Mart 2014

Ankara, Atina ve Lefkoşa'daki Görüşmeler (2/2)

Makarios, Ankara'ya yaptığı ziyarette 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında Kıbrıslı Türklere "Yönetim ve Güç Paylaşımında", Rumlarla eşit haklar sağlayan ve Rumların adayı tek başlarına yönetmesine mani olan 13 maddenin değiştirilmesi isteği ile gelmişti... Bölüm 1'de kaldığı yerden devam ediyor...

 

6.    Belediyelerin ayrı olması maddesinin iptali. (Türklerin ayrı Belediyeye sahip olması iptal edilecek ve Rum çoğunluk Belediyelere hakim olacak, Türkleri idare edecek)

7.    Adalet mekanizmasının tek elden idare edilmesi. (Mahkemelerde Türk Hakim ve Savcılar olmayacak. Bir Türk ile Rum arasındaki davada Türkler hep haksız bulunacak)

8.    Emniyet müessesesinin polis ve jandarma olarak iki ayrı güç şeklinde çalışmasının iptali ve bunların birleştirilmesi. (Polis ve Jandarma birleştirilerek çoğunluğu Rum olan silahlı bir güç oluşturulacak, Türkler silah zoru ile sindirilecek

Medyanın Öteki Yüzü

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25.02.2014

Medya ve basın denilince aklımıza ilk gelen haberlerdir. Basın ve medya organları, haber olma özelliğindeki tüm istihbarat bilgilerini gazetelerine ve televizyonlarına taşıyarak insanlarla paylaşır. Bazı haberler köşe yazıları ile bazı önemli haberler de birinci sayfadan verilerek okuyucunun dikkatine sunulur. Basın ve medya organlarının faaliyetleri sadece yurt içi haberler ile sınırlı değildir. Uluslararası haber ajanslarından aldıkları haber değeri yüksek bilgileri de gazeteleri ve televizyonları kanalıyla insanlara ulaştırır. Bu yönüyle basın ve medya organları için halkın üçüncü gözü diyebiliriz. Basın ve medya organlarının gücü çok büyüktür. Bir ülkede kaos yaratmak isterse mevcut yönetime, iş adamlarına, sanatçılara ve daha başka önemli kişi ve kurumlara karşı büyük bir karalama kampanyası başlatabilir. Böylece basın ve medya organları, üzerlerine yüklenen vazifeleri yerine getirerek hedeftekilerin itibarlarını bir anda yerle bir edebilir. Bu yönüyle medya ve basın organları; yasama, yürütme ve yargı organlarından sonra dördüncü kuvvet olarak önümüze çıkmaktadır.

Ey Muhalefet! Sen de Bana Yalan Söyle!

Burada hükümet için yazılan şeylerin üzerine bir şey yazmak istemiyorum. Yazılan, yazılıyor, çizilen çiziliyor zaten. Halk hükümetin neyi niçin yaptığının farkında, ona göre tepkisini koyacak. Çoğu kişi hükümetin yaptığı son yasa değişikliklerini kendini kurtarmak için yaptığının farkında. Tapmayanlar hariç, hükümetin hırsız ve yalancı olduğuna inanmaya başladılar. Tepkililer… Ancak bu tepkiyi etki olarak muhalefetin üstüne çekmesi gerek ama nerde… Aynı plak seçim meydanlarında dönüp duruyor. Hükümet şöyle hırsız, böyle yalancı vs… Halk zaten bunların farkında, boşuna bu olayların üstüne basıp vakit kaybetmeye gerek yok.

Hükümet en azından seçim meydanlarında hangi hizmetleri yaptığını anlatıyor. Peki ya muhalefet, hangi hizmetleri yapacağını anlatıyor mu?

Fetullah Gülenin Askerleriyiz…

Son dönemde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını çok sık işitir olduk. Bu Fetullah Gülenin askerlerinin gemi azıya almasının bir sonucudur. Değilse durup dururken doğal olarak Mustafa Kemal’in askerleri olması gereken halk neden bu sloganları atsın?

1918-1923 Arası verilen bağımsızlık savaşı ile Türk halkı “Mustafa Kemal’in” askeri yazılmıştır. Tabii işbirlikçiler, vatan hainleri, din tüccarları, milletin sırtından geçinenler, arsızlar, yüzsüzler bu işe hiç de memnun olmadılar. Ama ne çare Türk bir kere daha uyanmış ve devletini kurmuştu. Onlara ise yeraltındaki karanlık dünyalarına çekilmek, uygun zamanı beklemek düşüyordu.

Tüm Siyasilere Soru: Size Kim Oy Verecek?

Yayılan tapeler, uçuşan iddialar, yürüyen tartışmalar...

Canı cehenneme her türlü iddianın. Varlığı da yokluğu da bu yazının konusu değil. Bu yazı açık bir uyarıdır.

Devlet soyut bir şeydir, devlet kurumlar aracılığıyla ortaya çıkar. Yargısı, meclisi, yürütmesi, güvenlik güçleri ile devlet mefhumunun ruhuna can üflenmiş olur. Devleti var eden unsurların başında da halk gelir. Halkınız yoksa hangi büyüklükte toprağınızın olduğunun önemi yoktur.

Türkiye'de siyaset yaptığını zanneden politikacılar halk kavramını hiçbir zaman homojen (birbirine tamamen karışmış, farksız) olarak görmemiştir. Aksine siyaset, 20.yüzyıl teorisyenlerinden C.Schmitt'in kurguladığı dost-düşman ayrımı üzerine yürür. 21. yüzyılda bu çözümlemenin hala geçerli olması, aslında hiçbirimizin 21.yüzyıl insanı olmadığımızın göstergesidir.

Politika Dergisi - Mansur Yavaş Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Melisa TEKELİ



Melisa TEKELİ: Öncelikle Politika Dergisi adına görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Klasik bir soruyla başlayalım. Mansur Yavaş kimdir, kendini nasıl tanıtır?

Mansur YAVAŞ: 1955 yılında Beypazarı'nda doğdum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum.1986 yılından 1999 yılına kadar Beypazarı’nda serbest avukatlık yaptım. 18 Nisan 1999 seçimlerinde Beypazarı Belediye Başkanı seçildim ve iki dönem Beypazarı Belediye Başkanlığı yaptım. Mart 2009 yerel seçimlerinde MHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı oldum, Ankara’yı marka kent yapma hedefi ile çıktığımız seçim yarışında %27 gibi bir oy aldım. 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Ankaralıların verdiği destekle, Ankara’yı dünya başkenti yapmak için CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak çalışmalarımıza büyük bir hızla devam ediyoruz. 

Türkiye'nin Garantörlüğü AB'ye Taşındı (1/2)

1959 yılının Şubat ayında önce Zürih’te, sonra da İngiltere'nin başkenti Londra'da yapılan toplantıların akabinde Kıbrıs Türk, Kıbrıs Rum, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan tarafından imzalanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Antlaşmasının ve Anayasasının bütünü içinde yer alan "Garanti Anlaşması"na Rumlar karşılar.  Bu anlaşmanın Yunanistan ve İngiltere ile birlikte Türkiye'ye de garantörlük yetkisi vermesi “Megali İdea” yolunu tıkadığı için Rumların hiç işine gelmedi.

 

Gerçekte Türkiye'nin ada üzerinde hakları ve garantörlüğü, Rumların 1963-1974 yıllarında Kıbrıslı Türklere uyguladıkları soykırımın başarılı olamamasının tek nedeni. Makarios'un silahlı milisleri ve Rum Milli Muhafız Ordusu (EthnikiFruro) bizleri çoktan temizlemiş olacaktı ve 1974 Mutlu Barış Harekatı esnasında da Türk askeri adaya ayak bastığında yanında bir tek Mücahit bulamayacaktı eğer Türkiye garantör ülke konumunda olmasaydı…

Politika Dergisi - Akif Ünal Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Cihan ÜNAL

Cihan Ünal: Öncelikle Politika Dergisi adına görüşme talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Klasik bir soruyla başlayalım. Akif Ünal kimdir, kendini nasıl tanıtır?

 

Akif Ünal: 1973 doğumluyum. Evliyim ve 3 çocukluyum. İktisat Fakültesi Mezunuyum. 20 yıldır Mali Müşavirlik mesleği yapmaktayım. Denizli’de mesleğimi icra etmekteyim. 

C.Ü.: Sizi Büyük Türkiye Partisi'nin Denizli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmaya iten etkenler neler? 

 

A.Ü.: Diğer adayların projelerinde üretimi destekleyen hiçbir şey yok. Yapılan her yatırım harcamaya dönük. Halkın ekonomik durumunu düşünen olmadığı için. Belediyenin yapmış olduğu yatırımların halkıda kalkındırması gerektiğini düşündüğüm için adayım. Harcayan değil üreten Denizli için.

Türkiye'nin Garantörlüğü AB'ye Taşındı (2/2)

Birinci Bölümün Devamı..

 

Kasım 2005'de izinsiz olarak sınırı geçip yeşil hat üzerindeki boş bir nöbetçi kulübesinden Türk bayrağını indirmesi nedeni ile Türk makamlarınca tutuklanmış ve yargılanmış olan Kıbrıs Rum Yönetimi AP vekili Marios Matsakis, 21 Ekim 2008 tarih ve E-58701/8 sayı ile sonra da  26 Kasım 2008 tarih ve E-6387/08 sayı ile Türkiye'nin Garantörlüğü ve Garanti Antlaşması ile ilgili yazılı sorularını resmi yoldan Avrupa Komisyonuna sormuştu.

 

Matsakis'in, özellikle Türkiye'nin Garantörlüğü ve Garanti Antlaşması konularını ciddi olarak irdeleyen, 21 Ekim 2008 tarih ve E-5701/8 sayılı sorusu aynen aşağıdaki gibidir.

Geniş Kitleleri Etkileyebilme Sanatı: Algı Yaratımı ve Yönetimi

17 Aralık soruşturmasının kamuoyumuza yansıdığından beri tek konuştuğumuz ve anlamlandırmaya çabaladığımız husus…

Gerçekten de bir yolsuzluk yapılıp yapılmadığı ile…

AK Parti ve muhalefet partilerinin bu süreçten nasıl çıkacakları olmaya başladı.

AK Parti; düzenlendiği mitinglerde, bunların düzmece ve montaj işi olduğunu, tabanına, “inandırma” çabası içinde…

30 Mart’ta bir yerel seçim daha tecrübe edeceğiz, ama…

Siyasilerin ve toplumumuzun dikkati, daha çok bu yolsuzluk ve rüşvet vakasının nasıl sonuçlanacağına kilitlenmiş durumda…

Esassında, önümüzdeki yerel seçim, bir nevi genel seçim havasında yaşanacak dersek, abartmış olmayız.

Yine, bir başka merak edilen husus da, kamuoyuna yansıyan bu gayrîahlâki olayların, iktidar partisinin halk indinde edindiği popülariteyi ve oy düzeyini etkileyip etkilemeyeceği…