Başbakanın Kâbusu; Ulusalcılık!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Geçenlerde Başbakan Erdoğan, Gaziantep'te bir tesisin açılışında kalabalık arasında, sonradan eşinin atanamayan bir öğretmen olduğu anlaşılan bir kişi "Şubatta atama bekliyoruz" diye bağırması üzerine "Kusura bakmayın. Biz bir şey söylediysek olur. Ne söylediysek o olur. Başkası olmaz" yanıtını verdi. Aynı kişinin "Size oy yok" demesi üzerine Başbakan Erdoğan, "Sağ ol, o oy senin olsun. Biz öyle spekülasyonlara girmeyiz. Al onu kendine sakla." diye yanıtladı. Ülkemizdeki "İleri demokrasi" nin mimarının(!) bu sözleri üzerine polisler kimliği açıklanmayan protestocu öğretmen ile yanındaki bir kişiyi gözaltına alıp götürdüler.

Daha sonra sözlerine ulusalcılara sataşarak devam eden Başbakan Erdoğan "Bu ülkede ulusalcı geçinenler önümüzü kesmeye çalıştılar, kesemediler, kesemeyecekler. Ulusalcıların uzantısı olmaya aday olanlar, bizden bir şey beklemesin, bulamayacaklar." dedi.

Görülüyor ki Başbakan Erdoğan; atama bekleyen öğretmeni n nezdinde onun ufak bir haklı talebini dahi peşinen ulusalcılık ilan ettiğine göre, kendisi ulusalcılardan çok korkuyor! Başbakan Erdoğan ne “sosyal demokrat” ana muhalefet partisi CHP’den ne de sözde” milliyetçi” MHP’den çekiniyor; ulusalcılardan çekindiği kadar!

Başbakanın bu tepkisi; AKP iktidarının çakma demokrasisine, haksız ve hukuksuzluklarına, ülkeyi yerli ve yabancı büyük finans sermayeye peşkeş çekmesine, emekçilerin kazanılmış sosyal haklarının ellerinden alınmasına vesile olmasına, ülkeyi büyük sosyal felaketlere sürüklemesine en etkili karşı çıkanların ulusalcılar olduğunun bir göstergesidir.

Ulusalcılara, iktidar ve ortakları tarafından yapılan bu saldırılar yeni değildir.

16 Ekim 2005 tarihinde AKP’nin gizli iktidar ortağı olan F. Gülen,  “ulusalcı dalgayı aşacağız!” diyerek kendince bir ulusalcılarla mücadele programı açıklamıştı.

AKP iktidarının Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu daha 1994 yılında yazdığı bir makalede, Soğuk savaş sonrası dönemde ulus-devlet olgusunun bir meşruiyet bunalımına girdiğini ifade ederek ulus devletlerin varlığını tartışmaya açmıştır.

Basında “Arap Baharı” olarak adlandırılan emperyalizmin yeni stratejisine uygun olarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki rejim değişiklikleri ve yeni siyasi şekillenmeleri Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ''Tarihin doğallaşması" olarak niteliyor ve bu bağlamda yapay olarak çizilen sınırların yeniden çizilmesine yeşil ışık yakıyor.

Nitekim Türkiye bağlamında da Ahmet Davutoğlu, Ankara'da Hürriyet gazetesine verdiği bir söyleşide muhabir Cansu Çamlıbel'in "Yeni Türkiye'de Kürt sorununu nasıl çözersiniz?" şeklindeki soruya karşılık, "Ulusçuluk karşıtı bir modelle" diye yanıt vermiştir.

Davutoğlu, ulusçuluğun tarihsel etkileri ile ilgili olarak ta “Ulusçuluk Avrupa’da feodalite ile bölünmüş yapıları bir araya getirip ulus devletleri doğurdu. Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı” görüşlerini dile getiriyor.

Yani Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu; yukarıdaki kendi görüşlerine göre,  açıkça, bugün ülkemizde “Kürt Sorunu” diye tartışılan sorunun sebebinin ve sorumlusunun "Ulus Devlet" yani Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğu kanaatindedir. Nitekim Ahmet Davudoğlu, bu sorunun çözümü için "ulusçulukla hesaplaşmanın zamanı geldiğini" açıkça ilan etmiştir.

Yine AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ODTÜ'de Erdoğan'ı protesto eden öğrenciler için “iflah olmaz ulusalcılar” demiştir.

Özetle bugün ülkemizi yönetenlerin temel ve ilkesel görüşleri; ulus devlet olgusu, dolayısı ile bir ulus devlet olan ve Atatürkçü temel ilkelere dayanan Türkiye Cumhuriyeti karşıtlığıdır!

Evet, işte bu nedenle AKP iktidarının bu niyetine dayanan uygulamalarına karşı, yani AKP’nin ülkeyi emperyalizme yedeklemesine, bu uğurda AKP döneminde ülkede hak, hukuk ve adaletin katledilmesine, Atatürkçü cumhuriyetin temelinin, üniter ulus devletin ve onun değerlerinin tahrip edilmesine ve ülkemizin bölünerek sonu belirsiz felaketlere sürüklenmesine karşı mücadele vermek ulusalcılıktır! Ve bu alanda en fedakâr, en amansız, en kararlı mücadeleyi de ulusalcılar vermektedirler!

***

Şimdi biraz da “Ulusal” ve “Ulusalcılık” kavramlarını açmaya çalışalım.

Ulus kavramı eski Türkçe ’de (Arapça’ da) millet demektir. Ulusalcılık ise Milliyetçilikle eş anlamlıdır.

Bilimsel anlamda her toplumsal kavram, tarih ve coğrafya bağlamındaki değişen koşullara göre yaşayan sözcüklerdir. Dolayısı ile ulus ve ulusalcılık kavramları da kullanıldığı ülkelere ve kullanıldığı tarihsel zamana göre farklı anlamlar taşır.

Ulusal hareketler; kapitalist üretim ve ekonomi sistemi ile donanımlı, sınırları tarihsel olarak belirlenmiş bir ortak coğrafyada, ortak bir dil ve kültürü taşıyan insanların tek bir siyasi ulus devlet çatısı altında birleşmesiyle tarih sahnesine çıkmışlar; ulus kavramı da böylece anlam kazanmıştır.

Ancak temeli toplumsal olarak kapitalist sisteme dayanan ulus kavramı, kapitalizmin 19. yy. sonunda emperyalizme dönüşümü ve de 20. yy. da sosyalist ve bağımsızlıkçı ulusal demokratik devrimler sonucu yeni toplumların oluşumu ile de anlam farklılıklarına uğramıştır.

Günümüzde emperyalist-kapitalist sistem içinde merkezde yer alan 6-7 emperyalist ulusların (ABD, Almanya, Fransa, İngiltere vs. gibi) yanında onlarca(Türkiye, Yunanistan, Meksika vs. gibi)  emperyalizme bağımlı, yarı sömürge uluslar veya bağımsız uluslar (Hindistan, İran, Suriye vs. gibi) olduğu gibi birçok sosyalist uluslar (Çin, Küba vs. gibi) da vardır.

O halde ülkelerin yukarıdaki tarihsel gelişim bağlamında bulunduğu konuma bağlı olarak çağımızda ulusalcılığı üç kategoride toplaya biliriz:

  • Emperyalist ulusalcılık,
  • Sosyalist ulusalcılık,
  • Bağımsızlıkçı Ulusalcılık

Emperyalist ulusalcılık; emperyalizmin niteliklerine uygun olarak, bencil, saldırgan, sömürücü, hak ve hukuk tanımayan bir ulusalcılıktır. (Örneğin BOP gibi ABD ulusal çıkarları için yapılan politikalar).

Sosyalist Ulusalcılık; sosyalizme geçmiş veya geçmekte olan ulusların emperyalist saldırı, müdahale ve haksızlıklarına karşı sosyalist temelde her türlü ulusal çıkarlarını savunma politikalarıdır.

Bağımsızlıkçı Ulusalcılık; emperyalizme bağımlı ve ona muhtaç düşürülmüş veya onun yarı sömürgesi konumundaki ulusların emperyalizme karşı yürüttükleri tam bağımsızlık hareketidir.  Ülkemizdeki ulusalcılığı bu kategori içinde değerlendirebiliriz.

***

Türkiye’deki ulusalcılığı; Atatürk'ün öngördüğü tam bağımsızlık, ulusal sanayinin gelişimi, dış ve iç politikada ulusal çıkarlarımıza uygun olarak bağımsız politika geliştirme gibi hedeflerin terk edildiğine, devletin Atatürkçü temel kuruluş ilkelerinden uzaklaşıldığına ve ulusal çıkarların korunmadığına inanan kişi ve kuruluşların oluşturduğu bir siyasi hareket olarak tanımlayabiliriz.

Ülkemizdeki ulusalcılar, son yıllarda uygulanan ve ülkenin toplumsal ve siyasi yaşamında derin izler bırakan; ülkenin geleceğini belirsizliğe sürükleyen temel siyasete karşı çıkmaktadırlar.  Ulusalcılar özellikle; SSCB ve Varşova Paktının dağılmasından sonra da NATO üyeliğinde ısrar edilmesine,  Avrupa Birliği'ne büyük tavizlerle üye olmak istenmesine, emperyalizmle gizli anlaşmalar yaparak onunla iş birliği içinde BOP’ a eş başkan olan bir siyasetçinin yönetimindeki iktidarın iç ve dış politikalarıyla Atatürkçü Cumhuriyet rejiminin adım adım sökülmesine, ülkeyi parçalanmaya, iç savaş veya komşularımızla bir savaş dâhil toplumsal felaketlere sürüklenmesine şiddetle karşı koymaktadırlar.

Ulusalcılık hareketi, ülkemizin son 15 yıllık siyasi yaşamında adından söz ettirmeye başlamıştır.  İşçi Partisi ve onun lideri Doğu Perinçek, gazeteci yazar Arslan Bulut, Banu Avar vs. gibi birçok şahsiyetler bu hareketin sözcüleridir. Ulusalcılık hareketinin öncülerinden biri olarak kabul edilen sosyalist Şair Atılla İlhan, “Türkçü ve Sosyalist" görüşlerini dile getirdiği yazılarında ve konuşmalarında, Atatürk'ün yabancı devletler karşısındaki dik duruşunu da örnek göstererek, 1938 yılından sonra milli menfaatler yerine "küresel emperyalizmin" isteklerine boyun eğildiği vurgusunu yapmaktaydı.

***

Ulusalcılık, Sosyal Demokrasi ve Sosyalizm…

Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu 2 Ocak 2013 tarihinde "Gerçek Gündem" internet portalında ulusalcılıkla ilgili olarak şu görüşlere yer veriyor: “Ulusalcı kanat diye bir kanadın varlığından söz ediliyor. Aslında, hepimiz ulusalcıyız sonuçta. Altı okumuzdan biri de milliyetçilik; Türkçesi ulusalcılık.”

Gerçi Kılıçdaroğlu "Biz ulusalcıyız" diyor ama daha geçenlerde Kılıçdaroğlu’ nun en yakın mesai arkadaşlarından Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak: “CHP, milliyetçi-ulusalcı solla ilişkisini kesmeli. Anadolu’ya dönmeli. Biz ekip olarak bunu yapmaya başladık” diyor.

Her zaman ki gibi, CHP de temel ilkelerde her kafadan bir ses çıkıyor. Bu durum da parti içi demokrasi olarak açıklanıyor.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kendisini ve temsil ettiği partiyi sadece ulusalcı değil, aynı zamanda “Sosyal demokrat” olarak tanımlıyor:  "Biz ulusalcıyız ama aynı zamanda sosyal demokratız biz. Çünkü bizim hedefimizin odağında insan var".

Evet, “İngiliz İşçi Partisi, Alman Sosyal Demokrat Partisi ve Fransa Sosyalist Partisi ile ilişkilerimiz çok iyi” diyen, geçenlerde Sosyalist Enternasyonal’in Başkan yardımcılığına seçilen ve Sosyal Demokrat siyasetin odağında insanın olduğunu iddia eden Kılıçdaroğlu; örnek aldığı bu Avrupalı Sosyal demokratların, emperyalistlerin hizmetinde ne denli insanlık düşmanı siyaset yaptıklarını bilmiyor mu? İki örnek verelim:

2003 yılında zamanın ABD emperyalizmin sözcüsü Başkan Bush’un yanında Irak’ı askeri işgal ederek yüzbinlerce Iraklıyı katledenlerin başında İngiliz İşçi Partisi lideri Tony Blair yok muydu?  Veya günümüzde daha çiçeği burnunda yeni seçilen Fransız Sosyalist Başkan’ı olan Hollande’nin emriyle Fransız askeri birlikleri Mali’ye girmediler mi?

Atatürkçülüğün ana ilkelerinden biri olan “Milliyetçilik” ile Avrupa’nın emperyalist sermayesine hizmet eden “Sosyal Demokrasi” hareketi asla uyuşmaz! Çünkü Atatürk milliyetçiliği antiemperyalist, Sosyal Demokrasi ise emperyalist işbirlikçisidir!

Buna karşılık çağımızda “Ulusalcılık” veya mazlum ulus milliyetçiliği gerçek sosyalizmle iç içe geçmiştir. Çünkü her iki sistem veya düşünce akımı da ancak varlıklarını emperyalizme karşı mücadelelerle sürdürebilirler.

Emperyalizmin sömürüsü, baskısı, saldırısı altında hiçbir toplum sosyalizmi inşa edemez. Bu nedenle emperyalizme bağımlı veya onun yarı sömürgesi olan uluslarda sosyalizm kuruculuğunun ön koşulu ulusal bağımsızlık, M. Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Tam Bağımsızlıktır!”

Ulusalcılık, bir ulusun kendi kabuğuna çekilip, içine kapanıp, dünyadan soyutlanması da demek değildir. Tam tersine bütün dünya ile karşılıklı çıkarlar ve saygı temelinde her türlü ilişkiyi(ekonomik, kültürel, sportif vs. gibi) kurmak ve geliştirmek demektir.  Ayrıca günümüzde enternasyonalizmin(uluslararası dayanışmanın) ön koşulu da ulusalcı olmaktır. Çünkü kendi ulusunun haklarını, çıkarlarını ve onurunu koruyamayan hiçbir hareket, buna işçi hareketleri de dâhil, başka ulusların antiemperyalist ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerine yardım edemez!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.