Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Önümüzdeki 2014 Mart Yerel Seçimlerin Siyasi Önemi
- Başbakan Erdoğan’ı Siyasi Olarak Bitirecek Olan; Halk Hareketidir!
- Emperyalizm Türkiye'de Kaos Yaratmak İstiyor!
- Paralel Devletin Köstebekleri-2
- Prof. Ekmel Beyi Seçmek İçin Herkes Mutlaka Seçime Katılmalı!
- 14 Aralık Operasyonu Nasıl Yorumlanmalıdır?
- Kumpas Kurbanı Tutsak Yurtseverlere Özgürlük!
- Bunalımlı Zamanlarda En Büyük İhtiyaç; Kafaların Net Olmasıdır!
- Bir 2014 Yerel Seçim Analizi
- “Tape” Siyaseti İçinde Boğulan Türkiye
- Böcekler, Derin Devlet ve İktidar Paylaşım Kavgası
- MİT, Özel Yetkili Mahkemeler ve Bir Diktatörlüğün İnşa Hikayesi
- “Kızlı-Erkekli Ev” Kampanyasının Gerçek Amacı
- 5 Ağustos’ta Silivri, Özgürlük Kalesi Olmalıdır
- BOP Eş Başkanı Türkiye’ye (Cumhur) Başkan(ı) Oluyor!
Başbakan Erdoğan’ın Siyasi Manevraları ve Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler
Başbakan Erdoğan’ı doksanlı yıllarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı iken keşfedip onu işbirlikçi olarak iktidara hazırlayanların başında gelen ABD’nin eski Ankara büyükelçileri Eric Edelman ve Morton Abramowitz artık; Türkiye’deki 17 Aralık olaylarından dolayı dış güçleri(dolaylı olarak ABD’yi) suçlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı Washington’un tavrının uyarmaktan çok müdahil olması gerektiğini savunuyorlar.
Eric Edelman ve Morton Abramowitz’in, Partilerüstü Politikalar Merkezi’nin dış politika direktörü Blair Misztal’la ortak yazdıkları ve Washington Post gazetesinde yayınlanan makalelerinde “Erdoğan’ın son tavrının “Türkiye’nin uzun vadeli istikrarına zarar veriyor” endişesini taşıyor.
Bilindiği gibi Başbakan Erdoğan, Gezi Direnişini de dış mihraklara bağlamış; bu bağlamda özellikle “faiz lobisini” suçlamıştı. 17 Aralık “Yolsuzluk ve Rüşvet” soruşturması ile ilgili olarak ta Erdoğan aynı Gezi protestolarında yaptığı gibi, “kendisine karşı bir komplo” olduğunu iddia etmekte ve bu bağlamda da eski gizli iktidar ortağı F. Gülen cemaatini kast ederek Paralel Devleti sorumlu tutmaktadır.
“Paralel Devlet” veya “Dış Mihraklar” argümanlarıyla aslında Başbakan Erdoğan, bir taşla iki kuş vurmak istemektedir;
- Esasında kendisine yönelik olan “rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmalarını savuşturmak ve
- Yaklaşan büyük bir ekonomik krizin ayak seslerini de iyiden iyiye duyan Başbakan Erdoğan, bu bağlamda emekçilerin ve halkın protestolarını da daha şimdiden önleyebilecek tek yöntem olarak “Tek Adam” ve “Tek Parti” diktasını kurmakta mesafe almaktır.
“Paralel Devlet” iddiasının ne kadar abartılı bir argüman olduğunu bizzat hükümet üyesi Hayati yazıcı bile itiraf etmektedir. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, "paralel devlet yok" dedi ve doğru ifadenin "paralel yapı" olabileceğini söyledi. Bakan Yazıcı, “kamu personeli başka yerden talimat alıyorsa, bu düpedüz görevi suiistimal suçudur" diye konuştu.
Eğer biz ülkemizde son bir aydır yaşanan siyasi gelişmeleri dikkatle incelersek, Başbakan Erdoğan’ın politikasının olağanüstü kıvrak manevralarla dolu olduğunu tespit emek durumundayız. Bu bağlamda yaşanan somut gelişmelere kısaca bir göz atalım:
17 Aralıktan sonra 10 bakan değiştiği gibi, Türk emniyet teşkilatının altı üstüne getirilmiş, yüzlerce polisin görev yerleri değiştirilmiştir.
Adalet Bakanlığına yeni atanan Bekir Bozdağ’ın ve Adalet Bakanlığı Müsteşarlarının etkin olduğu HSYK 1. Dairesi kararlarıyla 17 Aralık operasyonlarının cumhuriyet savacısı Zekeriya Öz bu görevinden alınarak Bakırköy Başsavcı Vekilliği'ne atandı. Aynı şekilde HSYK, kritik davalara bakan 96 hâkim ve savcının yerini değiştirdi. 2 üyesi değişen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Dairesi, geçtiğimiz hafta Ergenekon ve yolsuzluk soruşturmasında görev alan savcıları dağıtmasının ardından kritik dava ve soruşturmaların hâkim ve savcıların bazılarını da görevden aldı. 1. Daire, 79’u adli, 17’si idari olmak üzere 96 hâkim ve savcının görev yerini değiştirdi. Özel yetkisi kaldırılan Balyoz davası mahkeme başkanı Ömer Diken, Bakırköy’e ağır ceza mahkemesi başkanı oldu. Liman yolsuzluğunu yürüten İzmir Başsavcısı Hüseyin Baş, Samsun’a atandı.
HSYK da hükümetin bu etkinliği ile yetinmeyen Başbakan Erdoğan, Anayasa değişikliği yapmadan direk yasal düzenleme ile HSYK’ da yeniden yapılanma yapmaya çalışsa da muhalefet partilerinin ve kamuoyunun direnişi karşısında 2014 Mart yerel seçimlerini de hesaba katarak şimdilik bu niyetini erteledi.
Başbakan Erdoğan, partisinin Ankara Belediye Başkan Adayları Tanıtım Toplantısı’nda TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ı “Bu ülkeye sermaye gelmez diyen TÜSİAD Başkanı ülkeye ihanet ediyor.” sözleriyle ağır bir şekilde suçladı. Aynı toplantıda Ana muhalefet partisi CHP’ye de CHP’nin İstanbul Büyükşehir Başkan adayı Sarıgül’ün yolsuzluk yaptığı iddiasıyla yüklenen Başbakan, adeta esti gürledi.
Kısaca, Başbakan Erdoğan şanlı Gezi direnişinden beri bütün söylem ve eylemleriyle ülkede muhalif sesleri büsbütün susturmaya, geçmişte çeşitli kumpaslarla “askeri vesayeti” tasfiye ettikten sonra, şimdi de “Paralel Devletle Mücadele” şiarıyla bütün suçu F. Gülen cemaatin üzerine yıkarak onun defterini dürmeye, büyük sermaye çevrelerini ise tehditle hizaya sokmaya çalışmaktadır. Başbakan Erdoğan’ın bu tavrının yegâne amacı; düpedüz, kendisini her türlü hesap vermekten koruyacak olan ve denetlenmekten kurtaracak olan bir polis devleti kurmaktır.
Şüphesiz Başbakan Erdoğan’ın bu politikalarında yaklaşan Mart ayı sonunda yapılacak Yerel Seçimlerin ve Ağustos ayında ilk defa halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çok büyük rolü var. Başbakan’ın Mart yerel seçimlerine “Ölüm Kalım Seçimi” şeklinde yaklaşması ve anlamda kampanya yürütmesi, yukarıda sıralanan nedenlerden dolayıdır.
Ancak Başbakan Erdoğan’ın keyfî ve dikta motifli bu politikalarının yanında gerçekten “politik manevra” olarak nitelenecek, dikkati çeken bir başka politika değişikliği ise; Başbakan’ ın “millete ve orduya kumpas kurulduğunu” itiraf etmesidir. Bu bağlamda kafalar karışmış, TBB Başkanı Sayın Fevzioğlu’nun kumpasın çözülmesi için ortaya attığı hukuki öneri havada kalmıştır. Çünkü “Paralel Devletle Mücadelede” de bütün parsayı Başbakan Erdoğan kendisi toplamak istemektedir.
Nitekim önce yeni Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın müdahalesiyle Balyoz, Ergenekon vs. gibi kumpas davalara bakan Özel Yetkili Mahkemelerin hâkim ve savcıları değiştirildi. Daha sonra kumpas davaların duruşmaları sırasında, özellikle Balyoz davası kararlarına temel teşkil eden 5 Nolu CD’nin ısrarla sahte olmadığına dair rapor veren TÜBİTAK, şimdi birden bire bu CD’nin manipüle edildiğine dair rapor vermektedir. Adli Tıp gibi, YÖK gibi vs. TÜBİTAK’ın da Başbakana biat ettiğini bilmeyen yoktur.
Amaç bellidir. Maksat; kendisi de bu son değişikliklerle değiştirilen İstanbul Cumhuriyet Baş Savcısına Yargıtay Genel Kurulunda adı geçen davaların mahkûmlarının lehine yeniden yargılama yolunu açmaktır. Böylece “Paralel Devlet” ile mücadele eden kahraman Başbakanımız, F. Gülen cemaatinin düzenlediği bir kumpasın kurbanlarını da özgürlüğe kavuşturarak, adalet ve hakkın timsali rolünü de üstlenmiş olacaktır.
Oysa bir Padişah gibi, başına buyruk davranarak zıvanadan çıkan Başbakan Erdoğan’ı uluslararası arenada çok ciddi tehditler beklemektedir. Emperyalizm, artık bu davranışlarıyla Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’nin batı blokunda kalması için bir risk oluşturduğuna karar vermiş; onu deliğe süpürmeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda gerek ABD ve gerekse Avrupa Birliği emperyalist basınında yabancı sıcak sermayenin artık Türkiye’ye gelmemesi ve hatta var olanlarında artık Türkiye’yi terk etmesi için sürekli kışkırtıcı makaleler ve yayınlar yapılmaktadır. Neticede 6 ayda TL % 30 devalüasyona uğramıştır.
Yine bu bağlamda, ülkemiz Türkiye’yi tehdit eden bir başka sorun daha vardır. Bilindiği gibi geçtiğimiz haftalarda Adana’da silah taşıdığı gerekçesiyle 7 TIR durdurularak arandı. TIR’ların silah yüklü olduğu ve silahların Suriye’deki katliamcı El Kaide terör örgütüne gönderildiği iddia edildi. Bundan öncede Suriye sınırında buna benzer silah ve mühimmat yüklü TIR’lar yakalanmıştı. Adana’da daha önce de 1 TIR ve 2 otobüste mühimmat ele geçirilmişti. Hatay’da da bir TIR savcılık kararı ile aranmak istenmiş, ancak MİT’e ait olduğu belirtilerek aranmasına engel olunmuştu. Bu da ayrıca tartışmalara neden olmuş, TIR’ın aranmasını isteyen savcı başka göreve atanmıştı.
Şimdi bu durumda AKP iktidarının ve Başbakan Erdoğan’ın El Kaide'ye destek verdiği iddiasıyla Birleşmiş Milletlerin ‘Teröre destek veren liderler’ veya ülkemiz Türkiye “Teröre destek veren Ülke“ listesine girme riski artmaktadır. Yine bilindiği gibi Suriye hükümeti, bu bağlamda Türkiye’yi BM nezdinde şikâyet etmiştir.
Sonuçta Başbakan Erdoğan ne kadar kıvrak siyasi manevralar yaparsa yapsın, Türkiye’de derin bir siyasi krizle birlikte büyük ve uzun sürecek bir finans ve ekonomik bunalım ortamında kendisi de Yüce Divan’ı bile arayacak bir duruma düşecek gibi görünüyor.
Yaşasın “Tam Bağımsız” ve “Gerçekten Demokratik” Türkiye!
Mehmet ÇAĞIRICI
mehmet.cagirici@politikadergisi.com
- Mehmet ÇAĞIRICI içeriği
- 10603 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder