AKP İktidarı İçin Zor Günler Başlıyor!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bu yılın sıcak Ağustos ayında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra RT Erdoğan, anayasamıza aykırı olarak fiili “Yarı Başkanlık” sistemini uygulamaya çalışıyor; aslında anayasal suç işliyor. Öte yandan ülkede işler Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eski ekibi için artık istenildiği gibi yürümüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP iktidarı için artık zor bir dönemin başladığını söyleyebiliriz. AKP için bu dönemin belli başlı sıkıntıları olarak ta şunları sıralayabiliriz:

  • RT Erdoğan’ın anayasaca meşru olmayan bir zeminde “Yarı Başkanlık” sistemini uygulamaya çalışması,
  • PKK ile AKP arasındaki “Çözüm” sürecinin içerdiği riskler,
  • “Ak Saray” tartışmasının yarattığı huzursuzluk,
  • AKP seçmeninin A. Davudoğlu’nu bir türlü lider olarak benimseyememesi,
  • Ekonominin giderek teklemeye başlaması, işsizliğin artması vs. gibi.

Ancak RT Erdoğan ve şimdi A. Davudoğlu yönetimindeki AKP iktidarı, giderek zor bir döneme girdiklerinin pek âlâ farkındalar.

Gündem değiştirmekte ve demagojide usta olan Cumhurbaşkanı RT Erdoğan, bu konuda hemen iki hamle yaptı. Birincisi, Amerika’yı ilk önce Müslüman denizcilerin keşfettiğine dair bir iddiada bulundu; diğeri, “Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters düşer" yönünde bir ifade kullandı.

Birinci konu, sadece birkaç gün ülkemiz ve dünya medyasını meşgul etti. Tartışma konusu, ne yazık ki alay konusu oldu. Bu utanılacak durum, arsız ve yüzsüz olanların umurlarında bile olmadı. Maksatları zaten, gündem saptırmaktı.

“Kadın Erkek eşitliği” konusuna gelince, bu çok ciddi konu üzerinde biraz durmakta fayda var. Çünkü “Kadın Erkek eşitliği” konusu;   ülkemizin çağdaş, uygar ve demokratik bir toplum olmakta ülkemizin nüfusça yarısını oluşturan kadınların erkek vatandaşlarla eşitliği çok önemli bir rol oynamaktadır.

***

Fıtrat eski dilde yaratılış demektir. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters" derken bir anlamda doğru söylüyor. Çünkü gerçekten de kadınların ve erkeklerin doğal yapısı farklıdır. Örneğin kadın hamile kalır, erkek kalamaz; bu durum bir doğal yaratılış meselesidir.

Fakat kadının hamile kalıp doğurduğu bir çocuğun bakımı, eğitimi vs. artık doğal bir yaratılış sorunu değildir; bu durum, toplumsal bir eğitim sorunu haline gelmiştir. Bu görevi pek âlâ erkek te en az kadın kadar yerine getirebilir ve de toplumsal eşitlik gereği, bir ailede veya ilişkide eğer koşullar uygunsa, erkek te bir çocuğun bakımı ve eğitimi ile en az bir anne kadar ilgilenmelidir.

Öte yanda kadın olsun, erkek olsun; çalışmak, işte ve yönetimde olmak ve emek te artık bir toplumsal konudur. Bu işlevlerin yaratılış ile(fıtratla) hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü emeğin erkeği ve dişisi olmaz; emek emektir. Ancak üretimde ve hizmet sektörlerinde iş bölümünde, uzmanlık alanında, meslek seçiminde vs. kadın ile erkek arasında seçim konusunda bir farklılık söz konusu olabilir. Örneğin madencilik, inşaat vs. gibi ağır, fiziki gücün gerektiği işlerde daha çok erkek işgücü, toplumsal tercih nedeni olabilir.

Fakat bilim ve teknolojinin devrimci bir gelişim gösterdiği, dijital teknolojinin, makineleşme ve otomasyonun son derece yükseldiği ve giderek üretime ve ekonomide fiziki kaba gücün rolünü azalttığı bir çağda, sektörlere ve uzmanlığa bağlı olarak kadın erkek meslek seçimindeki bu farklılıklar da giderek anlamını yitirmektedir. Günümüzde bu teknoloji ve modern üretim yöntemleriyle artık kadınlar dahi ağır işlerde en az erkekler kadar verimli çalışabilmektedirler.

Kısaca kadın ve erkek;  doğal yapısı, psikolojisi vs. yaratılış itibariyle farklı olsalar da toplumsal, yani siyasi, ekonomik ve kültürel bakımdan bu iki farklı cinsiyet, çağdaş uygar bir toplumda eşit haklara ve olanaklara sahip olmalıdırlar. Kadın ve erkekler arasında toplumsal eşit hak ve olanak bakış açısını savunmak; artık çağdaşlığın, uygarlığın, demokratlığın ve ilericiliğin en temel ölçü ve ilkelerinden birisidir.

Dolayısı ile her demokratın, sosyalist, komünist vs. her ilericinin bu konuya en yüksek duyarlılıkla yaklaşması gerekir.

Tarihimizde kadın-erkek eşitlik konusunda en derin ve etkin devrim ve reformları M. K. Atatürk döneminde genç cumhuriyetimiz gerçekleştirilmiştir. Selçuklular ve Osmanlı yönetimi ile birlikte nerdeyse 900 yıllık bir dönemde dini ve ataerkil bir toplumun enkazı üzerinde halkımız,  Atatürk devrimleriyle kadınlarımıza çağdaş ve demokratik Avrupa ülkelerinin birçoğunda bile görülmeyecek derecede erkeklerle her alanda aynı eşit hak ve olanaklar sağlamıştır.

Günümüz dünyasında kadın emeği, erkek emeği arasında hiçbir ayrım yapmadan emek üzerinden kişisel zenginleşmeye dayanan kapitalizm, iş siyasete ve ideolojiye gelince kasıtlı olarak toplumsal yaşamada kadın ile erkek arasında ayrım yaparak, en başta işçi sınıfımız olmak üzere halkımızı bölmeye, dolayısı ile oun ortaçağ gericiliğine karşı mücadelesindeki pozisyonunu zayıflatmayı hedeflemektedir. Emperyalist küresel güçler ve yerli büyük sermaye, işçi sınıfına ve halkımıza uyguladığı cinsiyet açısından bu kadın-erkek ayrımcı stratejiyi; etnik köken üzerinden Türk, Kürt, Çerkes vs. veya dini inanç bakımından Sünni-Alevi ayrımı yaparak ta aynen uygulamaktadır.

RT Erdoğan ve AKP iktidarı, küresel finans kapitalin bir siyasi temsilcisi olarak ülkemizde 2002 yılında iktidara taşınmıştır. Küresel ve yerli büyük sermayenin çıkarına AKP, 12 yıllık iktidarında kamu işletmelerini sürekli yandaş sermayeye peşkeş çekerek özelleştirmiş, işçi sınıfının ve halkımızın, özellikle kadın emekçilerin onlarca yıllık mücadelelerle kazandıkları sosyal hakları adeta gasp etmiştir.

Ayrıca şimdiki cumhurbaşkanı RT Erdoğan’ın kadın düşmanı olan bu tavrı yeni değildir. Onun; kadınları iş ve sosyal yaşamadan koparmaya, onları birer doğum makinesi haline getirmeye, onları evinde kocalarına hizmet eden birer ev kölesi durumuna düşürmeye çalışan ifadeleri ortadadır. Kadınların en az üç çocuk, hatta beş çocuk doğurmasını isteyen,  kürtaja tamamen karşı çıkan yine şimdiki cumhurbaşkanı RT Erdoğan’dır!

***

Cumhurbaşkanı RT Erdoğan ve AKP iktidarı, bu sıkıntılı dönemi atlatmak, halkımızın yükselen direncini kırmak için çeşitli siyasi manevraların ve önlemlerin peşine düşmüşlerdir.

AKP iktidarı; bir yandan 6-7 Ekimdeki “Kobani” bahanesiyle 39 insanımızın öldüğü, binlerce resmi daire ve okulun yakıldığı isyan provasını hiç dikkate almadan, PKK ve yandaş kuruluşlarıyla hâlâ “Barış” sürecini sürdürmeye çalışıyor. Çünkü PKK’ya taviz vererek, onu şımartarak ancak eli silahlı bu kanlı teröristleri susturacağına inanıyor. AKP iktidarının PKK’yı susturmak istemekteki amacı ise terörle mücadele değil, sadece 2015 Haziran genel seçimlerinin sükûnetle, olaysız geçirilmesidir. Çünkü AKP’nin ve RT Erdoğan’ın kaderi, Haziran 2015 genel seçim sonuçlarına bağlıdır. AKP İktidarı giderse, yeni gelen yurtsever, demokratik ve milli bir iktidardan halkın ilk beklentisinin RT Erdoğan’ın ve AKP iktidarının bunca yıldır işledikleri yasal ve anayasal suçları nedeniyle yakalarına yapışılmasıdır.

Bu nedenle AKP, bütün gücüyle Haziran 2015 seçimlerini olabilirse anayasal çoğunlukla kazanmak istiyor; çünkü ancak o zaman mevcut anayasayı değiştirip, çok istediği “Başkanlık” sistemini meşrulaştırabilecek ve PKK’nın özerklik ve ana dilde eğitim gibi Türk ulusunu bölecek taleplerini de yerine getirebilecektir.

Eğer AKP, Haziran 2015 seçimlerinde anayasal çoğunluğu sağlayamazsa bile, en azından iktidarını bir dönem daha uzatmanın peşindedir.    

Ancak dünyada ve Türkiye’de işler artık öyle AKP’nin arzu ettiği gibi gitmiyor. Halkımız her geçen gün, bu durumun farkına varıyor. İşçi sınıfımızın mücadeleleri, grev ve gösterileri giderek yoğunlaşıyor. Devrimci ve vatansever gençlerimiz üniversite ve okullarında bu gerici, gençlik ve kadın düşmanı, ortaçağ zihniyetine karşı savaşıyor. AKP ikinci bir muhteşem “Gezi” direnişinden korkuyor!

Bu amaçla A. Davudoğlu’nun başbakanlığındaki AKP iktidarı, devleti tam bir polis devleti haline getirecek yasal düzenlemeler yapmaya çalışıyor. Bu konuda “Yeni İç Güvenlik Paketi” meclise yasalaşmak için sunulmuştur. Bu yasa paketinin yasalaşması halinde

  • Gösteriye silahla(ki Molotof kokteyli dahi silah sayılıyor) katılanlara verilecek ceza artırılıyor.
  • Polisin şahıs ve araç aramalarında yetkisi genişletilecek.
  • Polisin gözaltı süresi vali yardımcısı ve üs amirin denetiminde 24 saat olacak.
  • Bu süre, savcı kararıyla 48 saate uzatılabilecek.
  • Düzenlenen eylemlerde verilen zararları bundan sonra eylemci ödeyecek.
  • Sanal ortamda nefret ve teröre çağrı da artık suç sayılacak.
  • Polisin yetkilerinin denetimi için Kolluk Gözetim Komisyonu kurulacak.
  • , “Anayasayı ihlal”, “yasama organına karşı suç”, “hükümete karşı suç”, “hükümete karşı silahlı isyan”, “silahlı örgüt”, “silah sağlama” ve “suç için anlaşma” soruşturmalarında da malvarlığına el konulma kararı verilebilecek.

Görüldüğü gibi halkımızın artık demokratik gösteri hakkı, tamamen yok edildiği gibi, bu hak artık bir suç olarak işlem görecek. AKP hükümeti artık giderek faşistçe yöntemler kullanıyor. Bu, AKP  ’nın çok güçlü olduğunun değil, artık zayıflığının bir işaretidir; çünkü onun tek çaresi kalmıştır; her demokratik harekete zorbalık kullanmak!

Yaşasın tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.