Anadolu İhtilali ve 27 Mayıs Devrimi…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bir siyasi hareketi değerlendirirken öne çıkartılması gereken kriter, o hamlenin getirdikleri ve götürdükleridir.

O hareket kime karşı yapılmıştır?

Toplumun gelişme eğrisini ileriye doğru mu, yoksa geriye doğru mu yönlendirmiştir?

Demokrasiye, hukukun egemenliğine, insan haklarına, kişi hak ve özgürlüklerine, sosyal devlet ilkesine ve ülkenin bağımsızlığına bir şeyler mi katmıştır; yoksa  bu değerlerden bir şeyleri mi eksiltmiştir?..

Yönü ne tarafa dönüktür?... İleriye mi, yoksa geriye mi?

Bir siyasi hareketin kim tarafından yapıldığı ve gerçekleştirilme biçimi ikincil bir öneme sahiptir.

Örneğin, Fransız Devrimi…

Derebeylerini ve feodal üretim biçiminin egemenliğini sürdüren kralı devirmiş ve yerine siyasal demokrasinin ve eşitlik ilkesinin tohumlarını ekmiştir.

Fransız halk ayaklanması kralın düzeni içinde değerlendirildiğinde, ağır bir suçtur.

Ama gerçekte Fransız Devrimi, insanlığın ilerlemesindeki en önemli kilometre taşlarından birisidir.

Türk Milli Kurtuluş hareketi de, bir yönü ile Padişah’a karşı girişilen bir Anadolu İhtilali’dir…

Daha sonra kendisine Atatürk unvanı verilecek olan Mustafa Kemal Paşa, bu ihtilalin ve milli nitelikli kurtuluş hareketinin lideri sıfatı ile Padişah tarafından idama mahkûm edilmiştir.

Söz konusu idam fermanı, yerleşik Osmanlı düzeninde meşru ve tutarlı, ama yeni Türkiye Devleti’nin kuruluş mücadelesi açısından bakıldığında bir “ihaneti vataniye” suçudur…

27 Mayıs 1960 hareketi de bu gözlükle görülmeli ve bu açıdan değerlendirilmelidir.

27 Mayıs Devrimi; “tahkikat Komisyonu” uygulamasını getirerek TBMM’ni devre dışı bırakmış, milli iradeyi hiçe sayan bir diktatörlüğe doğru hızlı adımlarla yürümüş ve yasamayı, yargıyı ve yürütmeyi tek elde toplama amacını taşıyan bir siyasi kadroya karşı yapılmıştır.

27 Mayıs, demokrasiyi yıkmak için değil, tam aksine demokrasiyi kurtarmak için girişilmiş bir harekettir.

27 Mayıs, Türk siyasi hayatına Anayasa Mahkemesi’ni getirmiştir.

Yargı bağımsızlığı ilkesi ilk kez 27 Mayıs İhtilali ile yaşamımıza fiilen girmiştir.

27 Mayıs Anayasası, “kişisel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamaz” ilkesini demokrasi hayatımıza armağan etmiştir.

Basın özgürlüğünü teminat altına almıştır.

Anayasa’nın 114. maddesinde şu satırlar yer almaktadır:

- İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir…

Demek ki, vatandaş, Devlet’in her tasarrufunu yargı önünde sorgulama ve hatta iptal ettirme haklarına sahiptir.

Çalışanların hakları ilk kez 27 Mayıs İhtilali sonrasında hukuki garanti altına alınmaya başlanmıştır.

İşte bu gün, 27 Mayıs 1960 gününden tam 58 yıl sonra, 27 Mayıs İhtilali’nin siyasi gündeme taşınmasının nedeni bu ve benzeri ilerici, çağdaş, insan haklarına saygılı, demokratik ve bağımsızlıktan yana duruşun dibinin kazınması amacıdır.

Hayır 27 Mayıs Devrimi, sıradan bir askeri cunta değildir.

Kökü dışarıda değildir ve tam tersine, halkın nabzında oluşmuştur. Toplumun refahı ve özgürlüğüne giden yolu açmıştır.

Bizler o yoldan gitmeyi başaramamışsak, bunun faturası 58 yıl önce gerçekleştirilmiş bulunan devrim niteliğindeki sosyal ve hukuki atılım değildir.

Eğer 27 Mayıs’a sıradan bir askeri cunta etiketi yapıştırırsak, bir adım ötede Anadolu İhtilali’ne de aynı yaftayı bulaştırmak sonucu ile karşı karşıya kalırız.

 

Faruk HAKSAL

faruk.haksal@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Bilinçsiz ilaç kullanma bazen

Bilinçsiz ilaç kullanma bazen ölüme de sebep olmaktadır.

Demokrasi ve laiklik bilincinden uzak toplumumuz insanına, demokrasi adı altında yanlış ilaçlar şırıngalanmaktadır.

Hayata geçmemiş, yaşamda yerini bulmamış fikirler ölüdür. 

Evet 27 Mayıs harekatı bir çok yönüyle devrim niteliği taşıyabilir. Salt bunlara bakarak devrim diyemeyiz. Devrimsel niteliklerin işlerliği önemlidir devrim diyebilmek için. Bunun içinde bu unsurların öneminin algılanması şarttır.

Örnek gösterdiğiniz Anayasa Mahkemesi mesela; mahiyeti algılanıp işlerliği sürmekte mi, yoksa önümüzde göstermelik bir heykel olarak mı durmakta.

Ya dokunulmazlıklar. Madem devrim var ortada, güçlülerin hukukunu oluşturan dokunulmazlıklar neyin nesi?

Ya laiklik, devlet ve din işlerinin ayrıştırılması değil mi? O zaman devletin cami yerine okul yaptırması gerekmez mi? Madem ki anayasamızda laiklik var, devlet ne karışır benim dinime?

Sınıfsal tabakalaşmanın, üstünler sınıfı tabakalaşmasının önüne geçti mi devrim?

Aksine, kavram karmaşası içinde bazı değerlerin iç olmasına sebep mi oldu?

Her şey GÜVEN hırsızlığının varlığını göstermekte oysa..

Kim bu güveni çalanlar?

Onlar fikir üretip, eyleme geçirmeyenler, geçmesini istemeyenlerdir.

GERÇEKTEN HALKIN, MİLLETİN İRADESİNİ ORTAYA KOYMAK, AYNI AMAÇ İÇİN ÖRGÜTLÜ HAREKET ETMEKLE MÜMKÜNDÜR.

Halkın devrimi de böyle bir örgütlenme ile oluşur.

 

Örgütsüzlük, savrukluk umarsızlıktır; umarsız olan savunmasız ve çıplaktır. Verilen her türlü savaşım, ulusal bir örgüt olmadan kesin ve tam olarak başırıya ulaşamayacağı gibi ulusal bir örgütün yetersizliği veya doğru anda bekleyip yanlış anda ilerlenmesi de yenilgi getirebilir. Dayanca dayanç katarak sağlam olarak örgütlenene kadar yersiz başkaldırılar fayda yerine zarar getirir.

Yanlışın varlığını, kendi yanlışlarının oluşumuna zemin hazırlamak için işaret edenlerin malzemesi olmaktan öteye gitmez.

Birileri size bu örgütün varlığını gösteriyorsa, örgütün sorgulanması gerekir. Örneğin Müslüman Kardeşler Örgütü'nün Arap Baharı Rüzgarı estirmesi gibi.

27 Mayıs Devriminin hemen arkasından başlayan genç subaylar eylemleri, devrim denilen aldatmacanın gayesini ortaya koymuştur.

Evet Silahlı Kuvvetler bir örgüttür. Hiyerarşik yapıda askeri bir örgüt. Ancak demokrasi sivil örgütlerce planlanır programlanır.  Kozmopolit tüm düşünceler ve fikirler tartışma ortamı bulur, dayatmalar olmadan özgürce. Halk Dayanışması dediğiniz olayda böyle bir sivil örgüt mevcutmudur; onunla mı bütünleşilmiştir yoksa başı bozuk halkla mı?

Ülkemizde Subaylar halkın kendilerine beslediği güveni istismar ederek pekiştirdiler yıllarca. Harbiye Marşı, Ordu Evleri, Gata Askeri Hastanesi ve Askeri Ceza Kanunu  gibi dokunulmaz güçlülerin hukuku içinde.

Şimdi bunlar devrildi, buna devrim diyebilirmiyiz? Hayır. Karşı devrim bile diyemeyiz. Çünkü işlerlik önemli öncelik.

Bunun nedeni sadece yer değiştirmedir.  Küresel otoritenin maşa değiştirmesidir. Tıpkı 1960 tan başlayarak her 10 senede bir  olduğu gibi.

 

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.