Başbakan Erdoğan’ın Açmazının Faturasını Gençler Ödüyor!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

22 Mayıs 2014 tarihinde Okmeydanı Cem evi önünde bir cenaze töreninde Uğur Kurt adlı bir genç polis tarafından başından vurularak öldürüldü. Başbakan Erdoğan’ın inşa ettiği Polis devletinin son kurbanı Uğur Kurt’un bu menfur katledilişine tanıklık eden ve cenaze töreni yapılan merhumun kızı olan Hülya Hürmet Özcan “Hiçbir insan Uğur Kurt kadar günahsız, sebepsiz ölmemiştir” diyor.

Aynı şekilde geçen sene büyük haziran direnişinin şehitleri olan Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan da polis devletinin birer kurbanı olarak “günahsız, sebepsiz” olarak öldürülmüşlerdir.

Geçen hafta ülkemiz büyük bir yasta idi. Soma’da resmi rakamlara göre 301 madenci cinayet denecek bir maden faciasında can verdiler. Yüzlerce kadın dul, çocuk yetim kaldı.

Başbakan Erdoğan Soma faciasını “Kader” olarak niteledi. Okmeydanı’ndaki polis cinayetini de yine eski koalisyon ortağı F. Gülen’i kast ederek “Paralel devlet “dediği soyut bir düşmanın üzerine yıktı.

Sokak gösterileri, toplu cenaze törenleri, mitingler vs. gibi anayasal hak olan gösteri ve protesto özgürlüğü artık yoktur. Bu temel hak ve özgürlüğünü buna rağmen kullananlar artık polis tarafından “günahsız, sebepsiz” olarak öldürülmektedirler.

Soma faciası için devlet Soma’ya görevli memur gönderiyor, bunların en büyük görevli grubunu “Çevik Kuvvetler”  oluşturuyor. Başbakan, Soma’da kendisini protesto edene hakaret edip, yumrukla vurabiliyor. Başbakanın bir Müşaviri, çevik kuvvetlerin yere yatırmış olduğu bir protestocu madenciyi kameraların önünde hiç çekinmeden tekmeliyor, üstelik bu tekmesi için doktordan çalışamaz raporu alabiliyor

Türkiye’nin önünde Ağustos ayı içinde Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhuriyet kuruldu kurulalı halk ilk kez doğrudan bir Cumhurbaşkanı seçecek.

Aday olması çok muhtemel olan Başbakan Erdoğan; Türkiye´de son zamanlarda artık önüne geleni, azarlayıp fırçalayan, hatta döven ve söven, Barolar Başkanın’ dan tutun ta ana muhalefet liderine kadar herkesi aşağılayan, çığırından çıkmış, öfke kontrolünü tamamen kaybetmiş bir durumda!

Herkes; psikoloji uzmanı olan da olmayan da ama herkes Başbakanın bu ruh halinin hiç te normal ve sağlıklı olmadığında birleşmektedirler. Ne oldu? Neden Başbakan Erdoğan bu denli sinirli, öfkeli, tedirgin, ürkek ve korkak?

***

Aslında bu hikâyenin kökü 32-33 yıl geriye gidiyor.

1991’lı yılların başında SSCB ve Doğu Avrupa’da sosyalist sistem iflas ederek, birbiri ardından 20 ülkede rejimler değişiyor.

Bu gelişmeyi ABD emperyalizminin kanaat önderleri, örneğin Francis Fukuyama adlı bir Profesör, “Tarihin Sonu” olarak yorumluyor. Onlara göre, artık insanlık tek bir toplumsal modele mahkûm!  Bu toplumsal model de “Neo liberalizm” denen ve kamu işletmelerini yeniden özelleştirilmesine dayanan, kazanılmış işçi haklarını gasp eden, işçiyi taşeronculuk, esnek çalışma vs. gibi çalışma usulleriyle tamamen köleleştiren bir model. Kısaca sömürücü, baskıcı, insanlık dışı bir vahşi kapitalizm!

ABD’nin güçlü emperyalistleri, artık kararlarını vermişlerdir. Bu vahşi kapitalist toplumsal model; din, aile, ahlak gibi manevi değerleri istismar eden dünya çapında bir siyasi hareketle (Yeni Muhafazakârlık) bütün dünya ülkelerine kabul ettirilecektir.

Neo liberal vahşi kapitalizmin “Yeni Muhafazakârlık” ideolojisiyle İslam ülkelerine uygulanması ise “Ilımlı İslam” projesiyle gerçekleştirilecektir.

Neo liberal ekonomi politikaları muhafazakar bir siyasetle dünyaya yayma amacıyla Yeni Muhafazakâr (Necon’ cu) ABD politikacıları olan Paul Wolfowitz ve Richard Perle; W. Bush döneminde (2001-2009) ABD’nin dış politikası olarak başta Türkiye olmak üzere (Afganistan ve Irak’ta) fiilen uygulamaya sokmuşlardır.

Emperyalist “Ilımlı İslam” projesinin Türkiye’ye uygulanması, 1990’lı yılların ortalarında zamanın ABD Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz vasıtasıyla yine o zamanki İstanbul BB Başkanı olan şimdiki Başbakan R. T. Erdoğan ile Türkiye’de ve Ortadoğu’daki İslam ülkelerinde Ilımlı İslam hareketinin liderliği (BOP Eş Başkanlığı) konusunda anlaşmasıyla başlamıştır.

Emperyalizm; R. T. Erdoğan ile BOP konusunda anlaştıktan sonra, sıra onu iktidara taşımaya gelmiştir. İlk önce R. T. Erdoğan’ın lideri olacağı dinci, muhafazakâr bir kitlesel siyasi partinin kurdurulması gerekiyordu.

Bunun içi tek aday Refah Partisi idi. Emperyalist basının tahrik ve teşvikleriyle ve zamanın Başbakan Erbakan’ın Refahyol hükümetinin “laikliğe aykırı” davranışlarının da özellikle istismar edilerek, TSK’nın kuvvet komutanlarına, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “laikliği koruma” kararlarının alınmasını sağladılar. Bu kararlar Refahyol hükümetinin itibar ve otorite kaybetmesine neden oldu; sonunda hükümet devam edemedi ve nihayet 8 ay sonra Refah Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından “Laikliğe Aykırılık” nedeniyle kapatıldı. Böylece R. T. Erdoğan’ın kuracağı dinci, muhafazakâr bir siyasi partiye taban sağlanmış oldu.

R.T. Erdoğan, kapatılan Refah Partisi’nin büyük bir bölümüyle Ağustos 2001 de AKP’yi kurdu ve 2001 krizi koşullarında zengin bir kampanya ile yürütülen 2002 Kasım seçimlerinde de iktidar oldu.

ABD Başkanı W. Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 2003 yılında “Ilımlı İslam” projesinin alt bölümleri olan Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Projeleri ile aralarında ülkemiz Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkenin rejimlerinin ve sınırlarının değişeceğini dünyaya duyurdu.

Ancak NeoCon hareketinin İslam dünyasına uygulama versiyonu olan “Ilımlı İslam” projesinin askeri yöntemle ilk uygulamaları Afganistan ve Irak’ın işgaline rağmen başarısız kalmıştır. Daha sonra emperyalist/kapitalist dünyada 2007/2008 büyük finans ve ekonomik krizi patlak vermiş; işgaller ve kriz ABD ve AB bütçelerinde trilyonlarca dolar açık vermesine neden olmuştur.

W. Bush’tan sonra Başkan olan Obama bu nedenlerle askeri kısıtlamalar yapmak zorunda kaldığı için bu projenin stratejik araç ve yöntemlerini de değiştirmiştir. Ilımlı İslam projesinin uygulanması artık, ABD’nin kendi askeri gücü ve işgaller ile değil, doğrudan projenin uygulanacağı ülkelerin yerli işbirlikçileri, taşeronları, paralı askerler ve insansız hava araçlarının devreye sokulmasıyla gerçekleştirilecektir.

Rice’ın 2003’te ilan ettiği “Ilımlı İslam” projesinin ikinci büyük uygulaması olan Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu alt Projeleri; 2010 yılından itibaren, basında “Arap Baharı” olarak adlandırılan operasyonlarla Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen'de uygulamaya sokulmuştur. Bu ülkelerde büyük çapta ayaklanmalar, kitlesel protestolar ve kısmen NATO hava kuvvetlerinin veya paralı lejyonerlerin silahlı desteği ile askeri operasyonlar düzenlenmiş; birçoğunda mevcut rejimler yıkılarak yerlerine AKP benzeri partiler iktidara getirilmiştir.

Ilımlı İslam projesinin siyasi uygulama stratejisi, temel olarak İslam ülkelerindeki Sünni-Şii mezhep kutuplaşmasına dayandırılmıştır.

Şii kutbunun liderliğini İran üstlenmiş ve İran’ın yanında Suriye, Lübnan Hizbullah ve sonradan da Filistin Hamas hareketi katılmışlardır. Daha sonra işgal sonrası Irak’ta iktidara gelen Maliki de bu cephe de yerini almıştır.

Sünni kutbun liderliği ise R.T. Erdoğan ve Türkiye’deki AKP’ye verilmiştir (BOP Eş Başkanı). Sünni cephede yer alan diğer “Ilımlı İslam” siyasi hareketini temsi eden güçler olarak ta Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar vs. gibi ABD emperyalizmine sadık bazı körfez ülkeleri ile Tunus, Libya, Mısır, Cezayir, Yemen ve Suriye’deki Arap Kardeşlerdir (İhvan hareketi) . “Arap baharı” sürecinde ihvan hareketleri; adı, program ve tüzükleriyle AKP benzeri partilerde örgütlenmişlerdir.

Ancak Ilımlı İslam projesinin “Arap Baharı” süreci, sadece Libya ve Tunus’ta başarı sağlamış, Yemen’de kısmi bir başarı elde etmiş, Cezayir’de sonuçsuz kalmış, Mısır’da ise başarı bir yıl sürmüş ve Temmuz 2013’te İhvan hareketi, iktidardan uzaklaştırılmıştır.

Daha sonra sıra Suriye’ye gelmiştir. BM Güvenlik Konseyinde Rusya ve Çin’in vetolarıyla Suriye’ye her türlü dış müdahale engellenince, bu defa Ilımlı İslam projesinin Suriye’ye uygulanması üç yıldır tıkanıp kalmıştır. Geriye harap olmuş bir Suriye, yüzbinlerce ölü ve sakat kalmıştır.

Sonuçta Ilımlı İslam Projesinin uygulanması sürecinde (BOP)  Rusya ve Çin’in Şii cephesini aktif desteklemesiyle işler tersine dönmüştür.

Bunun üzerine emperyalizm; Ukrayna’yı AB ve NATO üyesi yaparak, Rusya’dan intikam almak ve Rusya donanmasının üssü olan Kırımdaki Sivastopol’ü Rusya’nın elinden almak amacıyla Ukrayna’daki faşist ve gericilerle işbirliği yaparak Rusya yanlısı Başkanın ve hükümetin bir darbeyle devrilmesini sağlamıştır. Bilindiği gibi Rusya, Suriye’ye aşılması çok zor olan modern bir hava füze savunma sistemi ve Suriye’nin Doğu Akdeniz sahillerinde her türlü silah ve terörist sevkiyatını önleyen deniz kuvvetlerinin devresiyle çok büyük çapta yardım etmektedir.

Emperyalizmin Ukrayna hamlesi de boşa çıktığı gibi, Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuştur. Sonuçta Kırım, Ukrayna’dan ayrılıp tamamen Rusya Federasyonu’na katılmıştır. Olaylar henüz bununla bitmemiş; bu kez Doğu Ukrayna’da üç kent Ukrayna’dan ayrılma kararı alarak Rusya Federasyonu’na katılmak için referandum yapmış, referandum sonucunda da büyük çoğunluk evet demiştir. Ancak ABD ve AB ile Rusya arasında bu nedenle sert müzakereler başlamış, karşılıklı ambargo uygulamaları devreye sokulmuştur. Olay; giderek kızışmakta, hatta bir dünya savaşı riskini dahi içinde taşımaktadır.

Sonuçta emperyalizmin “Ilımlı İslam” projesi büyük bir hüsranla neticelenmiş; Libya ve Tunus’un dışında elle tutulur bir sonuç elde edilememiştir.

“Ilımlı İslam” projesinin hemen hemen iflas etmiş olmasının faturası, elbette bu projenin eş başkanı olan R.T. Erdoğan için çıkmıştır.

Emperyalizmin Ilımlı İslam projesi ile ilgili çabaları, istenen sonucu vermeyince ve buna ilave olarak ta 12 yıllık iktidarıyla emperyalizmin basit bir taşeronu konumundaki R.T. Erdoğan ‘ın bazı kendi başına buyruk politikaları da bahane edilerek,  R.T. Erdoğan ‘ın “deliğe süpürülmesine” karar verilmiştir. Erdoğan’ın efendisinden izinsiz başına buyruk politikaları olarak şunları sayabiliriz:

·         Mavi Marmara olayından sonra İsrail’in özür dilemesine rağmen Erdoğan’ın İsrail ile ilişkileri düzeltmemesi,

·         Çin’den füze savunma sistemini almaya niyetlenmesi,

·         Şangay İşbirliği’ne başvurmak istemesi,

·         “Başkanlık” Sisteminde ısrarı nedeniyle Federasyon ve Özerkliği içeren yeni bir devlet yapılanmasını ön gören bir anayasa yazımında başarısız kalması vs. gibi

Bir de Başbakan R. T. Erdoğan’ın ciddi bir hastalığı olması düşünülürse neden emperyalizm, özel olarak ta 19-20 yıl önce Ilımlı İslam projesi için angaje ettiği R. T. Erdoğan’ı artık harcamak istediği çok daha iyi anlaşılacaktır.

Üstüne üstlük bir de 2013 yılındaki şanlı Haziran Gezi direnişi, emperyalistlerin bu kararının uygulanmasını daha da hızlandırmıştır. Çünkü emperyalizm, artık yarı diktatör olan R. T. Erdoğan'ın bu rejiminin zamanla ülkede bir devrime neden olabileceği, bu defa Türkiye’yi de Mısır gibi büsbütün kaybedebileceği endişesi taşımaktadır.

***

Hikayemizin arka planını tarihi süreç içinde anlattıktan sonra, şimdi Başbakan Erdoğan’ın o hırçın, sinirli, korkak ve paranoyak ruh haline yeniden dönelim.

Anımsanırsa Başbakan R. T. Erdoğan, 2013 yılındaki şanlı Haziran Gezi direnişinin arkasında “Dış Mihraklar” olduğunu iddia etmiştir. Hatta “emperyalizm” kavramını kullanmaktan kaçınarak “faiz lobisini” suçlamıştır. Neden?

Çünkü R. T. Erdoğan Ilımlı İslam veya BOP ’ın eş başkanı olarak, projeye katılan aktif bir yönetici olarak, emperyalizmin “Arap Baharı” sürecinde neler yaptığını, nasıl ülkelerin iç işlerini karıştırdığını, rejimleri ve güçlü liderleri hangi yöntemlerle devirdiğini vs. çok iyi bilmektedir. İşte bu bilgi, bu bilinç ve bu korku onun son zamanlardaki karmaşık ve korku dolu ruh halinin nedenidir.

Nitekim emperyalizm, artık Başbakan Erdoğan’ı rahat bırakmamaktadır. Erdoğan’a ilk büyük ve şok edici darbeyi emperyalizm; kendisinin dış operasyon kolu olan CIA’nın İslam ülkelerindeki uzantısı konumundaki F. Gülen cemaatinin Türkiye’de emniyet ve yargıdaki elemanları üzerinden 17 Aralık 2013 tarihinde hükümete karşı “Rüşvet ve Yolsuzluk” operasyonu ile vurmuştur. Elbette bu yolsuzlukları çok önceden bilen ve kaydedenler belli bir zamanlama ile onu silah olarak kullanmaktadırlar.  Arkasından bir delegasyonu ABD’ye çağırarak CHP’yi bu operasyona bağlayan emperyalizm, bu defa Erdoğan’a karşı CHP ve F. Gülen üzerinden “Tape” savaşını başlatmıştır.

Ancak Başbakan Erdoğan; bu saldırıları, elindeki bütün yasama, yargı ve yürütme yetkilerini sonuna kadar kullanarak, anayasa, yasa ve kurallara tamamen bir tarafa bırakarak, keyfi ve otoriter bir yönetimle şimdilik savuşturmayı başarmış; üstelik beklenenin aksine 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde büyük bir hezimet yaşamamış; sade % 7-8 puan kaybetmiştir.

Artık şimdi ülkemizde ortaya çıkan polis devletinin arka planı çok daha net görülmektedir.

Fakat Başbakan Erdoğan ile emperyalizm arasında gizli-açık operasyonlar biçiminde yürütülen savaş devam halen bütün şiddetiyle etmektedir. Emperyalizmin amacı; AKP’yi değil, bu şekilde, otoriter bir yönetim tarzıyla Başbakan Erdoğan’a sürekli hata yaptırarak Başbakan Erdoğan’ı yıpratıp harcamaktır. Çünkü onun AKP’ye hala ihtiyacı vardır.

Öte yandan bu konu artık Başbakan Erdoğan için, sadece siyasi anlamda değil, yaşamsal anlamda da bir varoluş yokoluş meselesi haline gelmiştir. Erdoğan’ın tek çıkış yolu, elindeki polis devletini güçlendirerek, şüphelendiği her toplumsal olaya devlet terörüyle karşılık vermektir. Bu da onu halk ve seçmen nezdinde sürekli yıpratan bir durumdur.

Filler tepişir, arada karıncalar ezilir misali, bu çatışmada da olan gençlerimize, işçilerimize, halkımıza ve ulusumuza olmaktadır. Çünkü Erdoğan; sıradan bir vatandaş değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıdır!

Tek kurtuluş, halkın örgütlü ve bilinçli mücadelesinden geçmektedir!

Yaşasın tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.