"Arabesk Yavşaklığı Üzerine"

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Fazıl Say; ‘Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum’ sözleriyle, Aziz Nesin’in ‘Türk halkının yüzde 60’ı aptaldır’ veciz nüktesini hatırlatırken, arabesk toplumun arabesk sanatçıları tarafından yoğun eleştiri bombardımanına tutuldu. Her ne kadar Türk Dil Kurumu ‘arabesk’ kelimesini ‘arap müziğini andıran, genellikle karamsarlığı konu edinen müzik türü’ gibi sığ bir tanım içerisine soksa da, arabesk kavramı toplum içerisinde pek çok farklı algı ve anlam taşıyan bir kelime haline dönüşmüştür. Bu arada şunu da belirtmekte fayda var; Türk halkının yaşadıklarının, ezilmişliklerin, feodal yapının bir sonucu olarak arabesk müzik ortaya çıkmıştır. Bu yaşanılanlar da, Fazıl Say’ın söylediği gibi, çaresizlikten ne yapacağını bilmeyen arabesk toplumun yavşaklığı olarak arabesk müziğe de yansımıştır.

 
Bu coğrafyada yaşayan insanlar, doğuştan yaşamın haksızlığına isyan ederek doğmuşlardır. Karşılaştıkları haksızlıklar karşısında, kendilerine gösterilen çözümlerin çözümsüzlüğü, bu insanları karamsarlığa ve kaderciliğe; bunun sonucu olarak da küçük çıkarlar için ikiyüzlülüğe, güçlü karşısında boyun eğmeye ve bir nevi yavşakça tutumlar sergilemesine neden olmuştur.
Nasreddin Hoca’yı fillerin verdiği rahatsızlığı anlatmak için gittiği Timur’un karşısında yalnız bırakan halkla, Kızıldere’de devrimci gençleri ihbar eden köylüler aynı zihniyettendir aslında. Bu halk, güçlü olana ve güçlü olmanın ayrıcalığına olan özentisi, saygısı, korkusu dolayısıyla her zaman kendi haklarını savunanlara karşı ya ihanet ya da vurdumduymaz, kaderci zihniyet içerisinde olmuştur.
 
Halkımızın arabesk yavşaklığı üzerine delil olabilecek hikayeleri en güzel yazanlardan birisi de Aziz Nesin’dir. Özellikle ‘Zübük’ adlı eserinde, halkımızın kandırılmaya yatkın, çıkarı peşinde koşan, çıkarı için babasını bile satan, kendisine en büyük kötülükleri yapan kişiye karşı bile yeri geldiğinde en has dalkavuklukları yapan anekdotları, hayatın gerçeklerinden örneklerle bizlere aktarmıştır.
 
Aziz Nesin,bir kitabının önsözünde sık sık ve her yazarın karşılaştığı ‘en çok hangi kitabınızı seviyorsunuz’ sorusunun altında yatan okur kurnazlığıyla, bu soruyu yöneltenlerin hiçbir kitabını okumamış olanlar olduğunu söyleyerek, en sevdiği kitabı söylediği takdirde, bu kitabı beğenerek ya da beğenmeyerek, diğer kitaplarını okuma zahmetinden kurtulma uyanıklığını yapmaya çalıştığını anlatır okurlarının. Bizim milletimizin zekiliğinin, akıllılığından ziyade kıvrak zekalı ve uyanık oluşundan kaynaklanıyor olduğunu anlatmaya çalışarak…
Yalnız bu kıvrak zeka, kendisinin lehine ya da gücü yetmediği bir olayla karşılaştığı zaman işte arabesk yavşaklığına dönüşeceği an o andır. %50’nin üzerinde oylarla getirdiği Adnan Menderes’in idamında bir anda suskunluğa boğulma, 6 kez götürüp 7 kez Demirel’i getirme, darbelere karşı iken 12 Eylül anayasasına yüzde 92 evet oyu verme, ‘benim memurum işini bilir’ diyenleri, din sömürüsüyle zenginleşenleri baş tacı yapma, Kıbrıs’a çıkarmayı gerçekleştiren, öyle veya teröristbaşı yakalandığı sırada Başbakan olan Ecevit’in hastalığında onunla dalga geçme, düne kadar Cuma namazları sonrası cami önlerinde türban sorunu, Filistin ve Irak Müslümanlarına yapılan zulümler için eylemler yaparken kendi siyasi düşüncelerinin iktidarında ortadan kaybolma, milli görüş gömleği çıkartıp, papaz elbisesi giyme, solcu geçinenlerin halkların kardeşliğinden etnik milliyetçiliğe “U dönüşü” yapması gibi davranış şekilleri en güzel örneklerdir bu yavşaklıklara…
 
Muhafazakar ve dini hassasiyetleri had safhada olduğu iddia edilen şehirlerde sosyal hayatlardaki çelişkilerde çok ilginçtir. Alkol tüketiminde, porno dergilerin satışında, viagra kullanımında ilk sırada olduğu söylenen Konya ve benzeri muhafazakar olduğu söylenen şehirlere baktığımızda, yine kendi inanç ve düşünce biçimleri konusunda, sözden öte, uyum içerisinde olacak hiçbir şekilde davranışlarını göremiyoruz.Toplumsal baskılarla yetişen nesillerin, ikiyüzlülüğü ve görüntüye endeksli saygınlık kazanma hırsları, arabesk bir toplum olduğumuzun en açık göstergeleridir.Bu bağlamda, arabesk müzik sanatçılarının da çok fazla alınganlık göstermelerine gerek yoktur. Çünkü onlar, bu olguların sebebi değil sonuçlarıdır.
 
Son olarak, Fazıl Say ‘37 yıldır Fenerbahçeliyim. 3 bin nüfuslu İsviçre köy takımına elenme yavşaklığından utanıyorum’ demiş. Biz de 25 yıllık bir Fenerbahçeli olarak, Şampiyonlar Liginde takıma en başarılı sezonu geçirten hocayı, bu takımın bel kemiği olan Aurelio ve Tuncay’ı küçük anlaşmazlıklar dolayısıyla yollayan, zihniyet devrimini stad ve tesis gibi sadece şekilden öteye yapamayan yavşaklığından ötürü utanıyoruz. Yeni sezonda Fenerbahçe’ye başarı, 12 Eylül’de de halkımızın, yeni arabesk yavşaklıklarınla karşılaşmamak dilekleriyle.
 
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.