Barzani Niye Geliyor?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bu günlerde Ankara, yeni bir konuğu ağırlıyor. Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani, çeşitli temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye geliyor.

Geçtiğimiz haftalarda bir başka Barzani –ki kendisi Neçirvan Barzani olur- 

Türkiye’yi ziyaret etti. Dış işlerinin hareketlendiği bu günlerde Meclis’ten sınır ötesi tezkerenin alınması da teröre karşı insan unsuruyla mücadele ölçeğinde ciddi adımların atılacağına kanaat getirmemize sebep oluyor.

Son dönemde artan terör saldırıları ve özellikle de Çukurca’da resmi rakamlara göre 24 askerin şehit düşmesi, toplumda aşırı derecede hassasiyet yaratmışken, basına servis edilen Sınır ötesine harekat başladı haberi de yalan haber olarak yerini aldı.

PKK’nın Irak-İran- Türkiye üçgeninde yuvalandığı göz önüne alınarak bölgesel ölçekte ortak bir mücadele yapılacağına dair kuvvetli veriler göze çarpmakta. Bu sebepledir ki İran; örgütün İran kolu olan PJAK ile mücadelede daha rasyonel kararlar alma yolunu seçerek, PKK’nın bir başka hedef ülkesi Türkiye ile işbirliğine yönelmeye başladı.

Nitekim, İran Dışişleri Bakanı'nın Türkiye’ye gelip mevkîdaşı ile görüşmeleri de iddiamızı destekleyecek nitelikte bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Silahlı terör örgütüyle mücadelede, hükümetlerin mücadelede kullanabileceği tek güç; silahlı gücün devreye sokulması olarak karşımıza dikiliyor. Yaklaşık 30 yıldır eylemlerini sürdüren PKK’ya yönelik yapılan askeri operasyonların geldiğimiz noktada ulaştığı başarı sorgulanmaya açık bir süreci işaret etmektedir.

Zira terörle mücadele, silahların gölgesinde gerçekleştirilecek bir süreç değildir.
AKP’nin açılım politikalarının sonucu olarak, terörle mücadele şablon değiştirmiştir. Mücadeleye ek olarak Teröristle mücadele paydası da hükümetin kucağına bırakılan bir bomba niteliği taşımaktadır. Daha öncelerde yazdığımız bir yazıda mücadelenin silahlı boyutunun bir sonuç getirmeyeceği, aksine “dağa gidişleri teşvik edeceğini” söylemiştik. Ve şimdi gelinen noktada öncelikler değişmiş; hükümet terörle değil, Teröristle mücadele etmek zorunda kalmıştır.

Terörle mücadele etmek noktasında yalnızca hükümetleri sorumlu tutmak ciddi bir yanılgıya sebep olmaktadır. Toplumun tüm dinamikleriyle; STK’larla, Baskı Grupları ile iktidar ve muhalefet ile kısacası DEVLET ile mücadele terörle mücadelenin en önemli ayağını oluşturur.

Türk Hükümetinin izlediği politika noktasındaki yanlışlıklar, Habur’la başlayarak devam etmiş, en son ki Oslo görüşmelerinin basına sızmasıyla da yeni bir boyut kazanmıştır. İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan örgütün ileri gelenleri “devletin özel yetkilileri ile” aynı masada pazarlık yapmışlar, ve bu görüşmenin sızmasına engel olamamışlardır.

Gündem karışıklığı yüzünden de bu gelişme fazlaca ülkede yer bulamamıştır. Eğer ki ülkede AKP değil de başka bir partinin iktidar olduğunu bir anlık düşünsek, bu olayın hükümeti koltuğundan edeceğine şüphe yoktur. Ama tek parti yönetiminin gücü çerçevesinde bu olay devlet-hükümet ikilemi içerisinde çözülmüştür.
Hükümetin terörle mücadele algısında en iyi değerlendirmeyi Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz grup konuşmasında yaptı. Özetle hükümetin terörle mücadelesini maddeledikten sonra şunları saydı:

1. Amerika anlık istihbarat çalışmalarına devam etmeli
2. Barzani, PKK güçleriyle mücadele etmeli
3. Ülke içi muhalefet yorum yapmamalı
4. Basın bu olayı fazla işlememeli

Ve sonuç olarak da Kılıçdaroğlu, iyi tamam da hükümet olarak sen ne yapacaksın sorusunu da yönelterek doğru bir bakış açısına işaret etti. Gelinen noktada da madde 1 için, Preadator alımı noktasında uzlaşmaya varıldı. Amerika anlık (!) istihbaratı verecek.

Madde 3 ve 4 için yeterince aktif hale gelmiş karşı görüşü yıpratma ve medyayı yemeğe davetle ayar verme süreci de tamamlandı. Madde 2 kalmıştı. Onun içinde Barzani efendi Türkiye’ye gelecek ona da ayar verilecek.

Aynı Barzani’nin peşmerge gücünün eğitim komutanının PKK’nın “özel birlik” dediği biriminin başı olduğunu hatırlatalım. Ayrıca aynı Barzani’nin bir dönem Diplomatik pasaportunda Ay- yıldız olduğunu ve kendisinin de Kürt Yahudisi olarak, İsrail’le çoook sıcak ilişkiler içerisinde olduğunu hatırlatalım. Hatırlatalım ki yarın öbür gün “yahu biz KAK Mesut’la böyle konuşmamıştık” demeyelim.

Saygılarımla
İlker Ekici
ilker.ekici@politikadergisi.com

 

Yorumlar

BU NE PERHİZ , BU NE ISIRGAN OTU TURŞUSU.

kek mesut , ham celal.
al birini vur öbürüne.
nankör kediler.
devletsiz ve bayraksızlar.
toprak sahibi olmak isteyen federeciler.
vip salonlarında karşılanıyorlar.
ayaklarının altına kırmızı halılar seriliyor.
çakalların hamisi , atatürkün köşkünde kabul ediliyor.
bacak bacak üstüne atmasına izin veriliyor.

acizlik diz boyu olmuş , hatta sınırları aşmış.
ülkemizde sanki kürt sorunu varmış ta.
nankör kediden yardım bekleniyor.
ülkemizde kürt sorunu yok ki.
ülkemizin terör sorunu var.
bu sorunu çözecek merci türk ordusudur.
bu nankör kedide kimmiş ki , bu sorunu çözsün.
nankör kedi türk ordusundan daha mı üstünmüş ki.
fesuphanallah , fesuphanallah.
ülkemizde yanlış işler yapılıyor.
yanlış kedilerle muatap olunuyor.
__________köylüüü

Çivi çiviyi halkla birlikte söker!

Terörün ülkemizin en büyük ve can alıcı sorunu olduğunu sanırım çoğumuz paylaşıyoruz. Tartışmamız daha çok terörle mücadelede kullanılacak araç ve yöntemler üzerinde yoğunlaşmaktadır.

"Teröristle değil, terörle mücadele" şiarı doğru ve etkili bir yöntem olabilir. Bu daha çok nasıl yorumlandığına bağlı. Ülkemizde bu şiarın değişik yorumlarının ve uygulamalarının olduğu görülmektedir. En başta ana muhalefet partisi CHP'nin genel başkanı sayın Kılıçdaroğlu'nun temsil ettiği görüş ile yukarıdaki yazının sahibi Sayın İlker Ekici'nin de benimsediği görüş bu sloganı "... terörle mücadele, silahların gölgesinde gerçekleştirilecek bir süreç değildir." biçiminde yorumlamaktadırlar. Bu yorumun gerekçesi ise "mücadelenin silahlı boyutunun bir sonuç getirmeyeceği, aksine “dağa gidişleri teşvik edeceği" yönündedir.

Bu argüman gerçekleri tam yansıtmamaktadır. Elde sağlam ve tam güvenilir veri olmamasına rağmen, şimdiye kadar PKK ile mücadelede elde edilen bilgilere göre, PKK kadro ve militanlarının sadece yarısının Türkiye, diğer yarısının ise Irak, Suriye, İran ve Avrupa kaynaklı olduğunu göstermektedir. Yani PKK'nın Türkiye kaynağını tamamen kurutsak bile terör varlığını en az yarısı kadar sürdürebilecek kadro ve militan devşirecek kaynaklara sahiptir. O halde bu argüman tam geçerli değildir.

Terörle mücadelede öncelikle seçilecek yöntem ve araçların tesbitinde takip edilecek yol "bataklığı kurutma" anlamında önlem olarak terörün kaynağını kurutma olamaz. Çünkü terörün kaynağını kurutma orta ve uzun vadede, teröre bahane olan sosyal, ekonomik ve siyasi sorunların çözümleriyle ancak olanaklıdır. Diğer yanda terör ise acil ve yakıcı bir sorundur. Her gün can almaktadır. Bu nedenle terörle mücadelede seçilecek en doğru ve etkili yolu bulmak "terörün mantığını" iyice anlamaktan geçer.

Hangi amaçla yapılırsa yapılsın terör sonuçta bir siyasal araçtır. Terör, toplumun çoğunluk çıkarlarına, doğasına ve iradesine ters düşen herhangi bir siyasi amacı gerçekleştirmek için toplumda, halkta güvensizlik, korku, dehşet yaratarak toplumun kendi amacına ters düşen bu iradesini kırma işlevini yerine getirmek için uygulanır. O halde terörün işlevsel karakterini belirleyen çok önemli iki noktası vardır: 1)ŞİDDET 2) Şiddetin hedefi ise doğrudan HALK'tır.

Devlet, yasama, yürütme ve yargı erkleriyle, ordu ve polisiyle "meşru şiddeti" tekeline alan ve bütün toplumu kapsayan bir kurumdur. O halde devlet yaptırım ve şiddet uygulayan bütün organlarıyla teröre karşı daha yaman bir şiddet uygulamalı ki "el mi yaman bey mi yaman" şiarına göre terörü bastıra bilsin. Ancak teröre karşı devletin uyguladığı meşru şiddet yetmez! Çünkü terör halkı hedef aldığına göre, devlet te halkı bu konuda mutlaka yanına almak zorundadır. Bu da halkın terör konusunda bilgi sahibi olması, devletin halka terörle ilgili bütün önemli bilgileri aktarmasıyla mümkündür. İşte o zaman halk bilinçli tepkisiyle terörü işlevsiz kılacaktır. Çünkü terör halkı yıldıramadığını o zaman bizzat görecektir.

Avrupa'da terör sorunu yaşayan ülkelerin deneyimleri bu görüşümüzü desteklemektedir. İspanya’da Bask bölgesinde bağımsız bir devlet kurma uğruna ETA yıllarca terör uygulamaktadır. Sosyaldemokrat İspanya Başbakan'ı Sabatero ETA ile defalarca müzakere ettiği halde ETA silah bırakmadı ve teröre devam etti. En nihayet 12 Mart 2004 tarihinde ETA’nın Madrid'teki kanlı terörine karşı bir milyona yakın İspanya halkı yürüdü. İspanya’da halk kitlelerinin bu kararlı, tavizsiz ve görkemli anti terör gösterisi, terörist ETA’nın şiddet stratejisini değiştirmesine neden oldu. Ve bugün ETA tamamen silah bırakmış durumda. Neden? Çünkü ETA, kitleleri terörle yıldıramadığına kendi gözleriyle tanık oldu; umudu kırıldı; morali bozuldu; ister istemez terör yönteminden ve araçından vaz geçmek zorunda kaldı!

Şimdi bu görüş ve deneyimler ışığında AKP hükümetinin terörle mücadele programını yeniden gözden geçirelim.
1. ve 2. Maddeler, devletin kendi meşru şiddet tekelinden vaz geçerek kendi işini başkasına havale etmesi demektir. 3. ve 4. Maddeler ise halkı terör mücadelesinden uzaklaştırmaktır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.