Güncel

Radikal Dönemin Ilımlı Gazetesi

Yazar: 
Alp Giray

Neredeyse yirmi yıllık geçmişi ve öyle ya da böyle bir çizgisi olan Radikal gazetesi, yayın hayatının sonuna geldi. Dijital platformda yayınına devam ediliyor gerçi ama basın yayın sektöründe bu kararın anlamı açıktır: Radikal bitti!

 

Ama Doğan grubunun şımarık genç gazetecileri ve Cihangir solcuları, bunu kabul etmek, görmek istemiyorlar. Zira, bu gazete, birilerinin tek sahası, tek oyun bahçesi. Elitizmlerinin kalesi, küçük burjuva duyarlıklarının korunaklı rezidansı. O olmazsa ne yaparlar, nereye gidip nerede kalem oynatırlar?..

Görücü Usulü Cumhurbaşkanı

Yazar: 
Alp GİRAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
18 Haziran 2014

MHP ve CHP’nin bunca zaman neden bir aday belirleyemediği sonunda anlaşıldı: “Çatı adayı”nın ismini zikretmek o denli zor ki, genel başkanlar ve partilerin yöneticileri, beyefendinin ismini yanlış söyleyip zor duruma düşmemek için antrenman yapıyorlarmış! Buna rağmen yine de muvaffak olabilmiş değiller; Devlet Bey, Ekmalettin dedi ilk açıklamalar esnasında. Hoş, kolay da değil; Ekmeleddin Bey’in adını söylemek, d yerine t koyup söylerseniz de, normalinden çok farklı anlamlar içeriyormuş kelime olarak; yandaşlar şimdiden bu tip ayrıntılar bulup mugalataya başladılar.

Beklenen “çatı aday”, öznelerince açıklandı evet; toplumun en az yüzde yetmiş beşini kucaklayacak, ötekileştirici söylemleri olmayan, siyasetin karanlık yönünden uzak, ılımlı vs. sıfatlarla halka takdim edilmek üzere belirlenen kişi, yani Ekmeleddin İhsanoğlu; layık görüldüğü makama kavuşabilecek mi, göreceğiz; ancak ortada bir görece başarının şimdiden belirdiğini söylemeliyiz.

Ekmeleddin İhsanoğlu Tercihinin Analizi: Başkanlık Sistemi mi Parlamenter Sistem mi?

Cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk aday ortaya çıktı. Çatı diye formüle edilen ve kulislerde kim olabilir diye senaryosu konuşulan aday Ekmeleddin İhsanoğlu. Aday ilan edilir edilmez, bildiğim bir ismi duyduğum için acaba ne olur diye düşünüyordum ki sosyal medyada ata sporumuz linç çoktan başlamıştı. İsmiyle dalga geçenlerden alın, İslam Konferansı Eski Başkanı olması hasebiyle “gerici, yobaz, cumhuriyet düşmanı” lafları gırla gidiyordu. Durdum. Bu kadar birbirimize girmeyi ne zaman öğrenmiştik, bunu düşündüm. Bir süredir yürüyen ötekileştirme ve doğal kaşınmış çıktısı nefret çatır çatır işliyordu. Solculuğundan zerre şüphe duymadığım insanlar dahi “bu ne,, şaka mı, adam mı kalmadı, köşke bir gerici aday mı gösterilir?” minvalinde yazılar yazıyordu. Şaştım. Sanki solun içinde ülkenin %60-70 ini çekebilecek aday var da gösterilmedi mi diye kendime söylendim durdum.

Muhalefetin Çatı Adayını Belirleme Süreci Üzerine

Mayıs ayı başında MHP lideri Bahçeli, Ağustosta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi için çatı aday gösterilmesini istedi.

Bahçeli, aday için isim vermedi ama aday belirlenmesi için bir formül önerdi: 3 M. Bu formüle göre çatı adayının aşağıdaki nitelikleri taşıması gerekiyor: Aday; Milliyetçi, Muhafazakâr ve Manevi değerleri taşıyacak.

Bahçeli ayrıca ilk defa halk tarafından doğrudan seçilecek olan Cumhurbaşkanı adayının Laik ve demokratik değerlere sahip olmasını da istiyor.

Bahçeli, çatı adayı önerisinin arkasından mecliste grubu olan siyasi partileri ve görevdeki Cumhurbaşkanı A. Gül’ü ziyaret ederek bu bağlamda fikir alışverişinde bulundu.

***

Ekmeleddin İhsanoğlu: Kazanç mı Hata mı?

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli görüşmeleri sonucunda dün yaptıkları açıklamayla muhalefetin çatı adayının Ekmeleddin İhsanoğlu olduğunu açıkladı. İki muhalefet partisi arasında yaratılan geç kalınmış bu fikir ortaklığı elbette umut verici. Ancak Ekmeleddin İhsanoğlu isminin yarattığı soru işaretleri de bu iş birliğine gölge düşürmüyor değil.

 

Soru işaretlerinin nedeni  çatı adayı destekleyenlerin gözünde İhsanoğlu'nun kişiliği olsa da neden bu değil. Öncelikle muhalefet partisinin milletvekillerinin bir kısmının çatı adayı bizlerle birlikte öğrenmiş olması sağlıksız bir durumdur. Halkın oy kullanacağı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde geniş çerçeveli bir çalışma yapılmadan, kamuoyu nabzı tutulmadan cumhurbaşkanı adayı belirlenmesi ne kadar büyük bir sorunsa;  aynı çalışmanın parti içinde de yapılmaması, parti meclisinde yer alan vekillerin bile adaydan haberdar olmaması  da oldukça büyük bir sorundur. Yani cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasının ilk adımını incelerken bile muhalefetin süregelen sorununa ulaşmış oluyoruz: İletişim eksikliği, birlik duygusunun yokluğu.

Yeni Cumhurbaşkanımız Ekmeleddin İhsanoğlu Olabilir mi?

CHP ve MHP aralarında belki de ilk kez böylesi önemli bir konuda anlaştılar. Büyük bir sürpriz olmazsa çatı adayı Ekmeleddin Bey. Bu yazımızda Ekmeleddin Bey'in olabilirliğini veya olamazlığını biraz irdeleyeceğiz. İrdelemeye geçmeden önce Anadolu halkları için çok da tanıdık olmayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu biraz tanıtalım.

“İhsanoğlu ilk kez sandıkta seçilerek İslam Kalkınma Örgütü sekreteri olan kişidir ve bu görevi iki dönem yapmıştır.  Adalet Partisi’nin Süleyman Demirel’den sonra 2 numarası olan ‘Koca Reis’ lakaplı merhum Sadettin Bilgiç’in akrabalarından Füsun Hanım ile evli ve 3 çocuk sahibi. Çok iyi derecede İngilizce ve Arapça biliyor.

Kısaca Musul Sorunu

Musul, Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan bir vilayet olmasına rağmen gündemimize IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve Konsolosluğumuzu basması gibi sıkıntılı durumlarda girebilmekte. Dinci tayfaya göre zaten Musul’u Lozan Antlaşması ile vermiştik. Cumhuriyet’i kuranların yolundan gittiğini iddia edenlerinse Misak-ı Milli sınırları ile ilgili bir 100. yıl planı var mı bilinmez! Önce şu Osmanlıcı-dinci tayfanın kargaların bile güleceği iddiasına cevap verelim. Musul ne zaman ve nasıl kaybedilmişti? Musul daha 1. Dünya Savaşı’ndan önce petrol yataklarının tespiti ile emperyalist ülkelerin ilgi alanına girmiş ve paylaşma kavgası başlamıştı. İlk paylaşım 1916’da İngilizler yenilmesine rağmen Fransa ve İngiltere arasında yapılan Sykes-Picot gizli anlaşması ile Musul’un Fransa’ya bırakılması ile olmuştur. 1917’de de İngilizler Bağdat ve Kerkük’ü ele geçirmişti.

TÜSAK'a ve Baskılara Karşı Mücadele Sürüyor

Yazar: 
Fikretcan UYAR

Özerk Sanat Konseyi'nin düzenlediği 6.Sanat Çalıştayı "Sanatta Özerklik ve TÜSAK" başlığı altında 7 Haziran'da gerçekleştirildi. Çalıştaya Özerk Sanat Konseyi bileşenleri, dernek, vakıflar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve bağımsız katılımcıları içinde barındıran 80 sanat ve sanatçı kuruluşu katıldı. Çalıştay sonucu ise sanatçılar bir bildirge yayınlayarak sanata yapılan baskılara ve TÜSAK yasa tasarısına karşı çıktı. Aşağıda ise bu bildirgenin tam metni bulunmaktadır.

 

Her iktidar tabiatına uygun düşünce tarzını, ideolojiyi, yaşam biçimini hakim kılacak politikalar üretir. Bu politikanın sanat alanına yansıması, siyasi erk için kaçınılmaz, hatta zorunluluktur. TÜSAK Yasa Tasarısı, onlarca yıllık sanat birikimini dönüştürerek ya da yok ederek iktidarın yaşam felsefesini desteklemek üzere üretilmiş bir tuzaktır.

Bir Devrin Sonu Olarak Soma Katliamı

Yazar: 
Alp GİRAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
2 Haziran 2014

13 Mayıs’ta Soma’da yaşanan maden faciası, iş kazası veya katliam, 301 maden işçisinin ölümüne yol açtı; aile üyeleri ile birlikte binlerce kişinin doğrudan mağduriyeti, işin belki de, insani açıdan en trajik boyutudur; ancak, acıdan süzülüp geriye kalan politik mesaj; sonuç ise, ibretlik ve trajikomiktir.

 

Bu olay gösterdi ki, bir kez daha, Türkiye halkının sosyal psikolojisi artık klinik ve tedaviye muhtaç halete bürünmüştür. En haklı olunan noktada dahi, sorumlulara hesap sormaktan, bağırmaktan, küfretmekten aciz, yaşanan her olumsuzluğu göklerden üstümüze düşen bir uyarı, yani kader olarak algılayan, böyle olmadığı bilindiği halde üstelik, bir millet, topluluk, sınıf değil; alelade bir güruha dönüşmüş emekçiler ve aileleri var karşımızda.

“Gezi” Direnişinin Yıldönümünde Direnişin Bir Siyasi Yorumu

Haziran direnişi;  emperyalist bir yabancı proje olan, ülkede “korku imparatorluğu” kuran, polis devleti yöntemleriyle baskı ve terör estiren AKP iktidarına karşı, halkımızın, özellikle gençliğimizin, ülkemizdeki siyasi muhalefet boşluğundan da kaynaklanan diğer bir başka nedenle bizzat kendisinin spontane olarak bir protesto hareketidir.

Halkımız ve gençliğimiz; bu şanlı spontane vetosunun bedelini, 6 insanının yaşamını yitirerek, 13 insanının gözlerinin birini kaybederek ve onlarca insanının kafa travmasını yaşayarak, ödemiştir. 

AKP iktidarının polis devleti, bu baskı ve terörü gayet bilinçli olarak uygulamaktadır. Başbakan bizzat “Talimatı ben verdim!” diye bu gerçeği itiraf etmiştir. Aynı devlet şiddeti ve devlet terörü; sadece “Gezi” direnişinde değil, bu sene 1 Mayıs Taksim gösterilerinde, Yatağan işçilerinin “Özelleştirmeye karşı” direniş eylemlerinde, Soma faciası nedeniyle yapılan protestolarda vs. gibi çeşitli toplu gösterilerde sürekli ve sistemli uygulanmaktadır.

İçeriği paylaş