AB'ye girmek için Kurucu Meclis, O Meclis için Askeri Darbe Şart (!)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Üniter Devlet .- Devlet, ülke, millet ve egemenlik unsurlarından oluştuğuna göre, üniter devlette, tek ülke, tek millet ve tek egemenlik vardır. Diğer bir ifadeyle üniter devlet, tek bir ülke üzerinde, tek bir milletin, tek bir egemenliğe tâbi olmasıdır. Bu nedenle, üniter devlette, devleti oluşturan unsurlar bölünmez bir bütündür.” (http://anayasa.gen.tr/uniter.htm)
 
 
Görüldüğü üzere üniter devlet;
 
Egemenliğin tek elde toplandığı (Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Mustafa Kemal ATATÜRK); yani tek mecliste toplandığı hiçbir gerekçe ile bir başka  meclise (parlementoya) iradesini kısmen ya da tümden devredilemeyeceğini de ifade eder. 
 
 
Bu nokta da Üniter Devlet hassasiyetini ortaya koyan; Türk Silahlı Kuvvetleri adına konuşacak makam sahibi  Genelkurmay Başkanı:
 
“Üniter devlet ülke, ulus, egemenlik unsurları, yasama, yürütme, yargı erkleri bakımından “teklik” özelliği gösterir. Üniter devlet eşitlik ilkelerinin korunmasının, bölgecilik ve ırkçılık, yapılmamasının ve azınlık yaratılmamasının garantisidir. Üniter devlet yapısına zarar verecek düzenlemelerden ve düşüncelerden kaçınılmalıdır.”
 
Demekle birlikte;  Avrupa Birliğine tam üyeliği “ ATATÜRK’ün amaçladığı “çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma” doğrultusunda, önemli bir araç” olarak algılamaktadır.
 
Bu algıyı ortaya koyduktan sonra bir beklenti geliştirerek;
“Bu süreçte AB’den beklentimiz Türkiye’ye diğer ülkelere olduğu gibi eşit davranılması ve Türkiye’den ulus devlet ve üniter devlet yapısını zayıflatabilecek isteklerde bulunulmamasıdır.” Demektedirler.
 
Oysa; TOBB’un raporunda da açıkça belirtildiği üzere:
 
AB üyeliği, “ulusal egemenlik yetkilerinin bir bölümünün örgütte paylaşımı”
olgusu üzerine kuruludur. Birlik, üye devletlerden devraldığı bu egemenlik
parçaları ile kendine bir “egemen yetki alanı/havuzu” yaratmıştır. Bu yetkiler
kullanılarak, tüm üye devletleri doğrudan veya dolaylı biçimde bağlayıcı hukuk
normları konmaktadır.
 
Bu sisteme uyum sağlamak üzere, üye devletlerin tamamı, tam üyelik
öncesinde belli konulardaki “egemenlik yetkilerinin devrini” öngören
hükümleri ulusal anayasalarına koymuşladır.
 
Avrupa Birliği karar verme sürecinde, üye devletler, egemen yetki
alanında/havuzunda ulusal egemenlik yetkilerinin bir kısmını paylaşırken, diğer
yandan, AB tarafından gerçekleştirilen ve tüm üye devletleri ilgilendiren
düzenlemelerde de söz sahibi olabilmektedir.
 
Avrupa Birliğince yürütülen ve adeta bir kurucu meclis niteliğindeki
Konvansiyon çalışmalarının önemli bir konusu da, AB ve üye ülkeler arasında
yetki sınırlarının ve dağılımının daha açık ve kesin bir biçimde belirlenmesidir.”
 
 
Çerçeve bu iken;
 
Anayasal bir zorunluluk olarak üniter yapıyı sahiplenmek zorunda olanların, egemenliğin devrini AB sürecinde bir başka “parlamentoya” (AB parlamentosu) ve/veya bir bölümünün örgütle paylaşımı olgusunu göz ardı etmelerini anlamam mümkün değildir.
 
Avrupa Birliği süreci bilindiği üzere bir devlet politikası olarak karşımıza çıkarılmaktadır. Peki egemenliğin devri konusunu, Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez olan 3. maddesinin amir hükmü “ÜNİTER DEVLET” iken, hangi akla hizmet AB sürecinin peşinden koşmaktayız?
 
Ve dahi AB’ye girmeyi çağdaşlığa uzanan araç gibi gören "Türk Silahlı Kuvvetleri; Ulus-Devlet ve Üniter-Devlet yapısına hiç bir gerekçeyle zarar verilmesini kabul edemez" (2009 Zafer haftası kutlama mesajı) diyorsa:
 
AB üyeliğinin bir zorunluğu olan "Egemenlik Devri" ve/veya "Egemenliğin (kısmi) ortak kullanımı" gibi üniter devlet ile bağdaşmayan sıkıntıyı nasıl "aşmayı" düşünmekteler? Güzergahı, Atatürk'ün de hedef gösterdiği gibi; "çağdaş uygarlık seviyesinin üstü" olan ve anayasamızın 3'üncü maddesine çarpıp kazaya sebebiyet vermeyecek başka "araç" arayışı olmayacaksa;
 
Sonuç: "Kabul edilemez" gördüklerini, "anayasanın ve yasaların kendilerine verdiği yetki ile" korumak zorunda oldukları Cumhuriyet ve Üniter-Devlet noktasında taraf  Türk Silahlı Kuvvetleri olarak kabul etmeyip, gereğini yapacaktır.
 
 
AB’den beklentiler ortaya koyarak (!?)
 
Anayasanın 3’üncü maddesini göz ardı ederek (!?)
 
Yoksa değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan 3’üncü maddesi için, yeni bir “Kurucu Meclis” yaratarak (!?)
 
Kurucu meclislerin askeri darbeler ardından yaratıldığı gerçeği göz ardı edilebilir mi?
 
Demek ki "AB'ye girmek için de, girmemek için de darbe şart..."
 
Anti-AB'cilerin "darbeci" ilan edildiği memleketimde, AB'ciler de "darbeci" (mi?) diye sormadan edemiyorum kendime.
 
Yoksa Anayasanın 3'üncü maddesi nasıl değiştirilecek?
 
Şaka gibi! Değil mi?
 
Unutulmamalıdır ki;
 
Hiç kimse, kendine ait olanın dışında ki bir hakkı, başkasına devredemez!”
 
 Egemenliği bağışlayamaz!
 
Adı: Egemen Soyadı: Bağış da olsa...
 
İroniye baksanıza; "Egemenliğin devri" Sayın, Egemen Bağış'ın da görevi.
 
 

 

Bakınız egemenlik paylaşımı, egemenlik havuzu, egemenlik devri diye bahsi geçen "Egemenlik" nasıl alınmış:
 
"Efendiler; dedim, egemenliği hiç kimse hiç kimseye, bilim gereğidir diye görüşmeyle tartışmayla veremez. Egemenlik güçle, iktidarla, zorla alınır..."   (Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk.) Öyle de olmuştur. Hatta "İhtimal bazı kelleler kesilecektir!" vurgusuyla Egemenliğin milletin olduğu yasalaşmıştır.
 
 
Kaynaklar:
 
 
 
 
 
AB - Ulus Devlet- Üniter Devlet ve “Egemenlik Devri” konuları üzerine örnek makaleler.
 
 
 

Erdinç AYDIN

 

erdinc.aydin@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.