Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Türkiye’de Avrupa Birliği’nin –özellikle uçlarda- ismi üzerinden ve ön yargılarla tartışılan bir kavram olduğunu söylemek herhalde doğru olur. “Avrupa Birliği demek Batı demek. Batı ise vahşi kapitalist, emperyalist, sömürücü ülkeler demek. Öyleyse AB kötüdür” yaklaşımına karşın “Avrupa Birliği demek çağdaş Batı demek, o da demokrasi ve özgürlükler demek. Öyleyse AB iyidir” yaklaşımı çarpışır durur. Her ne kadar konumuz olan şartname direkt olarak AB tarafından hazırlanmasa da birliğe aday ülkelerde uygulanması desteklenmekte. Bu sebeple yapılması gereken şartname ve getireceklerini, “AB” etiketli ön yargılardan arındıp altını doldurarak pratikte ülkenin dinamiklerinde ne ölçüde faydalı olabileceği üzerine kafa yormak olabilir.

Artık hepimizin hakim olduğu bir hikaye “küreselleşme”. Demokrasi ve özgürlükler evrensel değerler olarak engel olunamaz, karşısında durulamaz bir hale geldi. Tüm dünya çoğulcu demokrasinin, temel özgürlüklerinin doğuştan gelen haklar olduğunu biliyor ve bunları talep ediyor. Kendi yönetimininde daha aktif rol oynamak istiyor. Buradan hareketle gücü toplayanı değil dağıtanı, hükmedeni değil yöneteni tercih ediyor. Böyle bir durumda da artık merkezi yönetimlerin kaçacak, saklanacak bir yeri kalmıyor.  

İşte tam da bu noktada Türkiye’nin demokratikleşme iddialarıyla ortaya çıktığı bir dönemde adem-i merkezi üniter devlet kavramı sözlüğümüze giriyor. Tabii olarak da güçlü yerel yönetimler, “yerinden yönetim” kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. En iyi kanun ihtiyaçtan doğan kanun olduğuna göre bize de bu yapının önemli rehberlerinden biri olan “Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı”nı incelemek kalıyor.

1980’lerle birlikte özellikle Avrupa sathında yoğun bir biçimde tartışılan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Yerel Yönetimlere Özeklik Şartı’yla 1985 yılında vücut buldu. Türkiye tarafından Kasım 1988 tarihinde imzalanan şart Mayıs 1991’de TBMM tarafından kabul edildi, Haziran 1992’de bakanlar kurulu tarafından bazı çekinceler konularak Nisan 1993 tarihinde yürürlüğe sokuldu. Özellikle ülkedeki Kürt hareketi tarafından desteklenen şart en son Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2011 seçimleri mitinglerinden birinde şartı “aynen” kabul edeceğini söylemesiyle yeniden gündeme geldiyse de özellikle yeni anayasa yapım sürecinde hak ettiği kadar ilgi göremedi.

Yukarıda da söylediğim gibi Türkiye şartı bazı maddelerine çekince koyarak kabul etti. Şartnamenin 12. Maddesi ile getirilen 10 tanesi belirli maddeler içerisinden olmak üzere en az 20 maddeyi kabul etmenin yeterli olması da zaten çekince koyma hakkını ülkelere sağlıyor. Türkiye ile birlikte diğer birçok ülke de bu haklarını kullanarak şartnameyi çekinceli olarak kabul etmiş vaziyette.

Gelelim şartın içeriğine. Giriş bölümünde “Değişik  Avrupa ülkelerinde özerk yerel yönetimlerin korunması ve güçlendirilmesinin, demokratik ilkelere ve idarede yerinden yönetime dayanan bir Avrupa oluşturulmasında önemli bir katkı sağlayacağı, bunun içinde demokratik bir şekilde oluşan karar organlarına, sorumluluklara ve bu sorumlulukların kullanılmasındaki imkan ve yöntemler bakımından geniş bir kaynağa ve geniş bir özerkliğe sahip yerel yönetimlerin varlığını gerekir” denilerek ortaya konulmuş bir amaca sahip. Bunun yanında şartnamenin birinci bölümünde genel hatlarıyla özerk yerel yönetimlerin anayasal ve yasal zemininden, merkezin yerel yönetim üzerindeki denetiminin ve bağlayıcı rolünün en az seviyeye indirilmesi gerekliliğinden bahsedilmekte, yerel yönetimlere sağlanacak gelir kaynakları üzerinde durulmakta. Yani şartın esası bu bölümde. İkinci bölümde şartı imza eden ülkelerin yükümlülükleri, üçüncü bölümde ise şartın uygulanması ve yürürlüğe girmesi ile ilgili hükümler belirtilmekte.

Kısa özeti bu şekilde Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı’nın. Ancak elbette Türkiye’de ön yargılar ve bölünme paranasoyasıyla servis edilen bu şartı daha ayrıntılı ele almak gerekli.  Bu sebeple diğer bölümde de özellikle şartnamenin birinci bölümündeki maddeleri inceleyecek ve daha çok Türkiye’nin çekince koyduğu kısımları ele alacağız.

 

Eren GÜRER

eren.gurer@politikadergisi.com

Yorumlar

Sözde Önyargıya Karşı Olmak, Yorumda Önyargılı Olmak Budur İşte!

Sayın Eren Gürer  “Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı” başlıklı yazıya ön yargılı olmayı eleştirerek başlamış. Ona göre; Avrupa Birliğini, ne kötü ne de iyi olarak yorumlamak, doğru değilmiş.

Ön yargı ne demektir? Analiz yapmadan, bir şeyi değişik açılardan, somut veri ve donelere dayanarak yapılan bilimsel incelemelerden çıkarım elde etmeden, o şey hakkında peşin hüküm vermek değil midir?

Kendisi burada ne yapıyor? Ortada herhangi bir somut analiz var mı? Yok. Türkiye niçin “Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı” na şerh koymuş olduğunu incelemiş mi? Yok! Neymiş Türkiye’de ön yargılar ve bölünme konusunda paranoya varmış!

***

Elbette bu konu, göründüğünden de çok daha karmaşık bir konudur. Kısaca konuyu özetlemek gerekirse;  “Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı” nı imzalayan üye devletlerden beklediği yerel yönetimler veya erinden yönetimler teorik olarak daha demokratiktir. Bu gerçek tartışılmaz!

Ancak ülkemizin var olan siyasi ve toplumsal somut koşullarında Avrupa Yerel Yönetimlere Özerklik Şartının yerine getirilmesi, Türkiye’nin bölünmesi ve siyasi istikrarı için gerçekten büyük bir risk taşımaktadır.

Her ne kadar Sayın Eren Gürer,  Türkiye’deki bölünme riskini, kendisinin açık bir ön yargısıyla bir “paranoya” olarak tanımlamış olsa da, böyle bir riskin açık kanıtları ortadadır.

Sadece bağımsız bir Kürt devleti kurma amaçlı 30 yıllık PKK terörü, 40 bin ölü, bir o kadar yaralı vs. milyarlarca dolar maddi zarar, binlerce ailenin yerini yurdunu kaybetmesi vs. gibi olaylar bu riskin varlığını somut olarak kanıtlayan tarihi gerçeklerdir. Emperyalizmin bölgedeki Büyük Orta Doğu Projesin amacının da PKK’nın amacıyla aynı olduğu başka bir yaşanan gerçektir. Üstelik BOP eş başkanı, Türkiye’nin Başbakanıdır ve ülkede bu projeyi yaşama geçirmek üzere faşist ve  despot bir rejim kurmaktadır. Bölünmenin, vatanımız için bir paranoya değil de büyük bir tehlike olduğunu kanıtlayan bunlardan daha somut veri veya done olabilir mi?

Bu konu ile ilgili benim Politikadergisi portalında yayınlanan birkaç makalem var. İlgilenen aşağıdaki linklerden bu makalelere erişebilirler:

Başlık =  “Afyonkarahisar’daki Patlama Olayı ve Demokrasimiz”

Link = http://www.politikadergisi.com/makale/afyonkarahisar%E2%80%99daki-patlama-olayi-ve-demokrasimiz

Başlık =  “PKK/BDP, Neden “Özerklik” te Israr Ediyor? (I)”

Link = http://www.politikadergisi.com/makale/pkkbdp-neden-%E2%80%9Cozerklik%E2%80%9D-te-israr-ediyor-i

Başlık =  “PKK/BDP, Neden “Özerklik” te Israr Ediyor? (II)”

Link = http://www.politikadergisi.com/makale/pkkbdp-neden-%E2%80%9Cozerklik%E2%80%9D-te-israr-ediyor-ii

Başlık =  “Bölünme Endişesi Yersiz Bir Paranoya mıdır?”

Link = http://www.politikadergisi.com/makale/bolunme-endisesi-yersiz-bir-paranoya-midir

Başlık =  “Yeni Büyükşehir Belediyeler Yasası Ne Getiriyor?”

Link = http://www.politikadergisi.com/makale/yeni-buyuksehir-belediyeler-yasasi-ne-getiriyor

Mehmet Bey,Okuyup yorum

Mehmet Bey,

Okuyup yorum yaptığınız için teşekkür ederim. Argümanlarınızla ilgili kendi düşüncelerim yazımda zaten var olduğu için onlara karşın herhangi bir cevap verme gereği duymadım. Ancak yazının son cümlesini de okuyacak kadar sabretseydiniz yorumunuzu üzerine kurduğunuz "Yorumda Ön Yargılı olmak" saptamanızın yanlış olduğunu anlayacaktınız. Bakın ne demişim son cümlede:

"Bu sebeple diğer bölümde de özellikle şartnamenin birinci bölümündeki maddeleri inceleyecek ve daha çok Türkiye’nin çekince koyduğu kısımları ele alacağız."

Yani beklediğiniz analiz gelecek zaten. Yazı yazmak, yorum yapmak, ülkenin gidişatına kafa yormak güzel şeyler. Ancak farklı düşünenlere karşı kullandığımız üslupta nezaketi elden bırakmamak da önemli zannediyorum. 

Teşekkürler,

Eren Gürer'e Yanıt

Sayın Eren Gürer,

Benim yorumum hala burada duruyor. Tekrar tekrar okuyun lütfen! Yorumumda tek bir kelime "nezaketsizlik" bulursanız, sizden hemen burada özür diliyorum. Evet, İfadelerim biraz sert. Ama bunu ben, gayet bilinçli olarak yapıyorum. Çünkü belki sizce değil ama bence ülkemiz, çok kritik bir dönemeçten geçiyor. Türkiye yumuşak yumuşak bölünmeye ve bir iç savaşa doğru gidiyor! Herkesin uyanması ve uyarılması gerekiyor.

Yorumun İçeriğine gelince; ben sizin en son cümlenizde analiz yapacağınızı pekâlâ okudum. Benim eleştirimin nedeni, sizin buradaki yorumunuzdaki bazı önyargılarla “Avrupa Özerklik ŞartınaTürkiye’nin koyduğu çekinceyi peşinen mahkûm etmenizdir.

Örneğin yorumunuzun ikinci paragrafında "merkezi güç" yerine "yerel" gücün artık küreselleşmeyle birlikte kaçınılmaz bir evrensel gerçek olduğundan, bundan kimsenin kaçamayacağından bahsediyorsunuz. Üçüncü paragrafında ise bu genel durumu Türkiye'ye indirgeyerek, "Tabii olarak da güçlü yerel yönetimler, “yerinden yönetim” kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor" diye bu yargınızın altını çiziyorsunuz.

Sonunda da aklınızdaki esas düşünceyi ortaya koyuyorsunuz. Bilindiği gibi, Türkiye'nin çekince koyduğu husus, özellikle "özerklik" konusu ile ilgilidir. Bugün ülkemizde tartışmalı olan konu da zaten "özerklik" meselesidir.  Siz, Türkiye'nin özerkliğe karşı bu çekincesini, henüz yapmayı düşündüğünüz analizinizi daha yapmadan, yani peşin bir ön yargı ile "Ancak elbette Türkiye’de ön yargılar ve bölünme paranasoyasıyla servis edilen bu şartı" ifadesiyle doğrudan "ön yargıya” ve “bölünme paranoyasına” bağlıyorsunuz.  Sizin analiz yapmanıza artık gerek kalmıyor ki. Siz zaten çekince hakkında peşin hükmünüzü vermişsiniz!

Ben de diyorum ki bu çekince yerindedir ve ülkemizdeki yaşanan siyasi koşullar var olduğu sürece, bu çekince kalmalıdır!

Bu çekince ancak;

  • BOP tam anlamıyla boşa çıkarılırsa,
  • PKK terörü tasfiye edilirse,
  • AKP’nin yerine ulusal demokratik yeni bir hükümet kurulursa kaldırılabilir.

Saygılar.

Mehmet Bey,Söylediğiniz gibi

Mehmet Bey,

Söylediğiniz gibi kritik bir süreçten geçiyoruz ancak doğrudan siyaset yapmayan insanların daha fazla kutuplaşmasına engel olmak için birbirimize karşı kullandığımız ifadelerin daha yumuşak olması gerekir. Bahsettiğim bu.

Konuyla ilgili analizimi ilk defa burada yapacak değilim ki beni peşinen ön yargılı olmakla eleştiriyorsunuz. Elbette öncesinde defalarca hakkında okudum, üzerine düşündüm, kendimce analiz ettim vb. Bunlar sonucundaki çıkarımlarımı da bir makaleyle önümüzdeki günlerde paylaşacağım son cümlede gayet açık. Yani herhangi bir şeye peşinen hüküm giydirme durumu söz konusu değil.

AKP yerine ulusal demokratik bir hükümet kurulması gerekliliğine katılıyorum.

Bakış açımızdaki farklılık ise şuradan geliyor; siz çekincelerin kalkması için "BOP'un boşa çıkarılması" ve "Terörün tasfiyesi"nin gerektiğini söylüyorsunuz. Ben ise "BOP'un boşa çıkarılması" ve "Terörün tasfiyesi" için çekincelerin kaldırılması ve benzeri çeşitlik demokratik adımların gerektiğini düşünüyorum.

Teşekkürler,

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.