortaya attığı "Ortak Belge"nin yayınlanması koşulu gerçekte müzakereleri kilitleme amaçlı. Ekonomileri düzelmeden, Afrodit parselinde de (parsel 12) geliri Kıbrıs Rum tarafındaki halkı ve hükümeti ihya edecek ve bataktan kurtaracak miktarda doğalgaz veya petrol bulunmadan masaya oturmak istemiyorlar. Biliyorlar ki masaya ekonomileri iflas etmiş, batakta ve kurtarılmayı bekleyen halk olarak otururlarsa, edilgen taraf olacaklar ve önlerine konan her koşul ile Türklere egemenlikte, devlet yapısında ve yönetimde ortaklık vermek zorunda kalacaklar. 

Hükümet Çok Çalışıyor

AKP hükümeti için her şey söylenebilir. Ancak özellikle şu sıralar bunlara çalışmıyorlar denilemez. Maşallah arı gibi çalışıyorlar.

Siz bu kadar çok yasa çıkarıldığını hiç duydunuz mu? Üstelik yasa çıkarmak için gereken yasal prosedür de artık kaldırıldı. AKP nin canı bir şeye sıkılıyor, hemen bir yasa çıkarılıyor. Bazen beylerin canı o kadar çok sıkılıyor ki, ortaya bir torba koyuyorlar, herkes canının sıkıntısını bu torbaya atıyor. Torba kısa sürede doluyor. AKP çoğunluğunun oyları ile bir gecede meclisten geçiveriyor. Çankaya da maşallah kalem elinde, kapağı açık, mürekkebi dolu bekliyor. Yasa daha önüne gelir gelmez, masaya değerken imzalanıyor. Yasayı getirenin teri soğumadan aynı hızla yasa tamamlanıyor. Eh, bunların çalışmadığını söylemek insafsızlık olur.

Diaspora Karşısında Türk Duruşu

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.02.2014

Türkiye’yi yöneten hükümetler, maalesef 1915 yılında ortaya atılan asılsız Ermeni iddialarını çürütecek diplomatik girişimlerde bulunmamıştır. Başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi, Wilson Prensipleri diye ortaya çıkan projelerle Türkiye’nin doğu ve güney doğu bölgelerinde Ermenistan, Kürdistan ve Karadeniz’de de bir Rum Devleti’ni kurmayı hayal etmişlerdi. Hiç şüphesiz, bu noktada Sevr Anlaşması büyük önem taşımaktadır ve bu sebeple; Damat Ferit Paşa’nın ‘Şark Kurnazlığı’ yapmasıyla Sevr Anlaşması’nın Osmanlı Meclisi’nden nasıl geçirildiğine de değinmekte fayda vardır.                                                                                                                          Osmanlı Meclisi’ne Padişah geldiğinde saygı gereği tüm vekiller ayağa kalkardı.