AKP'ye Neler Oluyor?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Her şey Baykal’ın istifasıyla başladı. Görülen o ki, AKP bu istifaya hazırlıksız yakalandı. Korktukları başlarına geliyor gibiydi. Ya Kılıçdaroğlu gelirse ne yapacaklardı? Öyle ya, Genel Başkan Yardımcılarını istifaya zorlamıştı. Belediye Başkanlarının pek çok yolsuzluğunu su yüzüne çıkartmıştı.

Öyle lafla da değil ha! Belgeleriyle, çatır çatır…

Kendilerine belki de en ciddi muhalefeti yapan kişi, Kılıçdaroğlu’ydu bu bağlamda. Zaten yerel seçimlerde biraz korkutmuştu da onları. Belki de İstanbul’daki saltanatları ilk defa sona erecekti. Allem ettiler kallem ettiler, İstanbul’da elektrikleri kestiler, bir şeyler yaptılar; ne olduysa oldu, bir punduna getirerek İstanbul’daki oligarşilerini devam ettirdiler, ancak bir şeyler çatırdamıştı.

Nitekim beklenen oldu ve Kılıçdaroğlu seçildi. Hem de Türkiye tarihinde belki de ilk defa görülen ve belki bir daha görülmeyecek bir şeyle birlikte seçildi Kılıçdaroğlu. Hakikaten, herkesin fark edeceği gibi büyük bir “halk” desteğiyle. Yani Kılıçdaroğlu, bir parti yönetimi zümresi tarafından değil, halk tarafından CHP’nin başına getirildi.

Bu açıdan AKP hazırlıksız yakalandı. Zaten kara kara ne yapacaklarını düşündüler ki, birkaç gün sesleri solukları çıkmadı. Sinip beklediler, bakalım ne diyecek, diye.

Kılıçdaroğlu da AKP’nin en korktuğu şeyi yaptı. İlk defa halkın çoğunluğunun esas yaralarına vurdu. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, dışlanmışlık…

Önce görmemezlikten geldiler, ama baktılar ki Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri halkta büyük yankı uyandırıyor, bunun üzerine önce “Recep Bey”in kurmayları konuşmaya başladılar muhtelif yayın mecralarında:

“Gandi değil, dandi”, “Balon bu, balon”, “Siyaset yapmasını bilmiyor bu.”, “Tenekeyi altın rengine de boyasan tenekedir.”

Adam düpedüz, siyaset yapmak için değil, halkın avukatlığını yapmak için oradaydı! Sürekli AKP’nin zayıf karnına çalışıyordu.

Bunun üzerine AKP, hedef şaşırtma stratejisi belirledi kendisine ve en iyi şeyi yaptığı şeyi yaptı gene: Gündemi değiştirmek. Gemi olayı yani! Bu gemi olayının tozu dumana katarak ortasına daldığı gündemin bulanıklığından faydalanarak, hem 1990’larda askerimize kurşun sıkan ağayı , “Mesut Ağabey” diye hitap ederek en üst düzeyde irtibat kabul ettiler.

Ancak 2002’den bu yana doludizgin ilerleyen AKP’de gözle görülür bir düşüş ve çözülme baş göstermeye başladı. Önce açılım mevzusundan sonra AKP’nin bozuk kanadı diye adlandırılan, AKP’yle aynı kökenden gelmeyen, partide sadece çıkarları için bulunan grupta, AKP’den ayrılmalar gerçekleşti.

Şimdi de gemi hadisesine ilişkin Amerika’daki cemaat liderinin söylediklerinden sonra, Milli Görüşçülerle, nurcular arasında bir ayrılık belirginleşmeye başladı. Bir anlamda birbirlerine düştüler.

Tıpkı komünizmden kopan sosyal demokratların ortaya çıkardığı devrim-evrim çelişkisine benzer bir çelişki ortaya çıkmıştı çünkü.

Bir tarafta, “Yeşil Devrim” ile laik, demokratik, sosyal, hukuk devletine son vermeyi amaçlayan; ancak 28 Şubat engeline takılan milli görüşçüler; öteki tarafta ise gene laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini yıkıp yerine İslami bir devlet kurmayı amaçlayan ama bunun devrimle değil, evrimle alıştıra alıştıra yapılması gerektiğini söyleyen Fetullah Gülen ve müritleri. Öyle ya, Fetullah Gülen: “Vaktinden önce yapacağınız bir davranış, davamıza zarar verir. İslami emellerimize ulaşmak için öncelikle kilit noktalara arkadaşlarımızı yerleştirmemiz şarttır.” minvalinden sözler sarf etmemiş miydi kendisi?

Etmişti!..

O halde konjonktürün getirdiği hem negatif bir içsellik, hem de negatif dışsallık söz konusu AKP için. O da içeride bölünmesi ve kan kaybetmesi, dışarıda ise oy oranlarının düşüş trendine girmesi. Belki hala en çok oy alan parti alabilir ama, hele ki CHP’de ortaya çıkan bu hem yapısal hem de söylemsel değişim, Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinin halkta karşılığını bulması, kesinlikle AKP’yi korkuttu ve tepe yönetiminden tabanına kadar bir telaş gözle görülür biçimde gözükmektedir.

Gerçekten de dikkat ediniz, hangi AKP’li bir TV yayınına katılsa, artık eskisi kadar kendinden emin konuşamıyor. Üzerlerine bir ölü toprağı serpilmiş gibiler.

Son olarak da, “Siyasete Giriş” dersleri almış herkesin malumudur, dış siyasetteki gerginlikler, iç siyasette birleştirici unsur olarak rahatlıkla kullanılabilir. Tıpkı İsrail’le yaşanan son kriz gibi… İşte AKP içerde çözülüp, dışarıda düşerken, yeni umut kapısı budur: Dış gerginlikleri içsel siyasi ranta çevirebilmek.

Günlerin AKP ve Türkiye için neler getireceğini, yaşayıp göreceğiz.

Asim.Us@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.