Arap Baharı Gerçekleri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

“Arap Baharı” terimini kim üretti? Araplar mı? Hiç zannetmiyorum... Bu soru aklıma, Türkiye’nin en çok seyredilen TV kanallarında, gerçekte onlar için “korkunç” olmasına rağmen, “devrim” sözcüğünün çok kullanıldığını fark ettiğimde geldi.

Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta, Arap Halkı devrim mi yapmıştı? Bu sorunun cevabını kolaylıkla kimse veremez elbette. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki; evet ortada bir devrim var ama bu halkın doğrudan doğruya yaptığı “popüler” bir devrim değil, aksine halkın hoşuna gitmesi sağlanan “popülist” bir devrim.

Bu haftanın başından beri, Başbakan Erdoğan’ın bu popülist devrimi yaşayan ülkelerdeki gösterilerini izliyoruz. Oradaki insanların Erdoğan’ı karşılama şekilleri, elbette ki meydana gelen devrimlerin “popülist” yanından ayrı düşünülemez. Kimse yanlış anlamasın… 2-3 gündür, sistem savunucusu ulusal ve uluslararası medyanın, Erdoğan’a yakıştırdığı “Yeni Halife”, “Ortadoğu’nun en güçlü lideri”, “İslam Dünyası’nın yeni lideri” gibi unvanları, söküp atmak peşinde değilim. Tersine bizim mesleğimizdeki o meşhur “International Relations Experts” – Uluslararası İlişkiler Uzmanları, bu unvanların, mevcut görüntülerden sonra “hak edilmiş” olduğu konusunda ısrar edeceklerdir. Bu nedenle maksadımın iyi anlaşılması adına bir kez daha çok açık olarak söyleyeyim: Mısır ve Tunus’ta Erdoğan bu şekilde karşılanmasaydı asıl şaşırır ve sözüm ona “Arap Baharı”na ilişkin tezimi çöpe atmak durumunda kalırdım.

Şimdi ise biraz bu tezden bahsetmek istiyorum. Öncelikle şunu çok açık olarak belirtmeliyim ki Arap Ülkeleri’nde yaşananlar, mevcut uluslararası sistemi kollamak adına bugüne kadar yapılanlardan çok da farklı düşünülmemeli, tersine 10 yıldır denenmiş ve onanmış olan AKP tipi siyasetin Türkiye’den, Türkiye’den çok daha güçlü aktörler tarafından ihraç edilmesi olarak değerlendirilmelidir. Şimdi bunu biraz açalım…

Unutulmamalıdır ki, kurulu uluslararası sistem ve düzen, gerek siyasi, gerek ekonomik, gerekse sosyal kollardan, kendisini sürdürülebilir kılmaya programlanmıştır. Bu programlanma, zaman geçtikçe sistemin kollanması adına kelimenin tam manasıyla “update” edilmektedir. Zaman geçtikçe değişmeyen tek kollama metodu ise, halkların bilinci kaybedilerek alınan “popülist” destekleridir. Çünkü bugün uluslararası sistemin mücadele edemeyeceği yegâne olgu “bilinçli halk kararları”dır. Bu sebeple yapılması gereken şey halkı “bilinçsiz” ya da “yanlış bilinçli” hale getirmektir. Vesselam uluslararası medya bu konudaki misyonunu takdir-e şayan bir düzeyde yerine getirmektedir (?). Bugün AKP’nin Türkiye’deki iktidarı en geniş anlamıyla böyle değerlendirilmelidir.

Her zaman söylediğimiz gibi “bilinçsiz” halk toplulukları tarafından verilen muazzam orandaki oylar maalesef meşruiyeti sağlamaz. Bu gerçek ise ancak bir gün “doğru bilinç”e varıldığı zaman görülebilecektir.

Son zamanlarda eski popülerliğini kaybetmesine rağmen, kayda değer verilere sahip olan Wikileaks belgeleri, ABD Eski Kahire, şimdiki Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin Kahire’de görevdeyken yapmış olduklarını doğrular niteliktedir. Müslüman Kardeşler Örgütü’ne finansal ve lojistik olarak destek sağladığı iddia edilen Ricciardone, ülkesine yazdığı kriptolarda, Müslüman Kardeşler’i “halkın meşru desteğini sağlamak için tek çıkar yol” olarak nitelemektedir. Merhum Necmettin Erbakan’ın da her zaman söylediği gibi, bu yol Türkiye’de AKP’nin iktidara getirilmesi için daha önce denenen ve başarıya ulaşan bir yöntemdi. Sonuç itibariyle, halkın desteğinin “update” edilmesi konusunda Mısır ve Libya’da uygulamaya değerdi.

Neyse ki, Türkiye’de, Libya’da oluğu gibi “devrim” sonrası Merkel, Sarkozy ve Obama’nın fotoğraflarının “tanrı sizi kutsasın!” başlığıyla kent meydanlarında asılmamasından, Türkiye Halkı’nın nispeten daha bilinçli olduğunu anlamaktayız. Sırf bu fotoğraf mevzusu bile, sözüm ona “Arap Baharı”nın gerçek yüzünü ortaya çıkarmaktadır.

Bugün Başbakan Erdoğan’ın kendisine sorması gereken soru, Mısır’da kendisini karşılayan kişilerin kendisine mi yoksa uluslararası sisteme mi meşruiyet sağladığıdır. Acaba Mısır’da 1500 kişi tarafından karşılanması, seçim zamanında örneğin Hopa’da meydana gelenlerden daha mı öngörülebilirdi?

Duyduğum kadarıyla Sarkozy ve Cameron, Erdoğan’ı kıskandıkları için Libya’ya çıkartma yapmışlar. Sayın Sarkozy ve Cameron hiç endişe etmesinler, ülkelerinizde nispeten “bilinçli” halk siz tekrar seçmez ise, uluslararası sistemden otomatikman diskalifiye olacağınız gibi, aynı zamanda Libya veya Mısır Halklarının sevinçli gösterileri de sizi bir yere götüremeyecek. Özellikle “nispi anlamdaki bilinç”ine güvendiğim Fransız Halkı, 2012 yılında Sarkozy’yi yerinden ettiğinde, bugünlerin Sarkozy için hiçbir değeri kalmayacak. Çünkü unutmayın ki beyler, arkanızda bilinçsiz halk yığınları oldukça bu sistemde lidersiniz. Bilinçli halklar ise zaten bu sistemin doğrudan doğruya yıkılışıdır.

Bu süreçten sonra Arap Baharı’nı yaşayan ülkelerde birer birer AKP’lerin kurulduğuna şahit olacağız. Sistem bu şekilde kendisini tekrardan çok sağlam bir şekilde sürdürülebilir kılmış olacak. Şimdi ise Suriye bu tehditle mücadele ediyor. Türkiye ise Suriye meselesinde, daha önce hiç olmadığı kadar mücadelenin içine sokulmaya çalışılıyor. Bu noktada AKP ne bugüne kadar doğru hareket edebilirdi, ne de bundan sonra doğru hareket etmesini bekleyebiliriz. Bu noktada bekleyebileceğimiz tek şey ve benim de gelecekten tek umudum, Türkiye Halkı’nın “doğru bilinç”i kazanması ve bir gün bu sisteme karşı galip gelmesidir. Mücadelemiz de sadece bu amaca yöneliktir…

Edgar ŞAR

Edgar.Sar@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Arap Baharı Gerçeklerine

Merhaba,Sayın Edgar Şar.İnanıyorum ki siz bu makaleyi yazarken içinizden eleni yılların tecrübesi ile birleştirerek kaleme aldınız. Acak unutulmaması gereken bir konu var, Recep Tayyip Erdoğan gerçeği. Bu ne bir fanatiklik, ne taraf olma meselesidir.Bu tamamen ülkeni, yaradanı ve insanları sevme mselesidir. Konuya bir de bu açıdan bakma ihtiyacı duymanızı istiyorum. Yunus emre'nin bir sözüdür. yaradanın yarattığı her şeyi, yaradana olan sevgisinden dolayı sevdiğini anlatmak. Güzel makalelerinizin devamı dileklerimle, Teşekkür ederim.

Beyefendi, nazik yorumunuzdan

Beyefendi, nazik yorumunuzdan ötürü teşekkür ederim. Yazımda da belirttiğim gibi, tek mücadelemiz bu ülkenin insanları içindir. Politika Dergisi bünyesinde yazı yazanların kazandığı veya kaybettiği başka herhangi bir şey olmadığı için, bunu içim tamamen rahat söyleyebiliyorum. Yazıda eleştirdiğim herkes dahil bu insanların içindedir. Fakat bunu onlar da farketmelidir...
Saygılar sunarım...

OYLAR Kime? -şiir

Siyasiler nutuk attılar,inan ki.
Siyasetçiye,ben inanmadım ki.
Geldiler,gittiler,hep aynı sanki.
Çok konuştular inanmadım ki.

Meclise gitmeden,yol yaptılar.
Peş peşe fabrikalar kurdular.
Çok insanı hayalen işe aldılar.
Çok konuştular,inanmadım ki.

Fabrikayı sattı,işe yaramaz dedi.
Sattığı fabrikayı iki,günde yedi.
Yabancılar alsın,bana ne? ,dedi.
Bunlara ben hiç innamadım ki.

Vatanı satmışlar yabancılara.
Para gelecekmiş şimdi onlara.
Düşündüm ne desem bunlara.
Çok anlattılar,inanmadım ki.

Kimi PKK,kimi Türban dedi.
Kimi çay içti,kebap yedi.
Kimi vatan sattı,satın aldı.
Vekillere,inanmadım ki.

Çocuklar öpüldü,şeker alındı.
Şenlik vardı,uçanlar balondu.
Fakir köylüde orada bulundu.
Mazot yalanına,inanmadım ki.

Kömür dağılmış,alamadım ki.
Kart alamadım,aylar oldu sanki.
Düşündüm,dilenciyim,inan ki.
Vekillere hiç inanmadım ki.

Oy vercağım,zengin olsun.
Gelir,bize nutuk atar,sağolsun.
Vermeye alıştık,al senin olsun.
Geri dönecağına,inanmadım ki.

Türk askeri parasızdır,fakire.
Vekilin çocuğu,gitmez askere.
Ölüm mukadder,vuran,kefere.
Avrupa dediler,inanmadım ki.

Zam geldi,bir şey alamadım.
Eve gittim,gizli gizli ağladım.
Yine kaçak bir sigara yaktım.
Zam yokmuş,inanmadım ki.

Mahsul tarlada,satamadım ki.
Buğday,ekmek alamadım ki.
Tüpgaz artmış,uçurum san ki.
Zam yokmuş,inanmadım ki.

Emekli ekmek bulamaz.
Et pahalı,kimse alamaz.
Nutuk atın kimse inanmaz.
Sana ben,inanmadım ki.

Sen konuş oyları çürütecağım.
Ben artık,sokakta dolaşacağım.
Böyle giderse,oy vermiyecağım.
Oy alacaklara inanmadım ki.

Vekil,iki yılda olur,olur emekli.
On kat maaş alır orası besbelli.
Şimdi soyanlara,ne demeli? .
Hep nutuk attılar,innamadım ki.

Gelen gideni aratır,derler.
Vekiller adil,ahkam keserler.
Oyu almadımı bana küserler.
Nutuk atanlara,inanmadım ki.

Vekiller hata yapmazmış.
Dokunmazlık zırhı varmış.
Halkın çoğu müslümanmış.
Sen nutuk at,inanmadım ki.

Başı örtülü,gezmek,yasak.
Büyük suç,namaz kılmak.
Kur’an bunları çarpacak.
Sen nutuk at,inanmadım ki.

Türban’a yasak diyen vekiller,
Seçim zamanı,Rozet Taktılar.
Çarşaf suç değildir,dediler.
Yalancı Vekillere İnanmadımki.

Yetim malı yiyenlere.
Şarap içip gezenlere.
Garip,Fakirleri ezenlere.
Lanet olsun,inanmadımki.

Para yoksa,borç alırlar.
Ben öderim,onlar yerler.
Enkaz almıştık,derler.
Desinler,inanmadım ki.

Hain Yahudiyle dostluk olur.
Hıristiyanlar bize amir olur.
Hans başkan,yardımcı olur.
Özgürlüğüme inanmadım ki.

Hıristiyan,Yahudi değilim ben.
Vatanın asıl sahibi müslüman.
PKK dediğin? ,varmıdır bilen? .
Vekillere hiç inanmadım ki.

Dilenmek için geçtik sıraya.
Alışmışız,varlık içinde yokluğa.
Hayır dedik Avrupaya,papaya.
Yalancı vekillere inanmadım ki.

Bütün vekiller aynı değil,ancak.
Mecliste vicdan yerine,parmak.
Söz sahibi olur,ne konuşsak.
O parmaklara inanmadım ki.

Mehmet Selim Polat

''Arap Baharı Gerçekleri''nde anlaşılamayanlar

öncelikle yazınızdan ötürü teşekkürlerimi sunarım. ancak yazınızın ana temasını oluşturan 'toplum bilinci' nin aslında yönetilebileceğinden ve akp hükümetinin yada ortadoğuda oluşturulacağını öngördüğünüz akp bezeri yapılanmanın halklara zarar verebileceğini hissettirmişsiniz.

sayın Edgar Şar görüşünüze katılmakla beraber labaratuarda denenmişcesine bir ideoloji barındıran derin politik kavramların her ülkede toplumlarıdan ve sosyalleşmişliklerinden ötürü farklı olacağını kabul etmemiz gerekir diye düşünüyorum. ayrıca Türk toplumunun bilinci zaman zaman zaman bulandırılsa da ana gerçeği kavrayacak kadar açıktır ve tepkileri sizin deyiminizle “nispi anlamdaki bilinç”ine güvendiğim Fransız Halkından daha manalıdır. umarım eleştirilerim yersiz değildir.
saygılarımla...

Yorumunuz için teşekkür

Yorumunuz için teşekkür ederim..

Öncelikle dediğiniz doğrudur, siyaset bilimin derin kavramları, toplumdan topluma, olaydan olaya değişiklik gösterebilmektedir. Bunlar aslında çok büyük ölçüde, yıllardan beri süre gelen politik davranış kalıplarının yansıttığı, siyasi kültür dediğimiz olguyla ilgili. Bu bakımdan bizler, değişik etki ve tepkiler yaratabilecek bu kavramları, mümkün mertebe yerine göre değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu noktadan baktığımızda eleştiriniz asla yersiz değildir fakat bir noktaya açıklık getirmem gerekir diye düşünüyorum: Seçimler, demokratik kültürün sadece bir parçasıdır. Bundan ötürü demokratik kültürü tam oturmamış olan ülkelerde, seçimler maalesef sadece demokrasinin işlediği tek yer olarak lanse ettirilmeye çalışılır, aynı bugün Türkiye'de yapıldığı gibi... Bu sebep, ülkemizde seçimlerin sonuçlarının olduğundan daha çok şeyi yansıttığının zannedilmesine ve bizlerin de artık beklentilerimizin tek gerçekleşme platformunun seçimler olduğunu kabul etmemize yol açıyor. Bu noktadan seçimlerden yeni çıkmış olan Türkiye'nin yanında, seçimlere hazırlanan bir Fransa örneğini, yazımdaki diğer bazı unsurlarla (medya, Arap Baharı vb.) bağlantılı olarak vermek istedim. Açıkça da "güçlü toplum"un nispi anlamda Fransa'da var olduğunu açıklarken de, "güven" kelimesini kullanmayı tercih etmişim. Sonuç itibariyle, umudumuz tabi ki önce Türkiye'de ama tüm dünyada da bazı şeylerin değişmesi ve belki de bir başlangıç, bir vesile olmasıdır.

Yazdıklarımı lütfen bu açıklamalar çerçevede değerlendirin.

Yorumunuz için teşekkür ederim... Saygılar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.